Yıldıray Oğur- Ekmeğin dolarla ne ilgisi var?
Follow @dusuncemektebi2
Yıldıray Oğur- Karar
Hepimiz okullarda Türkiye’nin tarımda kendine kendine yetebilen bir ülke olduÄŸunu öÄŸrendik. Özellikle de Anadolu’nun buÄŸday ambarı olduÄŸunu biliriz. Dolar artışıyla ekmek fiyatı arasında nasıl bir iliÅŸki olduÄŸu sorusuna verilen “fırsatçılık, stokçuluk yapılıyor” cevaplarının müÅŸterisinin çok olması ÅŸaşırtıcı deÄŸil.
Eh, buÄŸday ambarı olan bir ülkede ekmek fiyatının dolarla ne ilgisi olabilir ki?
Bu yüzden “ekmeÄŸe zam yapmazsak batarız” diyen fırıncıları da, neden buÄŸday ithal ettiÄŸimizi de pek anlayan yok.
Çünkü aslında yediÄŸimiz ekmeÄŸin hangi buÄŸdaydan yapıldığını bilmiyoruz.
Biraz daha geriden başlayalım.
1927 yılında Türkiye’nin tarım politikalarını yeniden düzenlemek için kurulan Âli Ä°ktisat Meclisi'nin bir yıl sonra yayınlandığı raporunda “her tarafında buÄŸday ekilen ve yetiÅŸen Türkiye'nin buÄŸday ithal eden bir memleket" olduÄŸundan ÅŸikayet edilmekteydi.
Yani bugün ÅŸikayet edilen meseleden yüzyıl önce de ÅŸikayet ediliyordu.
Çünkü Birinci Dünya Savaşı’na kadar Ä°stanbul’un buÄŸday ihtiyacı Balkanlardan ve Rusya’dan ithal edilerek saÄŸlanıyordu. O günkü ulaşım imkanlarına göre Anadolu’nun bir köyünden Ä°stanbul’a buÄŸday taşımak, Kanada’dan gemiyle buÄŸday getirmekten daha pahalıydı.
Birinci Dünya Savaşı tecrübesinden sonra kendi kendine yetmenin önemi anlaşılınca Ä°ttihatçılarla baÅŸlayan ve Cumhuriyet’le devam eden tarımda milli iktisat politikalarıyla, yüksek gümrüklerle hububat ithalatı azaltılmaya çalışıldı.
Ama bu kez de 1929 krizi ve ardından 1930’da Sovyetlerin “damping” adı verilen bir politikayla Türkiye’deki bir köylünün yarısı maliyete dünyaya buÄŸday satmaya baÅŸlamasıyla bu çabalar sekteye uÄŸradı. 40’ların ortasından itibaren, özellikle 50’lerde Amerika’dan Marshall Yardımları ile gelen traktörlerle Türkiye’de ekilebilen tarım alanları arttı, hububat üretiminde büyük rakamlara ulaşıldı. Ama o yıl dünyadaki iklim koÅŸulları baÅŸta olmak üzere çeÅŸitli faktörlerle belirlenen buÄŸday rekoltesine ve ortaya çıkan fiyatlara göre buÄŸday ithalatı ve ihracatı her devirde devam etti.
Yani, Türkiye’de pek çoÄŸumuzun zannettiÄŸinin aksine tarım yerel, “köylü” bir uÄŸraÅŸ deÄŸil, bir kaç asırdır küresel sistemle entegre, oradaki bütün deÄŸiÅŸimler, krizler, üretim fazlalığı, fiyatlar Türkiye’deki fiyatları etkiliyor.
Ama Türkiye’nin çok uzun yıllardır buÄŸday ithal etmesinin baÅŸka bir sebebi daha var.
BuÄŸday türleri, çeÅŸitleri olan bir bitki. BuÄŸdayın kalitesini hangi iÅŸ için kullanılabileceÄŸini baÅŸta protein, glüten oranı olmak üzere kül, nem oranı gibi pek çok deÄŸer beliriyor.
Türkiye’de özellikle ekmek, makarna, baklava yapımında kullanılan yüksek proteinli kaliteli buÄŸday az yetiÅŸtiriliyor.
Bunun pek çok sebebi var.
Tarihsel olarak tarımın geri kalmışlığı, az yatırım yapılması, tohum kalitesinin bozulması ve kaliteli tohumluk kullanılmaması, çeÅŸitlerin uygun iklim koÅŸullarında ve gerekli teknikler kullanılarak yetiÅŸtirilmemesi ve tabii bizim espri olarak duyduÄŸumuz süne ve kımıl gibi zararlıların etkileri sayılabilir.
Biraz okuyunca örneÄŸin sünenin buÄŸdayı yerken bıraktığı enzimlerin, hamur yoÄŸrulurken ortaya çıktığını, hamuru yumuÅŸatarak elastikiyetini artırdığını öÄŸreniyorsunuz.
BuÄŸdayın kalitesinin düÅŸüklüÄŸü her dönem Türkiye’de önemli bir sorun olmuÅŸ. ÖrneÄŸi 1989 yılında gazeteler, buÄŸday ithal edilen Sovyetlerin “Türkler hayvan yemi mi yiyorlar” diyerek buÄŸdayı geri gönderdiklerini yazmıştı.
Türkiye’de özellikle Ä°ç Anadolu Bölgesi’nde ve Konya’da üretilen kaliteli buÄŸday Türkiye’nin ekmek, makarna ve baklava vb benzer sektörünün ihtiyaçlarına yetmiyor, az üretildiÄŸi için de fiyatı yüksek.
Bu yüzden yediÄŸimiz her ekmeÄŸin içinde ithal buÄŸday olmak zorunda. Ekmeklik un, paçal adı verilen yöntemle kaliteli buÄŸdayla, daha düÅŸük kaliteli buÄŸdayın karıştırılmasıyla üretiliyor. Bu kaliteli buÄŸdayın büyük bir kısmı da ithal ediliyor.
Bu ithalatta ilk sırada Rusya, Kazakistan gibi ülkeler var. Özellikle Rusya yüzde 70 ile ithalatta en ağırlıklı ülke.
Türkiye, 2016/17 sezonunda 3,7 milyon ton buÄŸday ithal etmiÅŸ. 2017/18 sezonunda toplam buÄŸday ithalatının 4,5 milyon tonu geçtiÄŸi tahmin ediliyor.
Fakat ilginç bir ÅŸekilde Türkiye un ihracatında ise dünyadaki önde gelen ülkelerden biri. Yani deÄŸirmencilikte Türkiye çok ileri. Yerli buÄŸdayın kalitelisini, deÄŸirmenciler yani un fabrikaları alıyor, Ä°thal unla karıştırıp dışarıya ihraç ediyor. Yükselen dolar fiyatıyla unu iç pazara deÄŸil, dışarıya ihraç etmek fabrikalar için daha karlı. Bu da iç pazarda unun fiyatını yükseltiyor.
Besi sektörünün geliÅŸmesi de buÄŸday tüketimini artıran faktörlerden biri. Tabii aynı zamanda buÄŸday üretimindeki kaliteyi de düÅŸüren. Çünkü bu sektörde daha düÅŸük kaliteli buÄŸday kullanılıyor.
Bu yıla özel olarak dünyada buÄŸday üretiminde bir düÅŸüÅŸ var, özellikle de Rusya’da. Trakya’da donda içeride üretilen buÄŸdayın arzını düÅŸürmüÅŸ durumda.
Yani her koÅŸulda buÄŸday ithal etmekten baÅŸka yol yok.
Son 10 yılda buÄŸday fiyatı yüzde 293 artmasına raÄŸmen, un fiyatı yüzde 102, ekmek fiyatı ise yüzde 74 artmış. Yani fırıncıların fırsatçılık yaptığı söylenemez.
Yani özetle yediÄŸimiz ekmek için ithal buÄŸdaya ihtiyaç var. Bu yüzden de dolardaki artış doÄŸrudan ekmeklik un fiyatını etkiliyor. Buna yine artan mazot, doÄŸalgaz, elektirik, fırınların kira giderleri dahil deÄŸil.
Yani fırınları basarak, fırıncıları tvlerde fırsatçı ilan ederek ekmeÄŸin fiyatının artmasını engellemek de enflasyonu üzerine zabıta, polis göndererek düÅŸürmek de mümkün deÄŸil.
Küresel bir ekonomi içindeyiz, maliyet giderlerine göre herkesin fiyatlarını belirlediÄŸi serbest piyasa dinamiklerine saygı göstermeliyiz.
Yoksa bir sabah fırınlardan ekmek kokusu gelmeyebilir...
Henüz yorum yapılmamış.