Güncel
Abdulaziz Tantik: Düşünce ve Ahlak Sosyolojik Değişimi Besler
Düşünce merkezli ahlaki yapıyı önceleyen sosyolojik bir harekete ihtiyaç vardır. Değişim önce bireyde, sonra toplumda, sonra siyasal olanda gerçekleştiğinde kurgusal olmaktan kurtulur. Bu yüzden sosyolojik bir hareket daha ahlaki bir zemini muhafaza edebilir.
Ama doÄŸru bir diyalog kurabilecek bir vasatı istiyorum... Ahlaktan kastım güvenin zemini düşünceden kastımda en azından istismara ve çıkara engel teÅŸkil edebilmektir... O kadar…
Peygamber çıkışını ne üzerinden yaptı? Bu soru ve elzem bir sorudur. Cevabını da çok doÄŸru bir ÅŸekilde vermekte fayda vardır. Ä°lk iman edenlerin dördü; Hz. Hatice, Hz. Ebubekir, Kölesi Zeyd ve Evinde kalan Hz. Ali peygambere iman ettiklerinde daha ortada hiçbir ÅŸey yok… Peygamberi en yakından tanıyan bu dört insan da peygamberin el emin oluÅŸuna ve ahlaki yapısının güvenirliliÄŸine yönelik olan güven ile inandılar… Daha sonrakilerde el emin oluÅŸunu saÄŸlayan ahlaki yapısı üzerinden iman ettiler... ÖrneÄŸin, inananların sırf inandıkları için karşılaÅŸtıkları iÅŸkencelere dayanma gücünü saÄŸlayan ÅŸey bu peygambere olan güvenden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildi… Ä°ÅŸkence altında olanlara yönelik ilk tepki dayanın, sabırlı olun, Allah mükâfatınızı verecektir. Buna raÄŸmen insanlar, yaÅŸadıkları bütün iÅŸkence ve tarizlere raÄŸmen imanından geri adım atmadılar… Bu çok önemli… Çok güzel bir örnek olan Peygamberin Ebu Kubeys Dağında Mekke de yaÅŸayan aÅŸiretlere hitap ederken; ‘size ÅŸu dağın arkasında düşman var dersem inanır mısınız?’ sorusuna verilen cevap peygamberin ahlakına olan güvendir. Ä°lk karşı çıkan ise amcası Ebu Leheb’tir. Niye peki Ebu Leheb? Çünkü bir iktidar mücadelesi olarak gördüğü için ve eÄŸer Muhammed’in peygamberliÄŸini kabul ederse liderliÄŸinin elden gideceÄŸini biliyor, aynı ÅŸey diÄŸer Mekkeli liderler içinde geçerli; Ebu Cehil olarak tesmiye edilen ÅŸahsın tepkisinin altında yatan temel gerçeklik de burada yatmaktadır. Yani peygambere yönelik itiraz ÅŸahsına dönük bir itiraz deÄŸil, elinden kaçıp gidecek olan iktidara yönelik bir kaygının beslediÄŸi itirazdır.
Kuran ilk dönemdeki EleÅŸtirisini ise düşüncenin oluÅŸturduÄŸu sosyolojik sorunlara ve olumsuz iliÅŸkilerdeki yapıya dönük gerçekleÅŸtirmektedir. ÖrneÄŸin, Leyl suresinde iman ile verme olayını eÅŸ deÄŸer kılması ve birbirinin mütemmim cüzü olarak dile getirmesi… Maun suresinde dini yalanlamanın yetimi, miskini ve isteyeni hor görme olarak betimlemesi… KulluÄŸun da bu dile getirilen eylemleri yerine getirmediÄŸinde bir ÅŸov oluÅŸuna yaptığı vurgu ve komÅŸusunun en küçük bir isteÄŸini geri getirenin dini yalanlamanın bir zemini olarak tanımlaması, bunu açık bir ÅŸekilde göstermektedir.
Kuran, tek bir ilahın varlığına yaptığı gönderme ile deÄŸerin kaynağının bir oluÅŸuna vurgu yapıyor. Bu da tartışmayı bitiren temel bir unsur, gönderilmiÅŸ peygamberin elini güçlendiren bir olgudur. Allah’ın yaratıcı, kudret ve irade sahibi oluÅŸu ile peygambere karşı çıkmanın Allah olan Yaratıcıya karşı çıkış olarak tanımlanmasını beraberinden getirmiÅŸ ve psikolojik vasatı güçlü bir hareketin varlığını kesinlemiÅŸtir. Bu da sahip olunan sosyolojiyi belirlemiÅŸ ve güçlü bir yapı ortaya çıkmasına zemin oluÅŸturmuÅŸtur. Ä°lk Mekki dönem, imanlarının sınanmasını ve bireysel dindarlığın tavan yaptığı bir zemini iÅŸaret eder. Güçlü bir sosyoloji için bireylerin kendi inançlarına dayalı bir katılımı ön gördüğünü bize göstermektedir.
SaÄŸlam bir güven, saÄŸlam bir bireyi inÅŸa etmiÅŸtir. Her türlü saldırıya karşı dayanıklı, her türlü baskıya karşı dirençli bir birey, kemikleÅŸmiÅŸ bir toplumsal yapının harcını oluÅŸturuyor. EÄŸer bu düzeyde bir sosyolojiye sahip olmasaydı, daha ilk Medine’ye hicret edilirken, dökülmeler baÅŸlardı… Yani saÄŸlam bir sosyoloji için birçok sınavdan geçirilen müminler topluluÄŸu dünyaya rehberlik edecek bir tanıklığın mimari haline geldiler…
Anlama, anlayış ve karşılıklı düşünce alışverişini öne almayan her hareket siyasallaşma ve parçalanma evrelerinden kurtulamaz...
Düşünce, insanı baÅŸkaları ile iletiÅŸim ve diyaloga yönelterek mutlaklığı aÅŸmayı ve baÅŸkası ile birlikte var olmayı sorumluluk olarak kiÅŸiye yükler. Bu yüzden düşünmek, kendi düşünceni mutlak kılmak deÄŸil, bu düşüncenin birey ve toplum için ne kadar iÅŸlevsel oluÅŸuna yapılan gönderme ile beraber ele alınmasını gerektirir. Düşünce ekseni dikkate alındığında kiÅŸiyi, doÄŸal olarak özgür kılmayı saÄŸladığı gibi mutlaklığı aÅŸmayı ve paylaşımı öne çıkarmayı saÄŸlayacağını doÄŸrular… Düşünce yeni bir sosyolojinin varlığını müjdeler. Bu sosyolojinin sahih ve saÄŸlıklı bir ÅŸekilde oluÅŸumuna katkı sunmayı düşüncenin sorumluluÄŸu olarak düşünebiliriz.
Bugün de sahip olunması gereken temel unsur; imanına olan güvenin bir ahlaki duruş olarak varlık kazanmasına zemin oluşturacak bir sosyolojiyi inşa etmektir. Bu sosyoloji üzerinden bireyin sağlam ve karakterli bir kişiliğe ve sahip olduğu inanca taalluk eden her baskıyı göğüsleyecek bir inanca sahip olmasına zemin oluşturulmalıdır.
Bir başka yerde de yazmıştım; sosyoloji; bireysel dindarlığın gücü üzerine inşa edilme zorunluluğunu taşımalıdır. Ve her birey kendi dindarlığı ölçüsünde bu sosyolojiye destek vermelidir. Örneklik üzerinden kurulacak olumsal yaklaşım, nefret, kin ve buğz gibi olumsuz psikolojik vasatları geriletmelidir. Tartışma, kavga, çatışma ise mümin olmanın vasfı ile örtüşmez. O yüzden bütün bunların gerçekleşebilmesi için kişi, güçlü bir ahlaki zemine sahip olmalı ve bu ahlaki zeminini herhangi bir korkusuna, çıkarına, yararına vesaire heba etmemelidir.
Bu ahlaki zemini güçlendiren ÅŸey istikamettir: istikameti Allah’ı razı etmek olarak kabullenmek ve ona uygun davranmayı iman etmenin ilkesi haline getirmektir.
Bu istikameti belirleyen ÅŸey samimiyettir… Samimiyet; istikamet esnasında her türlü bela ve musibete karşı koyarken salt ilahi rızaya baÄŸlılığından hiç vazgeçmemektir. Özelikle bunu psikolojik vasatta gerçekleÅŸtirebilme gücüne sahip olmaktır.
Samimiyet ise sadakattir… Sadakat ise; istikametini samimiyet ile perçinleyerek her türlü yoldan çıkarıcı ve tahrik edici sebeplere inat inancına tanıklığını sürdürme çabasına süreklilik saÄŸlamaktır.
Yolda birlikte yürüdüğün insanlara ise yardımcı gözüyle bakabilmek ve eksiÄŸini tamamlayan parça olarak görebilme istidadı bizi sahih ve sahici bir sosyolojinin kurulmasına taşıyabilir. Böylece parçalayıcı olmak yerine bütünleÅŸtirici olmayı bir ilke olarak hayata aktarmak elzem hale gelir. BütünleÅŸmek ise kendi içinde tek tek bireylerin saÄŸlayacağı enerjiyi çok katmanlı bir ÅŸekilde hayata geçirmek anlamına gelecektir. Ä°ÅŸte böyle bir sosyoloji kendisine yönelik her saldırıyı geri püskürtürken, iyiliÄŸi, adaleti ve hakkaniyeti ise toplumsallaÅŸtırarak insanlığa örnek bir sosyal yaÅŸam pratiÄŸi gösterebilir. Küfrün beli kırılır. Deizim, ateizm, faÅŸizm, sekülerizm vesaire izmler tarihin karanlık sayfalarına gömülecek bir zaman dilimine tanıklık ederler…
Allah dileÄŸini en iyi bilendir…
Henüz yorum yapılmamış.