Sosyal Medya

Güncel

Gökhan Özcan: İnsanlık yükü ağır geliyor artık insana!

Tut kendini diyor içimizden yine de bir ses, bırakma... Madem hiçbir şeyi kurtarmaya yetmiyor gücümüz, madem ki o hep sözü edilen ürkütücü tufan vuruyor anbean kıyılarımıza, bari damıtıp isini gece yarılarında uykularımızı kaçıran bütün kaygıların, sürelim yüzümüze, sürelim yüzümüze, hepimiz aynı surette buluşuncaya kadar.



Kendimizi taşımakta zorlanıyoruz” dedi beyaz saçlı adam, “insanlık yükü ağır geliyor artık insana!”
 
Tut kendini, bırakma diyor içimizden bir ses... Akıp gitsin kire bulanan her şey zamanın seline kapılarak. Muallakta yakalanmasaydık keşke bu kadar hayata karşı. Ellerimizi cebimizden çıkaracak kadar cesaret biriktirebilmiş olsaydık hiç değilse... Keşke gözlerimizin uzak bir yerlere dalıp gittiği vakitleri insanlığımızın çetelesine ekleyebilseydik..
 
Bütün terkedilmiÅŸ masaları dolaşıp, hiç kimsenin ödemediÄŸi hesapları gizlice ödeyebilseydik zor günler için biriktirdiklerimizle... Ne yapalım, nasıl çare bulalım, kıymet biçtiÄŸimiz her ÅŸeyin çaya atılan ÅŸeker gibi eriyip gitmesine? Kendimize yetmedi ki derin nefeslerimiz, fazlasını rehin bırakıp kurtaralım can sıkıntılarımızı aniden bastıran saÄŸanak mezatlardan. Yazık, çok yazık, bütün bu acıklı filmlerin geriye sarma kolu yok. Biz çaresiz seyirci kalacağız ve beyazı ala çalan çiçekler, baharın daha tadına bile varamadan erkenden dökülecek dallarından. Tut kendini diyor içimizden yine de bir ses, bırakma... Madem hiçbir ÅŸeyi kurtarmaya yetmiyor gücümüz, madem ki o hep sözü edilen ürkütücü tufan vuruyor anbean kıyılarımıza, bari damıtıp isini gece yarılarında uykularımızı kaçıran bütün kaygıların, sürelim yüzümüze, sürelim yüzümüze, hepimiz aynı surette buluÅŸuncaya kadar. Kimin kıyıda köşede söylenmemiÅŸ bir sözü varsa, kalmışsa, yoÄŸuralım bir teknede, bir can simidi yapıp atalım kendimize. Bırakma diyor içimizden bir ses, tut kendini... Belki de bir bildiÄŸi var. Kıyamet, beklenenin aksine, hiç kimseye haber vermeden sessizce kopmuÅŸ olabilir. Budur belki de bu kadar elsiz kolsuz kalmış olmaklığımızın gerçek sebebi. Ama saçaklardan damlayan yaÄŸmur damlaları hafızamızda deÄŸil mi, güneÅŸin doÄŸuÅŸuna eÅŸlik eden kuÅŸ sesleri, ‘nun’a noktasını koyan divit, kucağında öğle ÅŸekerlemesine yattığımız allı morlu kanaviçeler, bir ÅŸiire ait olmaksızın etrafımızda uçuÅŸup duran o renk renk imgeler... Zamanın sonu gelmiÅŸ, dünya saati durmuÅŸ olabilir, evet... GüneÅŸin altında söylenecek son ÅŸey heba edilmiÅŸ olabilir. Yani biz, ne olursa olsun, evet ne olursa olsun, tutamaz mıyız yine de bir ucundan kendimizi. Artık orada yaÅŸamak üzere, tası tarağı toplayıp hafızamıza taşınamaz mıyız?
 
“YaÅŸamı dans ettirecek kadar müziÄŸimiz kalmamıştır içimizde, iÅŸte bu. Tüm gençlik daha ÅŸimdiden dünyanın öbür ucunda gerçeÄŸin sessizliÄŸinde ölüvermiÅŸtir. Peki dışarıda nereye gidilebilir ki, soruyorum size, içinizde yeterli miktarda çılgınlık kalmamışsa? Gerçek, bitmek bilmeyen bir can çekiÅŸmedir. Bu dünyanın gerçeÄŸi ölümdür. Seçim yapmak gerek, ya ölmek, ya da yalan söylemek. Ben asla kendimi öldüremedim” diyor Louis Ferdinand Celine, ‘Gecenin Sonuna Yolculuk’ta.
 
“Allah ne muradın varsa versin!” dedi avucuna bırakılan bozukluk için dilenci. “Allah’ım bana bir murad ver” diye geçirdi içinden bozukluÄŸun sahibi.
 
“Nereye koysak yakışmıyor bak, üşüdü ya ellerimiz/ oysa beraber onarmıştık yıldızları, aÄŸlayan gemileri/ ne o nemrut caddeler vardı ne de seçmen kütükleri/ sabah birden baÅŸlardı, kadınlarını dövmezdi nalbantlar/ upuzun bir kahramanlık oluyordu neye dokunsak/ okulda tokatlanan çocuklar, gökyüzü, kavak yelleri.” diye yazmış Ali Emre, ‘Yüzümüzü Yapıştırarak Göğün Yanaklarına’ isimli ÅŸiirinde.
 
Bir de şunu düşünün; içini dökecek kağıdı bir türlü bulamayan mürekkep ne hisseder?
 
Dünyanın en kavurucu sıcaklarını, gönlündeki ulu çınarın altında serinleyerek geçiren insanlar da var.
 
“Sen topraÄŸa sıkıca tutunduysan” dedi meczup, “bırak istediÄŸi kadar savursun rüzgâr!”
 
KAYNAK: YENÄ° ÅžAFAK

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.