Kürsü
Endişeli düşünceler…
Follow @dusuncemektebi2
20. asır hiç değilse bir yeniden bölüşüm endişesinin baskın olduğu bir asırdı. Elbette köklü bir çözüm sağlamaktan uzaktı. 21. asırda ise bunun endişesi de tamamen terkedildi. - Süleyman Seyfi Öğün/Yeni Şafak
Geçenlerde bir dost meclisinde dünyâdaki eÅŸitsiz zenginlik dağılımı konuÅŸuluyordu. Bu hususta teferruatlı istatistik bilgilerine sâhip iktisatçı bir arkadaşımız rakamları bir bir ortaya koydu. Tablo bütün ağırlığı ile ortaya çıktı. Meselâ oranlar, dünyâ nüfusunun yüzde 1’inin, zenginliklerin yüzde 70’ine sâhip olduÄŸunu gösteriyor. Bir baÅŸka istatistikten günlük 5 doların altında bir gelirlerle yaÅŸayan inanılmaz hacimli kitleler mevcût olduÄŸunu öÄŸreniyoruz…
Görünen o ki; onca bilimsel ve teknolojik geliÅŸmelerle zenginlik hacmindeki artışlar birbirini destekleyen bir döngü yaratmış durumda. Daha fazla bilimsel-teknolojik yatırım daha fazla zenginlik doÄŸuruyor. Buraya kadar bir ÅŸey yok. Ama bu karşılıklı artışlar, eÅŸitliÄŸi desteklemiyor. Zenginlikler arttıkça ihtiraslar da kabarıyor. EÅŸitsizlik hafifleyecek yerde derinleÅŸiyor. Meselâ geçen asırda zenginliklerin paylaşımının, küresel ölçekte olmasa da daha dar belirli toplumsal ölçeklerde bugüne göre çok daha iyi olduÄŸunu görüyoruz.
20. asır hiç deÄŸilse bir yeniden bölüÅŸüm endiÅŸesinin baskın olduÄŸu bir asırdı. Elbette bu eÅŸitsizlik meselesine köklü bir çözüm saÄŸlamaktan uzaktı. Ama en azından bunun endiÅŸesi ve çabası hâkimdi. 21. asırda ise yeniden bölüÅŸümün kurumsal birikimi deÄŸil; ondan da daha vahim olarak bunun endiÅŸesi de tamâmen terkedildi. Bunu da en baÅŸta sol terk etti. Siyâsal seviyede ekonomik endiÅŸelerin yerini kültürel endiÅŸeler aldı. Daha tuhaf olan ise, bu geçiÅŸin bir çırpıda, üstelik entelektüel bir esriklik üzerinden gerçekleÅŸmesiydi.
Demokrasi endiÅŸesi modern bir endiÅŸedir. Burjuvalar, hukuksal ve siyâsal düzeyde bunu geliÅŸtirmeye muvaffak oldular. Ama ekonomik eÅŸitsizlik ile alâkadar olmadılar. Bu boÅŸluÄŸu sosyalist düÅŸünce doldurmaya tâlip oldu. 20. asır, ekonomik eÅŸitsizliÄŸi gidermek için atılmış iki farklı uygulamaya ÅŸâhitlik etti. Ä°lk uygulamalar hiç de beklenmedik bir ÅŸekilde Yarı-Merkez ve Çeper Dünyâlardan geldi. ÇeliÅŸkileri ise; eÅŸitliÄŸi saÄŸlamak için yeterli sermâye birikiminden yoksun olmalarıydı. Bu sebeple önce, devletin baÅŸat giriÅŸimci olduÄŸu bir iklimde sürdürülebilir bir kalkınmayı baÅŸlatmak zorunda kaldılar. Ä°nsanlara söylenen, “biraz “ sabretmeleriydi. Büyük boyutlu bir insan fedâkârlığı gerektiren, yâni insan mâliyeti çok yüksek olan bir süreçti bu. Gönüllü katılımlarla baÅŸarılamayacağı da âÅŸikârdı. Bu sebeple kütleler cendereye alındı. Evet, neticede bir kalkınma saÄŸlandı. Hattâ 1970’lerde Makro Ekonomi’nin kurt otoritesi Paul Samuelson kendisini, bu yarışta DoÄŸu Blokunun Batı Blokunu dize getireceÄŸini iddia etmekten alıkoyamadı. Hâlbuki bu tepeden inme, zorba kalkınmacılığın, bürokratik bir kapitalizme dönüÅŸeceÄŸi ve ağır bir verimlilik kaybı ile neticeleneceÄŸi belliydi. Öyle de oldu.
Ä°kinci yol ise yeniden bölüÅŸüm yoluydu. 19. asırdan sefilleÅŸmiÅŸ bir ÅŸekilde çıkan iÅŸçi sınıflarının görece zenginleÅŸmesi ve siyâsal mânâda yatıştırılmasıyla neticelendi. Ama DoÄŸu Blokunda olduÄŸu kadar olmasa da, Batı Blokunda da bürokratik ÅŸiÅŸmeler yaÅŸandı. Dahası, sermâye 1980’lere doÄŸru bu bölüÅŸümün mâliyetlerine katlanmakta zorlanmaya baÅŸladı.
Neticede ekonomik eÅŸitlik düÅŸüncesi terk edildi. Yeniden bölüÅŸümü saÄŸlayan sosyal devlet bilinçli müdahâlelerle çökertildi. Siyâsal sermâyesi bu olan akımlar da çâresizlik içinde kaldı ve gözden düÅŸtü. Komünist, Sosyalist ve Sosyal Demokrat Partiler büyük bir güç ve prestij kaybı yaÅŸadı. Yeni bir siyâsal iklim türedi veya türetildi. Ekonominin perdelediÄŸi kültür ve husûsen kimlik meseleleri önplâna geçti. Yeni sol buralarda varlık göstermeye baÅŸladı. Ekonomik eÅŸitsizlikler ise tüketim parametresi üzerinden dile getirilmeye baÅŸladı. Tam ve eksik tüketiciler arası bir eÅŸitsizlikten bahsedilir oldu. Ama bunun siyâsette bir karşılığı yoktu. Bu eÅŸitsizlik , ekonomizm ve teknolojizm üzerinden kültürelleÅŸtirilmiÅŸ; bu sûretle de olaÄŸanlaÅŸtırılmış bir veriydi. Daha garibi; eksik tüketicilerin, tam tüketicileri düÅŸmanları gibi deÄŸil, ilhâm kaynakları, hattâ idealtipleri olarak görmeleriydi. EÅŸitsizliÄŸin kutupları birbirini itmiyor; tam tersine çekiyordu. ”Nazar etme ne olur, çalış senin de olur” diyen kamyon edebiyâtı sanki bunu anlatır… Tüketimde yansıyan eÅŸitsizlik rahatsız edici olmaktan da uzaktı. Çalışmak gibi temelde moral niteliklr taşıyan bir deÄŸer, artık fırsatçı bir giriÅŸimcilikle özdeÅŸleÅŸtiriliyordu. Bu sâyede eÅŸitsizlik, nihâyetinde insanların hak ettiÄŸi bir durum olarak tecilleniyordu. Kapitalizmin sunduÄŸu sayısız fırsatı giriÅŸimcilikle taçlayamayan loser’lar (ezikler), ezikliklerinden sorumlu tutulup susturuluyorlardı.
Hâsılı insanlık ekonomik eÅŸitsizliÄŸi gidermek yolunda girdiÄŸi imtihanlardan geçemedi. Bu maÄŸlûbiyet karşısında pratik bir dönüÅŸümle “dersi” iptâl etti. EndiÅŸe kelimesinin bize Farsçadan girmiÅŸ olduÄŸunu biliyoruz. Farsça Hocam, bu kelimenin Farsçada düÅŸünmek mânâsına geldiÄŸini öÄŸretmiÅŸti. Türkçeye geçerken bir semantik kayma olmuÅŸ ve daha çok kaygının (anxiety) karşılığı olarak kullanılmaya baÅŸlamış. Ä°yi de olmuÅŸ. Aslında düÅŸünceyi tetikleyen en mühim güdü de kaygılar deÄŸil midir? DüÅŸüncenin serencâmı, kaygılarımızın fonksiyonu deÄŸil midir? DüÅŸünce târihinin dönüÅŸümleri, kaygıların dönüÅŸümü deÄŸil midir?
Dünyâdaki çarpıcı zenginlik dağılımdaki çarpıcı rakamlar ve oranlarla dile getirildiÄŸi, yer yer parçası olduÄŸum sohbet bana karmaşık duygular yaÅŸattı. Bu meseleler zaman zaman dile getiriliyor. Ama bu bile artık çok sorunlu. Fin hamamı kıvamında geliyor. Ya, çocuÄŸuna pantolon alamadığı için intihar eden bir babanın “dramı”nda olduÄŸu gibi duygusal harâretimiz bir anda arttıran bir happening olarak veyâ buz gibi istatistiklerle. Ya sonrası? ….Evet , ya sonrası?…. Ä°ÅŸ güç efendim…
Henüz yorum yapılmamış.