Güncel
Abdülaziz Tantik: Dem Yüzü (Demlenen Hayatlar...)
Follow @dusuncemektebi2
Her kitap okuma serüvenim farklıdır. Bazı kitaplar kendilerini gözüme sokarlar, öyle okurum, bazı kitapları ben bulurum, onları okurum, bazı kitapları ise aldığım gibi okurum… Dem Yüzü kitabını geçen sene Beyazıt Kitap fuarında almış ve yazarına da imzalatmış, ayrıca yazarının verdiÄŸi konferansı da dinlemiÅŸtim. Ancak kitap kendini yokluÄŸa tevdi etti… Ta ki geçen hafta tekrar kitap bana kendisini gösterene kadar… Neredeyse bir seneye yakın olmuÅŸ aldığım kitabı elime aldım ve okumaya baÅŸladım. Aslında tam olarak benim düşündüğüm bir konuyu roman konusu yapmıştı. Varlığın birliÄŸi meselesi ve bunun varlık ile insan ve Allah arasındaki bağı nasıl oluÅŸturduÄŸuna dair yaklaşım ne olabilir diye zihnimde tartışmaya baÅŸladığım bir dem’e denk geldi…
Büyük Åžair Muhammed Ä°kbal’in kitabını yenilerde okumuÅŸtum, tecrübe kavramına yüklediÄŸi o derin anlamı iki seminerde dile getirmeye çalışmıştım, bu romanda da dem kavramını ve ona yüklenen misyonu dikkate aldığımda ortak bazı noktaların açıklığa çıktığını gözlemlemek ayrıca hoÅŸ bir tat bıraktı damağımda…
Dem, boÅŸuna seçilmiÅŸ bir baÅŸlık deÄŸildi. Dem bu dem ve demlenmiÅŸ hayatlar terkibinde dem kavramının farklı anlam katmanı olduÄŸunu gözlemlemek mümkün ise de demlenmiÅŸ çayda dile getirilen anlamın bu kitap için seçilmiÅŸ iyi bir baÅŸlık olacağını düşledim… Mistik bir tecrübenin hem bir serüven hem de bir tecrübe oluÅŸturduÄŸunu ehli olan bilir. Ve bu yüzden mistik tecrübede yol almanın en önemli imkânı da bu demlenme zeminini kollayan ve yaÅŸayan kiÅŸiye has olduÄŸunu söylemeliyiz… Ä°rfan yolculuÄŸunu yaÅŸayan her kesin bu tecrübeye atıf yaptığı bilinen bir ÅŸeydir.
Roman, bir romanın yazılışının romanı olarak kurgulanmıştır. Niyazi Mısri’nin hayatının romanlaÅŸtırılması baÄŸlamında yazarın romanı yazmak için Niyazi Mısri’nin hayat hikâyesini ve yaÅŸadığı serüveni yaÅŸarken onun ruhsal ve mistik tecrübesine de aÅŸina olma isteÄŸini gözlemleyebiliyoruz. Bu bize bir romanın yazıldığında o romanı yazılacak olan ÅŸeyin, kiÅŸinin, olgunun veya durumun içselleÅŸtirilmesi gerektiÄŸini de ilzam eder. Yazar, romana konu olan kiÅŸinin hayat hikâyesini araÅŸtırırken yaÅŸadığı mistik tecrübeleri de dile getirmektedir. Fakat yazar sadece bununla sınırlı kalmıyor. Aynı zamanda romana konu edinilmiÅŸ kiÅŸinin ‘dünya görüşünü’ de romanın hem konusu hem de biçimi olarak uyarlıyor. Bu belki de ilktir romanda…
Vahdeti Vücut görüşünün felsefi dayanaklarının farklı yorumları elbette ki var. Ancak Niyazi Mısri’nin de kendisine göre bir bakışı söz konusu edilebilir. Daha doÄŸrusu felsefi anlamda tarihsel süreklilik açısından bakıldığında neredeyse bütün doÄŸu din ve felsefelerinde bulunan bu bakışın itinalı bir Ä°slam yorumu içinde sunumunu görüyoruz. Ä°bn-i Arabi’ye atfen kurulduÄŸu söylenen bu görüş, derin bir araÅŸtırmaya yöneldiÄŸimizde izlerini görmekle birlikte bu bakışın sistematik bir yorumunu göremeyiz. Ama Sadreddin Konevi ve Davut el Kayseri gibi takipçileri tarafından sistematik bir düşünceye dönüştürüldüğü bilinmektedir. Bu görüş aşırıya kaçırılarak yorumlandığında heterodoks bir biçimde panteist bir yoruma ulaşıyor. Ä°nsanın ilahi boyutunun ve âlemin de ilahi boyutunun vurgulandığı bu zemin hem bir derinlik psikolojisi oluÅŸturduÄŸu gibi yanılmaya da açık bir sahneyi diri tuttuÄŸu söylenmelidir.
Romanın sadece düşünce ağırlıklı bir roman olduğu gibi bu düşüncenin biçim olarak da uygulandığı bir romandır. Seminerde yazarın edebiyatın İslami bir biçimi olmalı dediği bu romanda uygulandığı söylenebilir.
Roman, ayrıca resimdeki zoom tekniğini kullanıyor ki bu da sahip olunan düşüncenin öne çıkarılması gereken boyutunu gözler önüne sermesi ile ilişkilidir. Vahdet içinde bulunan parçanın gözetilir hale dönüştürülmesi için bu teknik önemli ve gerekli olandır. Ayrıca yine romanda farklı hayatların kendi öznelliği içinde akıp gittiğini gösteriyor. Sıradan bir olayın, olgunun ve durumun mucizevî karakteri onu büyültüp her ayrıntısına vakıf olduğunuzda fark edilebilecek özelliğidir.
Romanın baÅŸlığı gibi seçtiÄŸi roman kahramanlarının ismi de bu açıdan önemli ve imgesel bir deÄŸere sahip olduÄŸunu düşünüyorum. Dem ismi etrafında oluÅŸacak derin bir tefekkür ile romanda kullanılan isimlerin de aynı imgesel deÄŸere sahip olduÄŸu tartışılmazdır. Arzu ve Emir iki evli çiftin kahraman olduÄŸu bir roman… ÅžiÅŸkin, büyük bir kediye sahip olmaları, doÄŸa ile iç içe bir yaÅŸam, organik olana yapılan vurgu, Emir’in millet ve devlete için kendini feda ederek ÅŸehitlik mertebesine ulaÅŸması ve komÅŸusunun da Sevgi isimli bir hanım olması bu imgeyi derinleÅŸtiren boyutları gösteriyor.
Bir rüya üzerinden romanın konusunu belirlemesi, rüyada gördüğü kiÅŸiyi bir sempozyumda görmesi ve tanışması onunla yapılan konuÅŸmalar… Hızır as ile ilgili sürekli yapılan vurgu ve bunun romanda öne çıkarılması ayrıca konuÅŸulması gereken bir durum… Ama romana yeniden dönelim…
Arzu, yaratılmışlığın Yaratana yönelik ilgisini ve isteÄŸini belirlemesi baÄŸlamında önemli bir isimlendirme… Çünkü bu felsefe, bütün varlığın ilahi olanda yok olmayı istemesini temel bir bakış olarak kabul etmektedir. Bu aslında bütün varlığın bir yok hükmünde olduÄŸunun ve baki olanın sadece Allah olduÄŸunu ve bütün varlığın Allah’ta yok olacağına yapılan bir göndermeyi de içermektedir. Arzu, varlığın Allah’a olan iÅŸtiyakı göstermesi baÄŸlamında ve varlıkla Allah arasındaki o derin bağı gösterdiÄŸi içinde önemli. Emir, ise varlığın, varlığını idame ettirirken Allah’ın emri çerçevesinde iÅŸ gördüğünü belirler. Bu imgesel bakış, hayatın derin katmanlarındaki iliÅŸkinin niteliÄŸini de bize gösterir. Bu imgelerin roman kahramanı olarak betimlenmesi, aynı zamanda mistik düşüncenin imgesel gücünü bize iÅŸaret eder. Kedi, hem ÅŸiÅŸko hem de tembel olarak betimleniyor; bu da insan nefsinin temel ilkelerini gösterir. Kedinin nankörlüğü ise nefsin Yaratıcının kendisine yönelik bu kadar cömertliÄŸine yönelik verdiÄŸi tepkiyi belirtmesi baÄŸlamında önemli bir imgedir.
Romanda yer –yer biçim olarak birbirinden bağımsız olguların alt alta yazılması ve birlikte verilmesi de ilahi tecellilerin varlıktaki yansımaları ve demdeki tecellisi olarak okunabilir. Bu tecelliler aynı zamanda hem evlilik hayatında hem de Arzu’nun romanı yazmaya yönelik yaptığı araÅŸtırmalarda da dile getirildiÄŸini okuyabiliyoruz. Çok katmanlı bir hayatın romana yedirilmesi ayrıca takdire ÅŸayan bir ÅŸeydir. Sadece siyasi bazı yorumları ile 15 Temmuz darbesinin romana yedirilmesi yeterli düzeyde içselleÅŸtirmediÄŸi gibi bir zehaba taşıdı beni… Bu siyasal konuları ele almasaydı daha iyi olurdu sanki… Ayrıca Emir’in o gün köprüde ÅŸehit olması imge deÄŸeri baÄŸlamında bir yara açıyor gibi görünüyor. Ama Emir’in ÅŸehit düşerek ölmesi ve Arzu’nun tek başına kalması ise bir baÅŸka imgeye gönderme olarak yorumlanmalıdır. Bu da Allah’a doÄŸru bir seyrüsefer yolculuÄŸunda her ÅŸeyi geride bırakmanın gerekliliÄŸine yönelik bir göndermedir. Emir, dünya hayatına dair ve çoÄŸul dünyaya ait bir durumu gösterir. Ama Emir sonrası ise artık Arzu’da kalan tek kırıntının varlığının yok olduÄŸu ve artık Allah’ta yok olmanın mümkünlüğünü gösteriyor. Bu önemli bir imge ve üzerinde derin bir tefekkürü ifade eder.
Roman yer yer ilahi tecelliyi ilah olarak betimleme cüretini de gösteriyor. Çünkü sonuç itibarı ile vahdeti vücut felsefesi zaten varlığın hiçliÄŸi üzerine kurulu ve bütün varlığın Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellileri olduÄŸunu iddia ediyor. Roman bu tezi dile getiriyor.
Romanın tezi tartışılmayı hak ediyor. Aynı zamanda bu görüşün Ä°slam düşüncesi baÄŸlamında bir heterodoks bakış olduÄŸunu belirlemekte fayda var. Bu görüşü mutlaklaÅŸtırmanın çeÅŸitli mahzurları vardır. O zaman hem özgürlük meselesi, hem kader meselesi ciddi sorunlar taşıyacaktır. Bu konulardaki farklı yaklaşımları dikkate aldığımızda her ÅŸey ilahi olansa burada varlıktan bahis açılamaz. Dolayısı ile de sorumluluk gibi temel bir konunun geçerliliÄŸini kaybettiÄŸini söylemek durumundayız. Zaten bu görüşü savunan bakış, doÄŸu da yeniden doÄŸuÅŸu/reenkarnasyonu dile getirerek sorumluluk yerine döngüsel geliÅŸ gidiÅŸlerle arınarak bu döngünün kırılması sonucu ‘nirvana’ ya ulaÅŸmayı betimler.
Ä°slam, ÅŸeriatı olan bir dindir. Fıkhı ve hükümleri, helal ve haramları vardır. Romanda ÅŸeyhinin emri ile orucunu açan Niyazi Mısri’nin halktan hakaret görmesi ve ÅŸeyhinin onu cezalandırması imge olarak belki mazur görülebilir. Ancak ‘masiyette itaat yoktur’ Ä°slam’ın en temel hükmüdür. Bu gerçeÄŸin neye tekabül edeceÄŸini dile getirmekte de yarar var. Hızır ve Musa kıssasına yapılacak bir gönderme meseleyi açıklayamaz, çünkü kıyas tam olarak karşılanmış olmayacaktır.
Ä°slam düşünce tarihinde vahdeti vücut felsefesinin farklı yorumları olduÄŸunu yukarıda dile getirmiÅŸtik, bunun Ortodoks bir yorumu olduÄŸunu da söylemekte yarar var. Özellikle Ä°slami düşünce de varlık felsefesi baÄŸlamında vahdeti vücut felsefesinin yeri güçlüdür ve hala bu güçlülüğü gösteren Ä°kinci bir felsefi bakış yoktur. Ä°mamı Rabbani’nin Vahdeti Åžuhut felsefesi eÄŸer devam ettirilip güçlü bir felsefi bakışa dönüştürülebilinseydi sorun belki çözüme kavuÅŸabilirdi… Ä°slam düşüncesinde Ä°bn-i Teymiyye’nin yaklaşımı da önemli ama o görüş de felsefi bir bakışa dönüştürülmedi…
Her halükarda roman bize hem roman yazma konusunda yenilikler getiriyor. Hem bu roman bir düşüncenin romanının yazılabileceÄŸini gösteriyor. Hem de imgesel bir biçimle düşüncenin romana yedirilmesinin imkânını göstermesi baÄŸlamında önemli bir yenilik getiriyor. Ve en önemlisi de çok güçlü bir felsefi bakışı romanlaÅŸtırarak çoÄŸunluÄŸa eriÅŸmesini saÄŸlıyor. Bunun getirdiÄŸi sakıncaları da olmakla birlikte bu vesile ile düşünce seviyesinde kalarak meselenin tartışmasına yaptığı katkıyı da dile getirmeliyiz…
Nice yeni ve derinlikli romanlar beklediÄŸimi belirterek satırlarımı sonlandırıyorum… Keyifle okuduÄŸumu belirtmekten de ayrıca keyif alıyorum…
Henüz yorum yapılmamış.