Güncel
Hukukun, demokrasinin, adaletin tek bir harfinin bile olmadığı, 40 yıllık bir diktatöre söylenemeyen sözler
Follow @dusuncemektebi2
Karar gazetesi yazarı Yıldıray Oğur, Reyhanlı katliamı davasında yaşanan gelişmeleri köşesine taşıdı. Bu olaydaki Esad izlerini takip eden Oğur, Esad'a diktatör diyemeyenleri sert sözlerle eleştirdi.
Yazının Tamamı
Döne Kuvvet'in kızı Nadire, Reyhanlı Belediyesi yakınında bir hediyelik eşya mağazasında çalışıyordu. Öğle yemeği için eve gelmişti. O sırada evde o gün şehir dışından ziyaretlerine gelmiş diğer kızı Kübra ve henüz 1.5 yaşındaki kızı Fatma Nur da vardı. Fatma Nur, teyzesiyle birlikte gitmek istedi. Torunun başına kırmızı kurdelasını bağlayıp teyzesiyle dükkana gönderen Döne Hanım, biraz sonra büyük bir gürültüyle sarsıldı. Belediyenin yanına doğru koştu. Yer yarılmıştı. Kızını ve torununu birbirine sarılmış olarak buldu, ceset parçalarını kendi eliyle topladı. İsyan ederken çekilmiş o fotoğrafı Reyhanlı Katliamı'nın da sembolü oldu.
11 Mayıs 2013 günü Reyhanlı'nın en merkezi noktalarında üç dakika arayla patlayan iki bomba yüklü araç, Döne Hanım'ın kızı ve torunu gibi 55 insanı aramızdan aldı.
Katliamın failleri yakalandı. BaÅŸta bir numaralı sanık Nasir Eskiocak olmak üzere, dokuz sanık 53’er kez ağırlaÅŸtırılmış müebbet cezasına çarptırıldılar.
Ä°ddianameye göre saldırının arkasındaki isim Suriye istihbaratı Muhaberat’ın yöneticilerinden Ebu Firas kod adlı Anas Asalieh’di.
1 Mart 2013 günü Anas Asalieh (Ebu Firas) Hatay Yayladağ kara hudut kapısından Türkiye'ye gelmiş, görüşmeler yapmış, 16 Nisan 2013 günü ise patlayıcıların illegal yollardan Türkiye'ye getirilmesinde görevlendirilen Yusuf Nazik ve Nasir Eskiocak Suriye'ye gitmişlerdi.
2 Mayıs 2013, katliamın organizatörleri tekrar Suriye’ye giderek BeÅŸar Esad'ın halasının oÄŸlu, Suriye muhaberatında çalışan Abu Hafız ile görüşmelerde bulunmuÅŸtu. Aynı günün sabahı katliamın bir numaralı ismi Nasir Eskiocak, Kesep'teki Åžebbiha komutanıyla telefonda görüşmüş, öğleden sonra da bir kez daha YayladaÄŸ Kara Hudut Kapısı'ndan Suriye'ye çıkış yapmıştı.
Nasir Eskiocak 9 mayıs günü sabah saatlerinde, Yayladağ Kara Hudut Kapısı'ndan tekrar Türkiye'ye giriş yapmıştı ve bu kez yanında patlayıcılar da vardı.
Saldırı ile ilgili ihbarlar gelmiÅŸ ama istihbarat-Emniyet-savcılık arasındaki koordinasyon sorunları nedeniyle Eskiocak’ın sınırı geçmesi engellenememiÅŸti.
İzini kaybettirmeyi başaran Eskiocak, patlayıcıları daha önce hazırlanan iki transit aracın özel bölümlerine yüklemiş ve ihbarlarda hedefinin Ankara olduğu söylenen iki bomba yüklü araç Reyhanlı merkezde ard arda patlatılmıştı.
O gün Reyhanlı’da 55 masum sivilin başına gelen, yedi yıldır Suriye’de her gün Suriyelilerin başına gelenlerin bir benzeriydi.
Ama nedense 40 yıldır ayakta kalmak için kendi vatandaşlarını topluca öldürmekten, terör örgütlerine ev sahipliği yapmaktan, komşularını terörle tehdit etmekten imtina etmemiş bir rejimin bunu yapabileceğine bazıları bir türlü inanmak istemedi.
Hadi 500 bin Suriyeli’nin gözlerimizin önünde jetlerle bombalanan ÅŸehirlerde öldürülmesi umurunda olmayanların hayallerindeki emperyalistlere karşı bağımsızlık savaşı veren laik Esad imajını, 55 vatandaşımızın ölümü bile bozamadı.
Herkese vatanseverlik dersi vermeye kalkanlar, bir istihbarat devletinin ülkemizde yaptığı katliama seyirci kalmaya ya da kör testereyle kesilmiş komplo teorilerinin arkasına saklanıp, bu gerçeği inkar etmeye devam ettiler.
Türkiye’de bir parkın korunması için direniÅŸ baÅŸlatanlara devletin sert müdahalesine karşı sokaÄŸa çıkanlar, haklı olarak OHAL’ın kaldırılmasını isteyenler, her türlü muhalif hareketin kriminalize edilmesini, komplolarla karşılanmasını eleÅŸtirenler, 40 yıldır bir ailenin diktatörlüğü altında yaÅŸayan insanların, diÄŸer Arap ülkelerinde baÅŸlayan isyanlar üzerine sokaÄŸa çıkıp isyan etmesiyle empati kurmaya çalışmadılar. Kendileri hakkında yapılmasından hoÅŸlanmadıkları, dış güçlerin maÅŸaları komplo teorilerine inanmayı tercih ettiler.
15 yıldır demokratik seçimlerle iktidarını sürdüren bir iktidarı otoriterleşmeyle suçlayanlar, eleştirilerinde çok rahat diktatörlük kelimesine başvuranlar, komşumuzdaki 40 yıllık diktatörlüğün yanında yer almaktan çekinmediler.
Yedi yıldır yaşanan savaşı görmeyenler, Ruslar tarafından bombalanmamış toprak parçası kalmayan bir ülkede olan bitene ses çıkarmayanlar, rejimin askeri tesislerine düşen ilk Amerikan bombaları üzerine, savaşa hayır pankartlarını kaldırıp, küflü anti-emperyalist sloganları atmayı tutarsızca bulmadılar.
O yüzden muhaliflerin yenildiÄŸi, her tarafını ayrı bir ülkenin kontrol ettiÄŸi, Rus generallerin itip kalktığı Esad’ın sarayında huzur içinde oturduÄŸu bir Suriye’yi konuÅŸurken artık sadece Suriye konuÅŸmuyoruz.
Türkiye’de nasıl bir dünya, gelecek tasavvur ettiÄŸimizi, demokrasi, insan hakları, hukuk isterken ne kadar samimi olduÄŸumuzu, Türkiye’deki demokrasiye yönelik eleÅŸtirilerimizin cemaatsel, mezhepsel, ideolojik ve tepkisel mi yoksa herkesi kuÅŸatan bir ahlaki ve siyasi zemin üzerinden mi olup olmadığını da konuÅŸuyoruz.
Tabii ki Türkiye’nin Suriye ile ilgili dış politikası eleÅŸtirilebilir. Türkiye’nin kurduÄŸu ittifaklar, destek verdiÄŸi gruplar, pozisyondaki zikzaklar üzerinden bu eleÅŸtiriler dillendirilebilir. Açık kapı politikasının zararları, mülteci politikası da bu eleÅŸtirilerin hedefi olabilir.
Ama bütün bunları yaparken bir diktatörü, emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesi veren, “dinci”lere karşı laikliÄŸi temsil eden adam gibi görmek bambaÅŸka bir siyasi tercihe, sadece Suriye ile ilgili deÄŸil Türkiye ile ilgili de siyasi tercihlere tekabül ediyor.
Türkiye’de muhaliflerin Suriye meselesinde ortaya koyduÄŸu tavır, kalabalık muhafazakar kitleler gözünde onlarla ilgili güven sorunlarını artırmaktan baÅŸka bir iÅŸe yaramıyor. Türkiye’de beka kaygısı gerekçe gösterilerek yapılan hukuki ve siyasi uygulamaları eleÅŸtirirken, Esad’ın beka kaygısıyla yaptıklarına anlayış gösterenlerin tutarsızlığı bir tarafa yazılıyor.
Hukukun, demokrasinin, adaletin tek bir harfinin bile olmadığı, 40 yıllık bir diktatöre söylenemeyen sözler, Türkiye’deki demokratik yollarla seçilmiÅŸ meÅŸru iktidarın uygulamalarına ettikleri sözlerin deÄŸerini düşürüyor.
Belki çok da umurlarında değil, kitleleri ikna etmek gibi bir dertleri yok. Birlikte yaşadığımız 3.5 milyon Suriyelinin bu pozisyonlarıyla ilgili ne düşündüğünü de belki hiç umursamıyorlar.
Ama en azından Reyhanlı katliamında kızını ve torununu kaybeden Döne Hanım’ın onları dinlediÄŸini arada hatırlamalılar...
Henüz yorum yapılmamış.