Güncel
Türkiye’nin Max Weber’i Sabri Ülgener
Sabri Ülgener kimilerine göre Türkiye’nin Max Weber’i kimilerine göre de profesör cübbesi altında bir dervişti.
“Kimilerine göre Türkiye’nin Max Weber’i kimilerine göre bu toprakların zihniyet haritasını çıkaran ilk bilimadamı. Kimilerine göre profesör cübbesinin altında bir derviÅŸ. Ama gerçek ÅŸu ki, Cumhuriyet Türkiye’sinin en önemli bilim ve fikir adamlarından biri o.”
Avni Özgürel, Unutulmayan Portreler kitabında Sabri Ülgener’i anlatmaya bu cümlelerle baÅŸlıyor. Onun, Ülgener hakkında yazdığı portreye geçmeden evvel kitap hakkında birkaç kelam etmekte fayda var. Ketebe Yayınları tarafından basılan kitap, Eylül ayında okurla buluÅŸtu.
Fuzuli’den Hikmet Kıvılcımlı’ya, Ahmed Cevdet PaÅŸa’dan Kemal Tahir’e, Fethi Okyar’dan Seyyid Ahmed Arvasi’ye farklı mecralarda tarihimizde iz bırakmış ÅŸahsiyetleri konu edinen kitap, kısa biyografiler ÅŸeklinde kaleme alınmış. Yazarın önsözde verdiÄŸi bilgilerden bu biyografilerin aslında bir belgesel için hazırlandığını öÄŸreniyoruz.
Avni Özgürel’in elinden çıkan portreler, kısa ancak önemli noktalardan yakalamayı bilmiÅŸ iÅŸlediÄŸi isimleri. Belki belgesel için kaleme alındığından belki de usta bir kalemin iÅŸi olduÄŸundan... Ayrıca metinlerin görselliÄŸi çok güçlü. Zira kitaptan okuduÄŸum her ismi bir belgeselde izlemiÅŸ hissine kapıldım diyebilirim. Avni Özgürel hem birikimini hem de kalemini konuÅŸturmuÅŸ anlayacağınız.
Kitaptaki portrelere örnek olması için Avni Özgürel’in, Sabri Ülgener hakkında yazdığı bölüm üzerinde durmak isterim.
Osmanlı Ä°stanbul’unda doÄŸdu
Ä°stanbul’un CaÄŸaloÄŸlu semtinde doÄŸar Sabri Ülgener. ÇocukluÄŸu Divanyolu’nda, Ayasofya ve Sultanahmet camilerinin avlularında geçer. Anne ve babasının soyu Ä°stanbul’un iki köklü ailesine dayanır. Babası Fehmi Efendi, Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’nun son büyük hukuk ve din âlimleri arasındadır. Saraydaki “Huzur Dersleri”ne katılan Fehmi Efendi ÅŸehzadelere de ders verirdi. Annesi ise imparatorluÄŸun “seyfiye” sınıfına mensup bir aileden gelmekteydi.
Sabri Ülgener’in baba tarafından dedesi NakÅŸibendi ÅŸeyhlerindendi. Babası da ilmiye sınıfından. Bu iliÅŸkiler onda din ve maneviyata ilgi duymasına ve onlarla derin bir iliÅŸki kurmasına yol açmıştır Özgürel’e göre. Anne tarafı ise, asker kökenli olmaları hasebiyle, onda rasyonel bir bakışın geliÅŸmesine yardım etmiÅŸtir. Malumunuz ıslah politikaları baÄŸlamında Avrupaî eÄŸitimin baÅŸladığı ilk kurum ordu olmuÅŸtur. Kazım Karabekir ve Ali Fuat Cebesoy da Ülgener’in anne tarafından akrabaları. GeçmiÅŸte büyük paÅŸalar yetiÅŸtiren bu aile Cumhuriyet sonrasında siyaset ve edebiyat sahasında boy göstermiÅŸ. Yine Nazım Hikmet, Mehmet Ali Aybar, Oktay Rıfat da yine onun anne tarafından akrabaları arasında yer alıyor.
Avni Özgürel, Sabri Ülgener’in entelektüel dünyasının ÅŸekillenmesinde bu iki farklı ailenin birikimlerinin büyük bir etkisi olduÄŸunu vurguluyor. Baba tarafından maneviyat yönüyle etkilenirken, anne tarafından da modern rasyonalist bakışı devÅŸiriyor. Ayrıca çocukluÄŸu ve gençliÄŸi Ä°stanbul Müftüsü olan babasının ve arkadaÅŸlarının dost sohbetleriyle bereketlenir. Åžüphesiz bu ortamlarının onda bıraktığı derin tesirler ileride, uygun ortam tezahür edince, kendisini gösterecektir.
Cumhuriyet’e geçiÅŸ: sancılı bir süreç
ÇocukluÄŸunu Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’nun vatandaşı olarak geçiren Ülgener, gençlik yıllarında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır artık. Cumhuriyet sonrasındaki köklü deÄŸiÅŸimler yüzünden yaÅŸanan kopuÅŸ neticesinde ortaya çıkan iki farklı kimlik ve aidiyet mevcut bu dönemde. Aileden gelen birikimin etkisiyle ayakları yere saÄŸlam basan biri olarak, Sabri Ülgener bu iki faklı dünyayı uzlaÅŸtırmaya çalışan isimler arasında yer almıştır.
Babasının ÅŸeyhlik postniÅŸinine oturduÄŸu bir dönemde dergâhın meÅŸrutasında dünyaya gözlerini açan Ülgener’in ilk hocası da babası olmuÅŸtur. Kendisinden Arapça ve Farsça öÄŸrenir. Liseyi Ä°stanbul Erkek Lisesi’nde okur. Bu yıllarda Almancaya merak sarar ve onu çok iyi seviyede öÄŸrenir. Avni Özgürel’in verdiÄŸi bilgiye göre daha o yaÅŸlarda Schiller’in kitaplarını Almanca aslından okuyup anlayabiliyordu.
Lisenin ardından Ä°stanbul Hukuk Fakültesi’ne kayıt yaptırır. Hocaları arasında, Nazi baskısından kaçarak Türkiye’ye sığınan Yahudi asıllı Almanlar da vardır. Hepsi de onun Almancasına hayran kalır. Zamanla hayran olacakları bir meziyetini daha keÅŸfederler genç öÄŸrencilerinin. Bu delikanlı ayrıca Sombart ve Weber’in eserlerini okumuÅŸ ve düÅŸünce sistemlerini de çok iyi derecede kavramıştır.
Ülgener’in, Weber ve Sombart’ın düÅŸüncelerine duyduÄŸu ilgi, yani dinin iktisadi zihniyet üzerindeki etkileri, çocukluÄŸunun geçtiÄŸi kültürel atmosferle alakalı olabilir. Zira Ä°ktisat Fakültesi’nden hocası Fritz Neumar öÄŸrencisinin Weber’e ilgisini, “eski Ä°stanbul Müftüsünün oÄŸlu olmasına” baÄŸlamıştır.
O, Weber’de kimsenin görmediÄŸini gördü
Ülgenerin bu merakı asistanlık yıllarında da devam etti. O dönemde iktisat tarihçilerin kafa yorduÄŸu temel problem Türkiye’nin az geliÅŸmiÅŸliÄŸinin ekonomik nedenlerini araÅŸtırmaktı. Ayrıca tarih içinde Batı dünyasında ortaya çıkan kapitalizmin neden DoÄŸu toplumlarında görülmediÄŸi iktisat sahasındaki uzmanların cevap aradığı temel sorulardan biriydi.
Bu sorular üzerine yapılan araÅŸtırmalarda Osmanlı toplumunda kapitalizmin ortaya çıkmaması üzerine farklı yorumlar yapılıyordu. Bunlardan biri de dinin, yani Ä°slam’ın buna engel olmasıydı. O dönemde Ä°slam’a her alanda olumsuz bir bakış mevcuttu. Pozitivizmin zirve yaptığı bir süreçte genel algı bu yönde ÅŸekillenmiÅŸti. Kısacası asırlık bir söylem tekrarlanıyordu: Ä°slam terakkiye maniydi. Bu olumsuz yorum ve açıklamalarda tasavvuf düÅŸüncesi de halkı miskinliÄŸe ittiÄŸi varsayımıyla yerden yere vuruluyordu. BaÅŸat konumdaki Durkheim sosyolojisi ve Marksist ekonomi teorisi bu söylemleri besliyordu.
Ä°stanbul Üniversitesi Ä°ktisat Fakültesi’nde görev yapan genç asistan bu yorumların hiç birine katılmıyordu. Fakat Fuad Köprülü ile tanışıncaya kadar, bu konula ve Weber üzerine konuÅŸabileceÄŸi hiç kimse yoktu etrafında. Bu yüzdendir ki o, Köprülü’nün Weber üzerine yaptığı çalışmalara hayran kalacaktı.
Ülgener, Weber’in Türkiye’de pek bilinmeyen fikirleri üzerinde yoÄŸunlaÅŸmıştı. Weber, meÅŸhur teorisinde Batı toplumu için dini (Protestanlık) iktisadi bir faktör olarak inceler. Batı’daki iktisadi zihniyetin, yani kapitalizmin ortaya çıkışında Protestanlığın nasıl büyük bir etken olduÄŸunu net bir ÅŸekilde ortaya koyar.
Weber’in teorisini Osmanlı toplumuna uyguladı
Ülgener, onun Protestan ahlakıyla ilgili teorisini Osmanlı toplumuna uygular. Elbette netice onun vardığı noktadan çok farklı olacaktır. Weber’in teorisiyle yola koyulsa da o, Osmanlı toplumu ve iktisadi zihniyeti üzerine özgün yorumlar yapmayı baÅŸarır. Elbette bu noktaya ulaÅŸmasında tasavvufi kaynaklardan beslenmesi ve Osmanlı kültürüne vukufiyeti etkin bir rol oynamıştır.
O, Weber’in teorisini kullanmakla birlikte, onun görüÅŸlerine eleÅŸtirel yaklaÅŸabilmiÅŸti. Mesela Weber’in DoÄŸu toplumlarının geri kalmışlığını açıklarken faturayı Ä°slam’a kesmeni eleÅŸtirmiÅŸ ve onun tasvir ettiÄŸi Ä°slam’ın tarihi baÄŸlamdan kopuk bir kabule dayandığını ileri sürmüÅŸtü. Weber, kendi çağındaki Ä°slam dünyasının ahvalini bir fotoÄŸraf gibi bütün tarihi sürece yapıştırmıştı adeta. Oysa Ä°slam baÅŸlangıçtan itibaren ticareti ve iktisadi faaliyetleri teÅŸvik eden bir karaktere sahipti. Onu son asırlarda verdiÄŸi görüntü üzerinden okumak gerçek karakterini anlamaya maniydi.
Sabri Ülgener Türkiye’de tasavvuf kültürünün anlaşılmasında ve Osmanlı toplumunda oynadığı rolün tespitinde de öncü oldu. Ahilik teÅŸkilatı üzerinden tasavvuf terbiyesinden geçen insan modelinin üretim ve ticaret faaliyetlerindeki rolüne dikkat çekti. Bilinenin tam aksine bu sistem sayesinde tasavvuf kültürü kalifiye eleman yetiÅŸtirilmesinde, kaliteli üretim konusunda belirlediÄŸi kriterle standartların iyileÅŸmesi ve korunmasına hizmet ediyordu. Ä°ddia edildiÄŸi gibi hayattan kopuk deÄŸildi, tam tersine bir meslek okulu ve bugünkü anlamda meslek odalarına benzer bir fonksiyonu vardı.
O, zamanında anlaşılmayan bir isim
1941’de doçent ve 1951’de profesör olan Sabri Ülgener 2 defa fakülte dekanlığı da yapmıştır. Siyasi cepheleÅŸme ve kavgalardan uzak durmasına karşın o, bu ortamdan elbette etkilenecekti. Marx’ı eleÅŸtirdiÄŸi için bazı grupların hedefi olmuÅŸtu. ÇoÄŸunluÄŸun kabulleriyle uyuÅŸmayan fikirleri sebebiyle her daim mesafeli durulan bir isimdi. Çünkü herkes gibi düÅŸünmüyor ve herkes gibi konuÅŸmuyordu.
Türkiye’nin Marks Weber’i geçirdiÄŸi bir kalp krizi sonucunda 1983 yılında hayata veda etti. Arkasında ülkemizin tefekkür dünyasını aydınlatacak ve ne yazık ki kıymeti daha sonra anlaşılacak fikri bir miras bıraktı.
Munise ÅžimÅŸek
Henüz yorum yapılmamış.