Sosyal Medya

Güncel

Batılıların ve Osmanlının gözüyle Vehhabilik

Vehhabilik ilk çıktığında Batılılar tarafından da oldukça sevimli karşılanmıştı. Neden mi? Müsaadenizle anlatmak isterim…



Türkiye Gazetesi yazarı Hilmi Demir, Prens Selman'ın Soğuk Savaş sırasında Vahhabilik Batılı müttefikler tarafından kullanıldı şeklinde nedamet getirdiği sözlerinden sonra Osmanlı ve Batı'nın gözünden Vahhabilik meselesini köşesine taşıdı.

Yazının İlgili Kısmı

Suudi Arabistan Veliahdı Prens Muhammed b. Selman ile yapılan son röportajda(*) Selman Suudluların VehhabiliÄŸi tanımadığını söyledi. Anlaşılan o ki, Selman artık Vehhabilikten huruç etmek istiyor. Oysa Vehhabilik ilk çıktığında Batılılar tarafından da oldukça sevimli karşılanmıştı. Neden mi? Müsaadenizle anlatmak isterim…

Vehhabilik, ismini Necd bölgesinde Osmanlı’ya karşı dinî bir isyan baÅŸlatan Muhammed b. Abdulvehhab’dan almıştır. Sebilü’r ReÅŸad (Sırat-ı Müstakim) dergisinde Vehhabilik hakkında Haydarizade Ä°brahim Efendi detaylı bilgi verir. Ona göre Vehhabi mezhebi ”Ehl-i Sünnet ve Cemâat’in kudema-i hanâbile kısmından teferru’ etmiÅŸ bir mezheptir.” Ä°bn Vehhab, ne yazık ki ayât ve ehâdisin zevahirlerine temessükten baÅŸka bir ÅŸey tanımamış ve bu hâl ise kendisini umûri diniyede müfrit bir taassuba maruz kılmıştır. Haydarizade Ä°brahim Efendi’nin isabetli tespitinde olduÄŸu gibi Ä°bn Vehhab, Hanbeli fikirleri ifrat derecesine çıkararak aşırı lafızcı bir din taassubunu yaymıştır. Ä°lk yaptığı icraat da Osmanlı’nın yaptığı kabirleri, türbeleri ve kutsal mekânları dinde olmadığı gerekçesiyle yıkmak olmuÅŸtur.

Muhammed b. Abdülvehhab 1745 yılında, Suud ailesinin hâkimiyetindeki Dir’iyye’ye sürülmüştür. Burada Suûd ailesiyle tanışıp, onların desteÄŸini almasıyla da devletleÅŸme süreci baÅŸlamıştır. Yaklaşık 160 yıl süren çatışmalı bir dönem sonunda Vehhabi-Suud ittifakı istediÄŸini almıştır. Rusya, Ä°ngiltere ve Fransa arasında 1916’da yapılan Sykes-Picot anlaÅŸması ile Necid bölgesi ona verilmiÅŸtir. Daha sonra da 1932 tarihinde Abdülaziz b. Suud, Suudi Arabistan Kralı ilan edilerek bugünkü devletlerini kurmuÅŸlardır…

 

Osmanlı âlimi Haydarizade Ä°brahim Efendi ve Cevdet PaÅŸa baÅŸta olmak üzere birçok âlimin VehhabiliÄŸe bakışı oldukça olumsuzdur. Osmanlı uleması gözünde Vehhabilik taassupkâr, bid’at ehli, sapkın bir mezhep olarak kabul edilmiÅŸtir. Öyle ki Mehmet Zihni Efendi, Nimet-i Ä°slam adlı eserinin nikâh bahsinde, muharrematla-kendisiyle nikâh yapmanın haram olduÄŸu kadınlar- ilgili bölümde, Batıniyye fırkasını anlatırken, son asırlardaki tezahürü olan Vehhabileri de bu kapsama dâhil etmiÅŸtir.

Avrupalıların bölgeye ve VehhabiliÄŸe ilgileri ise 1772 yılından itibaren baÅŸlar. Her zamanki gibi önce seyyahlar gelir bölgeye. Uzun yıllar II. Abdülhamid’e ve daha sonra Vahîdüddîn’e yâverlik yapmış olan Mirlivâ (TuÄŸgeneral) Ahmed Hamdi PaÅŸa’nın (1871-1935) isyanı bastırma göreviyle Yemen’e gönderildiÄŸi 1911 yılında tuttuÄŸu notlar, o devirdeki oryantalist faaliyetlerin boyutu hakkında önemli ipuçları verir. “Âlem-i Ä°slâm ve Ä°ngiliz Misyoneri-Ä°ngiliz Misyoneri Nasıl YetiÅŸtiriliyor” (Ä°stanbul 1334) adlı eserinde “Åžimdiye kadar Osmanlı ülkesinde seyahat eden, araÅŸtırma ve incelemelerde bulunarak eser yazanların, elde ettiÄŸim isimlerini buraya alıyorum…” diyerek 50 yabancı isim zikreder.

Bunlardan bir tanesi 1812’de ünlü Petra antik kentini keÅŸfeden Ä°sviçreli gezgin Johann Ludwig Burckhardt (1784-1817)’dır. Arapçasını ilerletme, Ä°slâm Hukûku (Fıkıh) tahsil etme ve Ä°slâmî hayat tarzına adapte olabilme gayesiyle, Mart 1809 başında Ä°ngiltere’den ayrılarak nisan ayında Malta’ya gelir. Orada Müslüman olarak Ä°brahim b. Abdullah ismini alır. Malta’dan Suriye ve Halep’e geçer, Kur’ân ve fıkıh dersleri görür. Bundan sonraki hayatını Suriye; Åžam, Lübnan ve Filistin arasında seyahatler yaparak geçirir.

Johann Ludwig Burckhardt Cidde ve Mekke’yi ziyaret eder. Kâbe’yi tasvir ettiÄŸi bölümlerde oldukça detaylı bilgiler aktarır. Burckhardt dört ay Mekke’de kalır. Burckhardt’ın seyahatnamesi “Notes on Bedeouins and Wahabys” adıyla 1830 yılında Londra’da yayınlanır. Bedevi ve Vehhabiler adlı notlarında VehhabiliÄŸe iliÅŸkin oldukça ilginç analizlerde bulunur. KuÅŸkusuz bu analizler daha sonra bölgeye gelen casuslara oldukça önemli bir arka plan saÄŸlamıştır.

Burckhardt’ın VehhabiliÄŸi nasıl tasvir ettiÄŸini görmek, Batılıların özelliklede Ä°ngilizlerin VehhabiliÄŸe neden yatırım yaptığını anlamak açısından oldukça önemlidir. Burckhardt, VehhabiliÄŸi “Ä°slam Protestanlığı” olarak adlandırır. Bazen de sofu dindarlık anlamında “püriten” kelimesini tercih eder. Vehhabiler hakkında “Müslüman püritenler”, “reformistler” ve “Ä°slam Protestanları” gibi tanımlamaları birçok diplomat ve seyyahın notlarında görüyoruz. Vehhabiler söz konusu olduÄŸunda bu tanım zaten Ä°ngiliz diplomat Harford Jones Brydges ve Ä°ngiliz gezgin Henry Light tarafından birkaç yıl önce kullanılmıştı. Çölde yaÄŸmacılık yapan, katı ve lafızcı bir dindarlık gösteren, kabirleri, türbeleri yıkan Vehhabilere karşı Batılıların bu kadar sempati beslemelerini nasıl anlayabiliriz?

Aslında seyyahların ve diplomatların notları dikkatlice okunduğunda Batılıların Vehhabiliğe olan bu sempatilerinin arkasında stratejik bir aklın olduğunu görebiliriz. Batılılar çoğu kez bunu yeni bir din olarak anlamışlardır. Société Asiatique sekreteri Çin felsefesi uzmanı Pierre-Abel Rémusat, Vehhabiliğin tıpkı Yahudi ve Hıristiyanlık gibi yeni bir din olduğuna inanır. Aslında reformist ve Protestan benzetmelerinde de aynı gerekçe saklıdır. Bilindiği gibi Batı dünyasında Protestanlık Katolik dünyayı parçalayarak yeni bir merkezin oluşmasını sağlamıştır. Protestanlık da aslında Hıristiyan geleneğinde çok akılcı olduğundan değil Katolik dünyanın merkezî gücünü dağıtmasından dolayı makbul kabul edilmişti.

Dolayısıyla Batılıların VehhabiliÄŸi Protestanlık ve reformist görmeleri onun teolojik içeriÄŸinden daha çok iÅŸlevi ile ilgilidir. VehhabiliÄŸin uzun yıllar Ä°slam dünyasında Osmanlının inÅŸa ettiÄŸi Pax Sunnica (Sünni barışı)nı yıkarak yeni bir merkez oluÅŸturabileceÄŸini ön görmüşlerdi. Çünkü Vehhabilik aslında ilk defa Sünnilik içinde bir kırılmayı ifade ediyordu. VehhabiliÄŸin iki düşmanı vardı Åžiiler ve Osmanlılar. Ä°kisine de dinî yönden itiraz ediyorlardı. Vehhabilik sayesinde Ä°slam dünyasındaki çatışma uzak düşman (gayrimüslimler)dan yakın düşmana dönebilirdi. Zira Vehhabiler Ä°ngilizler ile dost olurken Müslümanlarla düşman olabiliyorlar ve Osmanlı’ya karşı savaÅŸmanın dinî gerekçelerini oluÅŸturuyorlardı.

Burckhardt’ın fikirleri Büyük Britanya’nın çıkarlarıyla birleÅŸmiÅŸti. Her zaman Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu ile Araplar hatta Sünni dünya içinde bir istikrarsızlık ve çatışma oluÅŸturmak Londra’nın iÅŸine gelecektir. Böylece Ä°ngilizler Vehhabilik sayesinde oldukça kullanışlı bir maymuncuk elde etmiÅŸ oldular. Modern dönemde Türkiye’de dâhil bazı ilahiyatçılar tarafından yanlış biçimde tanımlandığı gibi ibn Vehhab’ın yaptığı bir tecdid hareketi deÄŸildi; aksine bir yıkım hareketi idi. Cevdet PaÅŸa’nın haklı olarak dile getirdiÄŸi gibi Vehhabilik bir tecdid hareketi deÄŸil siyasi bir nifak hareketiydi. Öyle de oldu, böylece Sünni dünyada ilk defa tasavvuftan kelama kadar, birçok bilim bid’at ve ÅŸirk diyerek otoriteye karşı baÅŸkaldırmanın dinî gerekçeleri oluÅŸturuldu…

Vehhabilik, Haricilik ruhunu yeniden dirilterek Müslümanın Müslümana karşı savaşını bir güvenlik meselesi olmaktan çıkarıp bir din savaşı hâline getirdi. Sünni siyaset kuramında Müslümanlar arasındaki kavga ya da savaÅŸ bir din savaşı olarak deÄŸil bir güvenlik meselesi olarak görülürdü. Bu yüzden Hazreti Ali (radıyallahü anh) Haricilere “sizlerle kâfir olduÄŸunuz için deÄŸil zalim olduÄŸunuz için savaşıyorum” demiÅŸti. Yavuz Sultan Selim Memluklere karşı savaşırken aynı gerekçeyi öne sürmüş ve savaşın bir güvenlik tehdidinden kaynaklandığını ifade etmiÅŸti. Vehhabiler Osmanlıya müşrik ve kâfir oldukları için savaÅŸ açılması gerektiÄŸini söylediler. Bu tam da Batılıların aradığı ÅŸeydi.

Vehhabilerin çektiÄŸi tekfir kılıcı Ä°slam dünyasında siyasal tüm tartışmaları bir din savaşına doÄŸru götürmek için kullanılabilirdi. Öyle oldu, Müslümanlar arasında çatışmaların derinleÅŸtiÄŸi tüm bölgelerde karşımıza Vehhabilik ve onun kolları çıkıyor artık. Vehhabilik yalnızca komünizme karşı kullanılmadı, Müslümanların gelenekle tüm baÄŸlarını koparmaları, mezhep sistematiÄŸini aÅŸağılamaları, birbirileriyle savaÅŸmaları için de kullanıldı. Müslümanların yaÅŸadığı tüm coÄŸrafyalara kolalandı. Afganistan’a sızdı, Bosna savaşında Balkanlara geldi, Suriye savaşında sınırlarımıza kadar dayandı.

Suudi Arabistan Veliahdı Prens Muhammed b. Selman bugün Vehhabiliği tanımadıklarını söylese de uzunca yıllar Suudlu âlimler bunu savunmaktan çekinmediler. Öyle ki Vehhabiliğin beslendiği temel kaynaklar her dile çevrildi.

(*) https://www.theatlantic.com/amp/article/557036/?__twitter_impression=true

Yazının devamı için

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.