Sosyal Medya

Kürsü

Anne ben deist oldum / Emeti Saruhan

'Yargılayan, baskılayan bir yaklaşımla, İslami örnekliklerde, Allah’ı sevdirmede bu çocukları ıskaladık. Çünkü Allah’ı sevdirmeyi değil sürekli kanunları konuştuk. Allah isteseydi Kuran’ın ilk satırına bütün fıkhi kuralları koyardı. Onun yerine 15 yıl ahlak, edep, inanç konuşuldu. Sonra namaz, içki yasağı başladı. Bizse inanmaya karşı barikatlar ördürecek davranışlar gösteriyoruz. Bir türlü kalbe çalışamıyoruz.'



Son dönemde sıkça dindar ailelerin çocuklarının deist ya da ateist olduklarına ÅŸahitlik ediyoruz. Bizi afallatan, dindar bir aile ortamında yetiÅŸen, tesettür, namaz, oruç gibi ibadetlerini yerine getiren gençlerin deist ya da ateist olamayacağı ezberimiz. Aileler kendilerine nerede yanlış yaptık diye sorarken, bazen sebep “Yolda ÅŸarkı söylerken seke seke yürüyebilmek istiyorum. Ä°slam buna izin vermiyor’ sözleriyle ifade edilebilecek kadar basit olabiliyor.

Profesör Dr. Ä°hsan FazlıoÄŸlu, geçtiÄŸimiz günlerde bir panelde yaptığı konuÅŸmada, odasına gelerek inanç konularında konuÅŸmak isteyen, başörtülü oldukları halde kendilerini ateist olarak nitelendiren öğrencilerden bahsetti. FazlıoÄŸlu’nun konuÅŸmasının o bölümü şöyleydi: “OkuduÄŸum Ä°mam Hatip okulundan bir heyet gelerek benimle fikir alışveriÅŸinde bulunmak istediklerini söylediler. Deizm yayılıyor, bu çocuklara ne anlatalım, ne yapalım diye sordular. Dedim ki, konuÅŸmayı bırakın, yapın artık. Devamlı konuÅŸuyoruz. Terbiye temsil ister. Örnek olacaksınız. Dini temsil makamındaki insanların bu durumu sürdüğü müddetçe 10 yıl sonra neslimiz bizimle kavga edecek. Bu dinin bir faydası olsa babama anneme olurdu diyecekler.

15 Temmuz’dan bu yana benim odama 17 tane başörtülü deist bile deÄŸil tanrı tanımaz öğrenci gelip benimle bu konuları konuÅŸtular. Başörtülü öyle geleneksel de deÄŸil bildiÄŸin başörtülü. Sosyal statüleri gereÄŸi, aileleri nedeniyle hala başörtüler ama tanrıya bile inanmıyorlar.

Ortak neden sahnede dini temsil ettiÄŸini söyleyen insanların eylemlerinin sonucudur. Mesele bu kadar ciddidir. Bu sonuçlarla yüzleÅŸmezsek 30 yıl sonra çok farklı ÅŸeyler konuÅŸuyor oluruz.”

Konuşma, başörtülü ve ateist kelimelerinin yan yana gelmesinin de oluşturduğu ilgiyle basına yansıdı ve bir süredir konuşulup tartışılan konu yeniden gündeme geldi: Deizm ve ateizmin muhafazakar / İslamcı ailelerin çocukları yani dindar olan ya da olması beklenen gençler arasında artarak yayılması.

Ezber bozuldu

Son on yılda yapılan araÅŸtırmalar tüm dünyada deizm ve ateizmin sekülerizm dalgasıyla birlikte yükseldiÄŸini ortaya koyuyor. Aynı araÅŸtırmaların ortaya koyduÄŸu rakamlara göre Türkiye’de de gençler arasında deizm ve ateizm artış gösteriyor. Son dönemde bu yükselen rakamlar arasında dindar ailelerin çocukları da yer alıyor. Bizi afallatan, dindar bir aile ortamında yetiÅŸen, dini bilgileri çocukluÄŸundan bu yana edinmiÅŸ, tesettür, namaz, oruç gibi ibadetlerini yerine getiren gençlerin deist ya da ateist olamayacağı ezberimiz. Ancak zaman zaman hepimizin çevremizde ÅŸahit olduÄŸumuz örnekler bu ezberi bozuyor. Ailesinin “Aman namazını kaçırmasın, aman harama bakmasın, orucunu tutmayı ihmal etmesin” diye üstüne düştüğü gençler, deist ya da ateist oluyor. Bazıları bunu açıklayarak ailesinden kendilerini böyle kabul etmelerini istiyor, bazıları ise buna cesaret edemeyerek dışta dindar, içte ise bambaÅŸka biri olarak yaÅŸamlarını sürdürüyor.

Gençleri yorduk

GeliÅŸi bir süredir görünen bu konu medyada bazı köşe yazarları tarafından dile getirildi. Birkaç akademisyen de bu konuda kafa yoruyor. Fakat henüz geniÅŸ kapsamlı olarak ele alınmış deÄŸil.  Gençlerle yaptığı çalışmalar ile tanınan Doç. Dr. Ömer Miraç Yaman, ilk olarak Dr. Necdet Subaşı’nın ortaya attığı Din YorgunluÄŸu kavramını, “Din Yorgunu Gençler” olarak kullanıyor. Dini hassasiyetleri olan, Müslümanlığını bir hayat biçimi olarak ifade eden gençlerde bir yorgunluk hikayesi olduÄŸunu ifade eden Yaman, bunun sebeplerinden biri olarak aile çocuk iletiÅŸiminin sorunlu olmasını gösteriyor. Aile ve çocuk arasında, din dendiÄŸinde yönlendirme veya tavsiyeyi aÅŸan, baskıya ve zorlamaya dönüşen bir süreç yaÅŸandığına dikkat çeken Yaman, bazı ailelerin ise alt yapısını kurmadıkları, belli bir döneme kadar vermedikleri dini eÄŸitimi, birden vermeye çalıştıklarını, bunun da sorunlara yol açtığını ifade ediyor. Dinin hayatın her döneminde yaÅŸanılabilecek halinin gençlere sunulamadığını da belirten Yaman, dernek vakıf ve cemaatlerin de bu yorgunluÄŸu azaltmayıp, aksine arttırdığına dikkat çekiyor.  Doç. Dr. Ömer Miraç Yaman, babaların, annelerin ve öğretmenlerin çocuklardan beklentilerinin çok fazla olduÄŸu için onlara çok fazla dini yükleme yaptıkları sözleriyle özetliyor durumu. Ancak din yüklenen deÄŸil yaÅŸanan bir ÅŸey olduÄŸu için bir ÅŸeyler eksik kalıyor.

Dikte ettiğimiz dini yaşamıyoruz

Konuyu sorduÄŸumuz Ä°lahiyat profesörü Mustafa Öztürk bu konuda birden fazla faktörden söz ediyor. Prof. Öztürk, “Bunları içeriden konuÅŸarak söylüyorum. Hepimiz az çok bu dertten muzdaribiz” diyor. Öztürk, “Artık kendi sosyolojik küvezlerimizde, gettolarımızda yaÅŸasak da çocuklarımızın baÅŸka dünyalarla buluÅŸmasına engel olamıyoruz. Biz genellikle dini düşünceyi, inancı, ahlakı, dikte ederek öğretmeye çalışıyoruz. Tevdi marifetiyle oluyor. Temsil yoluyla olsa belki bu krizi biraz daha azaltabilirdik. Dikte ederek anlattıklarımızla yaptığımız örtüşmüyor. İçeriden muhafazakar kodları tercih ediyoruz. Dışarıya çıktığımızda modernizmin kodlarına ‘lebbeyk’ diyen bir hayat felsefesinin içinde yuvarlanıp gidiyoruz. Ä°nandığımız deÄŸerleri hayatımıza taşımadığımız için çocuklarımız bu çeliÅŸkiyi fark ediyor. ‘Babam bana arkaik bir dini öğreti sunuyor fakat kendisi bu sunduÄŸu öğreti ile mutabakat noktası olmayan bir hayat yaşıyor’ diyor. Bu çocuklarımızda bir sorgulamaya yol açıyor” diyor.

Yanlış yerden başladık

Prof. Mustafa Öztürk, iman dediÄŸimiz ÅŸeyin ispatın, kanıtın ispatlamanın konusu olmadığını, deruni bir keÅŸif, bir duygu olduÄŸunu anlatırken, çocuklarımıza dini yanlış formasyonda anlattığımızı söylüyor: “Bize telkin edilen dinin akıl dini, mantık dini, rasyonel gerekçelerle desteklenebilecek bir din olduÄŸu noktasındaki hikayemiz çocukları savunduÄŸumuz görüşlerin altını dolduracak felsefi zemini aramaya sevk etti. ‘Madem öyle, gel de ispatla’ diyor. Yani sorun yanlış bir yönlendirmeden ortaya çıktı. Oysa çocuÄŸa varoluÅŸ aleminde insanlığın acziyetinden, çaresizliÄŸinden, bir yaradana, bir efendiye muhtaç olduÄŸu duygusu üzerinden gidip, onu kalbinden, ameli fiilinin merkezi olan gönlünden yakalasak, imanı buradan baÅŸlatsak, buradan yola çıksaydık bu iÅŸ böyle olmazdı. Åžimdi ise öğrettiÄŸimiz dini formasyonun melek inancından tutun Allah inancına, ahiret inancından fıkhi bir meseleye kadar, savunduÄŸumuz görüşlerin altını dolduracak bir entelektüel ilmi donanıma sahip deÄŸiliz. Çocuklar ‘Ben neden böyle inanmak zorundayım. Alt yapısını oluÅŸtur beni ikna et’ diyor. Babada bu yok, çevrede yok, ilahiyatta yok, Ä°mam Hatip’te yok. Hayatın hızı, bilginin ve iletiÅŸimin hızlı ve kolay olması dogmatik inanma imkanını elinden alıyor. Neye niçin inandığını kendi zihninde izah edecek noktaya getiriyor. Bilgimiz ise burada eksik kalıyor” diyor.

Birbirimize düştük

Son olarak 28 Åžubat gibi dönemlerden geçen Müslümanların iktidar imkanını iyi deÄŸerlendiremediÄŸini ifade eden Prof. Öztürk,  “Bugüne kadar ellerine fırsat geçtiÄŸinde bizi dövenlere adamlığın, adaletin, insafın, merhametin nasıl olduÄŸunu gösterelim de utansınlar diyeceÄŸimiz yerde, Müslüman gruplar yapılar birbiri ile didiÅŸmeye, adeta bir nimet azgınlığı durumu içine girdiler. Åžeyhler ve tarikat arasında birbirine ağıza alınmayacak hakaretler, saldırılar. Bunları laik ve seküler çevreler elini ovuÅŸturarak bıyık altından gülerek seyrediyor. Asansörde halvet gibi video vb. ÅŸeyleri birileri projelendirip Oda TV gibi mecralar üzerinden piyasaya sürüyor olabilir. Böyle bir operasyon kokusu da almıyor deÄŸilim, ama sorun bunlara malzeme vermek. DiÄŸer yandan FETÖ,  senelerce haktan, adaletten, ahlaktan, insanlıktan, irfandan dem vuran bir yapının üstündeki perde kalkınca, altından ahlaksızlığın bin bir çeÅŸidi çıkması, namussuzluÄŸun bin bir çeÅŸidinin çıkmasıyla ‘Müslümanlık buysa lanet olsun bu dine’ gibi bir ikrah duygusu oluÅŸtu. Kendi elimizle kendimizi seküler ahlakın istikbaline ve muzafferiyetine doÄŸru götürüyoruz. Bu çocuklar savruldukları ÅŸeyin altını doldurarak, okuyarak, deizmi bilerek ve isteyerek tercih ettim noktasına gitmiyor. Bunlar savruluyorlar savruldukları yerin adını biz teÅŸhis ediyoruz. Ä°ÅŸin kötüsü de bu. Tercihli bir gidiÅŸ olsa belki orayı da atlar geriye döner. Bu savrulma gidiÅŸi ve çok daha kötü bir gidiÅŸ. Bazen ateist olmuÅŸ, niçin ateist olduÄŸunun gerekçesi bile yok” ÅŸeklinde açıklıyor.

Travmalarımızı çocuklarımıza yansıttık

Yaklaşık 20 yıldır gençlere yönelik faaliyetler içinde bulunan, 11 yıldır da ülkenin her yerindeki gençlerle iletiÅŸim içinde olan, Yetim Vakfı EÄŸitim Sorumlusu Hatice Naç, son dönemde dindar gençler arasında deizmi sıklıkla görmeye baÅŸladıklarını anlatıyor. Daha çok deizmin ön plana çıkmasını ise şöyle açıklıyor: “Tamamen tanrısız bir inanç deÄŸil. Canı istediÄŸinde, çok bunaldığında, deyim yerindeyse uçak düşerken sığınabileceÄŸi bir Allah var ama yaÅŸamına da müdahale etmiyor. Hayatına bir yaptırımı yok. Bu çocuklarda popülizmin çok ciddi etkisini görüyorum. Toplumda kabul görmenizi saÄŸlayan bir ÅŸey olduÄŸunda bu isteniyor. Bu motosiklet kullanmak da, çok güzel bir güneÅŸ gözlüğü de, bir kafeyi kapatacak paranın olması da olabilir, deist ya da ateist olmak da olabilir. Keman çalmak nasıl havalı bir ÅŸeyse inanç konuları da havalı olabiliyor. Özel ve deÄŸiÅŸik geliyor. Bu gençlerin bir kısmı  deist ve ateistin tam olarak neye karşılık geldiÄŸini bile bilmiyor” diyor.

Deizmin bir isyan, inkarla beraber duvarları yıkarak yeni bir alan elde etme gibi algılandığını ifade eden Hatice Naç, sebepleri de şöyle açıklıyor: “Müslüman aileler çocuklarını yetiÅŸtirirken zulmettiler. Kendi travmalarını o kadar çok akıttılar ki gençlere… Başörtüsünden dolayı okuyamayan, bunun üzerinden dini suçladı. Ä°slam’ın hep kaybeden tarafıyla ilgili konuÅŸtuk. STK’larımız da savaÅŸta ölen çocuklar, zulüm gören Müslümanlar üzerine odaklandı. Çeçen Savaşı döneminde, arkadaşımın oÄŸlu yedi yaşındaydı. Bir gün yanımıza gelip ‘Ben kafir oldum’ dedi. Neden diye sorduÄŸumuzda, ‘Çünkü hep onlar kazanıyor, ben kazanmayı severim’ dedi.

Cepheyi ev içinde kaybettik

Aile içinde anneniz, babanız, kardeÅŸlerinizin davranışlarından etkilenirsiniz. Evde anne baba saÄŸlıklı bir inanç içindeyse, secdeye varmak için, namaza doÄŸru giderken mutluysa, bu evde çocukla ‘namaza baÅŸla’ diye konuÅŸulmaz zaten. Çocuk aklı başına geldiÄŸinde ‘Evet ben inandım. Çünkü siz de inanıyorsunuz. Bunun detayları ne’ diye sorar. Ama biz dindar aileler olarak cepheyi ev içinde kaybettik. Ev içinde kompleks davranışlar var, Ä°slam’ın da doÄŸru algılanamaması gibi bir durum var çünkü.

Sevgiyi unutup hep kanunu konuÅŸuyoruz

Yargılayan, baskılayan bir yaklaşımla, Ä°slami örnekliklerde, Allah’ı sevdirmede bu çocukları ıskaladık. Çünkü Allah’ı sevdirmeyi deÄŸil sürekli kanunları konuÅŸtuk. Allah isteseydi Kuran’ın ilk satırına bütün fıkhi kuralları koyardı. Onun yerine 15 yıl ahlak, edep, inanç konuÅŸuldu. Sonra namaz, içki yasağı baÅŸladı. Bizse inanmaya karşı barikatlar ördürecek davranışlar gösteriyoruz. Bir türlü kalbe çalışamıyoruz. O nedenle kalbi deist ateist olduÄŸuna inanan ve belki de dindar ailesine hesap kesen, bunun intikamını almak için ya da bir tepki için baÅŸka olan kalpleri kapalı gördüğümüz için bir ÅŸey yapamıyoruz.”

Arjantin’den Antep’e yerleÅŸtiler

Hatice Naç, iç etkenlerin yanı sıra misyonerler gibi dış etkenlere de dikkat çekiyor. “Ateizm, deizm ve madde bağımlılığı yayan ekip müthiÅŸ profesyonel çalışıyor. Asla hedef kitlesinden vazgeçmiyor. Aileler çocuklarını ya aşırı serbest bırakıyor ya da aşırı baskılıyor. Ä°kisi arasında savrulan genç kendince itilmiÅŸ hissediyor, zaten ilgilenilmeyen ailelerin çocukları ise kendince savrulup duruyor. Tam o esnada bu ekipler çocuklara ulaşıyor. 75 Arjantin’li 3 ay önce iÅŸini gücünü bırakıp gelip Antep’e yerleÅŸti. Suriyelilere yardım etmek istediklerini söylüyorlar. Aylardır Suriyelilerle çalışıyorlar. Bu çocukları örgütlemek için birçok STK, vakıf kurdular. Bunlar gelen çocukları nasıl organize edebileceklerinin denemelerini yapıyorlar. Misyonerlik, olmadı ateizm, olmadı deizm üzerine çalışıyorlar. Van’da 100 Koreli üniversite öğrencisi var. Uluorta durdurup tanışıyor ve inançlarını yaymaya çalışıyorlar. Madde bağımlılığına alıştırmaya çalışanlar da bunlar. Maddeye alışan çocuk zaten daha sonra deizm, ateizme kadar gidebiliyor.”

Yolda şarkı söyleyebilmek için deist oldum

Hatice Naç, yakın temasta olduÄŸu bir genç kızın kendisini deist olarak tanımlamaya giden sürecini ise ÅŸu sözlerle anlatıyor: “Devleti tanımadığı için nüfus cüzdanı bile almayan bir ailenin çocuÄŸu. Aile çocuklarını da bu ahlakta yetiÅŸtirmiÅŸ. Ä°mam Hatip’e gidiyor. Ä°kinci sınıfta okul çevresinde birileri ile tanışıyor. YavaÅŸ yavaÅŸ bazı ifadeler kullanmaya baÅŸlıyor. Deizm zaten genelde tanışmalar, iliÅŸkilerle baÅŸlıyor. Sonrasında çocuÄŸa verilen birkaç kitap, biraz muhabbet ederek aslında ne kadar gereksiz bir baskı altında kaldığı, birey olarak ne kadar önemli olduÄŸu anlatılıyor. Derken kız deizmi seçiyor. Açılıyor. Ailede kriz oldu tabi. Çok ağır geldi, bunun etkisi oldu mu bilinmez, ama baba kalpten vefat etti. Kızla konuÅŸtuÄŸumda deist olma sebebini ‘Ben yolda ÅŸarkı söylerken seke seke yürüyebilmek istiyorum. Ä°slam buna izin vermiyor” diye anlattı. Deist olma nedeni buydu. Bir çocuÄŸa çocukluÄŸunda bile bunu yaptırmayınca bu içinde bir ukde olarak kalıyor.

***

Kızım mesaj atıp deist oldum dedi

Kendi isteÄŸi ile örtünüp, kendi isteÄŸi ile namaza baÅŸlayan bir lise öğrencisi ailesine artık farklı inandığını söyleyerek deist olduÄŸunu açıkladı. Süreci annesi şöyle anlatıyor: “Kızım kendi isteÄŸiyle örtündü. Kendi isteÄŸiyle de dinin emirlerini yerine getirmeye çalışıyordu. ErgenliÄŸin ilk baÅŸladığı dönemlerde kızımda bir takım deÄŸiÅŸiklikler gördüm. Örtüsünü farklı baÄŸlamak, dar pantolonlar giymek istedi. Buna itiraz ederek, başörtüsüne uygun kıyafetler giymesi konusunda zaman zaman bir takım uyarılarda bulundum. Giderek okuduÄŸu ve izlediÄŸi ÅŸeyler farklılaÅŸtı. Bütün bunların ergenlik süreciyle ilgili olduÄŸunu düşünüyordum. Fakat bir gün kızımın okulundan çağırıp, ‘Kızınızın garip düşünceleri var, biliyor musunuz’ dediler. Kızım inanç durumunu arkadaşına anlatmış, arkadaşı da bir sorunu için rehberlik hocası ile konuÅŸurken kızımdan da bahsetmiÅŸ. ‘Kızınızın durumu bu başınızın çaresine bakın’ gibi bir yaklaşım sergiledi okul. Sonra bir gün kızımdan bir mesaj aldım. ‘Anne ben artık deist oldum. Lütfen bana baskı yapmayın. Başımı da açacağım. Namaz kılmak da istemiyorum.’ Mesajı aldığımda ÅŸok oldum. Hemen önce internete koÅŸup deizmin ne olduÄŸuna tekrar bakma ihtiyacı hissettim. Benim kızım, hele bizim gibi dindar, hassas, dini bilgilerin kendisine yeterince ve gerektiÄŸince verildiÄŸi, dini yaÅŸayan ve uygulayan bir aile. GittiÄŸi okul da Ä°mam Hatip benzeri bir okuldu.

Sürekli bu sürece kızımın nasıl geldiÄŸini düşündüm. KonuÅŸmaya çalıştığımda birkaç kelime söyleyip kendisini konuÅŸmaya kapatıyordu. Psikologlara açılabileceÄŸini düşündüm. Bu nedenle hem kendim destek almaya hem de çocuÄŸumu götürmeye çalıştım. Fakat o gitmek istemiyordu çünkü psikolojik bir sorun yaÅŸamadığını düşünüyordu. ‘Ben inanç deÄŸiÅŸikliÄŸi yaÅŸadım’ diyordu. Psikologlara da açılmayı reddetti. Çünkü götürdüğüm psikologların ona din anlatmaya çalıştığını düşünüyordu.

Ä°syan arzusu da etkiliyor

Ergenlik psikolojisi zaten isyan etmek üzerine kurulu. Dindar kesimin içinde bulunduÄŸu rahatlık, belki iktidarda olması, onun egemen bir güç olarak görülmesi, toplumsal olarak da etkili oluyor diye düşünüyorum. Bir zamanlar laik ailelerin çocukları, ‘ben dindar oldum, başımı örteceÄŸim’ dediÄŸi zaman çok büyük bir kırılma yaÅŸanıyordu. Çok sayıda insan dine döndü. Åžimdi tam tersi oluyor. Egemen kültür hangisiyse buna itiraz eden, isyan eden gençler çıkıyor. Ama sadece iç etkiler deÄŸil, dış etkilerin de çok önemli olduÄŸunu düşünüyorum. Mesela Kore dizileri ve Japon Mangaları. Bunlarda hiçbir dini inanç, cinsel kimlik yok. Yine Uzak DoÄŸu’dan bir takım misyonerlerin ama Hristiyanlık misyonerliÄŸi deÄŸil, dinsizlik misyonerlerinin ülkemize gruplar haline gönderildiÄŸini öğrendim. Onların sevimli, cana yakın görüntülerinin de etkisiyle insanları hızla dinden soÄŸutabildiklerine dair duyumlar aldım.

Çocuklar normal popüler kültür ile besleniyor. Dizileri de izliyorlar. İçlerinde muhtemelen o hayata dair bir özlem de var. ‘Ben inanıyorum, Müslümanım ama artık mini etek giymek, erkek arkadaÅŸlarımla kol kola gezmek istiyorum’ deme gücü yok hiçbir kızda. Ä°nancıyla tutarsız olmayı göze alamıyor. O nedenle inancını deÄŸiÅŸtiriyor. YaÅŸamak istediÄŸi hayat için inancını deÄŸiÅŸtirmeye karar veriyor.

Sonradan öğrendiÄŸime göre kızımı bu sürece götüren sebepler arasında okuldaki öğretmenlerin din konusundaki tutumu da çok etkili olmuÅŸ. Çünkü geleneksel ÅŸekilde çok baskı yapıyorlardı. Bir tel saçınız gözükürse şöyle olur, ÅŸunu yapmayın, gülmeyin. Sorularına alamadıkları cevaplar da çocukları buna itmiÅŸ. Çocuklar diyorum çünkü tek deÄŸildi kızım. Okulda baÅŸka çocuklar da vardı böyle düşünen. Onlarla arası da çok iyiydi. O çocukların aileleriyle konuÅŸmaya çalıştım ama hiç bir ÅŸeyden haberdar olmadıklarını gördüm. Benim kızım bize deistim diye deklare etmiÅŸti. Ama o kızlar bunu ailelerine söyleyemediÄŸi için gayet mazbut, dindar kızlar gibi yaÅŸamlarına devam ediyorlar. Ama zihin dünyalarında kiminin deist, kiminin ateist eÄŸilimleri var. Belki ileride deÄŸiÅŸecektir ama ÅŸu anda böyle düşünüyorlar, düşündükleri gibi yaÅŸamıyorlar. 13-17 yaÅŸ arası çocuklar bunlar. Çok da felsefi olarak ateizmi deizmi incelemiÅŸ deÄŸiller. Kulaktan dolma bilgilerle, popüler edebiyat dergilerinden okudukları 3-5 satırla inanç deÄŸiÅŸtiriyorlar. Ortak paydaları ise dindar ailelerin çocukları olmaları.”

***

Bilgisayar ve cep telefonları çocuklarımızı çaldı

İlkokula kadar dinle bağı gayet iyi olan bir erkek çocuğu, üniversite çağında ateist ve intihara meyilli bir hale geldi. Süreci babası şöyle anlatıyor:

“Erzurumlu bir aileyiz. Anne-baba olarak kendimizi dindar bir aile olarak tanımlayabiliriz.  ÇocuÄŸumun din ile bağı ilkokula kadar iyiydi. Benle ve dedesi ile camiye gider, oruç tutar bir problem yaÅŸamazdı. Camide uslu durur, aşırılık göstermezdi. Ä°yi bir izleyici ve gözlemciydi.

Çocuğum 6 yaşında evimize giren bilgisayar ile tanışması ve oyun bağımlılığı başlamasından sonra; anne ve babasına karşı bir direnç ve inatlaşma başladı. Bilgisayarın sınırlanması veya yasaklanması hoşuna gitmedi. Biz uyuduktan sonra gece kalkıp bilgisayar oyunu oynuyordu. Bir de küçük kardeşini kıskanması uyumsuzluğunu daha da arttırdı. Yalan en büyük sorunumuzdu. Burada anlatamayacağım başka sorunlar da vardı. Ardından ortaokulda başarısızlık geldi. TEOG imtihanı bu sorunluluk sürecini arttırdı. Hiçbir okulu kazanamadı. Ben de seni düz liseye gönderip serseri edemem diyerek İmam-Hatip lisesine kayıt yaptırdım. Bu bir zorlamaydı, belki de benim bir hatamdı. Oradaki hocaların da olumsuz katkısıyla bu süreçte din düşmanı ve ateist hale geldi.

Ortaokul ve lisede çalışsın diye, bilgisayara fazla takılmasın diye sınırlama yaptık. Din konusunda baskı yapmadık. Ancak inatlaşma hiç bitmedi, artarak devam etti. Biraz da anne-babaya inat yapma ve bizi acaba ne daha çok üzer diye bu yola sapmış olabilir. Bize bunu üniversiteye gittikten sonra açıkladı. Orada da sol ideolojiye kaydı. Şu anda bizimle inatlaşmıyor, birbirimizi anlamaya çalışıyoruz. Ancak içinde büyüttüğü kin ve nefret devam ediyor.

Ãœniversiteyi Antalya’da okudu. Önce benim bulduÄŸum dindar bir vakıf yurdunda kaldı. Ancak 3 ay sonra Müslümanlara vs. saydırarak, birçok bahaneyle birlikte özgürlük adına öğrenci evine taşındı. Sınıfını geçemediÄŸi ve alttan dersleri çok olduÄŸu için,  4 senelik okulunu 7. senede belki bitirecek. Psikiyatrik bunalımlar yaÅŸadı. Ä°ntihara meyilli hale geldi. Sonra ateist, rafizi bir kızla tanışıp iki senedir ilaçlarını bıraktı, en azından hastalığından kurtuldu.  Hayata baÄŸlandı. Ä°ÅŸe girdi, uykuları ve psikolojisi düzelme yoluna girdi. Okulu bitirme amacını hedef haline getirdi.

Kabullenme yoluna girdik

Süreci baÅŸlamadan fark etmek pek mümkün deÄŸil gibi. Çünkü ortaokulda iken ‘evladım namazını kıl’ ÅŸeklinde baskı deÄŸil, teÅŸvik ediyorduk. Ancak namazı hep odasında kılıyordu. Yani kamusal alanda namazını görmemeye baÅŸlamıştık. Bunu normal ergenlik ve gençlik problemi saydığımızdan üstüne gitmiyorduk. Nereden bilelim Allah ve peygambere inanmıyorum sürecine kadar geleceÄŸimizi.

Bizim açımızdan eÅŸik aşıldıktan sonra ne tavsiye edebilirim bilmiyorum. Baktık ki zorlamayla olmayacak, onu üniversite sürecinde kabullenme yoluna girdik. Ben babası olarak daha erken kabullendim. Anne çok zor kabullendi bu gerçeÄŸi.  Çünkü intihar tehlikesi çok ciddi bir sorundu. Psikiyatra da götürdüğümüz için bunun numara deÄŸil gerçek bir sorun olduÄŸunu öğrendik. O yüzden biz öncelikli olarak dini meselemize deÄŸil, hayata tutunması ve hayatta kalmasını saÄŸlamaya çalıştık. Neticede bugün oÄŸlumuz 25 yaşında ve o kızla okul bittikten sonra evlenmeyi düşünüyor.

Düzeltmek noktasında bu tip durumlarda anne-baba tavsiyesi kesinlikle faydalı olamaz. Ya bir Müslüman kız bu kiÅŸileri düzeltebilir gönül bağıyla, ya bir abi/abla/dost olarak düzeltebilir. Herkesin reçetesi ayrıdır. Sorun uçurumdan da büyük. Tek umudumuz duamız. Hayatta olduÄŸu ve kendisine bir hedef belirlediÄŸi sürece bir gün bu süreç eski haline dönecek. DoÄŸru yolu bulacak, ben en azından buna inanıyorum. Bu nesil böyle. Bilgisayar ve cep telefonlarıyla çocuklarımızı bizden çaldılar. Biz buna ne yaptıysak engel olamadık.”

Kaynak: Gerçek Hayat

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.