Kürsü
Hüseyin Akın: Bir faninin ulaşabileceği bütün mevkilere ulaşmak nasıl bir şeydir?
İfadeden anlaşılacağı üzere bu zirve mevkiden kastedilen cumhurbaşkanlığıdır. Buna göre biz fakirler bu mevkilerin hiçbirisine ulaşmak bir tarafa, semtinden bile geçmiş değiliz. Makam insanın kemalatı neticesi ulaştığı seviyenin adıdır oysa. Öyle ise bir de bu taraftan bakalım insanın bir fani olarak ulaşabileceği en yüksek seviyeye.
Ne şu ne bu, öncelikle en büyük seviye fani olduğunu fark etmektir. Bu seviyeye ulaşan dünyadaki yerini ve var olma gayesini hiç aklından çıkarmaz. Ne yapıp ediyorsa bu uyanıklık içerisinde yapar.
Harici uyanıklıktan bahsetmiyorum, deruni uyanıklıktır kast ettiÄŸim. EÅŸyayı en uzak mesafeden gözüne kestirip kendi menfaatine dâhil etmenin adına ‘uyanıklık’ diyoruz. Böylesi bir uyanıklıkta teyakkuz deÄŸil derin bir uyku gizlidir. Bir faninin bu dünyada ulaÅŸabileceÄŸi en büyük mevki uyuduÄŸunu fark edip uyanmaktır!
Uyku ile uyanığın tam orta yerinden mistik coÅŸkuya sahip bir ırmak geçer. Bu ırmağın coÅŸkusunu duyup silkinenler dünya hayatının esprisini çözmüş olanlardır. Åžu günlerde seçimler münasebetiyle dolaşımda olan cümleye lütfen dikkat: “Bir faninin ulaÅŸabileceÄŸi bütün mevkilere ulaÅŸtım!”
İfadeden anlaşılacağı üzere bu zirve mevkiden kastedilen cumhurbaşkanlığıdır. Buna göre biz fakirler bu mevkilerin hiçbirisine ulaşmak bir tarafa, semtinden bile geçmiş değiliz. Makam insanın kemalatı neticesi ulaştığı seviyenin adıdır oysa. Öyle ise bir de bu taraftan bakalım insanın bir fani olarak ulaşabileceği en yüksek seviyeye. Acaba hangisinde rakım daha yüksek görelim:
- Dünyada geçici olarak bulunduÄŸunu fark edip ‘fakr’ mertebesine ulaÅŸacak uyanıklıkta hayat sürmek.
- EÅŸyanın künhüne vakıf olmak. Åžiir yazabilmek! Yaratıcının Adem’e öğrettiÄŸi isimleri birbirine karıştırmadan söyleyebilmek. Adam olmak deÄŸil Âdem olabilmek.
- Hayat Bilgisi dersinden sınıfı doÄŸrudan geçip, ‘ölüm bilgisi’ üzerine ihtisas yapmak.
- Halkın sultanı deÄŸil ‘Hakk’ın halifesi olabilmek!
ADAY DEĞİLİM!
Memleketime hizmet milletim için fedakârlık, insanlık için çaba benim ev ödevimdir. Yaşadığım sürece imkânım nispetince iyi, güzel ve doğrunun bu topraklarda egemen olması için gayret edeceğim. Karşılığında bir şeyler ummak, beklenti içine girmek niyetimi ifsat eder, bunu biliyorum.
Bilgimi ve tecrübemi hakikatin tüm yeryüzünde ikame edilmesi için kullanmaktan baÅŸka bir projem yoktur. Bu topraklara, toprağın ve neslin korunması için amasız, fakatsız hizmetkâr olmaktan daha ulvi bir görev yoktur. Milletin kendisiyim, bu topraklara aidim, yerliyim, ama Mevlana’nın pergel metaforuna yakın duruyorum.
Seçimimi evrensel doÄŸrular, hak, hakikat ve ‘solmaz ve pörsümez yeni’ üzerine çoktan yaptım. Merhamet, ÅŸefkat, adalet, hakkaniyet, uhuvvet, emniyet, derinlikli bir dünyanın hayata hâkim olmasını istiyorum.
Vaktimi ve kalemimi bu uğurda kullanmaya söz verdim. Kaleme yemin eden vaktin sahibi bunu biliyor. Hadimim, şahidim; aday değilim!
NEREYE GÄ°DÄ°YORUZ?
Bu önyargı, bu peşin fikirler, bu galeyana gelmiş ötekileştirmeler bizi nereye götürür diye sormayacağım.
Biz bütün bu şımarıklığa benzeyen istiğna duygusu ile anlık sınıfsal sıçramaların verdiği tavan yapmış özgüvenle nereye gidiyoruz?
Soru tam da bu! İfratla tefrit arasında yuvarlandığımız yerin sonu kurda kuşa yem olacağımız bir yer. Aynı mahallede daha dün birlikte yaşayıp ortak kaygıları birlikte seslendiren insanların sosyolojileri değişti. Çünkü oturdukları semtler, kullandıkları kelimeler, kurdukları dostluklar değişti. Kaygılar yer değiştirdi, kavgalar semt değiştirdi ve anlam aşınmasına uğradı. Mahallede bir başına kalanlarda müthiş bir aldatılmışlık ve terk edilmişlik duygusu. Bu duyguyu izale etmeye camiler de kifayet etmiyor artık. Zaten camiler uzun süredir mahalleyi bir araya toplamaya yeterli gelmiyor. Toplanma yerleri (camiler) değişti.
Lüks restoranlar, pahalı kafeler mahallenin aynı sosyokültürel özelliğe sahip insanlarını bir araya getirme görevini üstleniyor. Camilerde buluşma dönemi seksenlerde kaldı.
MÄ°LLÄ° GAZETE
Henüz yorum yapılmamış.