Kültür Sanat
İlber Ortaylı: Üniversite anane ve etiket demektir
İstanbul Üniversitesi arkasında üniversite olarak kurulmadan çok öncesini taşıyan bir manevi mirasla ve büyük olaylarla bugüne kadar geldi.
1900 senesinde Ä°stanbul Dârülfünûnu kuruldu. Dârülfünûn-ı Osmani; tıp, edebiyat, fen, hukuk mektebi gibi bölümlerden oluÅŸuyordu. Burada bir Dârülfünûnu Emini (rektörü) vardı. Dârülfünûn profesörlerine müderris deniyordu; muavinleri de doçentin karşılığıydı. Anane sadece isimlerde deÄŸil, yapıda da görülüyor. Mesela Ziya Gökalp Bey edebiyat bölümüne Yahya Bey’i (Kemal Beyatlı) tayin etti. Bu doçentin, yüksek tahsil diploması yoktu. Ancak Fransızcası mükemmeldi, edebiyat bilgisi mükemmeldi, tarih ve siyasetle ilgili yazıları mükemmeldi. Genç dâhi Fuad Köprülü de aynı ÅŸekilde Dârülfünûn’a alındı. Köprülü eserleriyle tanınıyordu. Türk tarihçiliÄŸine Durkheim’cı bir sosyoloji görüşü de onun sayesinde girdi. Aynı zamanda tarih ve edebiyat kaynaklarının deÄŸerlendirilmesinde isabetli görüşleri vardı, nesilleri etkiledi. Çok çocuk yaÅŸtan beri tarihi edebi metinleri okuyan, yazmalara inen bir garip gençti. II. MeÅŸrutiyet devri vakayiname, lügat ve edebi metinler bakımından baÅŸka hiçbir devirde görülmeyecek kadar çarpıcı tarihi kaynakların gün yüzüne çıkarıldığı ve kullanıldığı bir devirdir. Türklerin milliyetçilik düşüncesi mi bu kaynakları açığa çıkarıyordu, yoksa bu kaynaklar Türklerin milliyetçiliÄŸini mi yaratıyordu, tartışılır. Dârülfünûn zaten var olan tıp, hukuk gibi dalları toparladı. Bazıları yine de üniversitenin dışında kaldılar.
Ä°stanbul Ãœniversitesi’nden alınarak yeni kurulacak üniversiteye baÄŸlanması gündemde olan CerrahpaÅŸa Tıp Fakültesi öğrencileri önceki gün de eylem yaptı.
DÜNYANIN EN GÜÇLÜ ORİJİNAL ARKEOLOJİ BÖLÜMÜ
1933 reformunda ise üniversitede deÄŸil de müzenin içinde faaliyet gösteren arkeoloji bilim dalı (sadece asistanların müdür Osman Hamdi tarafından eÄŸitildiÄŸi) belki de dünyanın en güçlü orijinal arkeoloji bölümlerinden biri üniversiteye dahil oldu. Hitler’in önünden kaçanlar Ä°stanbul ve Ankara’da iki tane orijinal bölümün bu üniversiteye ve Türk irfanına kazandırılmasında yardımcı oldular. Tıp mektepleri Türkiye irfanının ve fenninin yeni gördüğü kurumlar deÄŸildi. Ta II. Viyana KuÅŸatması’ndan beri Avrupa’nın ulaÅŸtığı askerlik ve fenni sayesinde tıp ve baytarlık gibi dallarda yarışmak ve de mühendisliÄŸin süratle reforma edilmesi, ordunun modernleÅŸmesi için okullaÅŸması gereÄŸi hiç tartışılmadı.
Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu 18. asırdan beri mühendis yetiÅŸtiren, modern tabip ve cerrah yetiÅŸtiren, baytar ve eczacı yetiÅŸtiren bir ülke haline gelmiÅŸtir. Tıp eÄŸitimi ve tabiplerin duruÅŸu fevkalade istisnai ve saygıdeÄŸerdir. Ordunun baytar, veteriner ve hekimleri arasında çaÄŸdaÅŸ tıbbın uygulamasına yaklaÅŸanlar, bazı metotlar bulan ve geliÅŸtirenler, bazı icatları olanlar vardır. Bunların hepsini burada yazmak mümkün deÄŸil. Nitekim 1933 reformunda gelen Almanlarla en çok çatışan ve rekabete girenler hekim hocalardı. 1933 reform komisyonunda bulunan Fuad Köprülü ise Türkoloji Bölümü’ne Hellmut Ritter ve Karl Süssheim’in dışında pek bir adam uÄŸratmamıştır. Mesela pek uÄŸratılmayanlar Andreas Tietze, Robert Anhegger ve Almanya’da Piri Reis üzerine çalışmalar yapan profesör Paul Kahle’nin yanında, Osmanlı eyalet idaresi üzerine mümtaz bir talebe olarak doktora yapan,
Ä°stanbul Ãœniversitesi arkasında üniversite olarak kurulmadan çok öncesini taşıyan bir manevi mirasla ve büyük olaylarla bugüne kadar geldi. Hatırladığım kadarıyla hukukçu çevrelerin ve bazı diÄŸer çevrelerin tasvip etmediÄŸi iki tıp fakültesi ortaya çıktı. KeÅŸke 1960’larda yapılan bu ikinci fakülte operasyonu ile bir ikinci devlet üniversitesi kurulma yoluna gidilseydi.
Bugün yapılan ÅŸey ise daha vahim bir hata getirecek durumdur. Çok fazla büyüyen Ä°stanbul Ãœniversitesi’nin bölünmesi gerekiyorsa bile bir büyük çatının altında özel kanunla Paris Ãœniversitesi (Université de Paris) gibi bölünmesi gerekir. Yani Paris Ãœniversitesi 1, Paris Ãœniversitesi 2, Paris Ãœniversitesi 3 gibi Ä°stanbul Ãœniversitesi 1, Ä°stanbul Ãœniversitesi 2, Ä°stanbul Ãœniversitesi 3 ÅŸeklinde bölünme gerçekleÅŸtirilir. Bölünmelerde saÄŸlık bilimleri, doÄŸa bilimleri, mühendislik bilimleri, sosyal bilimler, tarih ve filoloji ekseni etrafında aynı üniversitenin mensubu olarak ayrı ayrı külliyeler haline dönüştürülebilir. Böylelikle bu camia, bu isim ve bu anane parçalanmamış olur.
Bir örnek daha isterseniz Londra Ãœniversitesi gösterilebilir. Kocaman Imperial College London mühendislik bilimlerini birleÅŸtirten yarı özerk bir Londra Ãœniversitesi üyesidir. Onun yanı başında SOAS (School of Oriental and African Studies) hem dilleri hem de sosyal bilimleri içeren bir fakültedir. London School of Economics and Political Science (LSE) böyle ayrı bir bölümdür, üniversitenin çatısı altındadır ve bu böyle gider. Öğrencilerin hepsi de Londra Ãœniversitesi’nin mezunlarıdır.
ÇARE BAŞKA KURUMLARLA EVLENDİRMEK DEĞİL
Ä°stanbul Ãœniversitesi’ni savunan ve bu ismi taşımak isteyenler haklıdır. Ãœniversite anane ve etiket demektir. Ãœniversite aynı zamanda geçmiÅŸ mirası içerir. Bu mirasın içine alınan ödüller, üniversite olarak baÅŸarılı tıbbi ameliyatlar, icatlar, araÅŸtırmalar, tarihçilerin ve diÄŸer bilimcilerin varsa beynelmilel şöhretleri kadar muayyen tarihlerde üniversiteye intikal eden miras ve bağışlar da dahildir.
Binaenaleyh yapılacak ilk iÅŸ 1980’lerde Yükseköğretim Kanunu’nun yaptığı bir hatadan derhal dönülmesi, fakültelere eskiden olduÄŸu gibi hükmi ÅŸahsiyet kazandırılması, bu hükmi ÅŸahsiyete sahip birimler etrafında Ä°stanbul Ãœniversitesi çatısının ve isminin korunarak yarı otonom idari birlikler ortaya konması ve artık büyük Ä°stanbul Ãœniversitesi’nin bir rektörün deÄŸil bir kurulun baÅŸkanlığında ama herkesin Ä°stanbul Ãœniversitesi’nin ismi ve cismiyle hayata devam etmesidir.
Bir devlet üniversitesinin bölümlerinin ayrı devlet üniversitelerine verilmesi, hele hele vakıf üniversitelerine devri büyük problemler yaratır. On binlerce öğrencinin ve bir kasabayı meydana getirecek kadar kalabalık öğretim üyelerinin tek rektörlüğün idaresinde bırakılması hoÅŸ olmayabilir ama bunun çaresi Ä°stanbul Ãœniversitesi’nin bölümlerinin baÅŸka kurumlarla evlendirilmesi olmamalıdır.
MALATYA Ä°ZLENÄ°MLERÄ°
1 MAYIS Salı günü Malatya’daki kitap fuarına katıldım. Okuyucularım gençlerdi. Bu bana mutluluk verdi doÄŸrusu. 1966’da ilk gördüğüm Malatya resmi suratlı binaları, öte yandan sempatik geleneksel yapısıyla kendine özgü bir ÅŸehirdi.
YAZININ TAMAMI İÇİN HÜRRRİYET
Henüz yorum yapılmamış.