Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Galip Dalay: Türkiye'nin Arap sokağına hitap etmesi Suudi Arabistan için jeopolitik bir kriz oluşturdu

Uluslararası ilişkiler uzmanı, Karar gazetesi yazarı Galip Dalay'la Orta Doğu'daki son gelişmeleri, Katar krizini ve Türkiye'nin bölge siyasetini konuştuk.



Düşünce Mektebi / Röportaj

M. Mazlum Çelik

Son dönemde yaşanan olaylar ışığında Katar Krizini nasıl okumamız gerekiyor, o süreçte başlatılan ablukanın daha geniş bir planın ilk adımı olduğunu söyleyebilir miyiz?

Katar Krizi olduÄŸunda o dönemde birkaç yazı yazmıştım. Bunlardan bir tanesinde Katar’a yönelik baÅŸlatılan giriÅŸimi Katar’ı BahreynleÅŸtirme operasyonu olarak tanımlamıştım. Bahreyn’e yasal olarak bakarsanız bağımsız bir devlet; oysa hakikatli bir gözle bakarsanız Suudi Arabistan’ın vesayetinde olduÄŸunu görürsünüz. Bahreyn’de önemli bir jeo-stratejik bir karar olmasın ki Suudi Arabistan’ın onayından geçmemiÅŸ olsun.

Katar’ı BahreynleÅŸtirmek için iki yol mümkün olabilirdi. Bunlardan ilki rejim deÄŸiÅŸikliÄŸi ikincisi de rejim üzerinde vesayet kurmak. Bu kriz sadece Katar’a bakan yönü Katar’ı çıkarıp bu durumu bölgesel bir denkleme oturttuÄŸumuzda ise “Saatleri Arap Baharı öncesine döndürme” giriÅŸimini görüyoruz.

Burada iki unsur çok önemli; ilki Arap Baharını gerçekleÅŸtiren siyasi aktörlerin tasfiyesi, ikincisi siyasal Ä°slam’ın tasfiyesidir. Arap Baharı’nı destekleyen aktörlerin tasfiyesi bölgesel bir düzen ile ilgili; ama Siyasal Ä°slam’ın tasfiyesi hem bölgesel düzen hem de bu aktörlerin iç iktidarlar alanlarındaki korkularını bertaraf edilmesiyle yakından ilgili. Yani Siyasal Ä°slam’ın tasfiyesi Prens Selman için ülkesinde karşılaÅŸabileceÄŸi siyasi aktörlerin de tasfiyesi anlamına geliyor. Düşünün; BAE’deki Ä°hvan teÅŸkilatının sayısı yalnızca yüzler ile ifade edilebilir. Buna raÄŸmen BAE’de Muhammed bin Zayed’in milyarlarca Dolar dağıtmak üzere bir siyaset izlediÄŸini görüyoruz, Yemen iç savaşı, Mısır’da darbe yaptırmak, Libya’da savaşın fiili tarafı olmak, Katar’a siyasi operasyon yaptırmak ve hatta Türkiye’deki iktidar deÄŸiÅŸimi için belli aktörler iletiÅŸime geçmek de buna dâhil. Rasyonel olarak baktığımızda çok anlamlı deÄŸil, çünkü bu ölçekte bir tehditle karşı karşıya olduklarını söylemek kolay deÄŸil. Benim ÅŸahsi kanaatim Ä°hvan’ın BAE’de iktidarı devirmesi mümkün deÄŸil; hakeza Suudi Arabistan’da da öyle. Bütün bunları geleceÄŸin tehditlerine karşı muhtemel tedbirler olarak okuyabiliriz.

Katar krizinde de gördüğümüz aslında bu ülkelerin kendi korkularını yenme mücadelesiydi. Çünkü Katar Siyasal Ä°slam’ın Türkiye ile beraber bölgede en çok destek veren aktörü olarak biliniyordu. Zaten Katar da Arap Baharı üzerinden anlam kazanıyor veya kaybediyordu, zaten Al Jazzera’ın bu kadar tartışılmasının sebebi de Arap Baharı ile ilgiliydi. Tüm bu bahsettiÄŸimiz siyasi krizler Arap Baharı ile hesaplaÅŸması ve aktörlerinin pasifivize edilmesiyle yakından ilgili. Bu yüzden Arap Baharı’nı topyekûn boÄŸma giriÅŸimi olarak da tanımlamamız yanlış olmaz.

Suudi Arabistan’ın Katar’a yönelik tavrı ortada ama Türkiye’ye karşı da mesafeli ve eleÅŸtirel bir tavrı olduÄŸunu görüyoruz bunu nasıl okumamız gerekir?

Bir meÅŸruiyet ve model tehdidinden söz edebiliriz. Benim gördüğüm en temel kriz Türkiye’nin Arap Baharı’ndaki rolü tabir-i caiz ise baÅŸta Suudi Arabistan’ın varoluÅŸsal bir krize girmesidir. Suudi Arabistan kendi meÅŸruiyetini bugüne kadar Ä°slam’a referansla yapıyordu; ama bu referansı toplumsal meÅŸruiyetin önüne geçmek için bir araç olarak kullandılar. Yani toplumsal rızayı dışladılar; ama Arap Baharı ÅŸunu ortaya koydu: hem Ä°slam’a referans verilebilir hem de toplumsal rıza gösterilerek bir yönetim ortaya konulabilir. Bu çekici modelin en baÅŸarılı örneÄŸini Türkiye teÅŸkil ediyordu.

Ä°slamla hem son derece barışık hem de siyasal kökleri Ä°slam’dan gelen aynı zamanda da toplumsal rızaya dayanan bir iktidar Türkiye’de söz konusuydu. Oysa Suudi Arabistan bugüne kadar toplumsal rıza ile Ä°slami referansı birbirinin karşısında konumlandırmıştı. Türkiye modeli Suudi Arabistan’ı varoluÅŸsal bir krize sokuyordu. Çünkü kendi tabanına da hitap eden son derece baÅŸarılı ve çekici bir modelle karşı karşıyaydı. Arap Baharı’nın ilk zamanlarında bu modelin baÅŸarılı olduÄŸunu da görüyoruz. Bu model Mısır’da, Libya’da, Tunus’ta iktidar devirdi, Suriye’de de iktidarı devirmenin eÅŸiÄŸine getirdi. Suudi Arabistan bunun sonucunda bölgesel yeni bir düzenin korkularını yaÅŸamaya baÅŸladı. Bu bölgesel yeni düzenin köklerinde hem Ä°slami referans hem de toplumsal rıza bulunuyordu. BaÅŸat aktörlerini de Türkiye ve Katar gibi ülkeler temsil ediyordu. Türkiye daha büyük bir ülke olduÄŸu için ana aktör olarak görülüyordu.

Bu durum beraberinde bir jeopolitik kriz de doÄŸurdu; çünkü Türkiye giderek Arap sokağına hitap etmekle kalmadı kendisine müzahir Arap ülkeleriyle yakın iliÅŸkiler kurmaya baÅŸladı. Somali’deki varlığı, Katar’daki üssü buna örnek olarak gösterilebilir. Hakeza Levant bölgesinde Türkiye’nin serbest ticaret anlaÅŸmalarıyla elde ettiÄŸi networkler de bu açıdan ele alınabilir. Bu durum Suudi Arabistan için jeopolitik bir kriz teÅŸkil ediyordu. Türkiye geleneksel hinterlandın dışında varlık gösteriyordu, bunun somut örneÄŸi Katar’daki üssüdür. Bu Türkiye’yi bahsettiÄŸimiz bölgede askeri bir aktör olarak da konumlandırıyordu. Hepsinden önemlisi Türkiye’nin ne yaptığından çok ne olduÄŸu ile ilgili durum Suudi Arabistan’ı krize sokuyordu. Türkiye güçlü bir ekonomik büyümeyle toplumsal rıza ve Ä°slami referansı bir araya getirerek önemli bir tehdide dönüşmüştü.

Suudi Arabistan’ın son dönemde Ä°ran’a karşı daha sert bir politika izlediÄŸini görüyoruz. Suudlar ile Ä°ran arasında Prens Selman ile artan tansiyon bir savaÅŸa dönüşür mü buna bir hazırlık mı var?

 Ä°ran’ın Suudi Arabistan'a yönelik haklı bir söylemi var: güvenlik satın alınamaz. Suudi Arabistan’ın yaÅŸadığı kriz askeri teknolojiye sahip olmamasıyla ilgili bir kriz deÄŸil. Suudi Arabistan’ın yaÅŸadığı asıl kriz sahip olduÄŸu askeri teknolojiyi kullanabilecek insan kaynağına sahip olmamasıyla ilgili bir durum.

Suudi Arabistan’ın bugün Yemen’de krize batmasının sebebi yeteri kadar askeri teknoloji, füzeye sahip olmamasıyla ilgili bir durum deÄŸil. Bölgede en fazla askeri yatırım yapan ülkeden bahsediyoruz. Bugün Ä°ran’ın mı daha modern savaÅŸ uçakları var; yoksa Suudi Arabistan’ın mı? Bu denklemde aslında iki farklı model var. Prens Selman savaÅŸa mı hazırlanıyor sorusuna şöyle yaklaÅŸmak gerekiyor. Muhammed bin Selman kendi kapasitesine mi güvenerek bir savaÅŸa hazırlanıyor yoksa bu savaÅŸ olacaksa parasını batırarak baÅŸka aktörlere mi yaptırma istiyor?

Suudi Arabistan’ın paradoksu Ä°ran’ı dengelemek istiyor; ama bunu yapacak kapasiteye sahip olmadığını da biliyor. Bunun için mümkünse ABD veya Ä°srail’i devreye sokarak bu aktörleri sahaya sürüp Ä°ran’ı dengelemek istiyor. Lakin Yemen’de de gördüğümüz üzere güvenlik sadece parasını bastırıp satın alabileceÄŸiniz bir mesele deÄŸil. Bugün Ä°ran’ın savunma bütçesine bakın bir de Suudi Arabistan’ın bütçesine bakın ama sonuç Yemen.

Bölge vekaleten yürütülen mücadelelere de ÅŸahit oluyoruz. Suudi Arabistan’ın Sünni gruplar üzerinde bir ajandası olduÄŸunu düşünüyor musunuz?

Suudi Arabistan’ın Sünni gruplar üzerinden bir aÄŸ kurmak istediÄŸini görüyoruz; ama temel fark ÅŸu: Ä°ran bu konuda baÅŸarılı oluyor, Suudi Arabistan baÅŸarısız oluyor. Åžunu biliyoruz ki bugün Ä°ran Akdeniz’e kadar ulaÅŸan kuÅŸakta Åžii bir milis kuÅŸağı oluÅŸturdu. Bu bölgede ciddi bir gerilim oluÅŸturuyor. Suudi Arabistan da bunu Sünni gruplar üzerinden kopyalamak istiyor; fakat bunu baÅŸaramıyor. Bunu daha önce Lübnan’da ve Yemen’de denedi ama baÅŸarı çetelesine baktığımızda pek parlak olduÄŸunu göremiyoruz. Suudi Arabistan’ın Sünni jeopolitiÄŸi yönetme kapasitesi Ä°ran’ın Åžii jeopolitiÄŸi yönetme kapasitesi kadar güçlü deÄŸil.

Türkiye’nin Arap Baharı’nda geliÅŸtirdiÄŸi söyleme yöneltilen sert eleÅŸtiriler için ne düşünüyorsunuz?

Türkiye’nin Arap Baharı’na sunduÄŸu ahlaki destek hem de uzun vadeli politik strateji açısından doÄŸru olduÄŸuna inanıyorum. Öte taraftan bazen konu bazlı bazen ülke bazlı bazı yanlış adımlar atıldığı muhtemeldir, tabi kapasiteyi aÅŸan bir dil kullandığı da muhtemeldir; ama Arap dünyasında bu ölçekte bir alt üst oluÅŸ döneminden geçildiÄŸini göz önüne alırsak burada söylem üzerinden bir analiz yapmamızın bir anlamı yok. Yani evet o dönem “ Emevi camisinde namaz kılacağız.” Söylemi o dönemin koÅŸulları içinde iddialı bir söz olabilir. Öte yandan Türkiye bu söylemi kullanmasaydı daha farklı bir Arap Baharı tablosu mu ortaya çıkardı, sanmıyorum.

Arap Baharı’nda yanlış giden ne oldu?

Arap Baharı’nın terse dönmesi 2013 yılında baÅŸladı. 2012 yılına baktığımızda bölgede yeni bir düzen baÅŸladığında, en iyimser olunan yıllardan bahsediyoruz, Mısır’da yeni bir yönetim vardı, Suriye’de rejimin devrileceÄŸine dair kuvvetli bir inanç vardı, Tunus’ta iktidar deÄŸiÅŸmiÅŸti örnekleri artırabiliriz. 2013 yılına geldiÄŸimizde ise bazı meseleler hem Türkiye’nin kendisine dair algısını ÅŸekillendirdi hem de Arap Baharı’nın kaderinin etkilediÄŸi bir yıl oldu.

O dönemde Türkiye’de Gezi Parkı olayları oldu. Bu Türkiye’de iktidarın özgüvenini zedeleyen bir iÅŸlev gördü. Öte taraftan Mısır’da darbe oldu Batı buna anlamlı bir tepki vermedi. Bu kötü bir örneklik teÅŸkil etti. Daha sonra Esad Suriye’de kimyasal silah kullandı AÄŸustos ayında ABD baÅŸta olmak üzere Batı buna da anlamlı bir cevap vermedi ki bu Obama yönetimi için kırmızıçizgiydi. Son olarak 2013’te 17/25 Aralık Darbe giriÅŸimi Türkiye’nin özgüvenini alt üst etti. Bu giriÅŸim daha düne kadar kendisine özgüven duyan ve bölgesel bir projeksiyon ortaya koyan Türkiye algısının zedelenmesine sebep oldu.

Suriye’deki kimyasal silah kullanımı ve Mısır’daki darbe diktatörlere ÅŸu mesajı verdi: Bu dalgayı kırabilmek için hangi enstrümanı kullanabiliyorsanız kullanın bunun bir maliyeti olmayacak. Bu da Esad gibi Sisi gibi figürlerin pervasızlaÅŸmasına sebep oldu.

Arap Baharı’nda biz paket programlardan bahsediyorduk. Bir tarafta Arap Baharı’nı destekleyen aktörler öteki tarafta karşısında duranlar bunu Suriye’de net ÅŸekilde gördük. Suriye rejiminin devrilmesini isteyen ülkeler ABD, Türkiye, Suudi Arabistan vs. karşısında Rusya ve Ä°ran gibi ülkeler vardı. Arap Baharı’na karşı olanlar onu destekleyenlerden daha ciddiydi. Bugün Esad hala iktidardaysa bu Esad’tan çok onun devrilmesini istemeyen aktörlerin ne yaptığı ile ilgilidir. Lavrov Suriye’ye girmelerini şöyle tanımlıyor; Esad rejimi bize gelip dedi ki eÄŸer müdahale etmezseniz Åžam haftalar içerisinde IŞİD tarafından ele geçirilecek. Bu bizi bir ÅŸey anlatıyor, 2015 yılından bahsediyoruz. Rejimin iktidarda kalmasının bir garantisi yoktu. Rusya ve Ä°ran fiilen sahaya inerek iktidarı ayakta tuttular. Esad’ın devrilmesini isteyen ülkeler aynı ciddiyeti göstermiÅŸ olsalardı bambaÅŸka bir resim ortaya çıkardı. Dolayısıyla Arap Baharı’nın tersine gitmesinde sadece Türkiye ve Katar’ın ne yaptığı üzerinden deÄŸil, bu paket ülkelerin ne yaptığına bakmamız lazım. ABD ne yaptı, Batı ne yaptı sorusunu sormamız lazım.

Batı’nın Esad ve Arap Baharı’na karşı tavrını deÄŸiÅŸtiren ne oldu?

Arap dünyasında Ä°slamcıların peÅŸ peÅŸe iktidara gelmeleri ya da en güçlü iktidar adayı olduklarının ortaya çıkması Batı’nın Ä°slamcı alerjisinin demokrasi talebinin önüne geçilmesine yol açtı. Batıda ''Ä°slamcılar geliyor'' diye bir kaygı geliÅŸimi yaÅŸanmaya baÅŸlandı. IŞİD’in ortaya çıkmasıyla da Batı 11 Eylül’den beri bilinen klasik teröre karşı savaÅŸ konseptini devreye soktu. Bu da iki ÅŸeytan arasında ehven-i ÅŸer durumunun yaratılmasına yol açtı. Yani Batı, Esad ile IŞİD arasında bir tercih yapmak zorunda kalırsak Esad’ı tercih ederiz, dedi. Oysa Arap Baharı’nın asıl tercihi bu deÄŸildi.

Ä°ran’ı bu bölge stratejisi ve Arap Baharı’nda oynadığı rol açısından nasıl konumlandırıyorsunuz?

Arap Baharı günden güne siyasal bir talepler hareketinden bir siyasal kimlik çatışmasına dönüştü. Arap Baharı siyasal bir talepler hareketiyken Türkiye o dalga ile iyi iliÅŸki kurabiliyordu. Yani biz 2011 yılında sokaktaki Tunuslunun Åžii mi, Ä°slamcı mı, Alevi mi diye tartışmıyorduk. Biz sokaktaki adamın talebini konuÅŸuyorduk. 2013 - 2014’te biz Suriye’de deÄŸiÅŸim talep eden adamın Alevi mi, Sünni mi, Kürt mü diye kimliklerini tartışmaya baÅŸladık. Mesele siyasal bir talepler hareketiyken Ä°ran’ın bu konuda fazla söyleyebileceÄŸi bir ÅŸey yoktu ve model oluÅŸturamıyordu. Bu yüzden o dönemlerde Arap Baharı’nın net kazananı Türkiye, kaybedeni Ä°ran olarak yazılıp çiziliyordu.

Ne zaman ki mesele siyasal kimlikler çatışmasına dönüştü bu defa Türkiye nasıl iliÅŸkiye girebileceÄŸini bilemedi. Çünkü ortam daha kaotik olmaya baÅŸlamıştı. Türkiye’nin kaotik ortamlarda hareket edebilme kapasitesi yüksek deÄŸil. Ayrıca kimlik mücadeleleri ön plana çıktığında Türkiye’nin bu konuda anlamlı bir siyaset reçete koyma kabiliyeti yoktu zaten,Türkiye kendi tarihsel kimlik çatışmasını da yüzyıldır halledebilmiÅŸ deÄŸil.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.