Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Arif Arcan: 'CHP hala 1950'de kaybettiği iktidarın travmasını yaşıyor'

Araştırmacı Tarihçi Arif Arcan ile Türkiye'nin yakın geçmişini mercek altına aldık. Çok Partili hayata geçiş, demokrasinin kesintiye uğraması, devrin önemli şahsiyetleri gibi birçok konuya ışık tuttuk...



DÜŞÜNCE MEKTEBİ / SÖYLEŞİ

M. Mazlum ÇELİK

 

-Ä°nönü’yü çok partili hayata iten nedenler yalnızca dış dinamikler midir, iç muhalefet ve kurumlar iktidarı bu konuda teÅŸvik edememiÅŸ midir?

CHP’nin 1935 yılı kongresinde Genel Sekreter Recep Peker’in “Yeni parti programı kabul edildikten sonra, partinin temel ilkeleri, yeni Türk devletinin ilkeleri olacaktır” ilanından hemen on yıl sonra, Atatürk’ün vefatı ile birlikte Ä°smet Ä°nönü’nün “Ebedi Milli Åžef” ilanından hemen yedi yıl sonra Tek Parti yönetiminin çok partili siyasal hayata geçilmesi hususunda fazlaca bir direnç göstermemesinin nedenini, “dış dinamiklere” baÄŸlamak durumdayız. Türkiye’nin jeopolitik önemi dış dinamikleri fazlaca dikkate almasının birincil nedenidir. II. Dünya Savaşından sonra oluÅŸan uluslararası sistemin inÅŸa süreci Türkiye’yi yakından ilgilendirmiÅŸtir. Türkiye’deki siyasal yaÅŸam her zaman için uluslararası geliÅŸmelerden etkilenmiÅŸ ve uluslararası sistemin mimarisi paralelinde bir seyir izlemiÅŸtir. Osmanlı Devletinin özellikle son yüzyılına damgasını vuran “dengeci” dış politika stratejisi Türkiye Cumhuriyetine intikal etmiÅŸtir.

DiÄŸer taraftan iç dinamiklerin baskısını göz ardı etmemek gerekiyor. Zira deÄŸiÅŸim talebi daha doÄŸru bir ifade ile iktidarın el deÄŸiÅŸtirmesi için iç dinamiklerin mevcut iktidar üzerinde aktif ya da pasif bir baskısı olması gerekiyor. Türkiye’nin yakın tarihindeki siyasal hayat, iç dinamiklerin dış dinamikleri gözetmesi ÅŸeklinde cereyan etmiÅŸ olduÄŸunu söyleyebiliriz. Türkiye’de iktidarların el deÄŸiÅŸtirmesi için lazım gelen zeminin oluÅŸumu uluslararası güç mimarisine paralel ÅŸekillenmiÅŸtir. Bu durum toplumsal kesimlerin örgütlenme bilinç, kültür ve becerilerinin geliÅŸmemiÅŸ olduÄŸundan kaynaklı. Neden geliÅŸememiÅŸ? Türkiye’de siyasallık hep devlet katında deruhte edilmiÅŸ. Ä°ktidara odaklı bir siyasallık söz konusu. Ä°ktidar yönelimi içinde olan güçler, toplumsal kesimlerinin bazıları ile ittifak kuruyorlar. İç dinamiklerin rejim ile olan ittifakı, bizatihi kendi kendilerine özerk örgütlü bir güç olmalarına engel teÅŸkil ediyor.

Kemalist rejim, dış güçlere karşı Anadolu’nun birliÄŸini saÄŸlamak için oluÅŸturulmuÅŸ bir ittifakın eseriydi. Bu ittifakta ayrıcalıklı kesim şüphesiz askerlerdi ve onları sivil bürokrasi ile aydınlar izliyordu. Devlet aygıtını oluÅŸturan parti merkezli askeri ve sivil bürokrasinin ekonomik faaliyetler baÄŸlamında iliÅŸki içinde bulunduÄŸu tüccar, sanayici, büyük toprak sahipleri ittifakın bileÅŸenlerinde önemli yerdeydiler.

Fakat kriz denebilecek gerilimler baÅŸ göstermede gecikmedi. Aydınları yedeÄŸine alan askeri ve sivil bürokrasi bütün bir kamusal alanlarda ve hatta özel alanlara dahi uzanabilecek ÅŸiddetli bir biçimde devletin etkin olmasını istiyordu. Parti-Devletin yeterince etkin olmadığı yüksek sesle dillendiriliyordu. Tüccar, sanayici ve büyük toprak sahipleri tekelleÅŸmeden rahatsızlık duymaktaydılar. Bu kesimlerden bazıları devlet aygıtı ile olan ittifakı derinleÅŸtirerek ekonomik etkinlikleri tekelci bir biçime çeviriyorlardı. Bu durum şüphesiz diÄŸerlerine zarar veriyordu. Parti-devletin iktidar tahkim karakterli yeni devlet inÅŸası üst yapılarda tamamdı ama “ulus” denilen, Türkiye nüfusunun ezici çoÄŸunluÄŸunu oluÅŸturan kırsal kesimin durumunda hiçbir deÄŸiÅŸiklik yapılmamıştı. Serbest Fırka deneyiminde görüldüğü üzere halk kesimindeki müthiÅŸ tepki rejim adına korkutucu bir düzeydeydi.

II. Dünya savaşı, aşırı devletçi politikaların uygulanmasına hem bir neden hem de bir bahane teşkil etti. Fiyat istikrar tedbirleri, vergisel düzenlemeler, askere alma ve terhis şartları, angaryaya varabilecek zorunlu çalışmayı öngören kanunlar vb. girişimler ittifakı oluşturan kesimleri de içine alan müthiş bir tepkinin oluşmasına neden oldu. II. Dünya Savaşı nedeniyle oluşan doğal suskunluk, II. Dünya Savaşı sonrası yerini yüksek sesli bir muhalefete bıraktı. Savaş sonrası hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Bütün bir toplumsal kesimlerde gündem neredeyse aynıydı; yükselen enflasyon, temel ihtiyaç maddelerindeki kıtlık, fiyat kontrol sisteminin getirmiş olduğu yozlaşma, vatandaşın rejime-devlete olan yabancılaşması, keyfilik, adam kayırmacılık, devletin neden olduğu ekonomik faaliyetlerdeki daralma vb. konular.

Tek parti, rejim krizine varabilecek bu geliÅŸmeler karşısında rejimin selameti için bir uzlaşı arayışını gündemine aldı. CumhurbaÅŸkanı Ä°smet Ä°nönü’nün 1 Kasım 1945 tarihli konuÅŸması, parti-devlet adına bir özür konuÅŸmasıydı ve Ä°nönü bu konuÅŸmasında çok partili hayata geçilebileceÄŸini ima etti. Böylece Türkiye’de demokratik yarışmaya dayalı çok partili siyaset anlayışı zaten kriz içinde bulunan mevcut ittifakı paramparça etti. 1945 yılının sonuna doÄŸru Türkiye’de siyasal bir ayrışma iyiden iyiye kendisini göstermiÅŸ oldu. CHP ve Meclis içindeki muhafazakârlarla liberaller keskin hatlarla ayrışmaya baÅŸladı. Nitekim 7 Ocak 1946 tarihinde Demokrat Parti’nin kurulması ile birlikte bu ayrışmanın liberal tarafı CHP’den kopmuÅŸ oldu.

Ä°smet Ä°nönü’nün burada nerede durduÄŸu önemli. Ä°smet Ä°nönü tek parti hegemonyasının baÅŸarısız olduÄŸunun farkına çok erkenli yıllarda varmıştır. Partinin bütün bir toplumsal kesimleri temsil edemeyeceÄŸini görmüştür. Devlet aygıtını oluÅŸturan askeri ve sivil bürokrasinin ittifak kurmuÅŸ olduÄŸu kesimler ile birlikte seslendirdiÄŸi taleplerin harfiyken yerine getirilmesi demek; ihmal edilmiÅŸ geniÅŸ halk yığınlarının sessizliÄŸinin nihayetinde derin bir çatışma potansiyeli barındırdığını Ä°nönü sezinlemiÅŸtir. Ordu askeri alanda modernizasyon, sivil bürokrasi ve aydınlar daha çok etkinlik, devlet aygıtına eklemlenmiÅŸ besleme bir avuç tüccar, sanayici ve toprak aÄŸaları daha çok imkân talep ediyordu.

DiÄŸer taraftan CHP’nin bu talepleri birebir karşılaması demek; geniÅŸ halk yığınlarının öfkesinin açığa çıkmasından daha önce zaten toplumsal destekten yoksun olan CHP’nin bu defa ittifaktan doÄŸan iç destek dinamiklerini kaybederek yok olması demekti. Ä°nönü’nün siyasette denge ve eleÅŸtiri rolünü oynayabilecek muhalefet kurumuna olan ihtiyacını hissetmesi, çok partili siyasal rejime geçme tartışmalarından daha çok eski tarihlere dayanır. Ä°nönü, CHP’nin1939 yılındaki BeÅŸinci Büyük Kongresinde parti ile devletin baÄŸlarını gevÅŸetici bazı kararların alınmasını saÄŸlamıştı. Önemlisi, “sadık bir muhalefet” görüntüsü vermiÅŸ olmasına raÄŸmen bağımsız bir muhalefet görevini ifade edecek “Müstakil Grubun” oluÅŸumuna ön ayak olmuÅŸtu. Böylece iktidara karşı bir denge ve eleÅŸtiri altyapısı oluÅŸacaktı.

Kaldı ki Demokrat Parti’nin kurulmasına iÅŸaret veren de Ä°smet Ä°nönü olmuÅŸtur. “Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu”na etkin bir ÅŸekilde muhalefet eden Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü Mecliste CHP içinde ama CHP’den ayrı bir grup olarak ön plana çıkmış ve Menderes, Koaraltan ve Köprülü süreç içerisinde CHP’den ihraç edilmiÅŸ, Bayar ise istifa etmiÅŸtir. Ä°smet Ä°nönü Kasım 1945 tarihinde TBMM’ni açış konuÅŸmasında partide hizipçilik yerine parti kurulmasının daha iyi olacağını belirtmesinin ardından Celal Bayar parti kurmak için harekete geçmiÅŸtir.

'CHP'Yİ RAHATSIZ EDEN TAŞRANIN GÜÇLENİP KARŞILARINA ÇIKMASIYDI...'

- Demokrat Partinin Cumhurbaşkanı olan Celal Bayar nasıl bir kişiliğe sahipti, İttihatçı damarı ve İnönü ile arasında tüm siyasi hayatı boyunca devam eden rekabet ve husumet devlet adamlığını nasıl etkilemiştir?

Celal Bayar ile Ä°smet Ä°nönü arasındaki rekabet ve husumet bilinen bir gerçektir. Ä°ktidar mücadelesi içinde bu tarz rekabet ve husumetlerin olması doÄŸaldır. Celal Bayar ile Ä°smet Ä°nönü arasındaki rekabeti salt ideolojik bir rekabet olarak görmek mümkün deÄŸildir. Ä°smet Ä°nönü’nün devletçiliÄŸi ile Celal Bayar’ın liberal eÄŸilimleri rejimi koruma ve kollama noktasında anlamını yitirmektedir. Ä°smet Ä°nönü, Atatürk devrinde 5.015 gün baÅŸvekil yani baÅŸbakan olarak kalmış olmasına raÄŸmen Celal Bayar ancak 450 gün baÅŸvekil olarak görev yapabilmiÅŸtir. Atatürk’ün BaÅŸvekilliÄŸi Ä°smet Ä°nönü’den alıp Celal Bayar’a verdiÄŸinde Celal Bayar, bir kiÅŸi haricinde Ä°smet Ä°nönü hükümetinin kabinesini bütünüyle muhafaza etmiÅŸtir. Celal Bayar’ın ittihatçı damarının devlet adamlığı noktasında kendisine ne kazandırdığı ya da kaybettirdiÄŸi sorusuna, KurtuluÅŸ Savaşı ve Cumhuriyetin kuruluÅŸ süreçlerinde aktif ittihatçıların siyaset alanından tasfiye süreçleri ile baÄŸlantılı cevap aramak daha doÄŸru olur. Atatürk dâhil Cumhuriyeti kuran kadroların bir zamanlar ittihatçı olduÄŸu gerçeÄŸi de göz ardı edilmemelidir. Mesele aktif ittihatçılıktır.

Vekillik, Bakanlık, BaÅŸvekillik ve Ä°ÅŸ Bankası kuruculuÄŸunu yapmış bir Celal Bayar’ın aktif ittihatçılığından bahsetmek ne kadar mümkündür? Celal Bayar’ın önemli bir özelliÄŸi sivil alandan gelmesidir. Ä°ttihatçılığın “sekterci” karakterinin daha çok zinde bir güç olarak askeri cenahta yoÄŸunlaÅŸmış olması Celal Bayar’ın ittihatçı gizli bir ajandaya sahip olduÄŸu iddiasını zayıflatmaktadır. Zira ordu -rejim/hükümet kaynaÅŸması CHP’nin kuruluÅŸ kodlarının en belirgin özelliÄŸidir. Kemalist ideolojiye TSK’nin sımsıkı baÄŸlı olmasının geleneÄŸi buradan kaynaklanmaktadır. Celal Bayar sivil alanı çok iyi bilmekteydi ve iÅŸ çevreleri ile dolaysız iliÅŸkileri vardı. Celal Bayar’ın sivilliÄŸi CHP kadroları içinde ender bulunan bir özellikti ve CHP’nin sivil alan ile ittifakının önemli taşıyıcılığını Celal Bayar yapmıştır.

Ä°smet Ä°nönü çok partili siyasal hayata geçiÅŸte Celal Bayar faktörünü olumlu bulmuÅŸtur. Demokratik muhalefetin Celal Bayar liderliÄŸinde vuku bulması Ä°smet Ä°nönü’yü rahatsız etmemiÅŸ bilakis memnun etmiÅŸtir. CumhurbaÅŸkanı Ä°smet Ä°nönü CHP hükümetlerinde Bayar’ı baÅŸbakan olarak görmek istememiÅŸtir fakat rejimin temel ilkelerine özellikle laiklik konusunda Bayar’ın parti/rejim ilkelerine olan sadakatini takdir etmiÅŸtir. Bundan dolayı muhalefetin Bayar merkezinde toplanmasını ve partileÅŸmesini teÅŸvik etmiÅŸtir.

Ä°nönü ve Bayar’ın lider kiÅŸiliÄŸinde merkezileÅŸtirilmeye çalışılan ideolojik karşıtlık bir kurmacadan ibarettir. Ä°ktidar mücadelesi içindeki rekabet ve husumet durumu abartılmıştır. Türkiye’nin yakın tarihini sübjektif bir ÅŸekilde okuma biçimi siyasilikten azade deÄŸildir. Bu siyasilik, devletin sahipliliÄŸini hedef almış iktidar odaklı bir yaklaşımdır. Celal Bayar seçkinci CHP kadroları içinde seçkin bir yere sahipti ve merkezi siyasayı temsil noktasında bir salahiyete sahipti.

CHP’yi ve Ä°smet Ä°nönü’yü asıl rahatsız eden, hatta çileden çıkaran, siyasi rekabet ve husumetin katmerleÅŸmesine neden olan olgu; demokratikleÅŸme ile birlikte taÅŸranın merkeze karşı yeni ve dinamik bir güç odağı olarak ortaya çıkmasıdır. BaÅŸta Ankara olmak üzere büyük ÅŸehirlerin kamusal alanlarına sokulmayan çarıklılar, poturlular ve köşeli kasketliler artık görünür bir hale gelmiÅŸtir. Seçkinlerin dayanamadığı tuhaf bir nefrettir bu. Bu tuhaflık CHP’nin seçkinciliÄŸi ile de sınırlı deÄŸil. Çevreden/taÅŸradan geliyorsunuz iktidara yerleÅŸiyorsunuz ve süreç içerisinde seçkin bir hale dönüşüyorsunuz. Sizin elde etmiÅŸ olduÄŸunuz seçkinliÄŸiniz seçkinci bir anlayış üretiyor. Sosyal, kültürel, siyasal ve ekonomik bütün örüntülerinizi kapalı devre seçkinci kulüp ile deruhte ediyorsunuz. Esasında her devrin meselesi de bu; güncel siyasetin ana tartışma konusunun ana teması bu minvalde mesela. Ak Parti seçkinleÅŸti mi seçkinleÅŸmedi mi? Ak Parti siyasal kadroları halktan koptu mu kopmadı mı?

Türkiye siyasetinde çevre/merkez iliÅŸkileri hep gerilimli bir alana sahip olmuÅŸtur. Türkiye siyasetinde güçlü bir arka planı olan geleneksel patronaj sistemi hala tüm canlılığı ile varlığını sürdürüyor. Çevrenin siyasal dinamizmi ile üretmiÅŸ olduÄŸu liderleri ya da siyasal kadroları merkezileÅŸerek kendisini üreten unsurları ile olan yatay iliÅŸkilerini terk ederek bir patronaj iliÅŸkisine evriliyorlar. Patronaj yani patron, hami, nimetin ve külfetin kime ya da kimlere, ne kadar ve hangi zamanlarda dağıtılacağına karar verme durumu. Nelerin memleket meselesi olduÄŸunu ya da olmadığını belirleme hakkı. Kendisini en yetkin ve en yeterli görme durumu. Türkiye seçkinciliÄŸi patronaj iliÅŸkileri kurarak kendince siyasal bir derinlik kazanmaÄŸa çalışıyor. Kadim Türk merkezi devlet siyasal örgütlenme modelinde “padiÅŸah-kul” sistemi var. Aristokrasi bir form olarak mevcut deÄŸil. Merkezi siyaset meydanında hanedan üyesi deÄŸilsen ve hatta padiÅŸah olabilmeyi baÅŸaramamışsan neticede miras yolu ile kazanabildiÄŸin herhangi dokunulamaz bir hakkın yok demektir. Devletlu yani seçkin olabilme durumu alınan “görev” ile mukayyit. Osmanlı Devletinin modern bir devlet olabilme süreçlerinin çok önemli bir uÄŸrağını oluÅŸturan Tanzimat döneminde devlet aygıtını oluÅŸturan yüksek sivil ve askeri bürokrasi mensupları siyasal alanı sahiplenerek seçkinci bir altyapı oluÅŸturuyorlar. Ä°ktidar yönelimi ve iktidarda olma/kalma hakkı seçkinlerim temel hakkı olarak algılanıyor.

CHP’liler ve dolaysız olarak Ä°smet Ä°nönü hiç beklemedikleri halde 1950 yılında iktidarı kaybettiklerinde yaÅŸadıkları bir ÅŸok deÄŸildi. Çok ağır bir travma geçirdiler ve bu travmanın psikolojik arazları o kadar güçlüydü ki bu arazalar günümüze kadar uzanmış bulunmaktadır. DP iktidarı ile birlikte taÅŸrada devlet ve iktidar ile içli dışlı olan eÅŸraf ailelerinin karşısına yeni yetme politik figürler ortaya çıkıyor, tek sermayeleri aldıkları eÄŸitim olan çevre unsurları bürokrasiye girebilecek ÅŸansı yakalıyor, belirli bir sermaye birikimine sahip olan ama iÅŸ yapabilme aÄŸlarına sahip olmayanlar sahneye çıkıyor, ekonomik etkinlikler çeÅŸitlenerek derinlik kazanıyor. Ä°vmelenen iç göçlerle taÅŸra kültürü ÅŸehirlere taşınarak farklı bir sosyolojinin doÄŸmasına neden oluyor.

Demokratik Parti’yi kuranlar CHP’nin seçkinlerindendiler ama ittifak kurdukları seçkin olmayan çevre unsurları iktidarda çok baskınlardı. CHP, siyasal alanını “taÅŸralaÅŸtıran”, seçkinlerin iktidarına son veren Demokrat Parti’yi hiçbir zaman affetmemiÅŸtir. Bu affetmeme durumu kılcal kesitlerde farklı hikâyelere bürünmektedir. Demokratik yaÅŸamın getirmiÅŸ olduÄŸu deÄŸiÅŸim ve dönüşüm birçok iliÅŸki biçimini derinden sarsmıştır. Bu sarsıntı içinde CHP’nin müesses nizamını kendi müesses nizamı olarak kanunlaÅŸtıran yerel siyasetçi/bürokrat/aydın/eÅŸraf/aÄŸa güçlerinin siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel etki ve etkinliklerinin zayıflatılması söz konusu olabilmiÅŸtir. Mesela; taÅŸrada iÅŸ yapabilen avukat, doktor, mühendis vb. nitelikli meslek erbabı ancak aktif CHP’lilerdendi. DP iktidarı ile birlikte elle tutulur bir hizmet rekabeti kendisini göstermiÅŸtir. Kısaca Demokrat Parti’yi affetmeyenler tepeden tırnaÄŸa oldukça kalabalık bir yekûn tutuyordu ve baÅŸta merkezi siyaset ve onun uzantısı taÅŸra siyaseti seçkinci bir algı ile DP ve kadrolarına husumet beslemiÅŸlerdir.

'İNÖNÜ'NÜN DEMOKRAT PARTİYİ KAPATACAK GÜCÜ OLMASINA RAĞMEN BUNU YAPMADI'

- Demokrat Partinin Siyasal Kodları ve Adnan Menderes Olgusu Hakkında ne Söylenebilir?

Bayar liderliÄŸindeki DP kuruluÅŸundan itibaren hızla örgütlenmeye baÅŸladı. CHP’nin derin bir ilgisizliÄŸine uÄŸramış kırsal kesim DP’nin siyasal ittifakının ana bileÅŸeniydi. DiÄŸer taraftan DP, CHP’den bir ÅŸekilde zarar görmüş seçkin CHP karşıtlarına da kapısını sonuna kadar açık bırakmıştı. Ama bir barajı vardı. Rejim karşıtları ile Ä°smet Ä°nönü’nün açık bir ÅŸekilde sevmediÄŸi kiÅŸilere parti kapılarını kapatmıştı. O kadar ki Atatürk’e yakın olan ama Ä°smet Ä°nönü’nün sevmediÄŸi kiÅŸiler partide yer bulamamıştır. Evet, Bayar Ä°smet Ä°nönü’den çekiniyordu ama bu durum salt Bayar’ın Ä°smet Ä°nönü korkusu ile açıklanamaz. Bayar, Ä°nönü’nün Demokrat Partiyi kapatabilecek kudretinin olduÄŸunu bilmesine raÄŸmen hiçbir surette Ä°nönü’nün partiyi kapatmayacağına da emindi. Çünkü Demokrat Parti rejim karşıtı bir siyasaya sahip deÄŸildi ve CHP’nin kırsalda yapamadığını yani rejimi kırsalda tutundurabilecek zinde bir siyasaya sahipti. Demokrat Parti merkezden gelen bir omurgaya sahip olmasına raÄŸmen aynı zamanda “merkezkaç kuvvetini” temsil ediyordu. Yani CHP’nin bir antitezi olarak DP, rejim içinde bir sentez doÄŸurabilecek bir dinamizmi temsil edebilirdi. Sovyetlerin dinamik devrim ihracını ve irtica olarak formüle edilen dini hareketlenmeleri göz önünde bulundurularak nereleri vurabileceÄŸi kestirilmeyen siyasi bir dalgaya öncülük etmek ve bu dalganın yıkıcı enerjisini soÄŸurabilmek Demokrat Partinin varlığını meÅŸrulaÅŸtırmaktaydı. Bu nedenle Demokrat Parti baÅŸlarda göz kırptığı sol ve sosyalist unsurlar ile ismi irtica ile anılan unsurlara mesafesini arttırmıştır.

14 Mayıs 1950 seçimleri Türkiye siyasal yaÅŸamında bir dönüm noktasıdır. Åžemsettin Günaltay hükümetinin çabaları sonucunda adil bir biçimde yapılabilen seçimlerde Adnan Menderes liderliÄŸindeki Demokrat Parti zaferle çıkmış, iktidar demokratik yarışma usulü ile el deÄŸiÅŸtirmiÅŸtir. Ä°ktidar bekleyen CHP bir anda muhalefete düşmüştür. Ä°smet Ä°nönü’nün karizması ve CHP’nin Türkiye Cumhuriyetinin kurucu unsuru olduÄŸu propagandaları CHP’nin iktidar olmasına yetmemiÅŸti. Askerlerden Ä°nönü’ye yapılan “seçimleri iptal et” baskısına Ä°nönü göğüs germiÅŸ bu yola tevessül etmemiÅŸtir. Ama CHP iktidarı kaybetmeyi bir türlü sindirememiÅŸtir.

Adnan Menderes 1931 yılından beri CHP milletvekili olarak Mecliste olmasına raÄŸmen atak bir siyasetçi görüntüsü çizmemekteydi. Hatta Tevfik Koraltan ve Fuat Köprülü’nün gölgesinde kaldığı söylenebilir. Celal Bayar CumhurbaÅŸkanı olunca parti ile olan iliÅŸkilerini kesmedi. Adnan Menderes’in çalışkanlığı, Bayar’a karşı olan munisliÄŸi ve halk ile olan iletiÅŸim becerisi Bayar tarafından takdir ediliyordu. Bayar için Menderes sadık bir baÅŸbakan adayı idi. Fuat Köprülü ve Tevfik Koraltan’ın siyasi hırsları vardı ve bu durum Bayar’ı endiÅŸelendiriyordu. Celal Bayar Menderes’i hep bir baÅŸbakan olarak tanıdı ve destekledi. Adnan Menderes ise Celal Bayar’a baÄŸlı kaldı ve kayıtsız ÅŸartsız Celal Bayar’ın CumhurbaÅŸkanlığı süreçlerini destekledi. Aralarında bir üst/ast iliÅŸkisi görüntüsü vardı. Merhum Menderes, siyasi hayatı boyunca Bayar ile hiçbir surette çatışmaya girmemiÅŸtir.

'DEMOKRAT PARTÄ° KURULUÅž Ä°LKELERÄ°NE SADIK KALAMADI...'

- Adnan Menderes’in OrtadoÄŸu politikası hakkında ne düşünüyorsunuz, Özellikle Mısır lideri Nasır ile aralarında problemler olduÄŸu biliniyor bunun sebepleri nelerdi?

Demokrat Parti nezdinde Adnan Menderes’in OrtadoÄŸu politikasının temel özelliklerini belirleyen ana etken II. Dünya Savaşı sonucunda ortaya çıkan uluslararası geliÅŸmelerdir. Sovyet yayılmacılığına karşı NATO güvenlik ÅŸemsiyesine giriÅŸ Adnan Menderes zamanında vuku bulmuÅŸtur. Adnan Menderes OrtadoÄŸu ülkeleri ile iliÅŸkileri geliÅŸtirmek ve ekonomik faaliyetler baÄŸlamında bölgede etkin bir rol almak istemiÅŸtir. Fakat Adanan Menderes döneminde vuku bulan Türkiye’nin Ä°srail yanlısı diplomatik tercihleri Adnan Menderes’in bu isteÄŸini zora sokmuÅŸtur.

Sovyetler BirliÄŸinin özellikle Suriye ve Mısır üzerindeki ideolojik etkisi, ABD liderliÄŸindeki NATO’nun tehdit algısını harekete geçirmiÅŸ ve Türkiye’yi Arap dünyasından adeta izole etmiÅŸtir. ABD güdümündeki BaÄŸdat Paktı’nın ilan edilmesi sonucunda Cemal Abdülnasır liderliÄŸindeki Mısır, 1955’de Arap BirliÄŸi Ortak Güvenlik Paktı’na taraf ülkeleri toplamış Türkiye ve Irak’ın eleÅŸtirilmesini saÄŸlamış, Türkiye’yi Ä°srail ve emperyalist ülkelerle iÅŸbirliÄŸi yapmak ile suçlamıştır.

Mısır ile Türkiye iliÅŸkilerini bozan önemli diÄŸer bir olay ise 1956 yılında yaÅŸanan SüveyÅŸ Kanalı krizidir. Batılı devletlerin denetiminde bulunan SüveyÅŸ Kanalı Mısır tarafından millileÅŸtirilmiÅŸ bu durum hızla bir çatışmaya dönüşmüştür. Türkiye bu çatışmada Mısır’a karşı Fransa ve Ä°ngiltere’nin tarafını tutmuÅŸtur.

- Demokrat Partinin Özgürlükçü Söylemini terk etmesi ve Baskıcı Bir Mahiyete Bürünmesi hakkında ne söylenebilir? Menderes’in aydınlar, medya ve akademiyada ciddi bir destek kaybı yaÅŸayarak devrildiÄŸini görüyoruz. Darbe olmamış olsaydı Menderes hükümetlerine yöneltilen ağır eleÅŸtirilerde haklılık payı arayabilir miydik?

Demokrat Parti 1954 yılına kadar özgürlükçü söylemi ile geniÅŸ kitlelerin teveccühünü kazanmıştır. BaÅŸlarda CHP ve ordu ile ılımlı sayılabilecek bir iliÅŸki biçimi geliÅŸtirilmiÅŸti. Fakat DP, çoÄŸulcu deÄŸil “çoÄŸunlukçu” demokrasi anlayışının tuzağına düşmüştür. Sayısal çoÄŸunluÄŸun vermiÅŸ olduÄŸu güven ile “milli iradenin üstünlüğü” kavramını kullanarak siyasi rakiplerine karşı demokratik olmayan yolları meÅŸrulaÅŸtırmaya yönelmiÅŸtir. DP’lilere göre demokrasi demek seçimlerde tecelli eden milli iradenin tartışılmaz üstünlüğü demektir. Milli iradenin tecelli ettiÄŸi Meclis “milli bir mabet, kutsi bir mekândır. DP’nin 1954 seçimlerinden ezici bir çoÄŸunluk elde edip zaferle çıkması otoriter bir tutuma evrilmesinin baÅŸlangıcıdır.

DP’nin geniÅŸ ittifak yelpazesinin mensupları çeÅŸitlenen ve derinleÅŸen ekonomik etkinliklerin meyvelerini topluyorlardı. DiÄŸer taraftan kamu kaynaklarından transfer edilen sermaye ile yeni tüccar ve sanayiciler zuhur ediyordu. Köylü ve çiftçinin mahsulü para ediyordu. Ä°lk önce Türk tarım ürünleri ihracatında tıkanmalar yaÅŸandı. II. Dünya Savaşından sonra Avrupa, Amerika ve Kanada toparlanmış özellikle hububat üretimini arttırmıştı. Tarımsal ürün fiyatları hızla düşmekle kalmadı bir talep sorunu yaÅŸanmaya baÅŸladı. Ardından baÅŸlarda çok hızlı baÅŸlayan ekonomik büyüme teklemeye baÅŸladı. Enflasyonist baskı, girdi maliyetlerinin yüksekliÄŸi, finansman sıkışıklığı ve kalite en büyük sorun haline geldi. Hükümet baÅŸta IMF olmak üzere uluslararası kredi kuruluÅŸları ile yıpratıcı bir mücadeleye mecbur kaldı. Bu olumsuzlukların yanında en büyük olumsuzluk bizatihi hükümetin ekonomi yönetimindeydi. Zira hükümetin bir ekonomik programı olmadığı gibi kötü gidiÅŸatı durduracak tutarlı bir tedbiri de yoktu.

Bu baÄŸlamda hem CHP’nin amansız muhalefeti hem de parti içi muhalefet Menderes’i iyice bunalttı. Partiden kopmalar baÅŸladı. Temel hak ve hürriyetler baskı altına alınmaya çalışıldı. DP’sini bir siyasi hınç dalgası sardı. Mesela DP’sine oy vermeyen KırÅŸehir ili ilçeye, Abana ilçesi bucaÄŸa indirildi. Millet Partisi Genel BaÅŸkanı Osman Bölükbaşı’nın dokunulmazlığı kaldırılarak hapse girmesinin önü açılmıştır.

Açık hava gösteri, yürüyüş, miting vb. siyasal etkinlikleri seçim dönemleri haricinde yasaklandı, kapalı alan toplantıları ise mülki amirin iznine tabi kılındı. Ä°zinsiz toplantı, gösteri ve yürüyüşlerin dağıtılmasına polis memur edildi. Bir direnç ile karşılaşılması durumunda polise ateÅŸli silah kullanma yetkisi verildi. Seçim kanununda yapılan deÄŸiÅŸikliklerle seçimlerde farklı partilerin ittifak yapabilmeleri zorlaÅŸtırıldı, seçme ve seçilme yeterliliklerini daraltıcı hükümler ihdas edildi. Basın üzerinde baskı arttırıldı. Genel olarak parti taraftarlığı partizanlığa dökülünce siyaset, yerini kırıcı ve dökücü bir imha faaliyetine bıraktı. DP’liler CHP’yi tekrar iktidara gelebilmek için kışkırtıcılık yapmakla suçluyor, CHP’liler ise DP’lileri memleketi satmak ile suçluyorlardı. Toplum iyice ayrışmıştır.

Bu arada üniversiteler ne yapıyordu? Türkiye’de akademi hiçbir zaman deÄŸiÅŸim ve dönüşümün öncülüğünü yapmamıştır. Muktedirlerin istekleri doÄŸrultusunda “meÅŸrulaÅŸtırıcı” ve “haklılaÅŸtırıcı” bir tutumdan öteye gitmeden kendi dünyalarında yaşıyorlardı. Tek parti döneminde resmi söylemin dışına çıkmak gibi bir tercihleri olmayan üniversite öğretim üyeleri demokratikleÅŸme ile birlikte konuÅŸma, fikir beyan etme ve eleÅŸtiri ileri sürebilme imkânına kavuÅŸtular. Hocalar hükümeti kendi uzmanlık alanlarına düşen kısmı ile ÅŸiddetli bir ÅŸekilde eleÅŸtiriyorlardı. Özellikle üniversite öğrencileri muhalefet cephesinde müthiÅŸ etkinlerdi. Ãœniversitelerin kurucusu olan CHP üniversiteleri muhalefetin önemli bir bileÅŸeni haline getirmiÅŸti. DP’nin üniversiteler üstünde hem entelektüel hem de kadro baÄŸlamında bir etkisi bulunmadığı için üniversite muhalefetini baskı ile kırmaya çalışmıştır. Bu durum hali ile ters tepmiÅŸtir.

DP bir tepkinin ürünü olduÄŸu için planı programı ve iyiden iyiye düşünülmüş siyasi stratejileri olmayan bir siyasal parti. Kısa sürede CHP karşıtlığı merkezinde kitleselleÅŸtiÄŸi için CHP’nin yıkıcı ve yıpratıcı muhalefetine uÄŸramış. Süreç içinde kör döğüşüne dönüşen siyaset uzlaşı zeminini kaybederek toplumsal ayrışmaya neden olmuÅŸ. Yani siyaset kurumu uzlaÅŸtırmamış aksine çatıştırmıştır.

'ADNAN MENDERES ASKERÄ° DARBENÄ°N YAKLAÅžTIÄžINI FARK EDEMEDÄ°!'

- 1960 Darbesini engellemenin bir yolu var mıydı ve neden bu darbeye ciddi bir direniş gösterilmedi?

Darbeyi önleyebilecek topyekûn siyaset kurumudur. Ä°ktidar ve muhalefet arasındaki iliÅŸki dost/düşman derecesine getirilince siyaset kurumunun böylesi bir refleksi gösterebilmesi imkânsız bir hale gelmektedir. Kaldı ki CHP DP karşısında çok umutlu olmasına raÄŸmen 1957 seçimlerini kaybetmiÅŸ oylarını çok az arttırabilmiÅŸ böylece üçüncü yenilgisini almıştı. CHP içinde yaygın bir umutsuzluk genel bir hal almış, artık seçimle iktidara gelinemeyeceÄŸi ancak bir darbe ile iktidarın mümkün olabileceÄŸi dillendirilmeye baÅŸlanmıştı. Bu ÅŸartlar altında darbenin önlenmesi için DP iktidarının yapabileceÄŸi fazlaca bir ÅŸey yok. En önemlisi darbe planları emir komuta zinciri içinde yapılmıyor. Ordu içinde düşük rütbeli subaylardan oluÅŸmuÅŸ birçok cunta var. Darbe planları emir komuta zinciri içinde yapılmış olsaydı belki bir uzlaşı zemini mümkün olabilirdi. Hangi cuntayı ve hangi yöntemlerle ve hangi gerekçeler ileri sürerek ikna edebilirdiniz ki…

Adnan Menderes kişilik olarak kırılgan, çabuk sinirlenen ve sinirlenince de eyledikleri ile söylediklerinin nerelere varabileceğini düşünemeyen bir kişiliğe sahip. Çevresini duymak istediklerini duyuran bir hâle ile çerçevelemiş. İtiraza, eleştiriye ve uyarılmaya tahammülü yok. Kendisini alkışlayan kitleler ile mutlu olduğu için büyük kalabalıkların toplandıkları mitingleri çok seviyor. Askerin darbe yapacağına ihtimal vermiyor. Cunta yapılanmalarına ehemmiyet vermemiş.

Darbeye karşı neden ciddi bir direniş gösterilmedi? Yukarıda izaha çalıştığım patronaj sistemi nedeniyle darbeye karşı bir direnç gösterilmedi. Gösterilemezdi zaten. Halk için sadece patron değişmişti. Yeni patron ne yapacak, nasıl bir iş tutacaktı? İyi bir patron mu yoksa kötü bir patron mu olacaktı? Bekleyip göreceklerdi. Tabi eski patronla yeni patron kıyas edilecekti şüphesiz. Türk siyasal kültürünün baskın karakteristiğinde zaten direnç kavramının sevimsiz bir karşılığı var. Ancak meşru vasıtalar ile memnuniyetsizliğini ve talebini izhar edebilecek bir siyasallığa sahip. Demokratik seçimler ise bu vasıtaların en kullanışlısıdır.

- Ä°nönü’nün darbedeki rolü nedir?

Darbede Ä°smet Ä°nönü’nün direkt bir dahlinin olduÄŸuna kani deÄŸilim. Nasıl ki askeri darbe ordu hiyerarÅŸine raÄŸmen cuntacılar tarafından yapılmışsa, darbe ve CHP eÅŸitlemesini de CHP içerisinde CHP’nin parti hiyerarÅŸisine raÄŸmen yapılmıştır. Ä°smet Ä°nönü gibi asker bir kiÅŸinin bu duruma cevaz vereceÄŸini sanmıyorum. Nasıl ordu içindeki düşük rütbeli subaylar cunta marifetiyle bir darbe yaptılar ve meÅŸruluk sorunu ile yüzleÅŸtiklerinde zorla Genel Kurmay BaÅŸkanı Cemal Gürsel’i ve ordu kurmay heyetini zor kullanarak darbenin başına geçirmek zorunda kaldıysalar aynı durum CHP’de de yaÅŸanmıştır.

- Böylesi kanlı bir darbeden sonra eli kanlı cunta böylesi demokratik bir anayasayı nasıl oluşturabildi?

1960 Askeri darbesi yarı aydın subayların kalkışmış olduÄŸu romantik bir darbedir. Genel hatlarıyla 1960 Askeri darbesi Marksist olmayan, devletin vesayeti altında toplumun bütün kesimlerini bütünleÅŸtirmeyi hedefleyen bir tür toplumsal dayanışmacı ideolojik bir darbedir. 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesine kadar Türkiye’nin “BatılılaÅŸma ve ModernleÅŸme” düşünce ve eylemleri, devletin aktif yürütücülüğünde ancak dar bir çevre ve çerçevede vuku bulmuÅŸtur. 1960 Askeri Darbesinin yapmış olduÄŸu 1961 Anayasası siyasal anlamda geniÅŸ bir ifade ve örgütlenme özgürlükleri getirmiÅŸ, toplum hızla “politize” olmuÅŸ, BatılılaÅŸma ve ModernleÅŸme düşünce ve eylemlerinin aktif yürütücülüğü devletin hakemliÄŸinde toplumsal organlara devredilerek tabana yayılmaya çalışılmıştır.

1960 darbesi, Demokrat Parti döneminde açığa çıkan toplumsal dinamizmi, devletçi CHP’nin politik liderliÄŸinde merkezileÅŸtirerek bu defa örgütlü bir dinamizm ÅŸeklinde, “planlı ve vesayetçi” bir anlayış dâhilinde devlet ile bütünleÅŸmiÅŸ bir millet inÅŸa etmeyi öngörmüştür. 1960 darbesinin teorisine göre; Tek Parti döneminde inkâr edilen millet, özgürlükçü ve özgürlükçü olduÄŸu kadarıyla da “kurumsal vesayetçi” 1961 Anayasasının öngördüğü “Anayasal YurttaÅŸlık” kavramı marifetiyle millet, devleti ile bütünleÅŸecekti.

- Alparslan TürkeÅŸ’in 1960 Darbesindeki rolü nedir ve Menderes’in katlinde lehte ya da aleyhte bir katkısı var mıdır?

Alparslan TürkeÅŸ 27 Mayıs 1960 askeri darbesinin müelliflerindendir. Ama darbenin siyasal cinayetlere doÄŸru gitmesine karşı çıkmıştır. Adnan Menderes’in idamının durdurulması için Milli Birlik Komitesine mektup yazıp ricacı olmuÅŸtur. Zaten darbenin cunta bileÅŸenleri kısa zamanda görüş ayrılıklarına düşünce tasfiye edilen isimler arasında TürkeÅŸ’te bulunmaktaydı.

Kaynak: dusuncemektebi.com

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.