Sosyal Medya

Güncel

Güncelleme önerisinin hiç umulmayan bir merciden gelmiş olması aslında gayet doğal

Karar gazetesi yazarı İbrahim Kiras güncelleme tartışmalarını farklı bir boyutuyla köşesinde değerlendirdi.



İbrahim Kiras güncelleme fikrinin sadece din ile sınırlı kalamayacağını değişen dünyanın ihtiyaçlarına cevap veremeyen siyasi ve sosyal geleneklerin de bir şekilde değişime tabi olduklarını yazdı.

Yazının Tamamı

Daha iki asır öncesinde dünya nüfusunun ancak yüzde ikisi ÅŸehirlerde yaşıyordu; bugün insanlığın yarısı ÅŸehirli. Dolayısıyla toplumsal hayatla ve siyasi düzenle ilgili ÅŸartlar bugün kadim çaÄŸlardakinden çok farklı.  Aslında genel anlamıyla modernleÅŸme adı verilen bir tarihi sürecin en önemli tezahürlerinden biri olan bu “hızlı ÅŸehirleÅŸme”nin beklenmedik yan etkilerini en fazla hisseden ülkelerin başında geliyoruz. Çünkü Türkiye artık tarım toplumu deÄŸil. Yani aile dayanışması ve akrabalık iliÅŸkileri gibi toplumsallık modelleri iÅŸlevsiz bugün.
 
Bu durumda vaktiyle insanları bir araya getiren etnik ve bölgesel kimlikler, hemşehrilik bağı, mezhep veya tarikat aidiyeti vs. artık giderek problem çözemez hale geliyor.
 
Demek ki Türkiye’nin sosyal ve siyasi problemlerine “kadim gelenekler” temelinde çözüm bulmak mümkün deÄŸil artık. Yeni yollar, yeni yordamlar bulmak lazım toplumun bütün unsurlarını bir arada tutmak ve bu arada dünyanın gidiÅŸatına ayak uydurmak için.
 
Demek ki -sözgelimi- millet denince etnik akrabalık bağının ötesini tasavvur edemeyen bir toplumun uyumlu bir düzen içinde yaşatılması zor olacak.
 
Unutmayalım: Avrupa tarihinde milliyetçilik toplumu bölmedi, birleÅŸtirdi. Ulus Devlet birbirinden ayrı alt kimlikleri bir üst kimlikte buluÅŸturdu. Ä°kinci MeÅŸrutiyet devrinin aydınları da bunu yapmak istiyorlardı. Ayrıca toplumsal hayatın her alanında bir yenilenmenin gerektiÄŸini görüyorlardı. Ä°darede, eÄŸitimde, sanatta, hatta dini yaÅŸantıda…
 
***
 
Bugün hiç biraraya gelemezlermiÅŸ gibi görsek de pekâlâ Ä°ttihat ve Terakki Cemiyeti içinde bir araya gelebilmiÅŸ olan Ä°slamcı, Türkçü ve liberal aydınların ortak fikri hem “birliÄŸimizi koruyarak” hem de “birliÄŸimizi korumak için” toplumsal yapının baÅŸtanbaÅŸa yenilenmesi zaruretiydi. Ä°slamcılar dine sonradan sokulmuÅŸ yabancı inanç ve kültür kalıntılarını temizleyerek Kuran’ın evrensel mesajının “asrın idrakine söyletilmesi” yolunda, Türkçüler bir taraftan millet kimliÄŸinin modernize edilmesi bir taraftan da etnisite üstü siyasi ve kültürel bir yapı olarak benimsenmesi yolunda çaba gösteriyorlardı. Bu “güncelleme” çabaları imparatorluÄŸun yıkılıp cumhuriyetin kurulduÄŸu süreçte devam ettirilemedi. Çünkü galiba Cumhuriyetin kurucu kadrosu -Osmanlı’nın yıkılışını engelleyemediklerine göre- Türkçülüğün ve Ä°slamcılığın derde deva olmayacağını düşünüyordu. Dolayısıyla bu iki fikir akımının birikimi çöpe atıldı, sıfırdan bir modernleÅŸme hareketi baÅŸlatıldı yeniden. Ä°slamın modernleÅŸmesi konusunda “tepeden inme” çözümler devreye sokuldu, milletleÅŸme meselesi ise “Türk kimliÄŸi soy bağına dayalıdır ama bu ülkedeki herkes Türktür” ÅŸeklinde garip bir formülasyonla çözülmeye çalışıldı. Her iki alanda da çözüm hala uzağımızda.
 
Bu bakımdan gelinen noktada “güncelleme” önerisinin hiç umulmayan bir merciden gelmiÅŸ olması aslında gayet doÄŸal. Çünkü ihtiyaç var. Bu kadar basit. Bu ihtiyacın en temel göstergelerinden biri yeni nesillerde Ateizm ve deizm eÄŸiliminin artışı. Muhakkak ki modernleÅŸmenin yan etkileri arasında dinden uzaklaÅŸma da var. Modern doÄŸa bilimlerinin çizdiÄŸi dünya resmiyle din diskurunun uyumsuzlaÅŸması da bir gerçek. Oysa doÄŸa bilimleri alanındaki mevcut bilgi birikimimize aykırı kabulleri olan Katolik Kilisesinin veya Evanjelik Protestanlığın durumu Ä°slam için geçerli deÄŸil. Yani bize göre daha zor ÅŸartlarda “güncellemesini” yapabildi Hristiyan Batı. Aydınlanma sonrası dönemin dindar Hıristiyan düşünürleri Kant’ın ve hatta Hegel’in fikir sistemi içinde Kilise’nin inanç esaslarını yeniden formüle edebilmiÅŸlerdir. Sonraki devirlerde ise Marksist Hristiyanlar bile çıkmıştır.
 
***
 
Öte yandan, ister dindar olsun ister dinsiz, aydınlarımızın çoÄŸunda modernleÅŸmeyi yalnızca dinle -ve dolayısıyla biraz da toplumsal kültürle- ilgili görme eÄŸilimi problemli. (Bu bir yana, Ä°slam’ın güncellenmesi de fıkıhla veya fetva kurumuyla ilgili bir meseleden ibaret görülüyor. Mesela tasavvufun kendini yenilemesi, temel önermelerini bugünkü dünyanın diline tercüme etmesi gerekmiyor!) Halbuki ihtiyaç varsa toplumsal hayatın her alanında yenilenme ihtiyacı vardır. Sanatta da. Siyasette de.  Siyasi yapı kadar siyasi kültür ve siyasi ideolojilerin de güncellenmesi gerekiyor. Mesela temelde ahlaki bir tutum olan sosyalizm fikrini Stalinizme veya Maoizme falan hapsederseniz yaÅŸatamazsınız. Mesela liberalizm de öyle. Mesela milliyetçilik de öyle.
 
Avrupa’da milliyetçilik toplumu bölmedi, birleÅŸtirdi dedik yukarıda… Ä°kinci meÅŸrutiyet yıllarının Türkçü ideologlarının modernleÅŸme ve toplumsal kesimleri birleÅŸtirme doÄŸrultusundaki çabasına deÄŸindik. Oysa bugünün milliyetçi siyaseti millet meselesine yaklaşımı itibarıyla Ä°kinci MeÅŸrutiyet’in çok gerisinde. Bugün artık millet kimliÄŸini vatandaÅŸ kimliÄŸiyle örtüştürebilen, bunun için de demokratikleÅŸmeyi milletleÅŸme sürecinin ÅŸartı olarak gören bir milliyetçilik anlayışının tartışılması gerekmez mi?
 
Bu toplumun herhalde kahir ekseriyeti milliyetçiliÄŸi olumlu bir fikir olarak görüyordur ama bir siyasi ve kültürel doktrin olarak milliyetçiliÄŸin misyonerliÄŸini üstlenmiÅŸ olan az sayıdaki aydının -hiç deÄŸilse kendi kendilerine- “nasıl bir milliyetçilik” diye sormaları gerekmez mi?
 

 

Dinin güncellenmesi başlı başına bir mesele elbette ama hiçbirimiz kendi toplum ve dünya anlayışımızı yeni şartlara göre güncelleyemiyorsak toplumsal kültürün kendi başına yenilenmesini beklemek beyhude.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.