Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Mehmed Mazlum Çelik: 'Bu çemende gül kaçmaz cefa-yi hardan!'



Mehmed Mazlum Çelik
 
ÇeÅŸit çeÅŸit renge sahip olup ve senede çoÄŸunlukla bir defa açan gülün anavatanı Asya kıtasıdır. Bugün botanik biliminin geldiÄŸi  son noktayı göz önüne aldığımızda durumun çok daha girift olduÄŸunu envai çeÅŸit gülün her mevsim yetiÅŸtirilebildiÄŸine ÅŸahit oluyoruz. Gülün Anadolu’ya geliÅŸi çeÅŸitli rivayetlerle çok eskilere dayandırılsa da yazılı kaynaklardan hareket ettiÄŸimiz zaman bu çiçeÄŸin Anadolu’ya 13.YY’da geldiÄŸini anlıyoruz.  Sanatın pek çok alanında kendisine biricik bir yer edinmeyi baÅŸaran gül, ÅŸiirin dışında özellikle nakkaÅŸlık sanatının vazgeçilmez bir parçası olduÄŸunu ve bu alanla ilgili önemli çalışmların günümüze kadar ulaÅŸtığını hatta çeÅŸitli vesilelerle devam ettirilmeye çalışıldığını yine müşahade ediyoruz. Güle ÅŸiirin nasıl yaklaÅŸtığını ele aldığımızda evvela divan edebiyatında bu çiçeÄŸe binbir anlamın yüklendiÄŸini biliyoruz, ama bunun yanında günümüz edebiyatından halk edebiyatına kadar diÄŸer pek çok alanda gül ÅŸiirin vazgeçilmez unsurlarından biri olarak yerini almaktadır. Çiçeklerin ÅŸahı olarak kabul edilen bu bitki bülbül motifiyle birlikte kullanılmıştır. Dilimize Farsaça'dan geçen gül kelimesinin aslı ise “Gol” olup Türkçe’de incelmeye uÄŸramıştır. Yine Ä°ngilizce’ye de Latince’den geçerek “Rose” olarak ifade ediliyor. Toplumsal ve dini hayatta ise ise gül ve gül yetiÅŸtiriciliÄŸinin ayrı bir manası var; çünkü gül peygamberimiz Hz. Muhammed’e atfedilir ve onu sembolize ettiÄŸi düşünülür. Bu yüzden gül yetiÅŸtirmek, paylaÅŸmak ve koklamak sevap olarak kabul edilir. Mutfaktaktan sanata, ilahiyattan ÅŸiire birçok alanda kendisine yer bulmuÅŸ olan gül hala literatürün vazgeçilmez imgelerinden birisidir.
 
 
Talip Çukurlu Divan Åžairinin Gülistan Mefhumu isimli makalesinde gül yetiÅŸtirmeyi bir “sevda iÅŸi” olarak tanımlamaktadır. Bugün neredeyse bir ticaret metasına dönüştürülen gülün geçmiÅŸte sanatın, zevkin ve musikinin ana unsuru olduÄŸunu ama her ÅŸeye raÄŸmen içi boÅŸaltılamamış bir imge olarak varlığını korumaktadır. 
 
Halk edebiyatında özellikle tasavvuf sahası içerisinde yoğun bir kullanıma sahip olan gül, gerçek kimliğini ise divan edebiyatının sınırları içerisinde bulmaktadır. Divan edebiyatında hem dünyevi hem de ilahi manasıyla birlikte kullanılmış ama daha çok ilahi boyutu vurgulanmış ele alınmıştır. Kasidelerin içinde bahar teşbihlerin vazgeçilmezi olan gül bu sebeple pek çok kasidenin girizgah bölümünde sıklıkla kendisine yer bulmayı başarmıştır;
 
Na’ra- i mestan ile gülbang – ı mürgan – çemen
İtdi sahn-ı gülşeni pür hay u huy-ı nevbahar
Mezaki
(Sarhoşların nidaları ile çemen kuşarın sesleri gülşeni, ilkbaharın sesleri ile doludur)
 
 
Halk ve diğer edebiyat sahalarını etkilediği gibi atasözleri ve deyimlerimiz de gül imgesinden yoğun bir biçimde etkilenmiştir. Divan edebiyatı şairleri bu durumu şiirlerinde sıklıkla işlemiş ve gül imgesine atasözleriyle beraber yer vermişlerdir.
 
Gülistanda gül istersen dikeninden niçin ürkersin
Usuli
Bu çemende gül diken kaçmaz cefa-yi hardan 
Hayali
 
Gülün kedisinin önemli olması kadar gül yetiştirmek ve gülistan da çok önemlidir. Özellikle gülistanların sadece gül yetiştirmek için kullanılmadığını mey sofrası ve meclisi olarak da kullanıldığı şairlerin beyitlerinden anlayabiliyoruz.
 
Bahar iriÅŸse olur her ÅŸukufe bir miftah 
Kilidi ‘iÅŸreti gülÅŸende ırmaÄŸa meftuh
Taşlıcalı yahya
(Bahar geldiğinde her bir çiçek içmenin kilidini açmanın vesilesi olur.)
Gül; teÅŸbih, ad aktarması ve cinas gibi söz sanatlarıyla yakından iliÅŸki kurularak kullanıldığını görüyoruz. Bu mecazlar gül imgesine yüklenirken çeÅŸitli tarihi olaylar veya kiÅŸiliklerle telmih sanatı birarada kullanılmış, bu da gül kavramının manasını katmanlamıştır. ÖrneÄŸin bu telmih içerikli mecazların başında Hz. Ä°brahim’in ateÅŸe atılması gelir. BilindiÄŸi üzere Nemruk isimli müşrik büyük bir ateÅŸ yaktırıp Ä°brahim’i ateÅŸe attığı sırada devasa ateÅŸ bir gül bahçesine dönüşerek Hz. Ä°brahim’i yakmaz. Bu olay Divan edebiyatında bir metafora dönüşür ve gül imgesini daha yoÄŸun bir biçimde besler.
 
Yar ile nar-ı sefer bir hoşça seyrandır bize
 
Halile narı-ı nemrut oldu gülşen
 
Taşlıcalı Yahya
 
 (Sevgiliyle beraber ateÅŸe yapılan seyahat hoÅŸ bir gezidir Ä°brahim olunca ateÅŸ gülÅŸendir bize)
 
Umarum vasla tebdil ola fürkat
Halile nar-ı Nemrut oldı gülşen
Zati
 
( ümit ediyorum ki bu ayrılık artık kavuÅŸmaya varır, Halile Nemrut’un atesi gül bahçesi oldu)
 
Gül açmış han-i vaslın bülbüle teklif eder her dem
Ki ger milman hanı-ı Haliluillah’a bismillah
 
Fuzuli
 
Elbette gülistanlarda yalnızca iÅŸretmeclislerinin kurulduÄŸunu belirtmek haksızlık olacaktır. Buralar yalnızca mey sofrası olarak kullanılmamış aynı zamanda padiÅŸah veya önemli bir devlet adamının huzurunda ilmi toplantıların yapıldığı birer meclis olarak da kullanılmıştır. Burada önemli ilmi meseleler konuÅŸulup tartışılmış ve bu durum divan ÅŸairlerince de iÅŸlenmiÅŸtir. 
 
Marifet gülzarına bir gülban-ı pür goncasın
Gülşen kuyunda bülbül ehl-i irfandır
TaÅŸlıcalı Yahya 
 
Osmanlı’nın duraklama dönemine geldiÄŸimizde ise lalenin gülün karşısına bir rakip  olarak çıktığını görüyoruz. Oysa döneme Lale Devri denilse de özellikle edebi içerikte lale, gül ile yarışamazdı dahi. Lale her daim gülün gölgesinde olmuÅŸ, akim kalmıştır. Bunun da en önemli sebebi gülün yüzyıllara dayanan imge birikimidir. Divan edebiyatında imge oluÅŸumu bir miras gibidir, oluÅŸumu ve aktarılması zamana ve usta ÅŸairlerin varlığına baÄŸlıdır; oysa lale yeni bir imge olarak gülün karşısına çıkıp mücadele etmesi mümkün deÄŸildi. Bir nakkaÅŸ titizliÄŸinde gül imgesini  ele alan ÅŸairler ölümlerinin ardından dahi gül ile olan iliÅŸkilerinin kesilmemesini talep ederek ÅŸu beyitleri yazmışlardır;
 
Bu ÅŸevk ile ölürsem umarım Usuli kim 
Kabrinde güller açıla taze bahar ola
Usuli 
 
( Eğer ben bir gün bu dertle ölürsem mezarımda thoş baharlarda taze güller açılsın usulca)
 
Divan edebiyatında oldukça geniş bir saha içerisinde kullanılan gül bazı özllikleri onu daha da ön plana çıkarmış ve şairler bu özelliklere dizelerinde bilhassa yer vermişlerdir.
“Gülün Ömrü Az Olur”
 
Gül rengi, kokusu ve biçimiyle çok özel bir bitkidir. Lakin baharın geride kalmasıyla solar ve ölür. Bu hem bülbül hem de şair için büyük bir elem ve azap sebebidir. Bu kederli ölüm bülbülün sesinde figana şairin dizelerinde efkara dönüşmektedir;
Ugradır bir arife gül mevsimi sordum idi
 
Ey Muhibbi tiz giçer bir haftadur bir an gül
Muhibbi 
 
**
Hezar kere gülüp soldu gülşeni alem
Ki geldi bencileyn bülbül-i bahar-ı hayal
Hayali
 
Fuzuli ise başka bir bakış açısıyla ömrün kısalığını gülün yani sevgilinin vefasızlığına yormakta ve gülü eleştirmektedir çünkü gül dünya bahçesinde mutlu değildir;
 
Bi-vefalık adetin tutmuş anunçündür bu kim
Ömreden olmaz cihan bagında berhodar gül
 
(Vefasızlık gülün adeti olmuştur çünkü dünya bahçesinde berhudar olamaz)
 
Zengin bir imge olarak ele alınan gül hem dünyevi hem ilahi anlamlarıyla divan edeniyatının vazgeçilmezi arasında yerini almıştır. Özellikle 16. ve 17.YY’da bu imge Divan edebiyatında Türk ÅŸiirinin vazgeçilmez bir unsuru olmuÅŸ ve yoÄŸun bir biçimde kullanılmış olduÄŸunu görüyoruz.
 
Yararlanılan Kaynaklar: 
 
- 16. YÃœZYILDAKĠ BAZI DiVAN ÅžAÄ°RLERÄ°NÄ°N TÃœRKÇE DÄ°VANLARINDA GÃœL:
BÂKÃŽ, FUZÛLÃŽ, HAYÂLÃŽ BEY, MUHĠBBÃŽ, NEV‟ÃŽ, TAÅžLICALI YAHYÂ, USÛLÃŽ,
ZATÃŽ.Serpil AKGÃœL
- Ã‡ukurlu, T . "DÃŽVÂN ŞÂİRÄ°NÄ°N GÃœLÄ°STÂN/GÃœLZÂR/GÃœLÅžEN MEFHUMU". Littera Turca Journal of Turkish Language and Literature 3 (): 69-85
- Ayvazoğlu, Beşir. Güller Kitabı, İstanbul: Ötüken Yayınları, 1996.
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.