Sosyal Medya

Güncel

Filistin mücadelesi en zayıf dönemlerinden birini yaşıyor

Yeni Akit yazarı Kenan Alpay Filistin mücadelesinde yaşanan son gelişmeleri köşesine taşıdı.



Kenan Alpay, İsrail'in dünyada yaşanan gelişmeler ışığında son derece rahat bir politika izlediğini buna karşı Filistin'in en yalnız kaldığı dönemlerden biriyle karşı karşıya olunduğunu iddia etti.

Yazının Tamamı

Filistin topraklarından gelen acı haberler oldukça yoÄŸun ve ardı arkası kesilmez bir süreklilik arz ediyor. Öyle ki bu durum giderek daha geniÅŸ kitleler nezdinde “Ä°srail iÅŸgaline rıza göstermekten baÅŸka seçenek kalmadı” duygusunu yaygınlaÅŸtırmakta ve derinleÅŸtirmekte. Ä°ÅŸgal de tehcir ve katliam da yeni deÄŸil elbette. Ancak Siyonist Ä°srail’in arkasına aldığı destek hızlı bir artış trendindeyken Filistin mücadelesi ise sahip olduÄŸu destekler bakımından belki de en zayıf dönemlerinden birini yaşıyor.
 
Mısır’da General Sisi cuntası, Enver Sedat-Hüsnü Mübarek dönemlerinde inÅŸa ve temsil edilen iÅŸbirlikçi misyonu daha ilerilere taşıyarak adeta Filistin halkına karşı Siyonist iÅŸgal rejimiyle yarışırcasına politikalar ortaya koyuyor mesela. Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın Suudi Arabistan’ı, Katar ve Türkiye’yle beraber Hamas ve Müslüman KardeÅŸler’i kuÅŸatmak üzere Körfez ülkeleriyle birlikte Amerika ve Avrupa’ya yeni bir ‘Ilımlı Ä°slam’ modeli pazarladığı günlerdeyiz mesela. Irak’tan sonra Suriye’de de en barbarca savaÅŸ stratejileri uygulayan Ä°ran için Kudüs davasının çirkin bir PR çalışmasından, elde rehin tutmaktan öteye bir anlam ifade etmediÄŸi daha net görüldü mesela. 
 
Katliamın Ölçü ve Hesabı
 
Donald Trump yönetiminin Amerika BüyükelçiliÄŸi’ni Kudüs’e taşıma kararı Türkiye’nin öncülüğünde uluslararası kamuoyu tarafından beklenenin epeyce üzerinde bir ÅŸekilde protesto edilmesiyle görece bir moral kazanıldı. Ancak bizzat asker-polis gözetiminde gruplar halinde Siyonist-Yahudilerin Mescid-i Aksa’yı tacize, iÅŸgale yönelik sistematik provokasyonları tırmandıkça tırmanıyor. Yahudi yerleÅŸim bölgelerinin salgın bir hastalık gibi yayılışına paralel bir biçimde Filistin halkının evlerine, sokak ve mahallelerine yönelik yıkım politikaları hiç hız kesmiyor. GeçmiÅŸte olduÄŸu gibi bugün de Filistin halkının Siyonist iÅŸgalin her geçen gün yenilenen zulüm politikalarına karşı kendi öz gücüyle direnmekten baÅŸka çaresi bulunmuyor.
 
GeçtiÄŸimiz hafta sonu Filistin halkının 42 yıldır mutat olarak düzenlediÄŸi “Büyük Dönüş Yürüyüşü” etkinliÄŸi Gazze sınırında korkunç bir saldırıya maruz kaldı. Ä°srail ordusunun resmi sosyal medya hesabından yapılan açıklama “ölçülü ve hesaplı” bir katliamı itiraf ediyordu. Öyle ki Ä°srail ordusu, askerlerin “her kurÅŸunun nereye gittiÄŸini bilerek sıktıkları”nı övgü ve gururla ilan etmekteydi. Açıklama bir süre sonra silindi. Saldırıda 18 Filistinli katledilmiÅŸ, 700’ü gerçek mermilerle olmak üzere bin 600 kiÅŸi yaralanmıştı. Yahudi Ä°nsan Hakları Örgütü B’Tselem de “Ä°srail ordusu silahsız sivilleri öldürme ve gerçek mermilerle yüzlercesini yaralama sorumluluÄŸunu üstlendiÄŸine” dikkat çekiyordu. BM ve AB’den gelen taleplerin yanı sıra Ä°srail parlamentosunda dahi katliamla ilgili soruÅŸturma komisyonu kurulmasına yönelik teklifler yapıldı. Ancak Ä°srail BaÅŸbakanı Netenyahu ve Savunma Bakanı Liberman katliamı gerçekleÅŸtiren askerleri saygıyla selamlayarak, “madalya hak ettikleri”ni vurguluyorlardı.
 
Siyonist Ä°srail hangi suçu iÅŸlerse iÅŸlesin fiili bir yaptırım bir tarafa sözlü olarak dahi güçlü bir kınamaya muhatap olmamanın verdiÄŸi rahatlığın konforunu sürüyor elan. Fakat yumuÅŸayacak, normalleÅŸecek hatta eskisinden daha iyi olacak beklentilerinin hep gündemde olduÄŸu Türkiye-Ä°srail iliÅŸkileri bu konforun böyle sür-git devam edemeyeceÄŸine dair ‘bozucu’ bir rol oynamakta. Nitekim Kudüs’ü baÅŸkent ilan etme hamlesinde karşı karşıya gelen Türkiye-Ä°srail iliÅŸkileri bu katliama iliÅŸkin gerilim düzeyi artan diplomatik beyanlara da sebep oldu. Katliama dair ilk ve en sert tepkiyi dile getirirken CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan ÅŸu cümleyi kuruyordu: “Ey Netenyahu sen iÅŸgalcisin. Ä°ÅŸgalci olarak Filistin topraklarında bulunuyorsun. Aynı zamanda sen bir teröristsin.” Her ne kadar bu ifadelerde iÅŸgal ve terör Netenyahu’yla birlikte anılıyorsa da esasen tüm bileÅŸenleriyle birlikte bir bütün olarak Siyonist Ä°srail’in iÅŸgal ve terör devleti kimliÄŸi daha net vurgularla öne çıkarılmayı gerekli kılmaktadır.
 
Hangisini İşgale Açık Tutmalı?
 
Türkiye-Ä°srail iliÅŸkileri devreye hangi devlet veya stratejik menfaat girerse girsin normalleÅŸme, yakınlaÅŸma ve dayanışma beklentisinin asla kalıcı bir karşılığı olamaz. Geri adım atılmayacak, verilen karalarda sebatkâr olunacak gerilimler Türkiye’nin de Filistin halkı baÅŸta olmak üzere Ä°slam toplumlarının da faydasınadır. Bu gerilimler aynı zamanda Amerika-Ä°srail ekseninde fonksiyon icra eden monarÅŸi ve askeri cuntaların da gayrı meÅŸru pozisyonunu daha açık hale getirecektir. Ä°srail iÅŸgal rejimi adına Netenyahu’nun ÅŸu ithamı bu iliÅŸkiler sürecinde hiç gündemden düşmemelidir örneÄŸin: “Dünyanın en ahlaklı ordusu (Ä°srail), yıllardır ayrım gözetmeksizin sivil nüfusu bombalayanlardan (Türkiye) ahlak dersi alacak deÄŸil. Kuzey Kıbrıs’ı iÅŸgal eden, Kürt topraklarına yayılan ve Afrin’de sivilleri katleden biri bize ahlak ve deÄŸerler üzerine vaaz veremez.” Uzun yıllar boyunca Kemalist iktidar sınıflarının, ulusalcı ve liberal çevrelerin “Ä°srail ve Türkiye OrtadoÄŸu’da iki demokratik kader ortağıdır, stratejik müttefiktir” propagandaları çirkin bir tiyatrodan ibaret olduÄŸu gün gibi aÅŸikârdır. 
 
Türkiye’nin Suriye ve Irak’a dair ciddi sıkıntılar yaÅŸadığı bir vasatta her nasılsa Ege ve Akdeniz’de baÅŸka birtakım depresif vakalarla karşılaÅŸması elbette sürpriz deÄŸil. Geçen hafta Varna’da Avrupa BirliÄŸi liderleriyle yapılan zirvede Türkiye, Ege ve Akdeniz’de yaÅŸanan gerilimleri düşürmeye davet edildi. Bir taraftan Kardak kayalıkları gibi küçük bir adacık üzerinden Yunanistan ile diÄŸer taraftan DoÄŸu Akdeniz’deki münhasır petrol ve doÄŸalgaz rezervlerine dair giriÅŸilen sondaj faaliyetleri dolayısıyla Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’yle yaÅŸanan sorunlar tırmanıyor. Batı Trakya ve 12 Adalar ÅŸu veya bu ÅŸekilde elden çıkmış/çıkarılmış olsa bile Türkiye Avrupa BirliÄŸi üyelik sürecinin hatırına (basit ve küçük de olsa) Kardak’tan vazgeçmeli denilebilir mi? DoÄŸu Akdeniz’deki petrol ve doÄŸalgaz sondaj faaliyetlerine iliÅŸkin haklarını GKRC baÄŸlamında Yunanistan ve AB’ye terk edebilir mi? 
 

 

Peki, nasıl oluyor da Kudüs’ü, Ramallah’ı, Gazze’yi, El Halil’i, Batı Yaka’yı ve bir bütün olarak Filistin coÄŸrafyasını Siyonist Ä°srail iÅŸgaline terk etme düşünce ve teklifi bu kadar kolay ve rahatlıkla ortalıkta dolaÅŸtırılıyor? Adaleti ve kardeÅŸliÄŸi temsil eden güçlü bir taraf olmak için Türkiye, iÅŸgal ve tasallutu engelleyebildiÄŸi her noktaya müdahil olmak durumundadır.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.