Özel / Analiz Haber
Tanpınar defterini kapatırken; eşyadan insana, insandan hiçliğe...
![](resimler/detay/166546.jpg?1537802023)
Mehmed Mazlum Çelik, edebiyatın güçlü kalemlerinden Ahmet Hamdi Tanpınar'ın karakter oluşturma serüvenini kaleme aldı.
Orhan Pamuk, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Türk Modernizmi adlı makalesinde Tanpınar’ın eserlerinde kullandığı “Biz” ifadesinden hareketle döneminin ruhuna uygun olarak öğretmen olma durumundan kurtulamadığını belirtiyor. Yine Pamuk, bir cemaat toplumunun zorunluluÄŸu olarak Batı romanını ne kadar iyi bilsek de kendi toplumumuzdan yana yüzümüzü döndüğümüzde yazarlarımızın kaçınılmaz olarak “öğretmen olma” arzusundan kaçamadığını iddia ediyor. Bu genelleme Tanpınar’ın romanları için haksız bir eleÅŸtiri olacaktır. Çünkü modern Türk edebiyatımızın usta kalemlerinden Ahmet Hamdi Tanpınar, roman karakterlerini oluÅŸtururken çevreden insana gitmiÅŸ, eÅŸya ile insan arasında girift bir iliÅŸki oluÅŸturarak eÅŸyanın insanın üzerindeki etkisi ve insanın eÅŸyayı anlamlandırırken kullandığı metotlarla karakterlerini inÅŸa etmiÅŸtir. Bunun yanında karakterleri döneminin romanlarında olduÄŸu gibi toplumu dönüştürmek gibi bir amaç taşımaz, en azından bunu karakterlerine bir ödev olarak yüklemez, bu da beraberinde Tanpınar’ın roman kahramanlarını bazen anti-kahraman düzleminde ele alınabilmesini saÄŸlarken çoÄŸunlukla rol model olarak alınabilecek dönemin roman karakterlerinden farklı bir yere konumlandırır.
Tanpınar’ın hacim açısından en küçük ama romancılığının köklerini anlayabilmemiz adına bize en çok ipucuyu bize verecek romanı birisi Mahur Beste'dir Bu romandaki baÅŸkarakter olarak kabul edeceÄŸimiz Behçet Bey kelimenin tam anlamıyla döneminin roman karakterlerine karşı bir baÅŸkaldırıştır. Tanpınar’ın bu romanının bizi kitabın yazıldığı dönemdeki karakterler ile karşılaÅŸtırdığımızda topluma bir ÅŸeyi öğretmek, göstermek veya idealize etmek için kaleme alınan karakterlerden bambaÅŸka bir tipoloji ile karşı karşıya bıraktığını görüyoruz. Behçet Bey sıradan, pısırık, vesveseli ve yer yer zamanın dışında kalmış bir karakterdir. Dolayısıyla ne bir örneklik oluÅŸturabiliyor ne de Tanpınar’ı öğretmen konumunda deÄŸerlendirip yargılamamızı saÄŸlayacak bir veri sunuyor. Öyle ki Behçet Bey’e son bölümde yazılan mektuptan anlıyoruz; Tanpınar deÄŸil Behçet Bey ile bir “Biz” birlikteliÄŸi kursun ona mektubuyla açıkça cephe dahi almakta özetle bir baltaya sap olamayışından, bir örneklik teÅŸkil edememesinden kendisi bile ÅŸikâyet etmekte: "Behçet Bey ne olacak senin bu halin?" diye muhatabına düşündürtmektedir. Bu romanda sadece Behçet Bey ile de sınırlı bir ters-yüz karakter sorunu yoktur, herkes yani romandaki bütün tipler sorunludur. Herkes rol yapıyordur. Herkes kendisine verilen rolü oynamakta; ama ne bu rolleri onlara Tanpınar vermektedir ne de romanda gerçekten kendisi olarak var olan bir karakter vardır.
Behçet Bey’in karakter oluÅŸumuna daha yakından baktığımızda Tanpınar’ın diÄŸer romanlarında da göreceÄŸimiz üzere eÅŸya ile kurulan münasebet ön plana çıkmaktadır. Behçet Bey’in dünyasındaki eÅŸya da kitaplardır. Onları alır ciltler, ilk halinden çok daha iyi bir hale getirir. Bu bir hobi ya da basit bir uÄŸraÅŸ deÄŸil, neredeyse Behçet Bey için hayatın anlamıdır, çünkü Behçet Bey yalnız bunu yaparken kendisi olmakta yalnız bu “oyuncakları” tamir ederken herhangi bir rol yapmak zorunda deÄŸildir ya da birisine kendisini ispat etmeye çalışmamaktadır.
“SevdiÄŸi kitaplarını oraya, yorganının içinde bir kenara toplar, sonra onlarla beraber tıpkı oyuncağı ile beraber yatan ve onu kucaklamak için zaman zaman tatlı uykusundan uyanan bir çocuk gibi, onlarla koyun koyuna yatardı.”[1]
Behçet Bey üzerinden Pamuk’un sözlerine tekrar döndüğümüzde denilebilir ki bir öğretmen bir bilgiyi kesinlik düzeyinde öğretir; oysa bu romanda biz Behçet Bey hakkında hiçbir zaman mutlak bir karara varamıyoruz.
Sahnenin Dışındakiler romanını incelendiÄŸinde ise denilebilir ki Tanpınar’ın en klasik romanlarından biridir karakter oluÅŸumu açısından. Metinde sürekli bir ertelenmiÅŸ haliyle karşı karşıyayız. Bu romanda eÅŸyadan insana gidildiÄŸi kadar sevgi dâhil her ÅŸeyin araçsallaÅŸtırılması söz konusudur. Özelikle romanda geçen mektup sahnesi oldukça önemli bir dönemeçtir, Tanpınar bu bölümde toplumsal olan ile bireysel olanın çatışma sahası üzerinden bir gerilim oluÅŸturuyor. Cemal kendisini birdenbire bir mücadelenin içerisinden bulması gönüllülük esasına dayanan bir tercih deÄŸildir. Cemal, aÅŸkını aramak için geldiÄŸi büyük bir kentte biranda KurtuluÅŸ Savaşı’nın bir parçası olarak kendisini bulur. Lakin o kendisini bu mücadeleye adamış bir kahraman deÄŸildir. Daha ziyade vatana karşı borcunun sorumluluÄŸu ve aÅŸkını arayan bir adamın bocalaması ve kafa karışıklığı ile Tanpınar bizi zorlamaktadır. Bu bireysel ve toplumsal olanın çatışması Cemal’in kimliÄŸini bölmektedir. Kendisinden beklenenler ile onun hayattan bekledikleri arasında sıkışan Cemal karamsar ve kederli bir kiÅŸiliÄŸe dönüşür. Bu deÄŸiÅŸim Tanpınar’ın “Biz” derken oluÅŸturduÄŸu iddia edilen bir amaca hizmet etmez, zaten Tanpınar’ın böyle bir amacı da söz konusu deÄŸildir. Tanpınar’ın anlatımındaki “Biz” ve “Ben” anlatımı Orhan Pamuk’un anlattığı üzere bir öğretmenlik kaygısından çok Cemal karakteri üzerinden esas alırsak romanlarındaki karakterlerin yaÅŸadığı çatışmalarla alakalı bir durumdur. Söz gelimi Ä°hsan ile Cemal’in diyaloglarında “Biz” öne çıkarken Sabiha’ya dair olan her ÅŸeyde “Ben” ön plana çıkar ve o “Biz” ile “Ben” birbiriyle sürekli olarak çatışır. Tabi Tanpınar döneminden de tamamen kopuk deÄŸildir. Romanlarında o dönemdeki Milli Edebiyat yazarlarının meselelerini metinlerine taşır, ama bir öğretmenlik etiketinden özellikle kaçınırcasına asla bir çözüm vermez. Bizi doÄŸrudan krizin kendisiyle karşı karşıya getirip orada bırakır. Bunu yapmamış olsa dönemin yazarlarından Yakup Kadri ve Peyami Safa gibi yazarlarının arasında bir yazar derdik ki Tanpınar bunların çok ötesinde deÄŸiÅŸen zamanın ruhunu yakalayan bir roman anlayışını yakalamayı bilmiÅŸtir.
Huzur Romanına geldiÄŸimizde Tanpınar bizi sapmalar, zamanda kaymalar, kaypak bir dil ve ciddi bir kategorizasyon ile son derece kompleks ve müphem bir roman ile karşı karşıya bırakıyor. Ne anlatıcıya güvenebiliyoruz ne de sürekli istiflenen anlatıyı yakalayabiliyoruz. Mümtaz kararsız ve imalı karakter kurulumun Tanpınar’da zirvesi olarak tanımlanabilir. Rüya ile gerçek arasındaki Mümtaz karakteri krizin tam da kendisidir. Sürekli dolaÅŸan ve her gördüğünü bir kamera gibi kaydeden bu karakterin bir cemaat toplumu içinde öğretmenliÄŸe soyunan bir yazarla hiçbir ilgisi yoktur.
Sahneler bir rüyadaymışçasına dağdalıdır, mekânı seçmemiz zordur. Çünkü gerçeği seçmemiz dahi oldukça güçtür. Tanpınar eşya ve mekân üzerinden karaktere indiği sistemi burada tersyüzdür. Karakter burada mekândan anlam çıkarmaz, mekânlara anlamlar verir. Onları eğer, büker kendi mana dünyasında şekillere sokar. Bir mağaranın içinden dünyaya bakan Mümtaz dünyaya bakıp izlenimler çıkarmaz, o dünyaya bakıp ona şekiller verir kalıba sokar.
Sonuç olarak söyleyebiliriz ki Tanpınar’ın oluÅŸturduÄŸu karakterler ne içinde yaÅŸadığı toplumun bir cemaat yapısı olmasıyla ilgilidir ne de Tanpınar bir öğretmenmişçesine karakterlerine müdahale eder. Bazen, Behçet Bey karakterinde olduÄŸu gibi bu karakterlere isyan dahi eder. O kimi zaman eÅŸyadan insana gider bazen insandan eÅŸyaya ama bazen de Mümtaz karakterinde olduÄŸu gibi bir hiçlikle eÅŸyaya kalıplar verebilir. Onun karakterleri ne örnek kiÅŸiliklerdir ne de idealize edilmiÅŸ ÅŸahsiyettirler. Son derece müphem son derece kompleks en önemlisi de son derece insandırlar.
KAYNAKÇA
Tanpınar, Ahmet Hamdi. Mahur Beste. İstanbul: Dergah Yayınları, 2017
Tanpınar, Ahmet Hamdi. Sahnenin Dışındakiler. İstanbul: Dergah Yayınları, 2017
Tanpınar, Ahmet Hamdi. Huzur. İstanbul: Dergah Yayınları, 2017
Pamuk, Orhan. “Ahmet Hamdi Tanpınar ve Türk Modernizmi”. Bilar’da düzenlenen “Modernizm ve Türk Edebiyatı” Semineri, 2004.
[1] Ahmet Hamdi Tanpınar, Mahur Beste (İstanbul: Dergah Yayınları, 2017), 13.
Henüz yorum yapılmamış.