Özel / Analiz Haber
SELAHADDİN EYYUBİ - Krallığı Dervişliğine, Dervişliği Krallığına Engel Olamayan Müstesna Ruh
“Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı’yı kullanırlar.” Giordano BRUNO
Muhterem Okur!
Ä°slam Siyaset Tarihinin aşılamamış önderlerinden birini yazmayı nasip ettiÄŸi için Allah’ı hamd ediyorum.
Hamasetin ve ecdatperestliÄŸin her türünden Allah’a sığınırım.
Haçlı Seferleri Tarihinin öne çıkardığı Örnek Dindar, Komutan, Kral Selahaddin Eyyubi’yi bize, aÅŸağıya alıntıladığım sözünden daha iyi anlatacak bir kitap okumadığımı itirafla baÅŸlamak istiyorum yazıya…
“Hata etmek pahasına birini affetmeyi, isabet etmek pahasına cezalandırmaya tercih ederim”…
Eflaton’un ideal devlet adamı rüyasını ifade eden “Ya krallar filozof olsa ya filozoflar kral” sözünün pratik karşılığı diyebileceÄŸimiz bu yüce ruhu anlayabilmek için, o’nu tarih sahnesine çıkaran Haçlı Seferlerini bilmek gerek. Bu seferlerin amacını, niteliÄŸini, batılı bir müsteÅŸrik ve oryantalist olan Ä°ngiliz Steven Runciman’ın Haçlı Seferleri Tarihi adlı eserinde şöyle ifade etmektedir:
“Ä°nanç çoÄŸu zaman, utanmak bilmeyen bir mülk edinme hırsıyla el ele yürüyordu. Sadece pek az sayıda Hristiyan, Tanrı’nın iÅŸini maddi çıkar saÄŸlamakla birleÅŸtirmeyi inancına aykırı ve yakışıksız bulmuÅŸtur. “Tanrı’nın Savaşçıları” sayılan Haçlıların, inançsızların (öteki din mensuplarının) toprağını ve servetini ellerinden almaları haklı ve helaldi. DiÄŸer mezhep mensuplarını ve kilise ayrılıkçılarını soyup soÄŸana çevirmek tabii ve haklı bir iÅŸti.”
“HoÅŸgörülü ve anlayışlı bir akılla beraber olmayan inanç tehlikeli bir ÅŸeydir. Tarihin acımasız kanunlarına göre, her ferdin suç ve çılgınlıklarının faturasını bütün dünya öder. Medeniyetimizi doÄŸuran gayretin uzun süresi içinde Haçlı Seferleri trajik ve tahripkar bir devreydi… Kutsal savaÅŸ, Tanrı adına oynanan uzun bir tahammülsüzlük sahnesinden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildi. Bu da dine ve Kutsal Ruh’a karşı iÅŸlenen bir cürümdür.”
Yazıımızı, hemen hemen heppimizin asgari düzeyde de olsa bildiği Haçlı Seferlerinin kronolojisine girmeden, bu seferlere katılan kişi ve asker sayılarını ya da hangi sefere kim yada kimler komuta etti, kimler tertipledi gibi bilgiler vererek klasik bir tarih anlatısına çevirmek istemem.
Ancak bu seferlerin amaçlarına, kimlerin destek verdiklerine ve doğurduğu sonuçları bir kaç maddede yine Ruciman ın tespitleri ile ifade etmek isterim.
1- Bu savaÅŸlar boyunca, Ermeniler birlikte yaÅŸadıkları, hatta birçok yerde emrinde çalıştıkları Müslüman Ä°ktidarlara seferler boyunca ama özellikle Antakya’nın haçlılar tarafından zaptı sırasında ağır biçimde ihanet etmiÅŸlerdir.
2- Bir dini tarikat perdesi altında çalışan ama esası bakımından siyasal bir tedhiÅŸ ve terör örgütü olan Hasan Sabbah Tarikatı, namı diÄŸer HaÅŸhaÅŸi Tarikati bu seferler boyunca daima haçlıların yanında ve Müslümanların karşısında olmuÅŸtur. Haçlılar, HaÅŸhaÅŸilerin bu tavırlarını baÅŸarıya giden yolda kendilerine Tanrı’nın bir lütfu gibi görmekte idiler.
3- Åžii Fatimiler, bu seferler boyunca sürekli haçlılara eÄŸilimli olmuÅŸ, rahatsız oldukları Sünni EgemenliÄŸin haçlılar tarafından tepelenmesine hep bir ÅŸans olarak deÄŸerlendirmek istemiÅŸlerdir. Tıpkı HaÅŸhaÅŸiler gibi, onlar da Selahaddin Eyyubi’ye çok sıkıntılı günler yaÅŸatmışlardır.
4- Haçlı Dünya, Türklerin Anadolu’ya kesin yerleÅŸmelerini saÄŸlayan Malazgirt Savaşı ve onun bir tür intikamı gibi algılanan haçlı seferleri sırasında Türklerle Kürtlerin bir tür ezeli kader birlikleri olduÄŸunu ve bu birliÄŸi Ä°slam Ä°manının saÄŸladığını görmüş, o günden itibaren Türk ile Kürd’ü birbirinden koparmak için çeÅŸitli desiseler sergilemiÅŸlerdir.
5- Haçlı dincilik seferleri sadece Müslüman Dünyayı rahatsız etmekle kalmadı, Hristiyan aleminde de büyük ıstıraplar yarattı. Bunların en büyüğü, Batı klisesi ile Doğu kilisesi arasına nifak ve kin tohumlarının ekilmesi olmuştur.
Bu deÄŸerlendirmelerden sonra sanırım, Selahaddin Eyyubi’yi daha kolay anlayacağız.
Haçlı saldırılarına karşı durarak bu zalim dincilik akımının Müslümanları yok etmesini engelleyen kumandanların en destani kiÅŸiliÄŸi Selahaddin Eyyubi dir. Namı DiÄŸer Kudüs Fatihi…
Tarihin örnek dindarlarından biri ve dahi bir kumandan olan Selahaddin Eyyubi, Selçuklu Türklerinin yetiÅŸtirdiÄŸi ve onların himaye ve hizmetinde çalışan Kürt asıllı bir devlet adamıydı. Tikrit ve DımaÅŸk’ta Selçuklu valilikleri yapmış olan Necmuddin Eyyup’un oÄŸlu olarak Tikrit’te doÄŸdu. Babasına saÄŸlanmış olan imkanların sayesinde ÅŸehzadeler gibi büyüdü, iyi bir eÄŸitim aldı, iyi bir asker olarak yetiÅŸtirildi. Necmuddin daha sonra, yine bir Selçuklu Atabeki olan Ä°maduddin Zengi’nin daveti üzerine aÅŸiretiyle birlikte Musul’a gidip Zengi’nin hizmetine girdi. Ä°maduddin Zengi, Büyük Selçuklu Hükümdarı Muhammed Tapar’ın, oÄŸluna atabek tayin edip hizmetine aldığı ünlü Musul Beyidir.
Selahaddin, haçlı seferlerinde Ä°slam’ın ve Müslümanların hak ve hakimiyetlerini koruyan ve bu seferlerde Müslümanların yüzakı olarak tarihe geçmiÅŸ bulunan muhteÅŸem devlet adamı ve askerdir. Kudüs Haçlı Krallığı onun askeri darbeleriyle yıkıldı demek abartma olmaz. Bu nitelikleri ile olduÄŸu kadar insani nitelikleriyle de efsaneleÅŸen Selahaddin Müslümanların onur ve gurur vesilesi önderlerden biridir. Ä°slam tarihinde Hadimu’ul-Haremeyn: Mekke ve Medine’nin Hizmetkarı ünvanını ilk alan zat da odur.
Kudüs, Müslümanların eline Hz. Ömer’in hilafeti zamanında, 638 yılında geçti. Daha sonra Haçlılar tarafından istila edildi. Müslümanların eline ikinci kez geçiÅŸi Selahaddin Eyyubi tarafından saÄŸlandı.
Hz. Ömer 638 de Kudüs’e girdiÄŸinde ilk iÅŸ olarak PatriÄŸe Hristiyanların can ve mal güvenliklerinin teminat altında olduÄŸunu söylemiÅŸti. Hristiyanlar için kutsal olan yerleri de gezen Hz. Ömer, Kutsal Mezar Kilisesi’nde önüne bir seccade serilip namaz kılması istendiÄŸinde ÅŸu eÅŸi görülmemiÅŸ cevabı vermiÅŸti:
“Hristiyanlara karşı saygısızlık anlamına gelecek bir ÅŸey yapmak istemem. Ayrıca, Müslümanlar, halifelerinin namaz kıldığı yeri hemen Müslüman toprağı ilan edip üstünde ne varsa boÅŸaltırlar. Böyle bir ÅŸeye de yol açmak istemiyorum.”
Hz Ömer, bunun arkasından, sanki kenti Hristiyanlarla birlikte fethetmiÅŸ gibi, onların can ve mal ve de ibadet güvenliklerini garantileyen bir antlaÅŸmayı Kudüs patriÄŸi Sophironios’la hemen imzalamıştır; daha doÄŸrusu Hristiyanlara sefkat ve hoÅŸgörüsünü böyle bir lütufnameyi imzalayarak göstermiÅŸtir. (Steven Ruciman)
15 Temmuz 1099 günü Kudüs’ü iÅŸgal eden Haçlılar, kentteki bütün Musevileri yakmış, bütün Müslümanları katletmiÅŸti. Kenti teslim ettiÄŸi için çıkıp gitmesine izin verilen vali ile birkaç yardımcısı dışında tek canlı insan bırakılmamıştır. Müslümanlar caddelerde ve evlerinde tek tek kılıçtan geçirilmiÅŸ, Museviler ise sinagoglarında toplandıktan sonra diri diri yakılmışlardır.
Ä°slam tarihinin onur ve izzet kumandanlarından Selahaddin, Kudüs krallık ordusunu 4 Temmuz 1187 günü Taberiye yakınlarındaki Hittin ovasındaki zorlu savaÅŸta yok ettikten (20 bin ölü, 50 bin esir) sonra 2 Ekim 1187’de bir Mirac gecesi Kudüs’e girip kenti yeniden Kelimei Åžehadet’in egemenliÄŸine kazandırdı.
Muzaffer kumandanın kente giriÅŸinden sonra yaÅŸananlar, tarihin yüzakı olarak kayda geçirmesi gereken dindarlık örneklerinden biridir. Selahaddin, Kudüs’e girdiÄŸinde harpte Müslümanlar aleyhine taraf olmuÅŸ kiÅŸilerin bile küçük rakamlı fidyeler karşılığında serbest bırakılmasına izin verdi. Erkek başına 10, kadın başına 5, çocuk başına 12 dinar gibi sembolik rakamlar alındı. Daha da ilginci Kudüs PatriÄŸi de diÄŸer erkekler gibi 10 dinar ödeyerek kurtuldu. Ama ÅŸehri terkederken arabalar dolusu deÄŸerli mallarını da beraberinde götürdü. Böyle bir hoÅŸgörü, böyle bir rahatlık harpler ve istilalar tarihinde görülmez. Halktan bir çoÄŸu ise hiçbir karşılık alınmadan serbest bırakıldı. Kudüs’e girmelerine izin verilmeyen Musevilerin kente girip yerleÅŸmelerine izin verildi. Ortodoks ve Yakubi Hristiyanlar kendi tercihleri ile ÅŸehirde kaldılar. Halk, bu muzaffer kumandanın Kudüs’ü fethetmesinden adeta mutluluk duymuÅŸtu. Çünkü onlara son derece lütufkar ve müşfik davrandı.
“Galipler gayet adil ve insanca davrandılar. Frankların seksensekiz yıl önce kurbanlarının kanı içinde yüzmüş oldukları yerlerde ne bir bina yaÄŸma edildi ne de bir insana sataşıldı. Selahaddin’in emri ile, ÅŸehirde nöbetçi mangalar dolaşıyor, Hristiyanlara karşı herhangi bir taÅŸkınlık yapılması önleniyordu. Kendisi affedilen patrik Heraclios, kendi hatırı için bir kaç esirinde serbest bırakılmasını rica etti. Bu ricasına karşılık ona yediyüz kiÅŸi bağışlandı. Fidyelerini ödemiÅŸ olan frank kadınları gözlerinden yaÅŸlarla sultanın yanına gelip kocaları ölü veya esir iken neteye gidebileceklerini sorduklarında, Selahaddin, esir bulunan bütün kocaları serbest bırakmayı vaat ettiÄŸi gibi, dul ve yetimlerin her birine, mevkilerine göre, kendi hazinesinden hediyeler de verdi. Onun bu merhamet ve iyiliÄŸi, ilk haçlı seferine katılan Hristiyan galiplerin kötülükleriyle garip bir tezat teÅŸkil etmekteydi.”(Steven Ruciman)
“Selahaddin’in dostlarından birçoÄŸu, ondan Hz. Ä°sa’nın göğe yükselmeden önce içinde yattığı “Kutsal Mezar Kilise’sini tahrip etmesini ısrarla istediler.” Çünkü bu kilise orda durdukça Hristiyan dünyanın Kudüs akınlarının hep sürüp gideceÄŸini herkes biliyordu. Ama Selahaddin, haçlı dincilerin mantıkıyla deÄŸil, tamamen baÅŸka bir vicdanla, dindar vicdaniyla iÅŸ yapıyordu. Bunun için anılan kilisenin tahribine karşı çıkmış, Hristiyanların bu mabedi ziyaret edeceklerini de eklemiÅŸtir. Mezar Kilisesi sadece üç gün kapalı kaldı. Frank hacıları, muayyen bir ücret karşılığında buraya girmeye baÅŸladılar.(Ruciman)
“Sultan Selahaddin, Hittin’de ve Kudüs kapıları önünde ilk haçlı seferinin utancını silmiÅŸ, intikamını almış ve ÅŸerefli bir insanın, zaferini nasıl kutlayacağını göstermiÅŸtir. (Ruciman)
Selahaddin, haçlılar gibi dinci değildi. Dindardı. Kuran Mümini bir dindarın yapması gerekeni yaptı. Selahaddin, bütün zamanların en dahi kumandanlarından biri olmanın yanı sıra, yine bütün zamanların en muhteşem dindarlarından biri olmanın da onurunu taşıyor.
“Dış görünüşü ufak tefekti. Yüzü, sükunetli dinlenme anlarında melankoli ile gölgelenir, fakat çok çabuk, insanı büyüleyen bir tebessümle aydınlanırdı. Tavır ve hareketleri daima yumuÅŸak ve halim selimdi. Arzu ve isteklerinde alçak gönüllüydü. Kabalıktan, gösteriÅŸ ve ÅŸatafattan hoÅŸlanmazdı. Açık havada yaÅŸamaktan, avdan hoÅŸlanmakla birlikte kültürlü bir insandı. Fikir tartışmalarına bayılırdı. Büyük kudrete sahip olmasına, zaferlerine raÄŸmen hiç kibirlenmedi.” (Ruciman)
“Emrindekilerin bir kısmının kendisini bir ‘Kürt türedi’ sayarak küçük görmelerine, Avrupalı vaizlerin onu “deccal” ilan etmelerine raÄŸmen, düşmanlarının pek azı ona hayranlıklarını gizleyebilmiÅŸlerdir.”(Ruciman)
Selahaddin Eyyubi’nin, ancak büyük gönül sultanlarında görülecek türden ölümünü, bir Hristiyan olmasına raÄŸmen etkileyici bir duygusallık içinde anlatan haçlı seferleri tarihçisi Steven Ruciman ÅŸu satırlarla veriyor:
“19 Åžubat 1193 günü bütün gücünü toplayarak Mekke’den dönen hac alayını karşılamak üzere atına bindi. Aynı akÅŸam yüksek ateÅŸten ve aÄŸrılardan yakındı. Herhalde sonunun yaklaÅŸtığını biliyordu. 1 Mart’ta komaya girdi. 3 Mart günü kadı, sultanın baÅŸucunda Kuran okuyordu. Surenin son ayeti okunduÄŸunda Selahaddin gözlerini son kez açarak gülümsedi ve ruhunu Rabbine teslim etti.”
Sealahaddin’in gözlerini son kez açıp son tebessümünü göstermesine sebep olan Tevbe Suresi son ayet, özgün metni ve tercümesi ile ÅŸudur: “Kul: Hasbiyellah! Lailahe illa Hu, Aleyhi tevekkeltü ve Huve Rebb’ül-arÅŸi’l-azim. De ki, “Allah bana yeter. Ä°lah yok O’ndan baÅŸka.Yalnız O’na dayandım ben; büyük arşın sahibi O’dur.
Hayatı veren kudretten gelmiÅŸ özel bir davetle bu dünyadan ayrılıp öteki alemin sonsuz güzelliklerine doÄŸru uçuÅŸun gösterime girdiÄŸi bir tablodur bu. Bunda daha muhteÅŸem ne olabilir demeyin, Selahaddin’in hayatında bundan muhteÅŸemleri de var. Ä°ÅŸte bir tanesi daha. BaÅŸ düşmanları Frankların ünlü vakanüvisi Vincent Beauvais’den naklen Ruciman anlatıyor:
“Selahaddin ölüm döşeÄŸinde yatarken, sancaktarını yanına çağırtarak ona, vasiyet olarak ÅŸu emri vermiÅŸti: “Kefenimden bir parçayı mızrağının ucuna takıp Åžam sokaklarını dolaÅŸ ve yüksek sesle şöyle haykır: “Bütün DoÄŸu’nun en büyük hükümdarı Selahaddin Eyyubi, mezarına ÅŸu bez parçasından baÅŸka hiç bir ÅŸey götürememiÅŸtir. Ardında da bıraktığı tek bir dirhemi bile yoktur”
Ãœmeyye Camii’nin avlusuna defnedildi. Selahaddin, sevgi ve rahmet gibi ölümsüzdür. Hatırası önünde tazimle eÄŸilmeyi onur biliriz.
Ruciman, hiçbir benliÄŸin tanıyıpta hayranlık duymazlık edemeyeceÄŸi Selahaddin’i anlatmayı ÅŸu satırlarla sürdürüyor:
“Haçlı seferleri devrinin büyük ÅŸahsiyetleri arasında en çekici olanı Selahaddin Eyyubi’dir. Kusurları elbette vardı. Siyasetin gerektirdiÄŸi hallerde kan dökmekten hiç çekinmemiÅŸtir. Ona hiyanet eden Renaut de Chatillon’u kendi elleriyel öldürmüştür. Dindar bir müslümandı… Haçlı reislerin aksine, hangi inançta olursa olsun, bir kimseye vediÄŸi sözden hiç bir zaman dönmezdi. Bütün taassubuna fatih olarak daima nazik, yumuÅŸak ve merhametli, hakim olarak hoÅŸgörülü, hükümdar olarak sabırlıydı.”
Yazımızı nihayetlendirmeden bir kaç tarihi hakikatın daha altını çizmek isterim.
Selahaddîn Eyyubi, Kudüs’ü Yahudîler’den deÄŸil, Haçlılar’dan kurtarmıştır. Ve Selahaddîn’in Kudüs’ü kurtarmasına, Yahudîler de en az Müslümanlar kadar sevinmiÅŸtir. Hatta Selahaddîn Kudüs ve Filistin’i kurtardığı için, Yahudîler Müslümanlar’dan daha fazla sevinmiÅŸtir.
Yahudîler’in tarihleri boyunca yaÅŸadıkları en büyük trajedi, Haçlılar’ın Kudüs’ü ele geçirmesidir. Çünkü Haçlıların, yukarıda da zikrettiÄŸimiz zulmünden kurtulabilen Yahudiler, dünyanın dört bir yanına kaçmak zorunda kalmışlardı. Filistin ve Kudüs’te tek bir canlı Yahudi bırakılmamıştı. Selahaddîn Eyyubî’nin Kudüs’ü kurtardıktan sonra yaptığı ilk iÅŸlerden biri de, dünyanın dört bir yanında “mülteci” ve “sığınmacı” durumuna düşmüş olan Yahudîler’i tekrardan Kudüs’e ve Filistin topraklarına çağırmak olmuÅŸtur.
Selahaddîn Kudüs’ü fethettikten sonra Yahudîler tekrardan Kudüs’e ve Filistin topraklarına geri döndüler.
Selahaddîn Eyyubî’nin adaletli yönetimi, insanlar arasında dîn – ırk ayrımı gözetmeden yasalar önünde herkesi eÅŸit kılması, savaÅŸ hukuku ve savaÅŸta düşman askerlerine ve ele geçirdiÄŸi yerlerdeki halka gösterdiÄŸi ÅŸefkat ve merhamet, bugünkü Cenevre SözleÅŸmesi’nden tutun da Uluslararası SavaÅŸ Hukuku’na kadar tüm bu çaÄŸdaÅŸ ve evrensel deÄŸerlerin temelini atmıştır.
Eyyubî ordusunun komuta kademesi, Kürtler’den ve Çerkesler’den oluÅŸuyordu. Orduyu yönetenler Kürt ve Çerkes komutanlardı. Bu komutanların emrindeki askerler ise Araplar’dan ve “köle askerler” olan Türk kölemenlerden oluÅŸuyordu. Arap askerler “Ä°slam’a hizmet” duygusuyla bu orduda gönüllü olarak askerlik yapıyorlardı.
Eyyubî Devleti, orduda paralı askerlik yapan Türk kölemenler tarafından 1250 yılında yıkıldı. Türk kölemenler, Eyyubî Devleti’ni yıktıkları aynı yıl, hükümdarları Türk olan Memluklu Devleti’ni kurdular. (Selahaddîn Eyyubî’nin vefatından 57 yıl sonra)
Son söz:
Ä°srail Halkını, Onlarca yıldır Müslüman Filistin halkına zulmeden Ä°srail Devleti’ni kınamaya, hükümetlerini yapılan bu gayri insani, gayri ahlaki uygulamaları sonlandırmaya zorlamalarını talep etmeyi, Selahaaddin'in bir torunu olarak kendimde bir hak olarak görüyorum. En azından atalarının kemiklerini sızlatmaktan kurtulurlar. Hiç bir hükümetin ve yönetimin egemen olduÄŸu halktan büyük olmadığına olan inancımı koruyarak, heppimizi Allah’a emanet ediyorum.
Vesselam…
Ömer ÖMERİ
Henüz yorum yapılmamış.