Sosyal Medya

Kürsü

Başörtüsünü kimler, niçin eleştiriyor?

Tesettür tartışmaları 20. yüzyıl başlarında ortaya çıkmış, modern bir olgudur. Farklı gruplar farklı sebeplerle konuyu gündeme taşıdılar. Kur’an’da başörtüsünün yer almadığını ileri süren mealciler de bunlardan biri. Hafsa Orhan yazdı.



Bu yazı, bugün özellikle mealcilik üzerinden yer yer yeniden baÅŸ gösteren tesettür tartışmalarına dair genelden özelden doÄŸru bir inceleme yapma amacını taşımaktadır. Temel kavramlarla baÅŸlayalım.
 
Mealcilik nedir?
 
Günümüzde dinle ilgili öne çıkan tartışma alanlarından bir tanesi, ‘mealcilik’ olarak adlandırılan akımdır. Öncelikle, en basit haliyle mealcilik nedir? Doç. Dr. Åžaban Öz’ün açıkladığı üzere, mealcilik iki türlü tanımlanabilir: Kur’an’ın meal ve tefsirinin okunmasının desteklenmesi ÅŸeklinde mealcilik ve hadisleri inkâr ederek (ya da deÄŸerini aza indirgeyerek) Hz. Peygamber’i (sas) devreden çıkaran, ashabın icmasını yok sayan, ibadetlerin Kur’an’dan veya meallerinden dinde müçtehit olmayan kimselerin kendi anlayışlarına göre hüküm çıkarmanın desteklenmesi ÅŸeklinde mealcilik. Ehl-i sünnet uleması tarafından sorunlu görülen bu ikinci gruptur. Bugün mealcilik (bir baÅŸka isimle Kur’an’cılık) ile anlaşılan ve kastedilen de daha çok bu görüÅŸtür. 
 
Bu yazıda mealcilikle ilgili tartışmaların detaylarına girilmeyecek, bilakis, özellikle yukarıda tanımlanan ikinci anlamıyla mealciliÄŸin belirli bir mesele –tesettür meselesi- üzerinden yansımaları incelenecek. MealciliÄŸin özellikle bu mesele üzerinden incelenmesi tesadüf deÄŸildir. Zira tesettürün tartışılır olması da mealci akım dâhilinde hadislerin tartışılır olmasıyla benzer bir zamana, 20. yüzyıl baÅŸlarına denk gelmekte. Nitekim TDV Ä°slâm Ansiklopedisi’nin Tesettür maddesinde H. Yunus Apaydın bu geliÅŸmeyi ÅŸöyle özetler: “Modern döneme kadar kadının başını örtmesinin dinin bir emri olduÄŸunda herhangi bir tereddüt ortaya çıkmamış, kadının örtünmesi konusu modern dönemde bir mesele haline gelmiÅŸtir. XIX. yüzyıldan itibaren baÅŸörtüsünün Ä°slâm toplumlarında tartışılmaya baÅŸlanmasını dinin bu yönde bir emrinin bulunup bulunmadığından ziyade sosyal, siyasal, ideolojik sebeplerle açıklamak daha doÄŸru olur.” Aslında tam da bu noktada mealciliÄŸin konu açısından önemi bir kez daha ortaya çıkmakta, çünkü tesettür meselesi bu akım dolayısıyla artık dinî olarak da tartışılır hale gelmiÅŸtir.
 
Tesettür nedir?
 
Yazıya devam etmeden önce tıpkı mealcilik kavramına olduÄŸu gibi tesettür kavramına dair de genel bir tanım vermek doÄŸru olacaktır. DÄ°A’daki “Tesettür” maddesinde kelimenin kök anlamı ÅŸöyle açıklanmakta: “Kelimenin kökünü oluÅŸturan setr, ‘örtmek, gizlemek, perdelemek, engel olmak’ gibi mânalara gelir… ” Bu kök anlamdan hareketle tesettürün sözlüklerde ÅŸöyle geçtiÄŸi belirtilmektedir: “… örtünmek, kuÅŸanmak; baÅŸkaları ile kendisi arasına perde koymak, bir ÅŸeyin içinde veya arkasında gizlenmek.”
 
Tesettüre yönelik eleÅŸtiriler
 
Her ne kadar bu yazıda özellikle mealciliÄŸin tesettürle ilgili görüÅŸleri incelenecek olsa da baÅŸlangıçta tesettüre dair genel eleÅŸtiriler özetlenecektir. Bunun sebebi, aÅŸağıda da görüleceÄŸi gibi, genel eleÅŸtirilerden bazısının argümanlarının zaten mealciliÄŸe –bilinçli veya bilinçsizce- dayanıyor olmasıdır. 
Yukarıda bahsedildiÄŸi üzere, tesettür tartışmaları özellikle 20. yüzyıl baÅŸlarında ortaya çıkmış, modern bir olgudur. Bunun modern zamanlarda ortaya çıkmasının önemli bir sebebi, Batı’nın hem düÅŸünce hem pratik hayat boyutundaki üstünlüÄŸünün Batılı olmayana doÄŸrudan ve/veya dolaylı yansımasıdır. Buna göre, açık veya kapalı, ÅŸöyle bir çıkarım söz konusudur: Ä°leri olan Batı’dır. Demek ki Batı gibi ilerlenmek isteniyorsa –en iyi ihtimalle bazı açılardan- Batı gibi olmak gerekmektedir. O halde odak noktası, Batı gibi olunmasını engelleyen ÅŸeylerdir. Bunların başında da –görünür olması büyük bir etken olduÄŸu için- tesettür gelmekte. Tesettür konusunda hayli detaylı bir doktora çalışması yapan Kanadalı mühtedi Katherine Bullock, Türkçeye Müslüman Kadınları ve Tesettürü Yeniden DüÅŸünmek ÅŸeklinde çevrilen kitabında bu durumu ÅŸöyle açıklamaktadır: “Tesettürsüzlük Batı’yı yakalamaya çalışan seçkinlerin en önemli önceliÄŸi oldu. Böylece ‘tesettür’ bir ulusun ilerlemiÅŸliÄŸinin veya geri kalmışlığının kudretli bir sembolü haline geldi.” Bunun arkasında yatan saiklerin –özellikle Batı medeniyeti ve görme/nazar iliÅŸkisinin- daha detaylı bir ÅŸekilde incelenmesine sonra geçilecektir. 
 
Fakat içeriden olsun dışarıdan olsun bir ÅŸeyin sadece farklı oluÅŸu dolayısıyla eleÅŸtiriye maruz kalmasının insaf sınırları dahilinde olmadığının farkındalığı sayesinde olsa gerek ki, ‘meÅŸrulaÅŸtırıcı’ açıklamalara gidilmektedir. Bu açıklamalardan bir tanesi, tesettürün bir “baskı sembolü” oluÅŸudur. Baskı burada, kadınsılığın bastırılması, dayatılabilir olması, sosyal hayattan tecrit gibi pek çok meseleyle baÄŸlantılı. Bullock, tesettürü bir baskı sembolü olarak görmenin farklı faraziyeleri ve farklı anlayış düzeylerini temsil eden farklı müntesipleri olduÄŸunu dile getirmektedir. ÖrneÄŸin, ana akım popüler kültür görüÅŸü ya da (liberal) feminist ekolün görüÅŸü gibi. Peki, Batı’nın tesettürü bir baskı sembolü olarak görmesi ne zaman baÅŸlamıştır? Bullock, bazı delillerden hareketle bunun 18. yüzyıl itibariyle kabul edilmiÅŸ bir ÅŸey olduÄŸu kanaatinde. ‘Yerli’ seçkinler ve oryantalistlerin bu söyleme katılmalarının çok da gecikmeyeceÄŸi tahmin edilecektir.
20 yüzyılın özellikle ikinci yarısında tesettüre yöneltilen yaygın bir eleÅŸtiri de onun “siyasal Ä°slam’ın önemli sembollerinden biri” olarak ortaya konmasıdır. Burada siyasal Ä°slam nedir, bu tabir doÄŸru mudur gibi tartışmalara girilmeyecektir. Fakat böyle bir iddia özellikle Ä°ran Ä°slam Devrimi’nden hareketle ortaya atılmıştır. Türkiye’de siyasal Ä°slam’ın yükseliÅŸi olarak adlandırılan 1990 ve sonrası süreç için de tesettürün sembolize ediliÅŸine sıkça vurgu yapılmaktadır.
 
Buradaki temel eleÅŸtiri, tesettürün daha görünür hale gelmesinin siyasal Ä°slamcılığın yükseliÅŸiyle paralel gitmesidir. 
 
Samime Ali’nin TED konuÅŸması
 
Yukarıdakiler kadar keskin olmasa dahi –bunun bir sebebi de özellikle içeriden gelen bir eleÅŸtiri olmasıdır- bugün yaygın bir ÅŸekilde dile getirilen bir tesettür eleÅŸtirisi, onun tabiri caizse “miadını doldurmuÅŸ bir unsur” oluÅŸudur.
 
Buna tarihselci okuma denebilir. Bu baÄŸlamda bir örnek, TED Talks’da yaklaşık 20 dakikalık bir konuÅŸma yapan Samina Ali’den (https://www.youtube.com/watch?v=_J5bDhMP9lQ) verilebilir. 
 
Ali konuÅŸmasına bizi Hz. Peygamber (sas) dönemine götürerek baÅŸlar. Cilbab giymeyen bir kadının saldırıya uÄŸramasının ardından meselenin Peygamberimiz’e (sas) getirildiÄŸini, onun da meseleyi Allah’a havale ettiÄŸini, bunun neticesi olarak da ayet indirildiÄŸini dile getirmektedir. Buradan ÅŸuraya uzanır Ali; o dönemde tesettürle ilgili pratikler kadının toplumdaki konumu ve geleneklerden etkilenmiÅŸtir. Buna göre, o zamanın uygulamalarını birebir bugüne, hele de tesettürün bir gelenek olmadığı, Amerika gibi bir ülkeye taşımanın ‘uygunsuzluÄŸu’na hüküm vermektedir. 
 
Tam bu noktada iddiasını ispatlamak üzere Kur’an’a döner. Kur’an’da kadın giysisiyle ilgili 3 ayet yer almaktadır. Bunlardan biri Hz. Peygamber’in (sas) eÅŸleriyle ilgilidir (söz konusu ayet, aÅŸağıda paylaşılacak olan 3 ayetin ilkidir). DiÄŸer ikisi ise tarihsel uygulamalarla ilgilidir. Velhasıl, hicab, Kur’an’ın hiçbir yerinde kadın giysisi olarak geçmemektedir. O halde sorun, bazı din adamları tarafından verilen fetvalar vb. ile dinin bu alanına ilaveler yapılmış olmasından kaynaklanır. 
Bu sebeptendir ki –bir önceki eleÅŸtiriyle de baÄŸlantılı olarak- kadının hicab (perde) arkası kalması ya da dışarıda olduÄŸunda neredeyse görünmez olacak ÅŸekilde hicaba bürünmesi söz konusudur. Ali’nin bu yorumu, mealcilikle de iliÅŸkilidir zira fark edileceÄŸi üzere eleÅŸtirisini Kur’an ayetleri üzerinden yapmakta, doÄŸrudan herhangi bir hadise veya fıkhi hükme atıfta bulunmamaktadır.
 
Mealcilerin tesettüre iliÅŸkin görüÅŸleri
 
Yukarıda sayılan 4 eleÅŸtiriye ilaveten ve yazının da temelini oluÅŸturmak üzere mealcilerin eleÅŸtirilerine geçilecek olursa ÅŸunlar söylenebilir: Tıpkı Ali’nin yaptığı gibi Kur’an’daki ilgili ayetlerin Türkçe tercümeleri ortaya konur önce.  Sonra bunlardan -yine Ali’nin yaptığı gibi- özelde yüzü de örten çarÅŸafın gerekli olmadığı, genelde ise bugünkü yaygın kullanımıyla baÅŸörtüsü ve tesettüre gerek duyulmadığı sonucuna varılır. Fakat yukarıda da belirtildiÄŸi gibi, bunun dışında hadislere, fıkhi hükümlere herhangi bir atıf söz konusu deÄŸildir. Bu baÄŸlamda kendisine atıfta bulunulan ayetlerin Türkçe tercümeleri ÅŸöyledir:
 
“Ey inananlar, yemeÄŸe davet edilmeden Peygamberin evlerine gitmeyin, davet edilirseniz yemek vaktini beklemek üzere daha önce gitmeyin; fakat çaÄŸrılınca gidin ve yemek yiyince dağılın, konuÅŸmak için uzun uzadıya oturmayın; ÅŸüphe yok ki bunlar, Peygamberi incitir de utanır sizden ve Allah ise doÄŸruyu söylemekten çekinmez ve kadınlarından bir ÅŸey istediÄŸiniz zaman hicab ardından isteyin; bu, sizin yürekleriniz bakımından da daha temizdir, onların yürekleri bakımından da ve Allah’ın Peygamberini incitmeniz caiz olmadığı gibi onun eÅŸlerini de bundan böyle ebediyen almayın; ÅŸüphe yok ki bu, Allah katında pek büyük bir günahtır.” (Ahzab, 33/53)
 
“Ey Peygamber, eÅŸlerine ve kızlarına ve inananların kadınlarına söyle; dışarı çıkacakları vakit cilbablarını giysinler; bu, onların tanınıp incinmemelerini daha iyi saÄŸlar ve Allah, ÄŸafurdur, rahimdir.” (Ahzab, 33/59)
 
“Ä°nanan kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar ve açığa çıkanlardan, görünenlerden baÅŸka ziynetlerini göstermesinler ve hımarlarını, göÄŸüslerini örtecek bir tarzda omuzlarından aÅŸağıya doÄŸru salsınlar; kocalarından, yahut babalarından, yahut kocalarının babasından, yahut oÄŸullarından, yahut üvey oÄŸullarından, yahut erkek kardeÅŸlerinden, yahut erkek kardeÅŸlerinin oÄŸullarından, yahut kız kardeÅŸlerinin oÄŸullarından, yahut Müslüman kadınlardan, yahut kendi malları olan kölelerden, yahut erkeklikten kesilmiÅŸ veya kudreti olmayan erkek hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların gizli hallerine vakıf olmayan erkek çocuklardan baÅŸka erkeklere ziynetlerini göstermesinler; gizledikleri ziynetler bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar…” (Nur, 24/31)
Fark edileceÄŸi üzere bu ayetlerde kadınların giysisi ve tesettüre iliÅŸkin ÅŸu üç kelime yer almaktadır: Hicab, cilbab ve hımar. Hicab, Samia Ali’nin videosu boyunca yüzü kapatacak ÅŸekilde çarÅŸaf olarak çevirdiÄŸi kelimedir (bunun doÄŸru olup olmadığını ve Ali’nin konuÅŸmasının eleÅŸtirilmesini bir sonraki yazıya bırakıyorum). Fakat mealciler açısından asıl eleÅŸtiri oklarına tabi tutulan üçüncü ayettir. 
 
Mealcilere göre, Nur suresinin 31’inci ayetinde geçen “humur” kelimesini hep “baÅŸörtüleri” diye çevrilmektedir ama aslında bu kelime sadece “örtüler” anlamına gelir. Onlara göre ayette “baÅŸ” ifadesi yoktur. Dolayısıyla da ayette geçen “örtü”den kasıt, vücudun örtülmesi, yani elbisedir. 2008 yılında Yeni Åžafak’ta kaleme aldığı “Kur’an’da baÅŸörtüsü var mı, yok mu? tartışmasına dair” yazısından Hakan Albayrak da bu yorumu eleÅŸtirmiÅŸti.
Bir sonraki yazımızda konu üzerine yapılan eleÅŸtirilerle devam edeceÄŸiz.
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.