Sosyal Medya

Kürsü

Yusuf Kaplan: Batı hegemonyası işgal üretti, kan üretti, gözyaşı üretti

Yusuf Kaplan- Yeni Åžafak



Türkiye dünya haritasındaki herhangi bir ülke deÄŸil: Bin yıllık insanlık tarihini yapan iki aktörden biri. DiÄŸeri Batılılar.
 
Bin yılın ilk 8 asrında biz varız: Selçuklu, Eyyûbî ve Osmanlı çocukları olarak biz: Tek derdi hakikat olan, hakikatin hayat bulması, hayat olması ve bütün insanlığa hayat sunması için nefes alıp veren, alıp verdiÄŸi nefesi hakikatin sesine dönüÅŸtüren hakikat medeniyetinin çocukları olarak biz.
 
Son iki asırda, biraz daha zorlarsak son üç asırda ise Avrupalılar / Batılılar var: Dünyaya onlar çeki düzen veriyorlar.
 
Ama Batı hâkimiyeti büyük ölçekli oldu, bütün dünyayı Batılı kavramlarla ve kurumlarla istilâ etti, bütün dünyanın medeniyetlerini talan etti, kültürlerini tarumar etti.
 
Sonunda bizzat Batılı tarihçilerin deyiÅŸiyle, gelinen nokta itibariyle son yüzyılda insanlığın en karanlık yüzyılını üretti, tarihte hiç bir medeniyetin yapmadığı kadar dünyayı cehenneme çevirdi, tabiatı delik deÅŸik etti, Tanrı fikrini, hakikat fikrini yok ederek insanlığı ontolojik bir felâketin eÅŸiÄŸine sürükledi.
 
Onca devrimlere, onca bilimsel, düÅŸünsel ve ekonomik atılımlara raÄŸmen insanlığı getirip bıraktığı yer, tam bir çıkmaz sokak.
 
O yüzden sadece barbarlık biçimleri üretiyor, sadece iÅŸgal ve katliam, kan ve gözyaşı üretiyor...
 
Çin, bu felâkete “dur!” diyecek köklü bir medeniyet tasavvuru sunmaktan uzak; “afyon”u çoktan yedi, kapitalistleÅŸtirildi, kapitalizmin en berbat kölesi hâline getirildi.
 
Batı uygarlığı, Çin, Hindistan ve Japonya’yı hem durdurdu, kültürlerini fosilleÅŸtirdi hem de bu ülkeler üzerinden kapitalizmi yeniden üretiyor, böylelikle hem ömrünü bir süre daha uzatıyor hem de dünyanın önündeki seçenekleri tüketiyor...
 
Biz, yalnızca hakikat medeniyetinin çocukları, dünyaya sadece adalet, hakkaniyet ve merhamet armaÄŸan ettiÄŸimiz için hedef tahtasına yatırıldığımızı aslâ unutmayalım, diyorum.
 
Batılılar, Türkiye’nin dünya haritasındaki herhangi bir yer olmadığını bizden daha iyi biliyorlar. O yüzden yüzyıllık hesaplarını bizim geliÅŸimizi durdurmak için yapıyorlar.
 
Åžunun çok iyi bilincinde Batılılar: Batı hegemonyası sadece iÅŸgal üretti, kan üretti, gözyaşı üretti, bütün medeniyetleri yerle bir etti.
 
16. yüzyılda, bilimsel devrimin kurucu babaları Francis Bacon ve Descartes, yükselen Batı uygarlığının kavramsal yol haritasını “dünyanın efendileri ve hâkimleri olacağız” diyerek belirlediler.
 
Bunun için de, her yolu mubah gördüler...
 
Bilgi’yi, güç olarak konumlandırdılar; gücü, güç üreten teknolojileri, araçları amaç hâline getirdiler, araçları amaçların önüne geçirdiler ve dünyayı deÄŸerlerin, dolayısıyla hakikatin deÄŸil gücün hatta güç üreten araçların hâkim olduÄŸu hegemonya kurma ve çatışma arenasına çevirdiler...
 
Batılılar, bizim yalnızca adalet, yalnızca hakkaniyet, yalnızca merhamet ilkesiyle hareket eden hakikat medeniyetinin çocukları olduÄŸumuzu çok iyi biliyorlar.
 
O yüzden bizim yeniden gelmememiz için bizi hedef tahtasına yatırıyor, boÄŸmak için fırsat kolluyorlar.
 
Bugüne kadar bizi boÄŸmak için geliÅŸtirdikleri 17-27 Aralık tezgâhını da, Gezi kalkışmasını da, 15 Temmuz iÅŸgal ve darbe giriÅŸimini de püskürtmemiz, Batılıları çılgına çevirmeye yetti...
 
Bütün bunları söylerken, bizim hatalarımızı gözardı etmeyecek, yanlışlıklarımızı Batılılara fatura etmeye kalkışmayacak kadar hakikatten yana bir yazar olduÄŸumu söylememe gerek yok, sanırım.
 
Bizim hatalarımızı görmezsek, hayal dünyasında yaÅŸamaktan, ülkenin karşı karşıya kaldığı köklü varoluÅŸsal sorunlara göz kapamaktan, dolayısıyla kendi kuyumuzu kazımaktan baÅŸka bir ÅŸey yapmış olmayız.
 
Gerçekleri, yakıcı gerçekleri görmek, açıkça dile getirmek bir mü’min mesuliyetidir.
 
Toplum çözülüyor...
 
Değerlerimiz hızla aşınıyor...
 
Aile kurumu çatırdıyor... Ä°stanbul AnlaÅŸması denen rezalet iptal edilmelidir! Toplumun temeline dinamit yerleÅŸtiren böylesi bir anlaÅŸmayı kabul edemeyiz!
 
Genç kuÅŸaklarımız, bu ülkeye, bu ülkenin evrensel, diriltici, kuÅŸatıcı ve herkesi kucaklayıcı deÄŸerlerine aidiyetlerini yitiriyorlar...
 
EÄŸitim sistemimiz, çocuklarımıza, medeniyet ruhu, ideali, ahlâk, özgüven ve tevazu kazandırmıyor. Tam tersini yapıyor: Ruhsuz, idealsiz, özgüvensiz, baÅŸkalarına saygı duymasını bilmeyen, ezberci, popüler kültürün en berbat ürünlerinin kölesi kuÅŸaklar yetiÅŸtiriyor...
 
Medya, daha da yıkıcı, bütün deÄŸerlerimizi, anlam haritalarımızı yerle bir edici sömürgeci bir iÅŸlev üstleniyor: Toplumu, genç kuÅŸakları kurÅŸuna diziyor özellikle sığ, ayartıcı, körleÅŸtirici dizileriyle, pespaye gençlik dizileriyle...
 
Åžehirlerimizin ruhu kalmadı, karakteri bozuldu. Åžehirlerinin ruhu yok olan, karakteri bozulan toplumların ruhları yok olmaya, karakterleri de bozulmaya mahkûmdur.
 
Uykularımı kaçıran bu temel varoluÅŸsal sorunları yazmak zorundayım, bu köklü meselelerimiz üzerinde enlemesine ve boylamasına konuÅŸmak, derinlemesine kafa patlatmak zorundayız.
 
Yanlış’a “yanlış” diyemeyen, doÄŸru’nun kıymetini, deÄŸerini bilemez, diyorum.
 
Ve bu cümlenin üzerinde biraz derinlemesine düÅŸünün, diyerek yazıyı bitiriyorum.
 
Vesselâm.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.