Güncel
Buharlaşan Hukuk ve Müebbede Mâhkum Vicdanlarımız!
Adaleti Kaybettiysek Elimizde Kalan Nedir?
Yazdığı yazılardan ötürü Ali Bulaç’ı darbecilikle suçlayıp, ağırlaÅŸtırılmış müebbet cezasıyla yargılamak nasıl bir vicdanın ve adalet anlayışının ürünü olabilir?
Zaman gazetesi yazarları, çalışanları ve yöneticileri aleyhine açılmış bulunan davanın 3. duruÅŸmasında savcının esas hakkındaki mütalaası okundu. 5 Nisan tarihinde Silivri’de yapılan duruÅŸmada savcılık makamı, Ali Bulaç ve diÄŸer yazarların ağırlaÅŸtırılmış müebbet ve 15 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmalarını talep etti.
GidiÅŸata iliÅŸkin gayet sakin ve huzurlu olup, hiçbir endiÅŸe, tasa taşımayan geniÅŸ bir kesimin mevcudiyetini göz önünde bulundurduÄŸumuzda, haklarında 3 kez ağırlaÅŸtırılmış müebbet ile açılan davada savcının sanıklar için tek müebbet talebiyle yetinmesini ‘yumuÅŸama’ olarak görenler bile olacaktır muhtemelen!
Nitekim bu davalarda yargılanan isimlerle ilgili olarak ilk günden itibaren “E kardeÅŸim onlar da neler yazdılar, nasıl düşmanlık yaptılar, hiç o yazılanlar yenilir yutulur ÅŸey miydi Allah aÅŸkına!” türünden tepkilerle çok karşılaÅŸtık. Bu yüzden savcının ‘ağırlaÅŸtırılmış müebbet’ talebinin de aynı çevrelerde bir hayli soÄŸukkanlı, toleranslı karşılanacağını tahmin etmek pek zor olmasa gerek!
Adaleti Kaybettiysek Elimizde Kalan Nedir?
Ne yazık ki, bu süreçte genelde ülke ve toplum itibariyle ve hassaten de İslami camia olarak çok şey kaybettik. Fay hattının üzerine inşa edilmiş bir şehir gibi hukuk sistemi 15 Temmuz depremiyle birlikte zangır zangır sarsılmaya devam ederken, vicdanlarımız örselendi, insafımız azaldı, adalet duygumuz paramparça oldu. Korkuya kapılmış bir halet-i ruhiye ve kör bir intikam duygusu adeta tüm değerlendirmelerimize, tespitlerimize ve tavırlarımıza egemen oldu. Düşmana fırsat vermeme, göz açtırmama kaygısı neredeyse bütün kaygıların üzerine çıkarken, düşman tanımı alabildiğine genişledi, adeta her şeyi kuşatan, yutan bir heyulaya dönüştü. Bu yüzden hukukilik kuralı tali plana düşerken, adalet ilkesi olmasa da olur konumuna itildi. Ve kaçınılmaz olarak ahiret hesabı unutuldu, hissedilmez hale geldi.
Bunlar çok karamsar yaklaşımlar, haksız değerlendirmeler olarak mı görülüyor? Vaziyeti çok abarttığımız mı düşünülüyor?
Öyleyse Allah için vicdanlarımızı bir yoklayalım! Ali Bulaç gibi on yıllardır tanıdığımız, düşüncelerine, ilişkilerine, irtibatlarına aşina, kimliğine vakıf olduğumuz bir insanın yazdığı yazılarla darbeye zemin hazırladığı iddiasından ötürü ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmak istenmesi karşısında ne hissediyoruz? İlerlemiş yaşına ve çeşitli hastalıklardan muzdarip olmasına rağmen iki yıla yakın bir zamandır cezaevinde tutulan bu kardeşimizin tek kişilik bir hücrede ölüme mahkûm edilmeye çalışılması karşısında ne hissetmeli, hangi tavrı takınmalıyız?
Acaba kimilerinin çokça dillendirdiÄŸi gibi, “Bu Fethullahçı güruhla takılma diye kendisini defalarca uyarmıştık!”; “O da inat etti kardeÅŸim, ısrarla iktidara düşmanlık yaptı, hatta 17-25 Aralık’tan sonra dahi Zaman’da yazmaya devam etti!”; “Kalemini bu haÅŸhaÅŸilere hizmet için kullandı!” vb. ithamları ardı ardına sıraladığımızda mevcut durum normalleÅŸmekte, makulleÅŸmekte ve böylece sorun ortadan kalkmakta ve vicdanlarımız rahatlamakta mıdır?
Ya Yanlış Yorumluyorsanız!
Bir düşünürün, bir yazarın legal bir yayın organında yazdığı yazılardan ötürü darbeye zemin hazırlamakla suçlandığı ama altı tane yazının sadece başlıklarının alt alta sıralanmasıyla yetinilen bir iddianame var karşımızda! Sadece Ali Bulaç değil, aynı davada yargılanan ve haklarında ağırlaştırılmış müebbet istenen diğer yazarlar, Ahmet Turan Alkan, Mustafa Ünal, Mümtazer Türköne ve Şahin Alpay da kaleme aldıkları düşüncelerinden dolayı yargılanıyorlar.
Savcılık makamı çeÅŸitli tarihlerde yazılmış yazılardan seçtiÄŸi bazı cümlelerden kalkarak söz konusu yazarları Gülenci yapılanmanın 15 Temmuz’da kalkıştığı darbeden haberdar olmakla ve yazılarıyla darbeye zemin hazırlamakla suçluyor. Ne var ki ortaya bu iddiasını destekleyecek hiçbir maddi delil koymuyor. AlabildiÄŸine soyut ve afaki ithamlar sıralıyor sadece.
Suçlamanın ne kadar asılsız ve anlamsız olduğunu göstermek için bu sitenin okuyucularının da gayet yakından bildiği, şahit olduğu bazı hususları burada hatırlatmakta yarar görüyorum.
İddianamenin Tutarsızlığına Bizzat Şahidiz!
Savcılığın suçlamasına konu olan yazılardan birinde Ali Bulaç “Mazlumların kılıç kullanma hakkı yok mudur?” diye soruyor. Bu yazıda özetle mazlumların zulmü gidermek için ÅŸiddete baÅŸvurmaya hakları olmakla birlikte ortaya çıkabilecek fitne ve kargaÅŸa durumunu göz önünde bulundurarak sabretmenin ve barışçıl yollarla zulme direnmenin esas olduÄŸu vurgulanıyor. Bu yöntemin Ehli Sünnetin temkin metodu olduÄŸu hatırlatılarak, bunun karşısına ise HariciliÄŸin ÅŸiddeti temel deÄŸiÅŸim yöntemi olarak benimseyen tarzı konulup, mahkûm ediliyor.
Hatırlanacağı üzere Ali Bulaç bu yazıyı ve önceden yazdığı aynı mahiyetteki bir dizi yazıyı Suriye’deki durumla ilgili olarak kaleme almış ve Suriye’de yaÅŸananlara iliÅŸkin olarak Esed despotizmine silahla karşılık verilmesini mahkûm eden bir yaklaşımı savunmuÅŸtu. Suriyeli mücahitlerle birlikte Suriye’de silahlı muhalefeti desteklemekle Türkiye’nin ve bazı Körfez ülkelerinin yanlış yaptıklarını, Ehli Sünnet’in temkin metodundan uzaklaşılmasının Suriye’de bugün karşılaşılan yıkım ve tahribata zemin hazırladığını iddia etmiÅŸti.
Yine hatırlanacaktır, bu yazılarından ötürü biz gerek Haksöz dergisinde, gerekse de haksozhaber sitesinde Ali Bulaç’ın bu yaklaşımını sert bir ÅŸekilde eleÅŸtirmiÅŸ ve bu tutumunun Suriye’de zalim yönetime karşı mücadele eden Müslümanları ve onları destekleyenleri mahkûm etmek anlamına geldiÄŸini söylemiÅŸtik. Ali Bulaç’ın Ehli Sünnet’in temkin metodu diye savunduÄŸu, öne çıkardığı görüşün Suriye’de acımasız bir ÅŸekilde devam etmekte olan zulmü, despotizmi, sınırsız devlet ÅŸiddetini haklı çıkartmak manasına geldiÄŸini söyleyerek kıyasıya eleÅŸtirmiÅŸtik.
Ne hazindir ki, Ali Bulaç’ın Suriye ortamıyla ilgili, üstelik despotizmle mücadele için kıyam etmeyi mahkûm eden yazıları dönüp dolaşıp 15 Temmuz hain darbe giriÅŸimini destekleme operasyonu olarak yorumlandı ve savcılık iddianamesine girdi. Bu durum karşısında ne denir bilmiyoruz!
Düşünceler Karşı Düşüncelerle Yargılanmalı, Hapis Cezasıyla Değil!
Ali Bulaç’ın düşüncelerine katılmayabiliriz, karşı çıkabiliriz. Nitekim Suriye örneÄŸinde olduÄŸu üzere yanlış yaptığını söyledik, yaklaşımını ÅŸiddetle eleÅŸtirdik. Aynı ÅŸekilde Fethullah Gülen yapılanmasını zamanında ve gerektiÄŸi kadar tanımadığı için de eleÅŸtirebiliriz, nitekim hep eleÅŸtirdik. Ama vicdan ve adalet sahibi insanlar olarak tüm bu eleÅŸtirilerimizi, ithamlarımızı darbecilik gibi ağır ve mesnetsiz bir suçun zemini kılmaya kalkışmak bize de, baÅŸka bir Müslümana da, vicdan sahibi hiç kimseye de yakışmaz! Hukuk devleti olma iddiasıyla ise taban tabana çeliÅŸir!
Gerek Ali Bulaç, gerek yazdıkları yazılardan dolayı suçlanan, çok ağır bir ceza tehdidiyle yargılanan diğer yazarlarla ilgili şu an ortaya konan tablo tam bir cinnet tablosudur. Biraz kafasını kaldırıp yaşananlara objektif bakmaya çalışan, iktidar fanatizminden uzaklaşabilen herkes bu manzaranın hukukla, adaletle, vicdanla bağdaşmadığını rahatlıkla görür.
Bu sistem geçmiÅŸinde Ä°stiklal Mahkemeleri, Yassıadalar, Sıkıyönetim Mahkemeleri, DGM’ler, 28 Åžubat hukuksuzluÄŸu gibi zulüm sayfalarının mebzul miktarda izlerini taşımakta. Bilelim ki, bu sistemin kirliliÄŸini devam ettirecek adımlar atmak kimseye hayır getirmez, kimseyi daha güçlü, daha muktedir kılmaz; sadece sahiplerine leke ve vebal getirir!
Bu ülkenin içine yuvarlandığı bu cinnet ortamından çıkmaya, biraz nefes almaya, rahatlamaya had safhada ihtiyacı olduÄŸu görülmek zorunda! Ali Bulaç’ın ÅŸahsında düşüncenin, mantığın yargıladığını görelim; vicdanı, merhameti yok sayarak, görmezden gelerek varılabilecek yerin hiçbirimizi daha mesut ve emin kılmayacağını anlayalım artık!
Kaynak: Buharlaşan Hukuk ve Müebbede Mâhkum Vicdanlarımız! - RIDVAN KAYA
Rıdvan Kaya
Henüz yorum yapılmamış.