Sosyal Medya

Güncel

Fehmi Koru açıkladı: Abdullah Gül adaylar olursa...

Gazeteci Fehmi Koru, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 2019 yılında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olmasına sevineceğini söyledi.



2019 yılında yapılacak CumhurbaÅŸkanlığı seçimlerine iliÅŸkin bir yazı kaleme alan Fehmi Koru, 11. CumhurbaÅŸkanı Abdullah Gül’ün aday olması halinde buna sevineceÄŸini açıkladı.

Fehmi Koru'nun bugünkü yazısı şöyle; 

Ne zaman konu açılsa hiç tereddüt etmeden Türkiye için ideal olanın parlamenter sistem olduÄŸunu her ortamda savundum. Türkiye Cumhuriyeti daha baÅŸlangıçta adına ‘büyük’sıfatını yerleÅŸtirilmiÅŸ Meclis tarafından kurulmuÅŸtu; en karanlık günlerde ülke insanlarına umut ışığı olmuÅŸ Ä°stiklal Savaşı’nı da yürüten o Büyük Millet Meclisi’ydi zaten…

Yanlışı doğrusuyla Meclis bugüne kadar hep aynı umudun simgesi de oldu. Askeri müdahaleler onu devreden çıkardı, sivil hayata dönüldüğünü onun yeniden devreye girmesinden anladık.

Sistem tartışmasında benim yerim

Başkanlık sisteminin bize uygun olmadığını anlamak için kendi tarihimize bakmamız bile yeterlidir.

Sistemlerin belirli kiÅŸi/ler göz önünde tutularak deÄŸiÅŸtirilmek istenmesinin doÄŸru olmadığına inanırım. Ehil bir kiÅŸi için uygun görülen yetkiler onun kadar ehil olmayan baÅŸka bir kiÅŸinin eline geçtiÄŸinde yaÅŸanacak sıkıntıları öngörmek o kadar zor olmadığı için…

Yine uzun tarihimizde bu endişemi haklı gösterecek sorumluluk mevkiinde kişiler hep olmuştur.

Doğru olan, sorumluluk mevkiinde bulunan kişileri dengeleyecek, onların icraatlarını denetleyecek, gerekli gördüğünde hesaba çekmeyi de bilecek bir sistemdir ve bunun en iyi kuvvetler ayrılığı ilkesiyle sağlanabileceği kanaatindeyim.

Bunların olduÄŸu, olabildiÄŸi ortamların daha özgürlükçü olacağına da inanırım. Hiç deÄŸilse özgürlük taleplerinin daha kolay ve sonuç alabilecek biçimde ifade edilebileceÄŸine… Yarım asırlık ‘gözlemci’ tecrübem, özellikle kendimi yakın hissettiÄŸim kesim açısından, bu son noktanın hayati önemde olduÄŸunu bana öğretmiÅŸtir.

Türkiye’nin içinde yer aldığı coÄŸrafyanın, aynı coÄŸrafyada yaÅŸayan insanların belirgin özelliklerini taşımış olsa bile, Türk insanının genel hatlarıyla o özelliklere yeni baÅŸka olumlu özellikler katmayı bildiÄŸini görüyorum.

Ãœlkemin çevremizdeki ülkelerdeki yönetimlere benzemeyen bir yönetim biçimine sahip olmasını doÄŸru bulurum. Esad ve Saddam gibi, Kaddafi gibi, ÅŸimdilerde Sisi gibi bütün ipleri elinde toplayan liderler bana hiçbir zaman sempatik gelmemiÅŸtir.

Başkanlık sistemi tartışması ne zaman açılsa işte bu sebeplerle hep karşı çıktım; dilim döndüğünce bunun yanlış olduğunu anlatmaya çalıştım. Tam vazgeçildiği hissine kapılmaya başlamışken, vaktiyle bütün savletiyle buna karşı çıkmış olan MHP liderinin konuyu deşelemesi ve ardından hayata geçmesi için kendisini ortaya atması da beni rahatsız etti.

Kendisinin ‘hayati yanlış’ saydığı bir konuya bu denli sahip çıkmasını da hayra yormadım, yoramadım, halen de yoramıyorum.

Şöyle olursa iyi, böyle olursa kötü

Ne yapmalıydım bu durumda?

Günlük gazetelerde yazamıyorum; iki yıl öncesine kadar haftada birkaç gün ekranlarına misafir olmamı isteyen kanallar, ne hikmetse istisnasız hepsi birden, kapılarını bana kapadılar. Görüş açıklayabileceÄŸim tek mekân iÅŸte burası; kendi adımı taşıyan internet sitesi… Ben de burada, gazetede köşem, TV’de yerim olsa ne yazıp söyleyeceksem onları yazılarımla ifade etme gayretindeyim.

Önümüzdeki üç seçim, bu yazı boyunca doğru olduğunu savunduğum ilkeler açısından bir dönüm noktası teşkil ediyor. Türkiye o seçimlerden sonra, şöyle veya böyle, dönüşü olmayan bir yola girecek.

‘Şöyle’ olursa daha güçlendirilmiÅŸ bir parlamenter sisteme dönülmesi mümkün olabilecekken, ‘böyle’ olması durumunda sonuçlarını kestiremediÄŸim yeni bir sistem bütün ağırlığıyla ülkede yürürlük kazanacak.

KiÅŸisel olarak, tartışma ortamının dışına itilmiÅŸliÄŸimin beni sürüklemiÅŸ bulunacağı hislerin, yazdıklarım ve savunduklarımda bir etkisi olduÄŸunu sanmıyorum; öyle bir iddia Ahmet Kekeç’in bana dokundurduÄŸu bugünkü yazısında var da bunu bilhassa kayda geçiriyorum.

İnsanız, olabilirdi de; kendini mağdur hisseden birinin bu hissi ayıplanamaz herhalde.

Ne yapsaydım, yanlışı mı savunsaydım?

Seçimler konusuna evet önem veriyorum ve ‘yanlış’ bulduÄŸum yola deÄŸil, kendisini yenileme gayreti göstereceÄŸini umduÄŸum bildik yola insanların sahip çıkmasını istiyor ve bekliyorum.

AK Parti o doÄŸruyu savunsun, ben de ona iÅŸtirak edeyim; bu daha iyi ve benim için daha kolay olurdu. Ancak tıpkı 1 Mart tezkeresi etrafındaki tartışmalarda olduÄŸu gibi, AK Parti’nin doÄŸru saydığını yanlış buluyor ve bunu söylemekten yine çekinmiyorum.

Benim doğrularım da yanlışlarım da bana aittir, bu böyle biline.

Pek çok kanaat sahibinin yaptığı gibi, kendi kanaatlerimi bir tarafa bırakıp, benimsemediğim, ülkenin hayrına olacağını sanmadığım bir çizgiyi mi savunmalıydım?

Ne için?

Destek verebileceÄŸim misyona sahip çıkarak adaylığını açıklasa Abdullah Gül, buna elbette sevinirim; herhalde sevinecek tek kiÅŸi de ben olmam. Ä°ki güçlü adayla gidilecek seçim ülkem için de görüntü olarak muazzam yararlı olur. Savuna geldiÄŸim çizginin her kesimden oy alabileceÄŸini sandığım en güçlü temsilcisi, açıklayageldiÄŸi görüşlerinden biliyoruz, Abdullah Gül bugün; ama daha güçlü bir baÅŸkası bulunursa, onu da desteklerim.

Eleştirenlere ve eleştireceklere tek bir sorum var: Siz bu defa neden yanımda değilsiniz?

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.