Sosyal Medya

Kürsü

Burhanettin Can: Hocalar Üzerinden Yürütülen Sosyo-Psikolojik Savaş - 6: Psikolojik Savaş Ve Din Adamları

“Psikolojik savunmada dinin önemli rolü, hürriyet, demokrasi ve laiklik çerçevesi içinde ortaya konur. Bu konudaki psikolojik savunma plânlamaları yapılırken, laikliğe aykırı bulunan aşırı sol ve aşırı sağa karşı aynı hassasiyette uygulanacak tedbirlere önem verilir.



GiriÅŸ

28 Åžubat Postmodern Darbe sürecinde Ali Kalkancı, Müslim Gündüz ve Aczmendiler gibi bazı “sahte hocalar(!)” ve “sahte tarikatlar(!)” üzerinden bir psikolojik savaÅŸ baÅŸlatılıp yürütülmüştü. Bunlar üzerinden yürütülen bu psikolojik savaşın amacı, tüm dindarların ve tarikatların kirli olduÄŸu ve laikliÄŸin en büyük erdem ve deÄŸer olduÄŸu iddiasıydı. Bugün ise benzer operasyon, bazı saygın hocalar üzerinden, söylemedikleri, yazmadıkları ÅŸeyler kullanılarak gerçekleÅŸtirilmeye çalışılmaktadır.

Ortalıkta dolaşan haberlerin sıhhat derecesi araştırılmadan, analiz edilmeden kullanılması, Şer İttifakı (ABD-İngiltere-İsrail-Siyonizm-AB) tarafından yürütülen psikolojik savaşa hizmet etmekten başka hiçbir işe yaramamaktadır/yaramayacaktır.

Bu yazıda, Psikolojik Savaş ve Din Adamları konusu ele alınıp değerlendirilecektir.

ÅžER Ä°TTÄ°FAKINI (ABD-SÄ°YONÄ°ZM-Ä°SRAÄ°L-Ä°NGÄ°LTERE-AB) RAHATSIZ EDEN GELÄ°ÅžME

20 ve 21. asır, insanı makineleÅŸtirmiÅŸtir. 19. asrın sonu ile 20. asrın ilk yarısında teknolojide meydana gelen büyük deÄŸiÅŸim, insanları mekanikleÅŸtirip materyalizme yöneltmiÅŸ ve insanı bunalıma sürüklemiÅŸtir. Kurtarıcı olarak sunulan kapitalizm ve komünizm, bunalıma çare bulamamış ve bilâkis bunalımı daha da derinleÅŸtirmiÅŸtir. Dünya gençliÄŸini kasıp kavuran “Hippilik”, böyle bir bunalımın ürünüdür. Bu bunalımı, komünist teorisyen ve stratejistler çok iyi deÄŸerlendirerek tüm dünyada “68 kuÅŸağı” olarak nitelenen ve komünizmi ÅŸiar edinmiÅŸ bir gençliÄŸin ortaya çıkmasını saÄŸlamışlardır.

“SoÄŸuk savaÅŸ” döneminden en çok etkilenen ülkelerden biri de Türkiye olmuÅŸtur. Batıdaki gençlik olayları ile eÅŸ zamanlı olarak Türkiye’de de gençlik olayları meydana gelmiÅŸtir. EÅŸ zamanlı olarak Sol-Marksist işçi sendikaları büyük bir güç kazanmış ve Türkiye çok ciddi bir bunalıma sürüklenmiÅŸtir. Önce 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası, sonra da 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi gerçekleÅŸtirilmiÅŸtir. 12 Eylül Askeri Darbesi’nin, Sovyetlerin yıkılış sürecine girdiÄŸi ve Ä°ran’da Ä°slâm adına bir devrim yapıldığı bir dönemde yapılmış olması tesadüfî deÄŸildi.

Bunalımlardan yorgun düşmüş bir toplum, huzur ve mutluluÄŸu Ä°slâm’da bulacağını düşünmüş olmalı ki Ä°slâm’a yönelim artmıştır. Toplumun ruhi derinliÄŸinde meydana gelen bu büyük deÄŸiÅŸim, Türkiye’deki büyük partilerin söylemlerine yansımış; eskiden açık aleni din düşmanlığı yapanlar bile, “Biz de Müslüman’ız” demeye baÅŸlamışlar ve Ä°slâm’a açıktan saldırmaya cesaret edememiÅŸlerdir. Bu büyük deÄŸiÅŸimi, 80’li yılların sonunda, 28 Åžubat Postmodern Darbesi’nden yaklaşık on yıl önce, bir tehlike olarak ilk gören ve seslendiren, o yıllarda ABD’de yaÅŸayan Talat Halman olmuÅŸtur:

“...Ãœlkemizde geliÅŸmekte olan boyutlara ulaÅŸmakta olan hareket, ‘irtica’ dediÄŸimiz olayların çok ötesindedir. Atatürk heykellerine saldırmak gibi suçların hakkından gelebiliriz. Meydanlarda topluca namaz kılmak gibi gövde gösterileri zararlı sayılmaz bile.

Asıl sorun, Türkiye’nin dört bucağında, kentlerde, kasabalarda, köylerde, muazzam bir nüfus kesimini kapsayan bir Ä°slâmiyet hareketinin baÅŸlamış olmasıdır. Ä°slâmiyet’in uzak olmayan bir gelecekte halkımızın ‘tek inancı, tek ülküsü, tek ideolojisi’ olması kuvvetle muhtemeldir. Atatürkçülük, laiklik, milliyetçilik, belki de, Ä°slâmiyetçi eylem karşısında etkisiz kalacak bugünkü partilere egemen olan ideolojiler, Ä°slâm ideolojisinin baskısı altında eriyecektir.

Bilinçli ya da bilinçsiz, milyonlarca müminden oluÅŸan bir kitlenin hareketini durdurmak zor olur.”(1)

 Bu deÄŸiÅŸim, birinci ana damar olarak RP’nin (Millî Görüş hareketi) ve ikinci damar olarak da MHP’nin (Türk-Ä°slâm sentezi), etkin iki unsur olarak, parlamentoya yansımasını saÄŸlamıştır. Süreç içerisinde RP, %22 civarında rey alarak meclise birinci parti olarak girmiÅŸ ve Refah-Yol Hükümeti’ni kurmuÅŸtur. Refah-Yol Hükümeti’nin kısa zamanda baÅŸarı kazanması, ekonomiyi belli boyutları ile rayına oturtması, D-8’leri kurması, sanayileÅŸmeye ağırlık vermesi, “Ä°slâm BirliÄŸi’nin” temellerini atmaya çalışması, ABD’den ve Batı’dan bağımsız politikalar üretmesi, O’nun iktidardan gönderilmesi için yeterli sebepti.

“ABD, ne Refah Partisi’ni istiyordu ne de darbeyi”. O günkü uluslararası konjonktür ve OrtadoÄŸu gerçeÄŸi, Türkiye’de geliÅŸmekte ve yaygınlaÅŸmakta olan halkın MüslümanlaÅŸması olgusunu, darbeyle çözmeye uygun deÄŸildi. ABD’nin asıl korkusu RP deÄŸildi; ‘Ä°slâmi siyasetin aşırılaÅŸma ihtimali idi’. Çünkü halk, Ä°slâm’ı bir kurtarıcı olarak görmeye baÅŸlamıştı. ABD açısından öncelikli hedef, bu psikolojik üstünlük idi ve bu yok edilmeliydi.

28 Åžubat Postmodern Darbe sürecinde Ä°slâm’ı bir kurtarıcı olarak görmeye baÅŸlamış olan bir halkın, zihninde meydana gelen bu olgunun yok edilmesi gerekirdi. 28 Åžubat Postmodern Darbe Sürecinde baÅŸlatılıp yaygınlaÅŸtırılan  “tarikatlar” üzerinden psikolojik savaÅŸa bu açıdan bakılması gerekmektedir.

PSÄ°KOLOJÄ°K SAVAÅž VE DÄ°N ADAMLARI

Psikolojik savaş, muhatabın zihni üzerine yoğunlaşmış, iradesini çözmeye, suçlu olduğuna inandırmaya ve teslim almaya dönük bir savaş olarak, muhatabın teslim alınıp eğitilmesi ve mevcut sisteme kazandırılmasını hedefler. O açıdan bir ideoloji veya bir sisteme karşı mücadele veren insanların, uğrunda mücadele verdikleri düşünce, fikirler ve ana kavramların gözden düşürülmesi gerekir. Fikri temsil eden ve etkin çevresi olan şahısların yıpratılması ve o inanç veya düşünce sistemindeki temel kavramların anlamlarının çarpıtılması öncelikli hedefler arasındadır.

Yürütülen psikolojik savaşta özü alınmış, anlam alanları saptırılmış dinî anahtar kavramların, Müslüman halk tarafından ilgiyle karşılanabilmesi, benimsenebilmesi için Müslüman camia içinden bazı din adamı veya cemaat liderlerinin desteğine ihtiyaç vardır.

“Psikolojik savunmada dinin önemli rolü, hürriyet, demokrasi ve laiklik çerçevesi içinde ortaya konur. Bu konudaki psikolojik savunma plânlamaları yapılırken, laikliÄŸe aykırı bulunan aşırı sol ve aşırı saÄŸa karşı aynı hassasiyette uygulanacak tedbirlere önem verilir.

Yine bu konudaki psikolojik savunma faaliyetleri sırasında, aşırı solun dinsizliği ve Allahsızlığı mecburi kılan mahiyeti, teokratik özlemlerin dikta ve baskı muhtevası üzerinde durulur. Bu uyarıların halk kitleleri üzerinde gerekli uyarıcı sonuçları yoğun olarak meydana getirmesi için, bilhassa din alanında görev sahiplerinin uyarıcılığı planlanır.

Psikolojik savaÅŸ ideolojilerine karşı, hangi mezhep ve hangi felsefi kanaatten olursa olsun bütün vatandaÅŸların millî birlik halinde tepki gösterebilmeleri için, ‘psikolojik savaÅŸ-din mücadelesi’ yerine ‘psikolojik savaÅŸ-laiklik mücadelesi’ bir psikolojik savunma prensibi olarak seçilir.”(2)

Bu yaklaşım, 28 Şubat Postmodern Darbe sürecinde en çarpıcı bir şekilde iki eksen üzerinden uygulanmıştır:

Eksen: Ali Kalkancı ve Müslim Gündüz üzerinden yürütülen, tarikat ve din adamlarını itibarsızlaştırma operasyonu,

Eksen: Özellikle 12 Eylül Darbesi’nden bu yana yükseltilip el üstünde tutulan Fethullah Gülen üzerinden dinî kavramların içinin boÅŸaltılması ve anlam alanlarının çarpıtılması operasyonu.

Her üç isim, görünürde Millî Görüş Hareketini yıpratmak; ama asıl hedef olarak Ä°slâm’ı itibarsızlaÅŸtırmak amaçlı yürütülen psikolojik savaÅŸta piyon olarak kullanılmışlardır. Her üç isim, daha önce içinde bulundukları tarikat ya da cemaatlerin içinde liderliÄŸe yükseltilmek istenmiÅŸ; fakat baÅŸarılı olunamayınca deÄŸiÅŸik yollarla meÅŸhur edilip kendilerine özgü yapılara kurdurularak halkın önüne çıkarılmışlardır.

Ali Kalkancı ve Müslim Gündüz, 28 Åžubat Postmodern Darbesi’nin en pis ve kirli yüzüdür. Bunlar, hem dindarları hem de Ä°slâm’ı yıpratmak için ellerinden tutulup yükseltilen ve meÅŸhur edilen piyonlar olup kullanılma zamanları, 28 Åžubat Postmodern Darbe sürecidir. Bu kirli insanların her türlü pislikleri, pazara dökülmüş ve onlar üzerinden Müslümanların imajının yıpratılması, psikolojik savaşın ruhuna uygun bir ÅŸekilde gerçekleÅŸtirilmek istenmiÅŸtir.

28 Şubat Postmodern Darbe sürecinde çizilen stratejide ve yürütülen psikolojik savaşta Gülen, bütün kanallar kendisine açılarak çok daha tehlikeli ve tahrip edici olarak kullanılmış, birçok İslâmî temel kavramların içini boşaltacak şekilde konuşarak İslâmî camiada çok ciddi zihinsel kirlenmeye ve bölünmeye sebebiyet vermiştir.

Bu baÄŸlamda 28 Åžubat Darbe Sürecinde Yalçın DoÄŸan’ın, Fethullah Gülen ile Kanal D’de yaptığı özel bir programdaki konuÅŸmayı, konumuz açısından irdelemekte yarar vardır.

FETHULLAH GÜLEN VE İSLÂMÎ KAVRAMLARIN ANLAM ALANLARININ ÇARPITILMASI

Fethullah Gülen’in söz konusu konuÅŸması; “mevcut hükümetin bittiÄŸi”,  “beceriksiz olduÄŸu” ve “çekilmesi gerektiÄŸi” olgusunu, inÅŸa etmeye ve daha geniÅŸ halk kesimlerine kabul ettirmeye dönüktür. “RP Lideri ile hiçbir sevgi bağının olmadığını” özellikle belirterek kullanılmaya açık olduÄŸu mesajını bir yerlere vermek istiyordu.

Fethullah Gülen’in konuÅŸmasında “Din”, “Ä°slâm”, “Åžeriat”, “Laiklik”, “uzlaÅŸma”, “rejim tehlike altında” gibi kavramlar üzerinde durulmuÅŸ; Din, Ä°slâm, Åžeriat kavramlarının anlam alanları son derece daraltılmıştır.

Kur’an ayetlerinin, dönemin CumhurbaÅŸkanı Süleyman Demirel gibi “%95’inin imana, ahlâka, ibadete; %5’inin de dünyayı tanzime, ahkâma iliÅŸkin” olduÄŸunu bir olgu olarak tespit ediyor; sonra da “halkın bu %95’i yaÅŸadığı; fakat farkında olmadığını, %5’inin de halkı deÄŸil, yöneticileri ilgilendirdiÄŸini” söylüyordu. Böylelikle Müslümanları kavramsal bir kaosa sürükleyerek, hem dini hem de Kitabı parçalayarak 28 Åžubat Postmodern Darbe Sürecinde yürütülen Psikolojik savaÅŸa “çağın müctehidi”(!), “aydın, ilerici din adamı”(!) olarak meÅŸruiyet kazandırmaya çalışıyordu.

Din’i, %95’lik ayetler grubuna dayandırınca, Kitap parçalanınca, mevcut sistemin ilkelerine uymayan ayetlerin devre dışı bırakılmasına fetva verilince, Kur’an’ın ve Sünnet’in tanımladığının dışında “Yeni Bir Ä°slâm” dini (!)  ortaya çıkarmak istemiÅŸtir.  Muhtemelen bu yeni din, Fethullah Gülen tarafından ortaya atılan “Türk Müslümanlığı(!)” / ”TÃœRKÄ°YE MÃœSLÃœMANLIÄžI(!)” / ”ANADOLU MÃœSLÃœMANLIÄžI(!)” olsa gerekir.

kavmî hasletleri öne çıkaran, Ä°slâm düşüncesini kavmiyetçi, yöresel anlayışlara veya yorumlara indirgeyen, devletin bir Truva Atı olarak hem Türkî Cumhuriyetlerde hem de Türkiye’de kullandığı, “Türk Müslümanlığı” kavramı, bir Gülen/FETÖ icadıdır.

Fethullah Gülen, laiklik, sekülarizm, inanç, düşünce, fikir hürriyetini konuÅŸmalarında birbirine karıştırmış; laikliÄŸi dini gerekçelerle meÅŸrulaÅŸtırmaya çalışmıştır.  

Gülen, “Dinin politize edilmesi”, “Dinin siyasallaÅŸtırılması”ndan sürekli bahsetmiÅŸ; fakat bunun ne olduÄŸunu bir türlü açıklamamıştır.  Millî Görüş hareketini,  “Dinî, siyasî çıkarlarına” alet etmekle itham etmiÅŸtir. KonuÅŸmasında yol boyu,  “tahrik”, “uzlaÅŸma”, “rejim tehlike altında” kavramlarını çok sık kullanmış ve  “Generallerin içtihadına, içtihatlarının masumluÄŸuna ve yanlış bile olsa sevap kazanacaklarına” özel vurgu yaparak 28 Åžubat Postmodern Darbesi’ne dinî bir meÅŸruiyet giydirmeye çalışmıştır.

Aynı Gülen, Taksim Kadife Darbe Süreci’ne, hem konuÅŸmaları ile hem de kadroları ile tam destek vermiÅŸ ve “dershaneler savaşından” sonra kadife darbe yönetiminin üçüncü halkasında çatı örgüt/taÅŸeron örgüt olarak yer almıştır. Åžer Ä°ttifakı tarafından 15 Temmuz Askeri Darbe GiriÅŸimi’nde Truva Atı olarak kullanılmış, onun üzerinden tüm dinî grup ve cemaatler yıpratılmıştır ve yıpratılmaya da devam edilmektedir.

SONUÇ: ON ÜÇ AMAÇ/HEDEF

Bugün hedefe konup saldırıya uÄŸrayan Mehmet Görmez, Nurettin Yıldız ve Ä°hsan Åženocak gibi hocaların ortak özelliÄŸi, konularına vâkıf olup belli bir duruÅŸ ortaya koymaları ve günlük hayatta Ä°slâm’a aykırı olan ya da Müslümanlara zarar verecek konularla ilgili Kur’an ve Sünnet düzleminde fetva vermiÅŸ, görüş belirtmiÅŸ olmaları ve de toplumda da itibar görmeleridir.

Bu hocalar üzerinden yürütülen sosyo-psikolojik savaşın amaçlarını aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz.

Hocaları ve kanaat önderlerini yıpratmak, itibarsızlaştırmak, toplumdaki etkilerini kırmak,

Dindarları yıpratmak ve itibarsızlaştırmak,

Dinin kapsam alanını daraltmak, dini, tarihsel bir olgu olarak kabul ettirmek, dinin, günümüzün sorunlarına çare olamayacağı kanaatini oluşturmak,

Tarihselcilere ve Modernistlere fırsat vererek meşhur etmek,

Dinî camiaları bölerek çatıştırmak,

Dini grup ve cemaatleri itibarsızlaştırmak, tecrit etmek, yalnızlaştırmak ve bölüp dağıtmak,

Dinî tartışmalarla halkı bıktırmak ve dinden soğutmak,

Dini eğitim ve öğretime yönelimi engellemek, durdurmak hatta kaçırmak,

İslâmî anlaşılmaz kılmak ve darbe vurmak,

Müslüman camia içerisinde güven bunalımı meydana getirip bireyselliği öne çıkarmak,

Müslüman camiayı psikolojik savaşın dişlisi yaparak tahribatın genişlemesini ve derinleşmesini sağlamak,

Laikliğe felsefi bir zemin meydana getirebilmek için deizmi yaygınlaştırmak,

Toplumda gayrimemnun üreterek huzursuzluğu yaymak.

Bu sürece katkıda bulunmamak için medyada/sosyal medyada yer alan haberleri analiz etmeden, doğruluğunu araştırmadan olduğu gibi alıp kullanmak yanlıştır ve tehlikelidir.

Kaynaklar:

1- Halman, T., 15 Haziran 1987, Milliyet.

2- Korkud, R.,  Psikolojik Savunma, Kent Matbaa, Ankara, 1975, s: 90.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.