Kürsü
Mehmet Acet: Türkiye hasım değil müttefik tehdidi altında
Follow @dusuncemektebi2
Yeni Şafak yazarı Mehmet Acet Türkiye - ABD ilişkilerini köşesinde değerlendirdi.
Mehmet Acet ABD ile Türkiye ilişkilerinin sağlıklı bir zeminde yürümediğini S - 400 füze alımına karşı müttefik bir ülke olan ABD'nin Türkiye'yi tehdit ettiğini belirtti.
Yazının Tamamı
Salı sabahı Meclis kulisinde, DışiÅŸleri Komisyonu BaÅŸkanı emekli büyükelçi Volkan Bozkır’la Washington temaslarını konuÅŸtuk.
Geçen hafta komisyon adına bir grup parlamenter ABD Kongresi’nde görüşmeler yapmış, oradan örtülü bir tehdit alıp Türkiye’ye öyle dönmüşlerdi.
“Kongre üyeleri kendileri deÄŸil ama danışmanları üzerinden “S-400’leri alırsanız biz de Kongre’den karar çıkartır, size F-35’i satmayız mesajı veriyorlar” dedi, Bozkır.
O sırada, Milli Savunma Bakanı Nurettin Canikli, bir taraftan hızlı adımlarla grup salonuna ilerlerken, öbür taraftan kendisinin hızına yetişmeye çalışan muhabirlere bir şeyler söylüyordu.
Canikli’nin ne dediÄŸini dün sabah Yeni Åžafak’ın ilk sayfasındaki haberden öğrendik:
“Gelecek yıldan itibaren F-35 teslimleri baÅŸlayacak. Bunun S-400 alımıyla bir alakası yok. Parasını vermiÅŸiz, karşılığı yerine gelecek.”
Türkiye F-35 projesinin içinde yer almış bir ülke.
Uçağın üretim projesinde yer alan 9 ülke arasında Türkiye de bulunuyor.
Bir takım kongre üyelerinin danışmanlarının sözlerini ne kadar ciddiye almak gerekir ayrı konu ama Savunma Bakanı’nın da iÅŸaret ettiÄŸi gibi parası ödenmiÅŸ bir projede savaÅŸ uçaklarını Türkiye’ye teslim etmemekle tehditte bulunmak, olsa olsa ‘gasıp devlet’ tabiriyle bir anlam bulabilir.
ABD’nin S-400 meselesinde başından itibaren kararlı bir ‘kaygılı hal’ tutumu izlediÄŸini biliyoruz.
Zaman zaman NATO yetkililerinden de kaygı beyan eden açıklamalar yapılıyor.
Ancak NATO’nın yaklaşımına bütüncül bir ÅŸekilde bakıldığında, ittifakın, S-400’lerin dost düşman tanıma sisteminin (IFF) müttefiklik kurallarına göre uyarlanması halinde Türkiye’nin bu sistemi almaya hakkı olduÄŸu görüşüne sahip olduÄŸu anlaşılıyor.
Ankara bunu zaten açıklamış durumda.
Yani S-400’ler geldiÄŸinde dost düşman tanımı NATO’nun istediÄŸi biçimde yapılacak.
Ancak Washington’un, NATO’nun aksine, Ruslardan hava savunma sistemi alınmasına kategorik bir ÅŸekilde karşı çıktığını görüyoruz.
Bunun çok belirgin bir nedeni var:
Türkiye ile iliÅŸkisini öncelikli olarak ‘askeri bağımlılık’ ilkesi üzerinden formatlayan ABD, bu formatın bozulmaya yüz tutmasından inanılmaz ÅŸekilde rahatsız oluyor.
Türkiye’nin savunma sanayiinde yerlileÅŸme oranını yüzde 60’lara kadar yükseltmesi, ABD’nin, sözünü ettiÄŸim askeri bağımlılıktan kurtulur korkusuyla Türkiye’nin güçlü bir savunma sistemine sahip olmasına karşı çıkması, Türkiye’nin de bunu görüp alternatif güzergâhlara yönelmesi, aslında iki ülke arasındaki bütün krizlerin temel gerekçesini oluÅŸturuyor.
Bu durumda, S-400’lere bu ÅŸiddette karşı çıkılmasını, 1945’ten beri süregelen “savunmada bana bağımlı olacaksın” duruÅŸu/tehdidinden daha baÅŸka bir gerekçeyle izah etmek imkânsız hale geliyor.
Dün sabah, Harp-Ä°ÅŸ Sendikası’nın düzenlediÄŸi Savunma Sanayinin MillileÅŸmesi Çalıştayında, konunun uzmanlarından bu alanda kaydedilen geliÅŸmelere dikkat çeken ilginç deÄŸerlendirmeler dinledik.
Sunumu yapan uzmanlardan biri, ABD’de savunma sanayi alanında faaliyet gösteren firmaların mutlak anlamda devlete bağımlı olarak hareket ettiklerini, devlet politikasının izin vermemesi halinde, 1 liralık malı 10 liraya almaya kalksanız bile buna imkân verilmediÄŸini anlattı.
Yeri geldiğinde parasını ödeyerek almak istediğiniz tabancanın bile Kongre vetosuna takılmasını başka türlü nasıl izah edebiliriz ki?
Yukarıda sözünü ettiÄŸim on yıllara sari ‘askeri bağımlılık’ iliÅŸkisinin bir de Türkiye simetrisi var tabi.
Dünkü çalıştayda söz alan bir milletvekili, “Türkiye’nin savunma sanayii tarihi bir ihanet tarihidir” dedikten sonra 2009 yılında dönemin Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün kapalı bir toplantıda anlattıklarını bizlerle paylaÅŸtı.
Vecdi Bey, o toplantıda şöyle şeyler söylemiş:
“Savunma Bakanı olduktan sonra gördüm ki, Ä°stanbul sermaye oligarÅŸisi içinde birkaç ÅŸirket var. Bunlar, yurtdışı savunma ÅŸirketlerinin distribütörlüğünü yapıyor. Böyle bir sistem oluÅŸturulmuÅŸ. Askeri bürokrasi içinde de bir takım insanlar var. Bu paylaşımdan onlara da yüzde 15 hisse veriliyor”.
Milletin vergileriyle oluşan milyarlarca dolarlık fonun on yıllar boyu nasıl bir kirli ilişki ağı içinde eritildiğini anlatan bir örnek.
2009 yılında dönemin Savunma Bakanı olmasına raÄŸmen ancak kapalı bir ortamda bu bilgileri paylaÅŸabilen Vecdi Gönül’ün devamındaki sözleri, hem bu yazıklanmayı haklı hale getiriyor, hem de ‘iç açıcı’ bir ÅŸekilde sona eriyor:
“Bunun böyle olduÄŸunu görünce, aracı unsurları çıkardık. Yurtdışındaki firma ile doÄŸrudan temas yöntemi benimsendi. Kapanmak üzere olan kuruluÅŸlar bu ÅŸekilde ayaÄŸa kalkmaya baÅŸladı.”
Savunma Sanayii, günümüzde yıllık 8 milyar dolarlık bir üretim kapasitesine ulaştı.
2016’da 2 milyar dolarlık ihracat yapıldı.
Afrin Harekâtında havada kullanılan silah ve mühimmatların yüzde 56’sı, karada kullanılanların ise yüzde 92’si yerli üretim silah ve mühimmatlar idi.
Beklenenden çok daha kısa sürede biten bu operasyon, bir anlamda Türkiye’ye yerli savunmadaki birikimini test etme imkânı sunmuÅŸ oldu.
Tabi, kaybedilen yıllarda verilen açık nedeniyle kat edilmesi gereken daha çok mesafe var.
Henüz yorum yapılmamış.