Sosyal Medya

Kürsü

Üretmen Han demek, Sezai Karakoç demektir

Şaban Abak, Ömer Erdem ve Kemal Sayar’a Üretmen Han’ı sorduk. Üretmen Han’da demlenen nice kıymetli hatıradan tadımlık birkaç kesit…



Türkiye'nin matbuat ve neÅŸriyat tarihine damga vuran mekanlardan biridir Üretmen Han. Yakın dönem düÅŸünce ve edebiyat tarihimizde iz bırakan ünlü kalemlerin kartal yuvasıdır ayrıca. Bu sebeple eli kalem tutan, yolu kitapla kesiÅŸen birçok ismin uÄŸrak yeri olmuÅŸtur. Biz de bu isimler arasında yer alan Åžaban Abak, Ömer Erdem ve Kemal Sayar'dan Üretmen Han ile ilgili kısa bir hatırlarını paylaÅŸmalarını istedik.
 
Benim için Üretmen Han, DiriliÅŸ dergisi ve Karakoç demekti
 
Bizim için Üretmen Han demek, bir odasında Sezai Karakoç’un oturduÄŸu bina demekti, baÅŸka bir anlamı yoktu. Üniversite öÄŸrencisiydim ve henüz Karakoç’un eserlerinin tamamını okuyup bitirmemiÅŸ olduÄŸum için kendisiyle tanışmayı hak etmediÄŸimi düÅŸünüyordum. Bu yüzden Üretmen Han’ın yakınından geçerken kalbim heyecanla çarpıyor; içimden “Ä°ÅŸte bu binada!” diyordum. Hızırla Kırk Saat gibi bir anıt eserin ÅŸairi burada. DiriliÅŸ Nesli’nin Amentüsü’nün yazarı, Sur’un, Sütun’un yazarı, çağımızın öncü Ä°slâm düÅŸünürü iÅŸte bu binada! Ama içeri giremiyordum. Zaten zemin katı asla ilgimi çekmeyecek bir takım piyasa türü kitapçılarla ve onlar da düÄŸün davetiyesi, tebrik kartı, namaz hocası, yemek tarifi kitapları gibi abur cuburla doluydu.
Üstadın bütün ÅŸiir kitaplarını ve düÅŸünce eserlerinden 15 kadar kitabı okumuÅŸtum. Nihayet bir gün heyecanımı yenip gittim. Gönüllere sığmayan, eserleriyle, yüksek ahlâk ve erdemli duruÅŸuyla çağını ve toplumu aÅŸan bir büyük düÅŸünür, Yunus Emrelerin, Fuzûlî ve Åžeyh Galiplerin yaÅŸayan temsilcisi, iÅŸte ÅŸu küçücük odada oturuyordu! Kapısında sade bir yazıyla “DÄ°RÄ°LÄ°Åž” yazan ofis, üçüncü katta Üretmen Han’ın belki de en küçük odası idi. Bütün duvarları kitaplar ve dergilerle doluydu. Ä°çeri girip selâm verdim ve sessizce oturdum. Sonra birkaç kere daha gittim. Ve sonra yüzlerce, yüzlerce kere… Bugüne kadar ne yazmışsa hepsini okudum, Karakoç ve eserleri hakkında kim ne yazmışsa hepsini görmeye, okumaya çalıştım. Çağımızın bu öncü ÅŸahsiyetiyle hasbelkader çaÄŸdaÅŸ olmanın hem nimetinden istifade ettim hem de bu durumun yüklediÄŸi sorumluluÄŸun gereÄŸini yapmaya çalıştım.
 
Yurdun çeÅŸitli yerlerinden, yurt dışından sürekli misafirleri geliyordu. Karakoç’un ziyaretçilerinin hemen tümü okumuÅŸ yazmış, aydın sınıftan insanlardı. Aralarında kamuoyunca tanınmış bilim ve sanat adamları vardı. Nadiren devlet adamları; milletvekilleri, bakanlar ve belediye baÅŸkanları da geliyordu. Sonraki yıllarda Derin Han’a ve oradan da Haseki’ye taşındı DiriliÅŸ Yayınları. Üretmen Han’da olduÄŸu gibi diÄŸer mekânlarda da üstad Karakoç’a her gün ama her gün onlarca bazen yüzlerce insan gelip gidiyordu. Türkiye’nin en çok misafir kabul eden, tanıdık tanımadık herkesi kabul eden tek yazarı idi.
 
Üretmen Han’a sonradan Ä°smet Özel de geldi. Çıdam Yayınları adıyla bir yayınevi kurup bir süre yönetti. Orada, öÄŸrenci dostu, herkesin arkadaşı Kâzım SaÄŸlam da çalışıyordu. Sıkı bir Sezai Karakoç okuruydu. Üretmen Han’da Karakoç’tan baÅŸka Çıdam Yayınları’na uÄŸrayıp Ä°smet Özel’i ve Kâzım SaÄŸlam’ı da sık sık ziyaret ettim.
 
Åžaban Abak
 
Üretmen Han’a ilk gidiÅŸim ve …
 
Ä°stanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde okumaya yeni baÅŸlamıştım. Bölüm kitaplığında yapılan derslerden birinde, yanımda oturan arkadaÅŸ, özenli bir el yazısıyla durmadan defterine ‘arı bal yapar fakat balı izah edemez’ diye yazıyor, sonra bu yazdığına hayran olmuÅŸçasına üzerini koluyla kapatıp saklıyor, sonra da benim görmem için kolunu ustaca kaldırıyordu. Pek oralı olmuyordum. Belli ki bana yaklaÅŸmaya belki de etkilemeye çalışıyordu. Dikkatimi derse veriyor, cümleyi kendi içimde tamamlıyordum; ‘yere düÅŸen elma da arz cazibesinden habersizdir’.
 
Acaba bu arkadaÅŸ dersten sıkıldığı için mi bunu yapıyor, yoksa kendince bir iletiÅŸim stratejisi mi güdüyordu? Bugünkü fikrim bunu bilerek ve özellikle yaptığı hatta belki de yanlarına gidip geldiÄŸi aÄŸabeylerinden taktik aldığı yönünde. Çünkü, derslerin arasına karışıveren böylesi artistik cümleler, farklı olanın ilgisini çoktan çeker, böylelikle de farklı olan farksız olandan ayrılıverirdi. Bir iki, üç… Aynı cümle. Aynı özenli el yazısı. Belki dolmakalemle. Sonunda dayanamadım, belki de oltaya takılarak, cümleyi tamamladım; ‘yere düÅŸen elma da arz cazibesinden habersizdir’. Bu Necip Fazıl’ın poetikasından alınan meÅŸhur cümlelerden. O an arkadaşım, gözlüklerinin arkasında hayretle büyüyen gözlerle bana bakıp gülümsedi ve sonra elini uzattı. “Ramazan, Ramazan Ayaz”, dedi.
Ä°ÅŸte böylece tanıştığımız Ramazan ile hemen hemen bütün kitaplarını okuduÄŸum Necip Fazıl üzerine konuÅŸmaya baÅŸladık. Ben arada ondan ezberlediÄŸim cümleleri arka arkaya sıralıyordum. Kaç hafta sürdü acaba bu? O kitaptan bu konuya geçiyor, koridorlarda gezinip duruyorduk. Sonra, Ramazan ile bir karar verdik. Her hafta bir yayınevini ziyaret edecek ve orada rastlaÅŸtığımız yazarlarla tanışacaktık. Öyleyse ilkin Büyük DoÄŸu. CaÄŸaloÄŸlu Hamamı’nın yanındaki tarihi çeÅŸmenin karşısında bir handa bulduk kendimizi. Bizi Mehmet Kısakürek karşıladı. Niyetimizi anlattık. Gülümseyerek dinledi. Kitap hediye edip etmediÄŸini hatırlayamıyorum. Muhtemelen etmedi. Bizim de paramız yoktu. Ä°lk ziyareti baÅŸarıyla tamamlamıştık.
 
Necip Fazıl’dan söz açıldıkça konu bir ÅŸekilde Sezai Karakoç’a da geliyordu. Ben daha lisedeyken birkaç kitabını okumaya çalışmıştım.  Fatih’te bir kitapçıda, bir adamın Sezai Karakoç’un kitaplarını göstererek günümüzün Mehmet Akif’i dediÄŸini duymuÅŸtum. Ramazan, Necip Fazıl’ın ‘benim Sezai Karakoç’um’ cümlesini ise özellikle iÅŸtahla ve zevkle söylerdi. O zaman DiriliÅŸ Yayınevi’ne gidip ziyaret etmeye karar verdik. Bu vesileyle ilk adımımı atmış oldum ben de Üretmen Han’a. GiriÅŸi oldukça karışıktı. Tam olmasa da biraz Beyaz Saray havası var gibiydi. Çaycıya hangi katta olduÄŸunu sorduÄŸumuzda, “413 numara, en üst kat, ama gelmemiÅŸ olabilir” cevabını aldık. Heyecanla merdivenleri çıktık. 413 numaralı odayı tıklattık. Ä°çeride derin bir sessizlik vardı. Israr edince yan odadan genç ve gözlüklü biri çıktı, “O daha gelmedi, gelmez”, dedi. Elinde de kitap paketi vardı. Baktık kapısında Stüdyo Ä°mge yazıyor. Åžiir kitapları da basıyorlarmış. Åžiire ilgi duyuyorsanız, Ä°smet Özel’in kitabını bastık dedi. Ä°lgi duyarız dedik. Ben incecik Celladıma Gülümserken kitabını satın aldım. “Bu arada, kendisine imzalatmak isterseniz, ÅŸu karşımızda Risale Yayınları var. Bir bakın orada olabilir” dedi genç adam. Muhtemelen Levent Yılmazdı. Heyecanla Risale’nin kapısını çaldık. Kapıyı Mustafa ArmaÄŸan açtı. Yanında da Hüseyin Yorulmaz vardı. Ne istediÄŸimizi sordu Mustafa ArmaÄŸan. Biz de öÄŸrenci olduÄŸumuzu, yayınevlerini gezdiÄŸimizi ve karşılaÅŸtığımız yazarları tanımak istediÄŸimizi söyleyince, içeride Ä°smet Özel var, girip tanışın isterseniz dedi.
 
Ä°smet Özel durmaksızın konuÅŸuyor, jest ve mimiklerle kendisine özgü bir atmosfer yaratıyordu. Söz baÄŸlanınca, Mustafa ArmaÄŸan araya girdi ve “arkadaÅŸlar öÄŸrenciymiÅŸ, sizinle tanışmak istiyorlarmış”, dedi. Nerede okumakta olduÄŸumuz yanında, bana “Nerelisin” dedi Özel. Bozkır cevabını alınca, “Türkülerini biliyor musun” diye sordu. “Elbette” dedim. Bozkır dedikleri büyük kasaba. Åžimdi sözün istikametini tam hatırlamıyorum ama, Ä°smet Özel, bakın madem yayınevlerini geziyor, yazarlarla tanışmak istiyorsunuz, bu katta, çok deÄŸerli bir insan, Sezai Karakoç var, onun mutlaka tanıyın, dedi. Biz birbirimize baktık. Bu bizim kendi kendimize aldığımız kararın pekiÅŸmesiydi. Ä°zin isteyip kalktığımızda, tekrar DiriliÅŸ’in 413 numaralı odasına vurduk. Bekledik. Bekledik. Sonra da geri döndük… Ta ki ben tek başıma bir gün Sezai Karakoç’u ziyaret etmeye gidinceye dek… Sonrası, çoook, çok bir Rus romanı kadar uzun. Üretmen Han maceramın giriÅŸi böyledir.
 
Ömer Erdem
 
Uzun sessizliklerle örülü sohbetler
 
Üretmen Han benim için Sezai Karakoç demektir. Üretmen Han’a üstadı ziyaret etmek için gider, uzun sessizliklerle örülü sohbetlerimizde ülkemizin bu yaÅŸayan bilgesinin dilinden dökülenleri can kulağıyla dinlerdik.
 
DoÄŸrusu çok az insan yaÅŸadığı mekâna bu derecede anlam katabilir. Benim ve kuÅŸağımın pek çok ferdi için Üretmen Han üst katında Sezai Karakoç’un sabırla bir ÅŸiir eÄŸirdiÄŸi, geleni yüz geri etmeksizin gönül sofrasına buyur ettiÄŸi bir mekândır.
 
Kemal Sayar

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.