Güncel
İmam Suyutî’nin yayınlanmamış bir eseri: Sükûtun Zarafeti
Follow @dusuncemektebi2
İmam Suyutî’nin daha önce çevirisi yapılmamış olan “Hüsnü’s Semt fi’s Samt” adlı eserini, Ersan Urcan “Sükûtun Zarafeti” başlığıyla Türkçeye kazandırdı. Matbu olmayan kitabı Dünya Bizim okurları için hazırladık.
İmam Suyutî’nin basılmamış risalelerinden biri de “Hüsnü’s Semt fi’s Samt” adlı eseridir. Bir risale olmasına rağmen bu eser ilmi açıdan oldukça kıymetli. Risalede hadis âlimlerinden İbn Ebi Dünya’nın, Kitabu’s Samt ve Âdâbu’l Lisan isimli kitabı özetlenmiş. Suyutî eserini yazarken ayrıca Ebu Nuaym’ın Hilyetu’l Evliya isimli çalışmasından da faydalanır.
Şimdiye kadar hiç çevirisi yapılmamış olan bu risale, Ersan Urcan tarafından kısa bir süre önce Türkçeye kazandırıldı. Risalede Suyutî’nin, İbn Ebi Dünya’nın eserinden seçtiği 86 hadisi içeriyor. Ancak bunlar konusu itibariyle özenle seçilmiş hadisler. Hepsi de sükûtla ilgili, yani sessizlik. Risale 86 hadisle bize sükûtun faziletlerini sıralıyor. Bu sebeple de ismi Sükûtun Zarafeti.
Kitapta hadislerin ravisi, Arapça metni ve Türkçesi yer almakta. İmam Suyutî bu hadisler için herhangi bir şerh veya açıklama yapmamış.
SÜKÛTUN ZARAFETİ
1-Abdullah b. Amr’ın (r.a) rivâyet ettiği hadiste Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
مَنْ صَمَتَ نَجَا
“Susan kurtulur.”[1]
2-Enes’in (r.a) rivâyet ettiği hadiste Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
مَنْ سَرَّهُ أَنْ يَسْلَمَ فَلْيَلْزَمِ الصَّمْتَ
"Selamete ermek (kurtulmak) kimi sevindirirse sussun.”[2]
3-Ebu Zer (r.a) şöyle nakleder: Allah Resulü (s.a.v):
أَلا أُعْلِمُكَ بِعَمَلٍ خَفِيفٍ عَلَى الْبَدَنِ، ثَقِيلٍ فِي الْمِيزَانِ؟ "، قُلْتُ: بَلَى يَا رَسُولَ اللَّهِ، قَالَ: " هُوَ الصَّمْتُ، وَحُسْنُ الْخُلُقِ، وَتَرْكُ مَا لا يَعْنِيكَ
“Ya Eba Zer! Sana yükte hafif, mizanda başkalarından ağır gelecek olan iki hasleti bildireyim mi?" dedi. Ben de: "Evet ya Resulallah!” dedim. Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurdu.
"Sana güzel ahlâkı ve sükûtu korumanı ve seni ilgilendirmeyen şeyleri terk etmeni tavsiye ederim.”[3]
4-Ebu Zer’den (r.a) şöyle rivâyet edilmiştir: Allah Resulü’ne (s.a.v): “Ya Resulallah! Bana tavsiyede bulunur musun?” dediğimde şöyle buyurdu:
بِحُسْنِ الْخُلُقِ وَطُولِ الصَّمْتِ
هُمَا أَخَفُّ الأَعْمَالِ عَلَى الأَبْدَانِ، وَأَثْقَلُهَا فِي الْمِيزَانِ
“Güzel ahlâk ve susmaktır. O ikisi bedene hafif gelir ancak mizanda ağır basar.”[4]
5-Safvan b. Süleym Allah Resulü’nün (s.a.v) şöyle buyurduğunu rivâyet eder:
أَلا أُخْبِرُكُمْ بِأَيْسَرِ الْعِبَادَةِ وَأَهْوَنِهَا عَلَى الْبَدَنِ؟ الصَّمْتُ وَحُسْنُ الْخُلُقِ
“Size ibadetlerin en kolayını ve bedene en hafif gelenini haber vereyim mi? Susmak ve güzel ahlâktır.”[5]
6-Şabi’nin rivâyet ettiği hadiste Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
أَلا أَدُلُّكَ عَلَى أَحْسَنِ الْعَمَلِ وَأَيْسَرِهِ عَلَى الْبَدَنِ؟ "، قَالَ: بَلَى بِأَبِي أَنْتَ وَأُمِّي، قَالَ: " حُسْنُ الْخُلُقِ، وَطُولُ الصَّمْتِ، عَلَيْكَ بِهِمَا فَإِنَّكَ لَنْ تَلْقَى اللَّهَ بِمِثْلِهِمَا
“Size amellerin en güzelini ve bedene en hafif gelenini haber vereyim mi?” O: “Evet, anam-babam feda olsun sana!” dedi. Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Güzel ahlâk ve uzun uzun sükut etmektir. Sen bu hâl üzerine ol! Sen Allah’ın karşısına çıktığında bu ikisi gibi bir şeyle çıkamazsın”
7-Ebu Hüreyre’nin (r.a) rivâyet ettiği hadiste Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
الصَّمْتُ أَرْفَعُ الْعِبَادَةِ
“Sükût ibadetlerin zirvesidir.”[6]
8-Muhriz b. Züheyr el-Eslemi, Allah Resulü’nün (s.a.v) şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir:
الصَّمْتُ زَيْنُ الْعَالِمِ، وَسِتْرُ الْجَاهِلِ
“Sükût âlimin süsü, cahilin (kusurlarını örten) perdesidir.”[7]
9-Enes’in (r.a) rivâyet ettiği hadiste ise Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
الصمتُ سيد الأخلاقٍ
“Sükût ahlâkın efendisidir.”[8]
10-Ubeyde b. Samit (r.a) şöyle nakleder: Allah Resulü (s.a.v) bir gün bineğine binip çıkmıştı. Muaz (r.a) Peygamber’e (s.a.v): “Hangi ameller en faziletlidir?” diye sorunca Allah Resulü (s.a.v) dilini işaret ederek:
الصَّمْتَ إِلا مِنْ خَيْرٍ
“Hayırlı şeyleri söylemek dışında sükût etmektir.” buyurdu.[9]
Muaz (r.a), Allah Resulü’ne (s.a.v): “Dillerimizle konuştuklarımızdan Allah bizi sorumlu tutacak mı?” diye sorunca Peygamber (s.a.v), Muaz’ın (r.a) baldırına dürterek:
يَا مُعَاذُ، ثَكِلَتْكَ أُمُّكَ وَهَلْ يُكَبَّ النَّاسِ عَلَى مَنْاخِرِهِمْ فِي جَهَنَّمَ، إِلا مَا نَطَقَتْ بِهِ أَلْسِنَتُهُمْ، فَمَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ، فَلْيَقُلْ خَيْرًا أَوْ لِيَسْكُتْ عَنْ شَرٍّ، قُولُوا خَيْرًا تَغْنَمُوا، وَاسْكُتُوا عَنْ شَرٍّ، تَسْلَمُوا
“Canı sağolasıca Muaz! İnsanları yüz üstü cehenneme sürükleyen dillleri ile konuştuklarından başka nedir ki? Kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa ya hayır söylesin ya da sükût etsin! Hayrı söyleyin de kazançlı çıkasınız! Şer söylemeyin ki selâmete eresiniz.”[10]
11-Enes’in (r.a) rivâyet ettiği hadiste Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Allah (c.c) Âdem’i yeryüzüne gönderdiğinde Âdem orada Allah’ın dilediği kadar kaldı. Sonra oğulları ona: ‘Ey babamız, konuş’ dediler. Âdem, çocukları, torunları, onların çocuklarından oluşan kırk bin kişiye karşı kalktı ve şöyle hitap etti: ‘Allah (c.c) buyurdu ki:
يَا آدَمُ، يَقِلَّ كَلامُكَ تَرْجِعْ إِلَى جِوَارِي
‘Ey Âdem! Sözünü azalt ki Benim dergâhıma (huzuruma) tekrar geri dönesin.”[11]
12-İbn Abbas’ın rivâyet ettiği hadiste ise Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Allah (c.c) Âdem’i yeryüzüne gönderdikten sonra onun zürriyeti çoğaldı. Derken bir gün onun çocukları, torunları, onların çocukları etrafında toplandı. Onlar konuşuyor ancak Âdem susuyordu. Onlar: “Ey babaımız! Neden biz konuşuyoruz da sen sükût ediyorsun?” dediler. Âdem (a.s) şöyle dedi: “Allah beni dergâhından çıkartıp da yeryüzüne gönderdiğinde benden söz alarak şöyle buyurdu: “Benim dergâhıma tekrar geri dönmek için az konuş!”[12]
13-Ebu Zer’in (r.a) rivâyet ettiği hadiste Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
عَلَيْكَ بِطُولِ الصَّمْتِ فَإِنَّهُ مَطْرَدَةٌ لِلشَّيَاطِينِ، وَعَوْنٌ لَكَ عَلَى أَمْرِ دُنْيَاكَ
“Sana düşen uzun uzun sessiz durmandır. Muhakkak ki bu, şeytanı kovar, dünya işlerine karşı da sana yardımcı olur.”[13]
14-Ebu Hüreyre’nin (r.a) rivâyet ettiği hadiste Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
الْحِكْمَةُ عَشْرَةُ أَجْزَاءٍ: تِسْعَةٌ مِنْهَا فِي الْعُزْلَةِ، وَوَاحِدَةٌ فِي الصَّمْتِ
“Hikmet on cüzdür. Dokuzu uzlette, biri de sükûttadır.”[14]
15-Vüheyb b. Verd’den şöyle nakledilmiştir: Deniliyordu ki[15]: “Hikmet on cüzdür. Dokuzu uzlette, biri de sükûttadır.” Nefsimi susmaya zorladım ancak buna güç getiremedim. Ben de uzlete döndüm ve diğer dokuzunu elde ettim.[16]
16-Ebu Said el-Hudri’nin (r.a) rivâyet ettiği hadiste Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
عَلَيْكَ بِتَقْوَى اللَّهِ فَإِنَّهُ جِمَاعُ كُلِّ خَيْرٍ وَاخْزُنْ لِسَانَكَ إِلا مِنْ خَيْرٍ، فَإِنَّكَ بِذَاكَ تَغْلِبُ الشَّيْطَانَ
“Allah’tan korkmalısın! Zira bu tüm hayırlı cem eden bir husustur. Hayır konuşmak dışında dilini tut! Bununla sen şeytana galip gelirsin.”[17]
17-Ukayl b. Mubarek şöyle anlatır: Bir adam Ebu Said el-Hudri’ye (r.a) gelerek: “Bana tavsiyede bulun!” dedi. O da şöyle söyledi: “Hakkı söylemek dışında sükût et! Böyle yaparak sen şeytana galip gelirsin!”[18]
18- Enes (r.a) şöyle demiştir: “Lokman, birgün Davud'un (a.s) yanına geldi. Davud (a.s) elleriyle (demiri yoğurarak) zırh yapıyordu. Lokman bu durum karşısında hayrete düştü ve ne olduğunu sormak istedi. Ancak sahip olduğu hikmet, onu bu soruyu sormaktan menetmişti. Nefsine hakim olup onun ne olduğunu sormamıştı. Davud (a.s) zırh yapmayı bitirince onu, üzerine giydi ve: “Zırh ne güzel oldu!'' dedi. Bunun üzerine Lokman’a: ''Susmak hikmettir; ancak bunu yapan pek azdır'' buyurdu. Lokman: “Ben sana bunun ne olduğunu sormak istedim ancak sükût ettim ve derken sen bana ne olduğunu açıklayarak bu merakımı giderdin.” dedi.
19-Enes (r.a), Allah Resulü’nün (s.a.v) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
الصَّمْتُ حِكْمَةٌ، وَقَلِيلٌ فَاعِلُهُ
“Susmak hikmettir; ancak bunu yapan azdır.”[19]
20- Muaz b. Cebel (r.a), Allah Resulü’ne (s.a.v) en faziletli imanın ne olduğunu sorunca Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurdu:
أَفْضَلُ الْإِيمَانِ أَنْ تُحِبَّ لِلَّهِ وَتُبْغِضَ فِي اللَّهِ، وَتُعْمِلَ لِسَانَكَ فِي ذِكْرِ اللَّهِ وَأَنْ تُحِبَّ لِلنَّاسِ مَا تُحِبُّ لِنَفْسِكَ، وَتَكْرَهَ لَهُمْ مَا تَكْرَهُ لِنَفْسِكَ، وَأَنْ تَقُولَ خَيْرًا، أَوْ تَصْمُتَ
“En faziletli iman Allah için sevmen ve Allah için buğzetmen, dilini Allah’ın zikri için kullanman; nefsin için sevdiğin şeyleri insanlar için de sevmen; nefsin için istemediğin (hoşlanmadığın) şeyleri insanlar için de istememen; ya hayır konuşman ya da susmandır.”[20]
21-Enes (r.a), Peygamber’in (s.a.v) üç defa tekrar ederek şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir:
رَحِمَ اللَّهُ امْرَءًا تَكَلَّمَ فَغَنِمَ، أَوْ سَكَتَ فَسَلِمَ
“Allah o kişiye merhamet etsin ki o, konuştuğu zaman kazançlı çıkmış, sustuğu zaman da selâmete ermiştir.”[21]
22- Enes (r.a) şöyle rivâyet eder: Allah Resulü (s.a.v) Ebu Zer (r.a) ile karşılaştığında: “Ya Eba Zer! Sana yükte hafif, mizanda başka şeylerden ağır gelecek olan iki hasleti bildireyim mi?" dedi. Ebu Zer de: “Evet ya Resulallah!” deyince Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurdu:
عَلَيْكَ بِحُسْنِ الْخُلُقِ وَطُولِ الصَّمْتِ، فَوَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ مَا عَمِلَ الْخَلائِقُ بِمِثْلِهِمَا
"Sana güzel ahlâkı ve sessizliği korumanı tavsiye ederim. Muhammed'in nefsi elinde olana yemin ederim ki mahlûkat bu ikisi gibi amel işlememiştir.”[22]
23- Abdullah b. Mesud (r.a) şöyle rivâyet eder: Bir kişi Allah Resulü’nün (s.a.v) yanına gelerek: “Ya Resulallah! Ben kavmim tarafından itaat edilen biriyim. Onlara neyi emredeyim?” diye sorunca Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurdu:
مُرْهُمْ بِإِفْشَاءِ السَّلامِ، وَقِلَّةِ الْكَلامِ إِلا فِيمَا يَعْنِيهِمْ
“Onlara selamı yaymalarını ve kendileriyle ilgili olan hususlar hariç az konuşmalarını emret.”[23]
24-Cabir b. Semre (r.a) der ki Peygamber’in (s.a.v) sükûtü uzundu.”[24]
25-Ebu Malik el-Eşcai, babasından şöyle rivâyet eder:
“Biz Peygamber’in (s.a.v) yanında oturduğumuzda ondan daha uzun süre sükût eden kimseyi görmüyordum. Onun ashabı konuştuğu zaman ve sözü uzattıklarında o tebessüm ederdi.”[25]
26-Enes b. Malik (r.a), Allah Resulü’nün (s.a.v) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
أَرْبَعٌ لا يُصِبْنَ إِلا بِعَجَبٍ: الصَّمْتُ: وَهُوَ أَوَّلُ الْعِبَادَةِ، وَالتَّوَاضُّعُ، وَذِكْرُ اللَّهِ تَعَالَى، وَقِلَّةُ الشَّيْءِ
“Dört şey vardır ki bunların bir kimseye isabet etmesi hayret vericidir. Onlar: İbadetin başı olan sükût, Allah için tevazu, Allah’ı zikretmek, az şeydir (kafaya az takmak, hasedin veya öfkenin az olması, dünya sevgisinin az olması vb hasletlerdir).”[26]
27-Vuheyb (Bin Halid) İsa’nın (a.s) şöyle dediğini rivâyet eder:
أَرْبَعٌ لا يَجْتَمِعْنَ فِي أَحَدٍ مِنَ النَّاسِ إِلا بِعُجْبٍ: الصَّمْتُ وَهُوَ أَوَّلُ الْعِبَادَةِ، وَالتَّوَاضُعُ لِلَّهِ، وَالزَّهَادَةُ فِي الدُّنْيَا، وَقِلَّةُ الشَّيْءِ
“Şu dört şeyin bir kimsede bir araya gelmesi şaşılacak şeydir. Onlar: İbadetin başı olan sükût, Allah için tevazu, dünyaya değer vermemek ve az şeydir (önceki hadiste zikrettik).” [27]
28-Ebu Hüreyre’nin (r.a) rivâyet ettiği hadiste Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ فَلْيَقُلْ خَيْرًا أَوْ لِيَصْمُتْ
“Allah’a ve ahiret gününe inanan kişi ya hayır söylesin ya da sussun.”[28]
29-Yukarıdaki hadis Şureyh el-Huzai’nin kanalıyla da gelmiştir.
30-Hasan (r.a) şöyle rivâyet etmiştir: Bize zikredildiğine göre Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
رَحِمَ اللَّهُ عَبْدًا قَالَ فَغَنِمَ، أَوْ سَكَتَ فَسَلِمَ
“Allah o kula merhamet etsin ki o konuşur, kazancı çıkar; susar selâmette olur.”[29]
31-Ali b. Ebi Talib (r.a) şöyle söylemiştir:
“Şahsiyetini gizle ki dillere düşmeyesin; sus ki selamette olasın!”[30]
32-İbn Mesud (r.a) şöyle demiştir:
“Ey dil! Hayır söyle ki kazançlı çıkasın; sus ki pişmanlıktan selamete eresin (kurtulasın).”[31]
33-İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir:
يَا لِسَانُ، قُلْ خَيْرًا تَغْنَمْ، وَاسْكُتْ عَنْ شَرٍّ تَسْلَمْ
“Ey dil! Hayır konuşup kazançlı çık veya sus ki şerden sâlim olasın!”[32]
34-Meymun b. Mehran, Selman’ın (r.a) yanına gelerek: “Bana tavsiyede bulun” dedi. O: “Konuşma” dedi. Meymun b. Mehran: “Kişi konuşmadan nasıl sabreder?” dedi. Selman (r.a): “Eğer konuşmadan sabredemiyorsan, ya hayır konuş, ya da sus” dedi.[33]
35-Süfyan b. Uyeyne şöyle nakleder: İsa’ya (a.s): “Bizi cennete sokacak ameli bize gösterir misin?” diye sorulunca O: “Asla konuşmayın.” dedi. Onlar: “Buna güç yetiremeyiz.” deyince İsa (a.s): “O zaman hayırdan başka bir şey konuşmayın.” buyurdu.”[34]
36-Ali b. Ebi Talib (r.a) şöyle demiştir:
الصَّمْتُ دَاعِيَةٌ إِلَى الْمَحَبَّةِ
“Sükût, muhabbete götürür.”[35]
37-Vehb b. Münebbih şöyle demiştir:
أَجْمَعَتِ الأَطِبَّاءُ أَنَّ رَأْسَ الطِّبِّ الْحَمْيَةُ، وَأَجْمَعَتِ الْحُكَمَاءُ أَنَّ رَأْسَ الْحِكْمَةِ الصَّمْتُ
“Tıbbın başının perhiz olduğu konusunda hekimler; hikmetin başının da sükût olduğu konusunda da bilge insanlar icma etmiştir.”[36]
38-Evzai’den gelen bir rivâyette Süleyman b. Davud (a.s) şöyle demiştir:
إِنْ كَانَ الْكَلامُ مِنْ فِضَّةٍ، فَالصَّمْتُ مِنْ ذَهَبٍ
“Söz gümüşse sükût altındır.”[37]
39-Abdullah b. Mubarek’e, Lokman’ın (a.s): “Söz gümüş ise sükût altındır” sözü sorulduğunda Abdulllah b. Mübarek şöyle dedi:
إِنْ كَانَ الْكَلامُ بِطَاعَةِ اللَّهِ مِنْ فِضَّةٍ ؛ فَإِنَّ الصَّمْتَ عَنْ مَعْصِيَةِ اللَّهِ مِنْ ذَهَبٍ
“Allah’a itaat hakkında konuşmak gümüş ise Allah’a isyan hakkında sükût etmek altındır.”[38]
40-Ömer b. Abdulaziz şöyle demiştir:
إِذَا رَأَيْتُمُ الرَّجُلَ يُطِيلُ الصَّمْتَ، وَيَهْرَبُ مِنَ النَّاسِ فَاقْتَرِبُوا مِنْهُ، فَإِنَّهُ يُلْقِي الْحِكْمَةَ
“Şayet bir kişinin çokça sustuğunu ve insanlardan kaçtığını görürseniz ona yakın olun! Zira ona hikmet verilmiştir.”[39]
41-Abdullah b. Habib’ten gelen rivâyette şöyle denilmiştir: Davud (a.s) şöyle demiştir:
رُبَّ كَلامٍ قَدْ نَدِمْتُ عَلَيْهِ وَلَمْ أَنْدَمْ عَلَى صَمْتٍ قَطُّ
“Nice sarf ettiğim sözlere pişman olmuşumdur; ama sustuğuma hiç pişman olmadım.”[40]
42-Vuheyb el-Verd şöyle demiştir:
وَجَدْتُ الْعُزْلَةَ اللِّسَانَ
“Uzleti, konuşan bir dil olarak buldum.”[41]
43-Süfyan (b. Uyeyne) (r.a) şöyle demiştir:
طُولُ الصَّمْتِ مِفْتَاحُ الْعِبَادَةِ
“Sükûta gömülmek ibadetlerin anahtarıdır.”[42]
44-Süfyan-ı Sevri (rah. aleyh) şöyle demiştir:
أول العبادة الصمت، ثم طلب العلم، ثم حفظه، ثم العمل بِهِ، ثم نشره
“İbadetin evveli sükût etmek, sonra ilim talep etmek, sonra ilmi korumak, sonra onunla amel etmek, sonra da onu yaymaktır.”[43]
45-Mücahid (rah. aleyh) şöyle demiştir:
كَانُوا يَكْتَفُونَ مِنَ الْكَلامِ بِالْيَسِيرِ
“O kişiler ki (basiret ehli) kendilerine yetecek olan az sözle kifâyet ederler.”[44]
46-Abdulmelik b. Cureyc şöyle demiştir:
لَوْ أَنَّ عَبْدًا اخْتَارَ لِنَفْسِهِ، مَا اخْتَارَ أَفْضَلَ مِنَ الصَّمْتِ
“Eğer bir kul kendisi için bir şey seçerse sükût etmekten daha faziletli bir şeyi seçemez.”[45]
47-Musa b. Ali, İsrailoğullarından bir grubun şöyle dediğini nakleder:
زينُ المَرْأَةٍ الحَيَاءُ و زَيْنُ الحَكٍمٍ الصَّمْتُ
“Hâyâ kadının, sükût ise bilge kişinin zinetidir.”
48-Abdullah el-Hareşi şöyle demiştir: Ben Ömer b. Abdulaziz’in huzuruna gelen âlimlerden birinin şöyle dediklerini duydum:
“İlim sahibi olduğu halde sükût eden kişi, ilim sahibi olup da konuşan kişi gibidir.” Ömer b. Abdulaziz: ”Ben ilim sahibi olduğu halde konuşan kişinin kıyamet günü daha faziletli olacağını ümit ediyorum” dedi. O âlim: “Ey müminlerin emiri! Peki konuşmanın fitnesi ne olacak” deyince Ömer b. Abdulaziz hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.”[46]
49-Ebu Müslim el-Havlani şöyle demiştir:
نَوْمُ الصَّائِمِ تَسْبِيحٌ، وَأَيْنَ الصَّائِمُ إِلا مَنْ لَزِمَ الصَّمْتَ، وَأَقَلَّ مِنْ فُضُولِ الْكَلامِ؟
“Oruçlunun uykusu tesbihtir. Nerede oruç tutup da sükûta gömülen ve fuzuli kelam konuşmayarak az kelam ile yetinen kişi?”[47]
50-Abdullah b. Mübarek şöyle demiştir: Dört âlim bir kralın yanında toplandılar. Kral: “Her biriniz az sözle çok mânâ ifade eden kelam etsin!” dedi. Âlimlerden birincisi şöyle dedi:
“Sükût, âlimlerin ilminin en efdalidir.”
İkincisi şöyle dedi: “Kişiye en faydalı olan şey kendi seviyesini, aklının miktarını bilmesi ve buna göre konuşmasıdır.”
Üçüncüsü şöyle dedi: “Kişinin yeni bir nimete meyletmemesi, o nimete karşı kalbinin itmi’nan içinde olmaması ve dünya metaı için tekellüfe girmemesi kadar ihtiyatlı ve akıllıca bir iş yoktur.”
Dördüncüsü: “Kadere rıza ve kanaât kadar kişinin bedenini rahatlatan bir şey yoktur” dedi.
51-İbn Mesud (r.a) şöyle demiştir:
الصمتُ رأسُ المروءٍ
“Sükût, mürüvvetin başıdır.”[48]
52-Sa’sa b. Sevhan da İbn Mesud’un söylediğini aynısını söylemiştir.
53-Muhammed b. Nadr el-Harisi şöyle demiştir:
كَثْرَةُ الكَلامٍ تُذْهٍبُ الوَقَارٍ
“Çok konuşmak vakarı götürür.”[49]
54-Abdulvehhab es-Sekri şöyle demiştir:
الصَّمْتُ يَجْمَعُ لِلرَّجُلِ خَصْلَتَيْنِ: السَّلامَةَ فِي دِينِهِ، وَالْفَهْمَ عَنْ صَاحِبِهِ
“Sükût kişide iki hasleti cem eder. Bunlardan birincisi: Kişinin dininde kurtuluşa ermesini sağlar; ikincisi de kişinin dinin sahibini anlamasını sağlar.”[50]
55-Fudayl b. Iyad şöyle demiştir:
لا حَجَّ وَلا جِهَادَ وَلا رِبَاطَ أَشَدُّ مِنْ حَبْسِ اللِّسَانِ
“Ne hac ne cihad ne de savaşta nöbet kişinin diline sahip olması kadar zor değildir.”[51]
56-Vehb b. Münebbih şöyle demiştir:
“İnsanlar düşecekleri şeye düşerler. İnsanların içine karışmayayım diye nefsimle konuştum ancak o bana: ‘Böyle yapma! Muhakkak ki senin insanlara, insanların da sana ihtiyacı var. Ne sen onlarsız olursun ne de onlar sensiz olur. O halde sen onların içinde işiten sağır, gören kör, konuşan lâl ol’ dedi.
57-Vehb b. el-Verd şöyle demiştir:
إِنَّ الْعَبْدَ لَيَصْمُتْ فَيَجْتَمِعُ لَهُ لُبُّهُ
“Kişi susarsa akıl ve zekâ kendisinde toplanır.”[52]
58-Ömer b. Abdulaziz şöyle demiştir:
مَنْ عَدَّ كَلامَهُ مِنْ عَمَلِهِ، قَلَّ كَلامُهُ
“Kişi yaptığı işleri konuşmayı saymaya kalkışırsa konuşması azalır.”[53]
59-Ebi Bekr b. Ayyaş şöyle demiştir: Dört tane kral bir araya gelmişti. Bunlar Fars, Rum, Hint ve Çin kralıydı. Hepsi de birer cümle konuştular ama o cümlelerin hepsi de aynı yaydan atılan oklar gibiydi.
Birincisi şöyle dedi: Söylemediğim şeylerin bana olan muktedirliği, söyleyip de reddedebileceğim sözlerin muktedirliğinden daha çoktur.
İkincisi şöyle dedi: Bir söz söylersem o bana mâlik olur; söylemezsem ben ona malik olurum.
Üçüncüsü şöyle demiştir: Söylemediğim şeylerden dolayı pişmanlık yaşamadım; ama söylediğim sözlerden dolayı çok pişmanlık yaşadım.
Dördüncüsü şöyle demiştir: “Sözü kendi aleyhine döndüğü zaman zarar veren, dönmediğinde ise faydası olmayan konuşmacıya hayret ederim.”
(Bazı) Konuşanlara hayret ederim. Konuştukları kendi aleyhlerine dönerse onlara zarar verir; aleyhlerine dönmezse bu defa da kendilerine herhangi bir faydası dokunmaz.[54]
60-Ali b. Ruzbeki şöyle demiştir:
“Bilge insanlar hikmete sükût ve tefekkürle varis olmuşlardır. Allah (c.c) da Kendi zatı ile arasında kimsenin bulunmadığı o kişilerin dillerini çözmüştür (Yani onlar hep hikmetli konuşurlar).”
61-İbrahim b. Nimet b. Beşşar şöyle rivâyet eder: Bir gün biz grup olarak bir araya gelmiştik. İçimizden herkes konuşuyordu ancak İbrahim b. Edhem hariç. O, sükût ediyordu. İnsanlar dağıldıktan sonra ben onu bu tavrından dolayı ayıpladığımda o şöyle dedi: “Konuşmak ahmak kişinin ahmaklığını, akıllı kişinin de aklını ortaya çıkartır.” Ben: “Peki neden hiç konuşmadın?” dediğimde şöyle cevap verdi: “Sükût içinde olmam, bana, konuşup da pişman olmamdan daha sevimli gelir.”
62-Bişr b. Haris şöyle demiştir:
الصَّبر هُوَ الصَّمت، الصمت هو صبر، ولا يكون المتكلم أورع من الصامت إلا رَجُل عالمٌ يتكلم فِي موضع ويسكت فِي موضعه
“Sabır sükût, sükût da sabırdır. Konuşan kişi susmaktan daha iyi bir sakınma yöntemi bulamaz. Ancak alim kişi hariçtir. O, gerektiği yer ve zamanda konuşur; gerektiğinde de susar.”
63-Ahmed b. Halid, babasından şöyle rivâyet eder:
“Sükûtun en az olan faydası selâmettir. Konuşmanın en az olan zararı ise pişmanlıktır. Gereksiz konuşmalar yapmayıp sükût etmek en belağatlı sözlerden daha beliğdir. Bilgisizce konuşan kişi tökezlemelerden kurtulamaz. Bilmediği şeyler hakkında sükût eden kişi ise güven çemberinden çıkmaz.”
64-Sehl b. Abdullah şöyle demiştir:
“Edep şu dört hasletle kemâl bulur:
Tövbe.
Nefsi şehvetlerden men etme.
Sükût.
Halvet.
65- Süfyan b. Uyeyne (r.a) şöyle denildiğini söylemiştir:
الْمُؤْمِنُ لا يَكُونُ مُؤْمِنًا حَتَّى يَطُولَ صَمْتُهُ وَيَحْسُنَ لَفْظُهُ وَيَقِلَّ كَذِبُهُ وَيَخْلُصَ وَرَعُهُ
“Kişi sükûta gömülmedikçe, (konuştuğunda da) konuşmasını güzelleştirmedikçe, yalanı azaltmadıkça (bırakmadıkça), takvâsında da ihlaslı olmadıkça (gerçek) mümin olamaz.”
66-İbrahim b. Edhem şöyle demiştir:
“Bir mecliste ihtiyatlı ve akıllı olmak demek konuşurken sürçmelere düşmemek korkusuyla ihtiyaç ve zaruret miktarı kadar konuşmak demektir. Bir konuda bir şeyin yapılması istenirse (adaletle) yap! Bir şey sorulursa fasih olarak cevap ver! Bir şey talep edilirse güzellikle yerine getir. Bir konuda sana haber verilirse onu araştır ve o konuda çok konuşmaktan ve onu kurcalamaktan sakın! Zira kelamı çok olanın tökezlemesi de çok olur.”
67-Bişr b. el-Haris şöyle demiştir: “İbn Urve sükût ediyordu. Ona: “Neden konuşmuyorsun?” diye sorulduğunda o: “Konuşan kişi kurtulmaz” dedi.
68-İshak b. Halef şöyle demiştir: Konuşmada takva sahibi olmak altın ve gümüşte (kazanma ve harcamada) takva sahibi olmaktan daha zordur.
69-Ebu Zekeriya Dimeşki şöyle demiştir: Yirmi yıldır beni ilgilendirmeyen hususlarda sükût ediyorum ve istediğime hâlâ ulaşamadığımı öğrendim.[55]
70-Muverrik el-İcli şöyle demiştir: Yirmi senedir bir iş peşindeyim fakat ona muvaffak olamadım. Yalnız onun peşini de bırakmadım.” Ona: “Ey Mütemir’in babası! Peşinde olduğun o iş nedir?” diye sorulunca o: “Beni ilgilendirmeyen şeylere karşı sükût etmektir” dedi.[56]
71-Ertat İbnu’l Münzir şöyle demiştir:
تَعَلَّمَ رَجُلٌ الصَّمْتَ أَرْبَعِينَ سَنَةً بِحَصَاةٍ يَضَعُهَا فِي فِيهِ، لا يَنْزِعَهَا إِلا عِنْدَ طَعَامٍ أَوْ شَرَابٍ أَوْ نَوْمٍ
“Bir kişi kırk yıl boyunca ağzına taş koyarak ve bu taşı ağzından sadece yerken, içerken ve uyurken çıkartarak sükût etmeyi öğrendi.”[57]
72-Kureyş’in yaşlılarından biri şöyle demiştir: Bir âlime: ‘Neden uzunca sükût ediyorsunuz?’ diye sorulunca o âlim şöyle demiştir:
إِنِّي رَأَيْتُ لِسَانِيَ سَبْعًا عَقُورًا، أَخَافُ أَنْ أُخَلِّيَ عَنْهُ فَيَعْقِرُنِي
“Ben dilimi yırtıcı bir canavar gibi görüyorum ve salıverdiğimde beni de parçalamasından korkuyorum.”[58]
73-Vehb b. Münebbih şöyle anlatır:
كَانَ فِي بَنِي إِسْرَائِيلَ رَجُلانِ بَلَغَتْ بِهِمَا عِبَادَتُهُمَا أَنْ يَمْشِيَا عَلَى الْمَاءِ، فَبَيْنَمَا هُمَا يَمْشِيَانِ فِي الْبَحْرِ إِذْ هُمَا بِرَجُلٍ يَمْشِي فِي الْهَوَاءِ، فَقَالا هُ: يَا عَبْدَ اللَّهِ، بِأَيِّ شَيْءٍ أَدْرَكْتَ هَذِهِ الْمَنْزِلَةَ؟ قَالَ بِشَيْئَيْنِ مِنَ الدُّنْيَا: فَطَمْتُ نَفْسِي عَنِ الشَّهَوَاتِ، وَكَفَفْتُ لِسَانِي عَمَّا لا يَعْنِينِي، وَرَغِبْتُ فِيمَا دَعَانِي إِلَيْهِ، وَلَزِمْتُ الصَّمْتَ، فَإِنْ أَقْسَمْتُ عَلَى اللَّهِ أَبَرَّ قَسَمِي، وَإِنْ سَأَلْتُهُ أَعْطَانِي
“İsrailoğullarında iki kişi vardı. İbadetleri bu iki kişiyi suyun üzerinde yürüyecek seviyeye getirmişti. O ikisi bir gün denizin üzerinde yürürken bir adamla karşılaştılar ki o adam da havada uçuyordu. O ikisi bu kişiye: ‘Ey Allah’ın kulu! Sen bu mertebeye nasıl ulaştın’ diye sorunca o şöyle cevap verdi: ‘Dünyadan ümidimi kestim, nefsimin şehevi arzularımı kırdım, beni ilgilendirmeyen meselelere karşı nefsime engel oldum. Ayrıca beni Allah’a çağıran kişilere rağbet ettim, sükûta sarıldım. Eğer ben Allah adına yemin etsem Allah benim yeminimi haklı çıkartır; Allah’tan bir şey istesem bana istediğimi verir.”[59]
74-Mahled şöyle anlatır:
كَانَ رَجُلٌ مِنْ بَنِي إِسْرَائِيلَ كَثِيرَ الصَّمْتِ، فَبَعَثَ إِلَيْهِ مَلِكُهُمْ، فَسَأَلَهُ، فَلَمْ يُكَلِّمْهُ، فَبَعَثَ بِهِ مَعَهُمْ إِلَى الصَّيْدِ، فَقَالَ: لَعَلَّهُ يَرَى شَيْئًا فَيَتَكَلَّمُ، فَخَرَجُوا بِهِ فَرَأَوْا صَيْدًا فَصَاحَ، فَسَرَّحُوا عَلَيْهِ طَيْرَ بَازٍ فَأَخَذَهُ، فَقَالَ الرَّجُلُ: " السُّكُوتُ لِكُلِّ شَيْءٍ جَيِّدٌ حَتَّى لِلطَّيْرِ
“İsrailoğullarından birisi suskunluğunu çok muhafaza ederdi. Kralları bir kişiyi ona bir şey sormak için gönderdi; fakat o yine konuşmadı. Bunun üzerine kral onu, adamlarıyla ava gönderdi ve: “Umulur ki bir şey görür de konuşur.” dedi. Kralın adamları onunla beraber çıktılar ve bir av gördüler. O av olan kuş bağırdı. Onlar avın üzerine doğan kuşunu saldılar ve onu tuttu. O adam dedi ki: “Her şey için susmak iyidir. Hatta kuş için bile!”[60]
75-İbrahim[61] şöyle demiştir: “Oturan kişilerin en çok susanları en faziletli olanlarıdır.”[62]
76-Yahya b. Zekeriyya şöyle demiştir:
خَصْلَتَانِ إِذَا رَأَيْتَهُمَا فِي الرَّجُلِ، فَاعْلَمْ أَنَّ مَا وَرَاءَهُمَا خَيْرٌ مِنْهُمَا، إِذَا كَانَ حَابِسًا لِلِسَانِهِ، يُحَافِظُ عَلَى صَلاتِهِ
“İki özellik vardır ki bir kimsede bunları görürsen bil ki perde arkadasında onların daha hayırlı özellikleri de vardır. Bu özelliklerden birisi dilini tutmak, ikincisi ise namazları muhafaza etmektir.”[63]
77-Ebu Seleme Sanani şöyle demiştir:
قِلَّةُ الْمَنْطِقِ حُكْمٌ عَظِيمٌ فَعَلَيْكُمْ بِالصَّمْتِ فَإِنَّهُ رِعَةٌ حَسَنَةٌ، وَقِلَّةُ وِزْرٍ، وَخِفَّةٌ مِنَ الذُّنُوبِ
“Az konuşmak büyük bir hikmettir. Sizin yapmanız gereken sükût etmektir. Sükût güzel bir takvâ, yük hafifliği ve günah azlığıdır.”[64]
78-İbrahim b. Edhem’e: Falan kişi ahlâkı öğrenmek istiyor denilince o: “O kişinin susmaya daha çok ihtiyacı var” dedi.
79-Ebu Derda (r.a) şöyle demiştir:
“Konuşmayı öğrendiğiniz gibi susmayı da öğrenin! Susmak büyük bir hikmettir. Dinlemeye olan hırsın konuşmaya olan hırsından daha fazla olsun! Seni ilgilendirmeyen hususlarda kelam etme!”
80-Enes’in (r.a) rivâyet ettiği hadiste Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
العٍبَادَةُ عَشرة أجْزَاء تٍسْعة منها في الصمت و العَشٍرَةُ كَسْبُ اليَدٍ مٍنْ حَلَال
“İbadetler on cüzdür. Dokuzu sükût etmede, onuncusu ise helal olan el emeğiyle kazançtadır.”[65]
81-İbn Abbas’tan (r.a) rivâyet edilen hadiste de Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
الْعَافِيَةُ عَشَرَةُ أَجْزَاءٍ: تِسْعَةٌ مِنْهَا فِي الصَّمْتِ، وَالْعَاشِرَةُ اعْتِزَالُكَ عَنِ النَّاسِ
“Afiyet on kısımdır. Dokuzu sükût etmede, onuncusu ise insanlardan uzaklaşmandadır.”[66]
82-Ali (r.a) şöyle demiştir:
“Sükuta gömülmek kişinin heybetini artırır.”
83-Amr b. el-As (r.a) şöyle demiştir:
الكَلَامُ كَالدَّوَاءٍ إنْ قَلَلْتَ مٍنْهُ نَفعَ، و إنَّ الصمْتَ مٍفْتَاحُ السَّلَامَةٍ
“Söz ilaç gibidir; az kullandığın zaman fayda verir. Sükût da selametin anahtarıdır.”
84-Anlatıldığına göre Behram-ı Gur[67] bir gece bir ağacın altında otururken bir kuş sesi duydu ve okunu attı, o kuşu vurdu. Bunun üzerine şöyle dedi: “Dilini tutmak insan için de kuş için de ne güzel bir şeydir! Eğer kuş dilini tutsaydı ölmeyecekti.[68]
85-Bir kişi başka birinin fazla konuştuğunu duyunca ona şöyle dedi: “Ey insan! Allah (c.c) insana bir dil, iki de kulak vermiş ki dinlemesi konuşmasından daha çok olsun.”
86-Fudayl b. Iyad şöyle demiştir: “Konuşan kişiye âfetlerin gelmeyeceğinden emin olunamaz.”
KAYNAKÇA
Diyanet İşleri Başkanlığı Meali (Vakıf)
Ahmet b. Hanbel, Müsned, Çağrı Yayınları, İstanbul 1992
Beyhaki, Ebu Bekir Ahmed b. Hüseyin, Şuabu’l İman, Daru’l Kutubi’l İlmiyye, Beyrut, h. 1410
Buhari, Ebu Abdullah Muhammed b. İsmail (v. H.256); el-Camiu’s-Sahih. Şerh, İbn Hacer el-Askalani, Fethu’l Bari bi şerhi Sahihi’l Buhari, Daru’l Kutubil İlmiye, Beyrut, Lübnan 1989
Darekutni, Ebu’l Hasan Ali ibn Ömer (v. 385 h); Sünen-i Darekutni, Daru İhya-i Turasi Arabi, h. 1413
Ebu Davud, Süleyman b. Eş’as es- Sicistani (h. 202-275) es-Sünen, Beytu’l Efkar ed-Duveliyye, m. 2004
İbni Mace, Muhammed b. Yezid el- Kazvini (h.207-275); Es-Sünen, Daru’l Mearif, Beyrut h. 1418
İbni Hibban, Muhammed b. Hıbban Ebu Hatim el- Busti, Sahih, Müessesetü’r Risale, Beyrut 1993
Müslim, Ebu’l Huseyin el- Haccac en-Beysaburi (v. h. 261); el- Camiu’s- Sahih; Daru’l Cil, Beyrut-h. 1426
Malik b Enes, Ebu Abdillah el- Esbahi (v.179 h.) el- Muvatta, Daru’l Fecr li Turas, h. 1426
Nesai, Ebu Abdi’r Rahman Ahmed b. Şuayb (h.215-303); es-Sünen, Mektebetu İbn Hacer, h. 1424
Taberani, Mucemu’l Kebir 1-27
Tirmizi, Ebu İsa Muhammed b. İsa b Serme (h.209-279); el- Camiu’s Sahih, Mektebetu’l Asrıyye, Beyrut- h. 1426
[1] Tirmizi, 2501; Darimi, 2713; Müsned, 6445
[2] Ebu Ya’la, 3607; İbn Hacer, Metalibu’l Aliye; Taberani, Mucemu’l Evsat, 1934
[3] İbn Ebi Dünya, es-Samt ve Âdâbu’l Lisan, 112
[4] Benzer lafızlarla bkz: İbn Hacer, Metalibu’l Aliye, 2568; Ebu Ya’la, 3298; Taberani, Mucemu’l Evsat, 7103
[5] İbn Ebi Dünya, es-Samt ve Âdâbu’l Lisan, 27
[6] Ebu Nuaym, Ahbaru Esbehan, 1528
[7] Ebu Nuaym, Hilyetu’l Evliya, 9879; Usdu’l Ğabe, 4217
[8] Kenzu’l Ummal, 6883
[9] Ziyaeddin el-Makdisi, Ehadisu’l Muhtare, 2826
[10] Hâkim,7839
[11] İbn Asakir, Tarih, 2/361; Ali el-Müttaki, Kenzu’l Ummal, 6898
[12] Önceki dipnotta kaynağı geçti.
[13] Beyhaki, Şuabu’l İman, 4942;
[14] Hattabi, Uzlet, 37; Beyhaki, Zühdü’l Kebir, 137
[15] Bazı kaynaklarda: ‘Hikmet ehlinden biri şöyle demiştir’ ibaresi geçmektedir (M).
[16] Ebu Nuaym, Hilyetu’l Evliya, 11950
[17] Ebu Yâ’la Müsned, 1000; Taberani, Mucemu’s Sağir, 66
[18] Abdullah b. Mübarek, ez- Zühd ve’ Rekaik, 840; İbn Ebi Dünya, es-Samt ve Âdâbu’l Lisan, 91
[19] İbn Hacer, Metalbu’l Aliye, 3219
[20] Müsned, 21626; Taberani, Mucemu’l Kebir, 425
[21] Beyhaki, Sünenu’l Kübra, 4931; Müsnedi Şihab, 582
[22] İbn Ebi Dünya, es-Samt ve Âdâbu’l Lisan, 558
[23] Tahavi, Müşkilu’l Â’sar, 3198; Haraiti, Mekarimu’l Ahlâk, 396
[24] Müsned, 20285, 20302; Ebu Davud, Tayalisi, Müsned, 808
[25] Taberani, Mucemu’l Kebir, 8198
[26] Hâkim, 7932; Taberani, Mucemu’l Kebir, 741
[27] Ebu Nuaym, Hilyetu’l Evliya, 12019; İbn Ebi Dünya, es-Samt ve Âdâbu’l Lisan, 647
[28] Buhari, 6018, 6135; Müslim, 49, 50; Tirmizi, 2500; Ebu Davud, 5154
[29] Müsnedi Şihab, 581; İbn Ebi Dünya, a.g.e, 64
[30] İbn Ebi Dünya, a.g.e. 612
[31] İbn Ebi Dünya, a.g.e. 18
[32] Taberani, Mucemu’l Kebir, 10446; Beyhaki, Şuabu’l İman, 4710
[33] İbn Ebi Dünya, 44
[34] İbn Ebi Dünya, 46
[35] İbn Ebi Dünya, 712
[36] İbn Ebi Dünya, 622, 623
[37] İbn Ebi Dünya, 612
[38] İbn Ebi Dünya, 741
[39] İbn Ebi Dünya, 655
[40] İbn Ebi Dünya, 568; İbn Vehb, Camiu’l Hadis, 304
[41] İbn Ebi Dünya, 38; Ebu Nuaym, Ebu Nuaym, Hilyetu’l Evliya, 11993
[42] İbn Ebi Dünya, 435
[43] Bağdadi, Tarih, 1896; İbn Hibban, Ravdatu’l Ukala, 14
[44] Hatib, El-Fakih ve’l Mutefakkih, 421
[45] İbn Ebi Dünya, 564, 697; İbn Vehb, Camiu’l Hadis, 395
[46] İbn Ebi Dünya, 647
[47] Havlani, Tarihu Darya, 117
[48] İbn Ebi Dünya, 700, 723
[49] İbn Ebi Dünya, 52
[50] İbn Ebi Dünya, 55
[51] Ebu Nuaym, Hilyetu’l Evliya, 11816; İbn Ebi Dünya, 655
[52] Ebu Nuaym, Hilyetu’l Evliya, 11994; İbn Ebi Dünya, 49
[53] Abdullah b. Mübarek, Zühd ve’r Rekaik, 383; İbn Ebi Dünya, 562
[54] İbn Ebi Dünya, 65
[55] İbn Ebi Dünya, 555
[56] İbn Ebi Dünya, 118,579
[57] İbn Ebi Dünya, 437; İbn Ebi Dünya, Vera, 102
[58] İbn Ebi Dünya, 703
[59] İbn Ebi Dünya, 754
[60] İbn Ebi Dünya, 591
[61] İbrahim b. Yezid b. Şerik et-Teymi’dir(M).
[62] İbn Ebi Dünya, 623
[63] İbn Ebi Dünya, 568
[64] Ebu Nuaym, 7807, İbn Ebi Dünya, 428, 574
[65] Deylemi, Müsnedu’l Firdevs
[66] Ali el-Müttaki, Kenzu’l Ummal, 6886, 9208
421-438 yılları arasında Sasani imparatorluğunun hükümdarlığını yapmış kişidir. Behram–ı Gur, Divan ve Fars şiirinde adı çok sık geçen, elde ettiği zaferleri, avcılık ve aşk maceraları ile anılan bir isimdir. Edebiyatta altın çağın zirvesinde bir kralı sembolize etmektedir (M).
[68] İbn Ebi Dünya, 590
Henüz yorum yapılmamış.