Güncel
Ali Haydar Haksal: Kimi kavramlar insan belleğinde putlaştığından bunları kırmak oldukça zor
Follow @dusuncemektebi2
Türkiye siyasasında ta başlangıçtan beri; siyasa eşittir yalan, kabul görmüş bir yaklaşım. Bu, uzun zaman yabancı düşünüşlü siyasal yapıların ana felsefesi. Yani yalana dayalı bir hayat anlayışı. İnsanın bir bütün olarak insanı yönetmediği, yönetimi ele geçirenler kendi meşreplerine, siyasal düşüncelerine mensup olanlara öncelik veriyor. Eşitlik, adalet, hakkaniyet, yeterlilik asla söz konusu olmuyor. Temel felsefe ayrıştırıcılık.
Kimi kavramlar insan belleğinde putlaştığından bunları kırmak oldukça zor. Çünkü onlar öylesine kemikleşmiş ki yaklaşılamıyor. Yazımızın başlığı aslında demokrasinin kirli dili olacaktı, vazgeçtik. Asıl sorun burada başlıyor.
Sistemler Batı kökenli olduğundan, tuhaftır ki zihinlerde nedense veya ister istemez bir üstünlüğe sahip. Demokrasi halkın kendi kendisini yönetimi olarak bilinir, basit olarak. Halkın algısı da böyle. Demokrasinin çıkmazları zamanla giderek belirginleşiyor. Bunun yerine daha hakkaniyetli ve âdil bir yapı oluşturulmadığından bu sistem kalıcı oluyor. Batı toplumları kendi ruhlarına uygun bir düzen oluşturabiliyor. Ayrılıklar temelde değil yüzeysel. Hıristiyan toplumun ürettiği her kavram veya oluş kendileri için çıkmazlardan kurtuluş, yapılarına ters düşmeyecek açılımlara ermesidir. Bir sosyal demokrat ile bir sağcı, ya da cumhuriyetçi arasında büyük uçurumlar yok. Aynı ruhu temsil ediyorlar. Farklı tonlardır bunlar sadece.
Müslümanlar için ise dışarıdan gelen hemen hemen bütün oluşlar sorunlu. Çünkü kavramları yabancı. Bir Müslüman toplumu batılı bir ruh ile ayrıştırmak çok da gerçekçi olmuyor. Sağ, sol, milliyetçi, muhafazakâr, Marksist, faşist yapılar hiç biri Müslümanları ilgilendirmiyor, ilgilendirmemeli. Bunlar dışarıdan geldiğinden milletimizi yapaylıklara ayırdı, böldü. Birbirine düşman ve hasım etti.
Bu yapıda yer alanlar kendilerini kabul ettirme adına türlü yollara başvuruldu, kitleler manipüle edildi. Doğru olmayan alanlara yönlendirildi. Bunlar yapılırken halkta bir karşılık bulmadığından düşünceleri, hareket ve eylemleri saptırıcı yollara başvuruldu. Her türlü gayri meşruluk uygun görüldü.
Türkiye siyasasında ta başlangıçtan beri; siyasa eşittir yalan, kabul görmüş bir yaklaşım. Bu, uzun zaman yabancı düşünüşlü siyasal yapıların ana felsefesi. Yani yalana dayalı bir hayat anlayışı. İnsanın bir bütün olarak insanı yönetmediği, yönetimi ele geçirenler kendi meşreplerine, siyasal düşüncelerine mensup olanlara öncelik veriyor. Eşitlik, adalet, hakkaniyet, yeterlilik asla söz konusu olmuyor. Temel felsefe ayrıştırıcılık.
Bu anlamda siyasa tamamen hile üzerine inşa oluyor. Bu yapıda hemen her şey mubah ve geçerli. Onun dışında bir yol tercihi oldukça zor görünüyor.
Aynı kökenden gelenler, düşünce dünyası olarak aynı gelenekten gelenler ayrıştıklarında birden farklı bir yüz ve ruha bürünüyorlar. Gözü kara; hemen her tür hile, desise, kirlilik hayata geçiyor. Ne geçmişe dayalı birliktelikleri, ne aynı ruha mensubiyetleri söz konusu olabiliyor. Yani çıkara dayalı bir hayat anlayışında yol alınıyor. Bu da artık ilke ve erdem diye bir durum söz konusu olmuyor.
Bu dil insanda değer bırakmıyor. Günah olan iftira, hile, her tür desise, ilkelerden uzaklaşış bu hayatın özü oluyor. Yalana dayalı haber üretmek, bunu yaymak ve insanları kandırmak siyasa yapanların bir üslubu. Bunun, sağı, solu muhafazakârı yok. Hemen hepsinin ortak dili oluyor.
Ä°nsanı kirliliklere sürükleyen bir dil biz dilimiz olamaz. Dürüst olmak bir zorunluluk. Yapılan mücadele demokrasinin kendi içindeki bir iÅŸleyiÅŸi. Bu, Ä°slâm adına bir cihat deÄŸil. Buradaki hileler savaÅŸ hilesi olarak kabullenilemez. Hile ile saltanatı ele geçirmenin sonuçları ÅŸer’i bir hüküm deÄŸil. Kaldı ki birbiriyle mücadele edenler şöyle ya da böyle Müslüman. SaÄŸcı, solcu, liberal, milliyetçi, muhafazakâr hemen kim var ise bunlar farklı ton ve renkleri olan Müslüman. DoÄŸrudan kendini ateist veya putperest olarak niteleyenleri bu kategoriye dâhil etmiyoruz. Kaldı ki onlar da demokratik yapının içinde bir unsur. Onların da kendilerine göre hakları var. Ä°slâmî olmayan bir yapı içinde Ä°slâmî unsurlar aramak kadar sakat bir düşünüş olmasa gerek. KiÅŸiler Müslüman olunca yapı ya da sistem Ä°slâmî mi oluyor? Ä°slâmî olmayan bir hayat anlayışı içindeki mücadele bu anlamda meÅŸru mudur, geçerli midir?
Henüz yorum yapılmamış.