Sosyal Medya

Güncel

Hakkında çok az şey bildiğimiz koca Endülüs Medeniyeti böyle bir hizipleşmenin kurbanı olmadı mı?

Yeni Şafak yazarı Faruk Beşer İslam coğrafyasındaki hizipçiliği köşesinde değerlendirdi.



Yazının Tamamı

Bilmeyen, anlamayan var mıdır? Şu anda dünyanın her yerinde ezilen, dövülen, yurdundan edilen insanlar hep Müslümanlardır. Haince, zalimce, acımasızca öldürülüyorlar. İtiraz eden olursa o da terörist ilan ediliyor. Evleri, şehirleri, mabetleri ve bütünüyle tarihleri tahrip ve talan ediliyor. Dünyanın en acımasız zulmüne maruz kalıyorlar. Daha acı olan da müslümanları kendi kendilerine kırdırıyorlar. Cahillerimizi, beyinsizlerimizi kandırıp onlara örgütler kurduruyor, mezhepçiliği, ırkçılığı tahrik unsuru olarak kullanıyor, sonra dönüp bunu da müslümanların gaddarlığı, acımasızlığı, terörü olarak gösteriyorlar.

Müslümanların tarihine bakıldığında yenilmelerinin, dağılmalarının, çözülmelerinin ana sebebinin hep hiziplere, devletçiklere ayrılıp birbirleriyle uğraşmaları olduğunu görürüz. Hakkında çok az şey bildiğimiz koca Endülüs Medeniyeti böyle bir hizipleşmenin kurbanı olmadı mı?
 
‘Allah’a itaat edin, resulüne itaat edin, birbirinizle didiÅŸmeyin, yoksa maÄŸlup olursunuz, rüzgârınız/gücünüz, devletiniz gider. Sabırlı olun, Allah sabredenlerle beraberdir’ (Enfâl 46). Bu sabırda yekdiÄŸerine karşı tahammüllü olma da vardır. ‘Allah’a dönün, O’na karşı saygılı olun, namazlarınızı dosdoÄŸru kılın, müşrik olmayın; onlar dinlerini fırka fırka ettiler, hiziplere ayrıldılar, her hizip kendi bildiÄŸiyle yetinip, halinden memnun oldu’ (Rûm 31-32). ‘Firavun halkını ÅŸialara/hiziplere ayırarak ülkesinde zorbalık yaptı, bir kısmını ezdi, müstez’af kıldı, erkek evlatlarını öldürdü, kızlarını hayatta bıraktı…’ (Kasas 4).
 
‘Ey Muhammed, onlara de ki, Allah size üstünüzden de altınızdan da ceza göndermeye, size hizipçilik elbisesi giydirip kendi sıkıntılarınızı kendinize tattırmaya da kadirdir. Görüyor musun, anlasınlar diye biz ayetleri nasıl farklı farklı veriyoruz (En’âm 65). ‘Dinlerinde fırkalaşıp, hizipler haline gelenlerle senin hiç bir alakan olamaz. Onların iÅŸi artık Allah’a kalmıştır. Sonra O yaptıklarının ne demek olduÄŸunu onlara anlatacaktır’ (En’âm 159).
 
Ä°ÅŸte bütün mesele bu. Biz inanıyoruz ki, her ÅŸey Allah’ın elinde. O yardım ederse kimse size galip gelemez. Ancak O yardımını ve desteÄŸini belli ÅŸartlara baÄŸlamış. O Hakîm’dir, her iÅŸinde ve her hükmünde hikmetler vardır, hiç kimseye rastgele davranmıyor. Siz görevinizi yapın, ben sizin birinize on katayım diyor. Ä°slam tarihi hep bu vadin gerçekleÅŸtiÄŸine ÅŸahittir. Åžu anda Ä°slam ümmetinin en büyük derdi, maÄŸlubiyetinin en büyük sebebi fırkalaÅŸma, hizipleÅŸme, mezhepçilik ve herkesin kendi fikirlerini yegâne hakikat sanmasıdır. Bundan kurtulmadıkça belalardan kurtulamayacaktır.
 
Üç gün önce Özgür-Der’in davetiyle Diyarbakır’daydım. Ä°ttihadü’l-ulema üyelerinin bazılarıyla da oturup hasbihal ettik. Öğrendim ki, Diyarbakır’daki dindar STK’lar ayda bir toplanıp ortak meselelerini tartışıyorlarmış. Çok sevindim. Doksanlı yıllarda Kütahya’ya gittiÄŸimde orada da on iki kadar vakıf ve dernek aynı ÅŸeyi yapıyorlardı. Katılmayan tek örgüt bugün başımıza bela olan o örgüttü. O zaman döndüğümde bunun Kocaeli’nde uygulanmasını teÅŸvik ettim, yine sadece o örgüt kabul etmedi. Ne yazık ki, o zaman bunun ne anlama geldiÄŸini anlayamamıştık.
 
Ä°slam diye bir derdi olan dernek, vakıf ve kuruluÅŸlar bölgesel olarak en az ayda bir toplansalar, önce ittifak noktalarından baÅŸlayıp birbirlerine destek olsalar ve ‘ittifak ettiÄŸimiz hususlarda yardımlaşırız, ihtilaf ettiÄŸimiz hususlarda birbirimizi mazur görürüz’ kuralını uygulasalar, hayrın kapısı açılmış ve Allah’ın desteÄŸi alınmaya baÅŸlanmış olur. Hatta oturup sadece bir çay içerek sohbet etseler, bir ay sonra tekrar yüz yüze gelecekleri için hiç olmazsa artık birbirleri aleyhine konuÅŸamaz olurlar.
 
Son olaylarda gördük ki, toplumda sözü dinlenen hocalar, kanaat önderleri böyle toplantılar yapınca aralarındaki suçlama ve karalama azalıyor, güçleri ve etkileri artıyor, kendi hatalarını müzakere edebiliyorlar, karşı tarafta da müthiş bir panikleme ve endişe doğuyor.
 
Varsayalım ki, bizim doÄŸrularımız fazla, diÄŸerlerininki az. Bu durumda bile bizim doÄŸru saymadığımız bir düşüncelerinde onlarla birlikte hareket etmemiz, kendi doÄŸrumuzda ısrar etmemizden daha hayırlıdır. Yeter ki, Resulüllah’ın ifadeleriyle ortada bir küfrü bevah, yani apaçık ve tevili kabil olmayan bir küfür olmasın. Hiziplerin ve fırkaların birbirlerini suçlamaları hep teville yapılan suçlamalar deÄŸil midir? Oysa ittifak yani vahdet farzdır, tevile dayalı tekfir ise haramdır.
 
Önemine binaen cemaatin ve fırkanın ne olduğunu bir kez daha yazacağım, şimdilik şunu söyleyeyim; eğer bir grubun kendini bütünüyle doğru sanıp, fikirlerini beğenmediği diğerlerini sistematik olarak karaladığını görürseniz onun asla cemaat değil, bir fırka ve hasta bir hizip olduğunu anlayabilirsiniz. Ne yazık ki, son zamanlarda bunu çokça görüyoruz.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.