Sosyal Medya

Güncel

.... Ya Rabb ne güneşler batıyor. Manifesto; Politik durumun eleştirisi

Manifesto; Politik durumun eleÅŸtrisi



Manifesto, Politik durum eleÅŸtirisi:
Muttaki önderlere selam olsun, muttaki önderlerin yanında olanlara selam olsun.

Tarihin vahim kırılma döneminde, büyük ve büyük olduğu kadar da bütün olan bir inanç coğrafyası küçültülerek ve parçalanarak birbirlerinden farklı siyasal ve ideolojik parçalara dönüştürüldü.

İslam inanç sistemi ile bir arada olan ve bir arada hayat bulan toplumlar emperyalist oyunlar ve ideolojik arayışlar nedeniyle, düşünsel ve duygusal bütünlüklerini kaybettiler.

Bu durum sadece bütünlüğün kaybolması demek değildi, kendi inanç kaynaklarından ayrılan toplumlar, sonrasında büyük bir belirsizliğe düştüler.

Bu parçalanmışlıktan Türkiye de payını aldı: Her alanda mahkumiyetler yaşadı. Ayağa kalkma adına hamleler, tercihler yaptı. Geleceğin karanlığını aydınlatmak, durgunluğu ve geri kalmışlığı aşmak için planlar yaptı. Ama yapılan hiçbir şey bu toplumun fıtratına uygun değildi.

Ä°slam’ın mensubu olan insanımız, karşılaÅŸtığı çeÅŸitli zorlukların evrelerinde öz deÄŸerlerinden önemli kayıplar vererek, batı aklıyla aydınlanmayı gerçekleÅŸtirebileceÄŸini zannetti.

Öz değerleri doğrultusunda bir seçim yapamayan insanın ve toplumun kaçınılmaz akıbetinin belirsizlik olacağını tarih bir kez daha gösterdi.

Her zorluk döneminde kendi aleyhine seçimler yaparak derin bir kimlik bunalımına düşen insanımız, halen üzerinde bu bunalımın yaralarını taşımaktadır.

Bu yabancılaşma, büyük bir inkılap ile bozguna uğratılmadıkça, gelecekte insanımızı daha da çetin şartların beklediğini bir an önce idrak etmeliyiz.

Yarına daha kesin ve daha belirgin çizgilerle gitmenin zorunluluğunu anlamalı, yabancılaşmanın, tevhidi düşünce dünyasından uzaklaşmanın sonucu olduğuna inanmalı ve bu seküler ulusçuluğun tutsaklığından asli düşünce dünyamızı ihya ve inşa ederek kurtulabileceğimize iman etmeliyiz.

1960 yıllarından itibaren başlayan süreç, 2002 yılında umutları yeşertebilecek bir iklime dönüşmeye başladı.

Böyle bir umut oluştu zira o tarihten itibaren ülkemiz ve milletimiz büyük operasyonlara maruz kaldı. Millet ve bugünkü iktidar bu operasyonları atlatmayı bildi. Operasyonlar devam etse de tevhidi birliğin şuuruna yeniden kavuşma umutları ve imkanları oluşurken, ülkenin ve iktidarın büyük bir kaosa kendini atması anlaşılır gibi değil.

Kaosu, yaşadığımız savaş halinden, ekonomik durumdan vs olarak değerlendirmiyorum.

İktidar 7 temel meselede özgün yol, usul ve gelenek oluşturamadı

1.DÜŞÜNCE DÜNYASININ KURULMASINDA NİHAİ TERCİHİN YAPILMAMASI

Hala İslami düşüncenin ihyası için haysiyetli bir seçim yapabilmiş değiliz.

İslam düşüncesi değerlerinin ve kültürünün medeniyete dönüşmesi yolunda hiç mesafe almış değiliz.

İslâm kardeşliği zihniyetini ve dünyasını koruyamayanlar için özgür bir gelecek yoktur.

Sorun 1:Yaşanan bu kaos içerisinde tarihin bu kesiminde toplumumuz iktidarın öncelik tercihinden doğan boşluktan dolayı büyük ve sinsi bir kültür saldırısına uğramış, sahip olduğumuz İslami değerleri ve hassasiyetlerimizi fiilen bırakmaya zorlanır olduk.

Hata 1: Mevcut egemenlik, özellikle Ä°slam’a ve inanca dair düşünme ve anlamanın sivilliÄŸine baskı yaparak, resmi düşünme ve anlamanın baskısını, kurumları vasıtasıyla oluÅŸturmak gibi toplumda derin yaralar açacak müdahalelerde bulunmaktadır.

SomutlaÅŸan hataya örnek: Ä°slam düşüncesi siyasal iktidar tarafından belirlenmeye çalışılması düşünce tarihinin karanlık bir döneme girmesi demektir.

Bugün, iktidar ve iktidarın kurumları, iktidar adına kendi kendilerini yetkili kılan buyurgan tavırlarını bu topluma dayatmaktadır. Örneğin Diyanet İşleri Başkanlığı din konusunda tek yetkilinin kendisinin olduğu iddiası sadece karanlık bir dönemin başlangıcını değil, düşünsel dünyanın gelişiminin başat aktörleri olan alimlerin, aydınların ve toplumsal önderlerin değerlerini sıfırlayan bir tahakküm ortaya koymaktadır.
Milletinin geleceÄŸine ve düşünsel dünyasına öncülük görevini omuzlaması gereken fikir işçileri, bugün, iktidar enstrümanları vasıtasıyla  ve bütünüyle iktidarın buyruÄŸu altına girmeye zorlanmaktadır.

Bugün kabul edilebilir sebeplerden olan, eleştirel düşüncenin kurumsallaşmasına ve içtihadın yeniden işlevselliğe kavuşturulmasına yönelik paradigmalar üzerinden hareketle, yenilenme talepleri, Takvaya ve ahlaka büyük bir saldırıya dönüşmektedir.

Değerlerimizi koruma onuru gösteren Müslümanlar ve muttaki alimler acımasızca tahkir edilerek cezalandırılmaktadır.
Yine an ve an yaşadığımız bu dönemde imanımıza, akidemize ve mukaddeslerimize ait fikir dünyamız, bir ulusun yeniden dirilişini hazırlayabilmek için ve ulusalcılığın şah damarı sayılabilecek değerlere kurban edilmektedir.Bugün kadim İslam düşüncesi, kültür politikalarının yüz kızartıcı saldırısına muhatap olmaktadır.

2.DÄ°N SÄ°YASET Ä°LÄ°ÅžKÄ°SÄ°NDE TEMEL DEÄžERLER VE EVRENSEL OLANIN YAKALANAMAMASI

Geçmişte ortaya koyduğumuz insan ve toplum modelini oluşturan kaynak usul ve yol, referanslarımızda mevcuttur. Başka yol aramak vebale girmektir. Çirkin düşünce bataklığına saplanmaktır.

Bu iktidar bu vebali üstlenmek üzeredir. Uyarıyoruz.

Statüko içerisinde kalarak yaşamak, bugünü kurtarabilir fakat geleceği ve gelecek bilinci oluşturmamıza yardımcı olmayacaktır. Eğer statükoyu aşamaz isek, bugün olduğu gibi gelecekte de kültürel erozyonun önünde tutunamayacağız.

3. İKTİDARIN, TOPLUMSAL SİYASET İLİŞKİSİNDE; ADALET, AHLAK VS. BÜYÜK YOZLAŞMAYA SEBEP OLMASI; TOPLUMUN SOSYOLOJİK ÖLÜMÜ

Politik bağlılık bağlamında, kimliğin şekillenmesini ve belirleyiciliğini topluma gösteren / baskılayan devlet geleneği ortaya çıktığında toplumun fıtratı ölmüş demektir.

Devletlerin belirlediği sınırlar, toplumun sınırları olduğu andan itibaren toplum, tarihin çöplüğüne yuvarlanmaya başlamış denmektir. Devletin sınırları kadar ufku olan toplum, çürümenin son aşamasına gelmiştir.

Hata: Bu iktidar, halkı arkasına aldığı düşünce ve değerler sistemini ortaya koymayınca, başlangıç zemininden koparak, çağdaş, ilerlemeci, laik ve seküler hayat anlayışının taşıyıcısı olmuştur.

Hata:Siyasal Dünyanın merkezini domine eden iktidar, özel söylemlerini gündemde tutarak insanların zihinsel dünyasına müdahalelerde bulunuyor.
Yoğun ideolojik manipülasyonlar yoluyla ideolojilerin kirli dünyasına koşullandırılıyoruz. Aydınlar ve entelektüeller totaliter projelerin yanında yer almakta bir sakınca görmüyor. Siyasal yargıları ve tutumları kitle iletişim araçlarına ellerinde tutan kartelleri belirleyebiliyor. Sosyal yoksulluk, manevi yoksulluk, kültürel yoksulluk sürekli büyümesine rağmen, herkesin dikkati ekonomik büyüme istatistikleri üzerine çekilebiliyor.
Hata:Tarihte hiçbir toplum propaganda ve sloganlarla beslenen beyinler ve yürekler vasıtasıyla ihya olmamıştır.

Yenilgimizin sebebinden çok, yenilgiyi yaşayan insanın niteliğini aczziyetini, cevhersizliğini bilmemize rağmen bugün hala beyinleri hamaset ve sloganlarla idealize etmeye çalışmak gibi büyük bir yanlışı yapıyoruz.

Kemalizm’den beri kafalarında toplum projelendirenler, idealize ettikleri toplumu bulamamışlardır. Bu gerçek, dünyada da böyledir. Bu, mevcut iktidar için de geçerlidir.

Sorun: Devlet Merkezli siyasetler yoluyla güçsüzleştirilen toplum, siyasal alanda bir sorumluluk üstlenmiyor ve taşımıyor. Toplum hızla zayıflatıyor, zayıflıyor, toplum karakter olarak seküler ahlaka çekiliyor; imani, ahlaki ve vicdani tercihler, gündem eksenli zihin ile yapıldığından zamanın sınavlarının tamamından başarısız olunuyor.

Düşünsel dünya sıfırlandığında toplum, savunmasız ve dirençsiz olarak denetime açık hale geldi. Bugün bu istenilen bu durum olsa da yarın için bir başka gücün denetimine girecek bu hal, muhteris ihtirasların silahı haline dönüşebilir.

Hata: Toplum sürekli gerilim içerisinde tutuluyor, toplum klişeleşmiş söylemlerle ve sloganlar ile yönlendiriliyor.

Hata:Sözcüklere ve tanımlara politik çıkarları göre değişen anlamlar yükleniyor.

Somut sorun; Siyasal tavır, siyasete angaje olmamak ilkeselliÄŸi, toplumun tüm hafızasından silindi. Toplum, koÅŸullandırılmanın boyunduruÄŸuna alınmış durumdadır.

Varlıklarını ve geleceklerini iktidarın politik kaderine bağlayanlar, ideolojik etiketleri ve tanımlamaları hayasızca kullanabiliyorlar.
Ä°deolojik kategorizelerle toplumların kimi kesimleri, hiçbir ahlaki ve hukuki haklılığı olmayan yöntemlerle, kamusal hayatın dışına sürülüyor. Åžimdinin reel politiÄŸi karşısında baÅŸta cemaatler, tetikçilik yoluyla iktidarın gözdesi olmaya çalışırken, nefret içerikli bayağı bir dil ve üslup ile diÄŸerleri kategorisinde tutulanları ezmeye, yok etmeye çalışmak gibi rezil bir yola düşmüş durumdalar.  

İdeolojik çığırtkanlıklar eşliğinde paranoyakça bir mücadele yürütülüyor ve olan bitenin savunulması için hak ve adaletten söz edilmeden barbarca uygulama ortaya konuyor.
4. SÄ°YASETÄ°N MÃœSLÃœMANLARLA KURDUÄžU Ä°LÄ°ÅžKÄ°

Bugün İslam düşüncesine sahip olanlar, büyük bir İmtihanın arifesinde bulunmaktalar.

Müslümanlar çok açık bir ikilemle karşı karşıya, koşullara ve reel politikaya teslim olma yönünde ağır baskılar yaşanırken, istismara uğratılan toplumun içinde sıkışmanın verdiği buhran ile ilahi iradeye teslim olma yönündeki hassasiyetlerimiz gittikçe zayıflıyor.

Dini hayatımız, düşünsel ve entelektüel hayatımız, reel politiğin sınırları içerisinde kalmaya özen göstererek, gayri ahlaki ölçütlerle temsil imkanı arıyor ve yer buluyor. Gittikçe artan bir yüzde ile hayatımızın her alanında reel politika, maalesef tayin edici bir rol oynuyor.

Politik var oluş, dostluklarımızı, dayanışmalarımızı, kardeşliklerimizi, ortak sorumluluklara sahip olma bilincimizi ve ahlakımızı kötü bir şekilde etkiliyor.

Sorun:Belirlediği paradigmalar üzerinden siyasal iktidar, İslamcılığı, batı aklını merkez alarak, tüm düşünsel birikimleriyle hesaplaşmaya zorlanmaktadır.

Hata:Egemen siyasal çizgi, siyasal yargılar oluşturarak, siyasal dilin hâkimiyetini kolaylaştırmak üzere bir toplumsal bir oligarşi yaratmak üzere, diğer yandan da İslam ve Müslümanlar aleyhinde terör ve hainlik ile ilişkilendirilmeye hazır bir kanaat iklimi oluşturmaya çalışıyor.

İktidar, mümbit bir toprağı(Müslümanları) tefrik tohumlarıyla zehirleyerek, kısırlaştırmaktadır.

Hata:Sistem, Müslümanların siyasi bir varlık olarak hayatın içerisinde yer alma isteğini reddettiğinden dolayı, mevcut iktidar üzerinden asimilasyonunu gerçekleştiriyor.

Siyasal iktidar Müslümanların siyasi yönünü istikametini kimliğini ve kişiliğini kendi istikameti doğrultusunda belirlemek istiyor.

Bu iktidar dili ile liberal bir söylemi sürekli Müslümanların gündemine taşıyor.
Bununla da yetinmeyip batılı kavram ve kurumlar temelinde İslami yorumlar üretmeye çalışıyor.

Dolayısıyla en masum taleplerimiz bile iktidar tarafından güncellenmeye mahkum ediliyor, güncellemenin konusu haline getiriliyor. Bu talepleri, iktidarın, rasyonel değerler üzerinden değerlendirmesi ile birer birer çözülmeye mahkum ediliyor.

Sorun:Son dönemin yaşananları ile beraber devlet merkezli toplum haline gelen millet, Kronik bir bunalıma doğru gitmektedir. Bu Hastalıklı uyum, Ümmet bilincinin yok olmasına doğru evriliyor. Bu durumun rahatsız ediciliği, bağlılığımız ve tercihlerimiz nedeniyle bir türlü sorgulama zeminine çekilemiyor.

5. POLİTİKANIN YANDAŞ HALİNE GEİRDİĞİ YAPILARLA İLİŞKİSİNDEKİ ASİMETRİK VAR OLUŞUN TOPLUMA YANSIMASI

İnancımız, düşüncelerimiz ve hayatımız, bütün boyutuyla politikanın ve politik olanın belirlediği süreçlerin etkisi altına girdi ve altında edilgen olarak kaldı:Küstah ihtiraslar sorgulanamıyor, baskın ve merkeziyetçi tek benliğe dair eleştiri getirilemiyor.

İslamcılığın düşünsel dünyası çok dramatik, çok trajik süreçlerden geçiyor. İslami ufkumuzu ve çerçevemizi sadece bu iktidarın değil, hiçbir iktidarın belirlemesine izin vermemeliyiz, fıtri ufkumuzu asla yitirmemeliyiz.

Yapısal sorun,Medya:Medya Haber ve Bilgiden daha çok baskılama işlevi görüyor.

Medya bilgilendirmeyi denetim altında tutarak, güdümlediği düşünceleri beynimize servis ederek, nasıl düşünmemiz gerektiğine karar vermeye çalışıyor.

İçeriği ve çerçevesi egemen siyasal tarafından belirlenen medya, adil davranma görevini, ihtiraslarına boğdurarak entelektüel cinayet işlemektedir.

Bağımsız düşünceler, yorumlar ve yapımlar gerçekleştirmiyor.

Propagandayı tüm satha yayarak, gerçeklerin ufkunu kapatıyor ve karartıyor. Toplumlara gerçekleri yansıtması gereken medya, tam tersi bir rol üstlenerek toplumu kuşatma altına alıyor, gerçekleri çarpıtıyor.

Politik tercihleri, halkın tercihiyle örtüşüyormuş gibi göstererek, politik histerileri, sufle yapıldığı şekilde kamuoyuna dayatıyor. Egemen medya, dün yanlış ise bugün, bizim için daha yanlıştır.

Yapısal sorun, Tek seslilik: Ä°ktidar tüm iletiÅŸim ve enformasyon araçları ile özel gündemini tüm topluma dayatıyor.

Tüm toplumu iktidarın aklına ayarlayan medya, tek sesliliğin sahibi, tek benliğin dünyasına ve gündemine toplumu kapatıyor.

Tek benliğin gündemine kapanan toplum, toplum sosyolojisini kaybediyor.

Somut sorun entelektüel şiddet:Günümüzde muttaki alimler, erdemli aydınlar ve entelektüeller, her zamankinden daha ağır bir şekilde politik gücü arkasına alan resmi kalem korsanları tarafından saldırıya maruz kalmaktadırlar.

Somut sorun, toplum sosyolojisinin çöküşü:Politik olanın etkinin gücü, kamusal oluşumları, politik sahaya dahil ederek öncelikle cemaatleri işlevsiz hale getirdi, mevcut işlevlerini ve sorumluluklarını; düşünsel olarak, sorumluluk ahlakı, duygu ve heyecan olarak sıfırladı. Mevcut kurumlar pazarlama şirketlerine dönüştü ve piyasa kurallarına göre hareket etmeye başladı, aklımızı oluşturan değerler daha da soyut hale geldi, irade, ahlak ve amel anlayışımız politik olan üzerinden yeniden yorumlanarak yeni bir din tanımına ulaştık.

Politik çıkarlara, politik olana göre din ve dindarlık tanımı yapmak tarihin en zalim davranışıdır.

Politik olanı esas alan düşünceler, yaklaşımlar ve uygulamalar hangi inanca ve kültüre yaslanırsa yaslansın farklı değer ve aidiyetleri, hatta hakikati aşağılayan, tefrik eden yaklaşımları ortaya çıkaracaktır.

Hangi kültürel havzada olursa olsun politik olan ve bu olgunun DNA’sını oluÅŸturan bencillik ve egoizm; düşmanlıklar ve karışıklıklar üretecek, bunu savunan kim olursa olsun dayatmacı bir ahlakta kendisini mecbur bulacaktır. Tıpkı ÅŸu an olduÄŸu gibi.

6. SÄ°YASETÄ°N SORUNUNUN SÄ°YASETÄ°N KENDÄ°SÄ°NÄ°N OLMASI

Kendilerini tamamlayamayan ve kendilerini tanımlayamayanlar, bugün, berbat bir işe soyunmuş durumdalar, tıpkı Kemalizm gibi, bu toplumu tanımlamaya ve bu tanım üzerinden tamamlamaya çalışmaktadırlar. Kendisi olamamak, kendisi olmak sorumluluğunu yerine getiremeyenler tarih içerisinde yalnızlaşmalarını önlemek için tarihi tekerrür ettirerek toplumu tanımlamaya girişmek zorunda kalıyorlar.

Kendi inançları, kendi hayatları, kendi düşünceleriyle ve düşüncelerini eylemleriyle anlamlı kılamayanlar, bugün, toplumu düzenleme ve yönetme haklarını kullanarak, kendileri gibi düşünmeye zorlamaktadır.İnançlarıyla ve düşünceleri ile bir hayat tarzı üretemeyenler, bir hayat inşa edemeyenler, sahip oldukları iktidarlar yoluyla, inancımızın ve düşüncemizin içeriğini yeniden oluşturmaya çalışmaktadırlar.

Hata 1:Toplumsal yaşantımız, düşünce dünyamız ve ufkumuz, hamasetle konuşan, reel politik sınırlılıkta düşünen, sloganlarla hareket eden basit, sığ ve kaba bir çizgide tutulmaya çalışılmaktadır.

Sorun 1:Toplum, zihinsel gelişimini, düşünce dünyasının ihyasını, entelektüel havzanın oluşumunda iktidarı, kendisine mürebbi tayin etmiş, uysal ve akletmeyen bir öğrenci tavrı ile mürebbi iktidar tarafından verilmiş dersleri (sloganları) ezberlemeye devam etmektedir.

Hata 2:Pragmatist yaklaşımların içeriksizleştirdiği politikaya hakim olan kabalık, çatışmacı ve çatıştırıcı rezil hal; bilgiyi ve bilgeliği hayat içerisinden çekilmeye zorluyor.

Sorun 2:Yerel politik duruş; gündelik, ilkesiz, usulsüz ve kuralsız yapıldığından / yapılmasından dolayı ayrımcı / ayrıştırıcı rol model sunduğundan, bu alana dahil olan herkesi pragmatist yaklaşımların içine itiyor.

Bu evrede düşünce hayatımız, politik olana ayarlanmış, yönünü ve yüzünü bütünüyle iktidarın politikalarına çevirmiş oluyor. Ya da zorunda kalıyor.

Sorun 3:İttifaklar, koalisyonlar, stratejiler, temel siyaset ilkeleri üzerinden değil de operasyonlar yoluyla oluşturuluyor ve operasyonlarla desteklenerek siyaset üretilmesinin yolları açılıyor. Bundan dolayı, yapılanlar kalıcı olmadığı gibi, devredilemeyen bir iflası da bünyesinde taşımaktadır.

Hata:lider egoizminin hegemonyasının zirve yaptığı dönemdeyiz.

Sorun 4: Dost algısının bozulması ve dostluğun yandaşlık gibi tarihi bir kırılmaya uğramasıdır.

Bir gün önce dost diye tanımlananlar bir gün sonra düşman oluveriyorlar, bunun nedeni ve nasıllığı anlaşılır gibi değil. Bu hal sürdürüldükçe ilkesel zemine taşınma ihtimali kalmayacak.

İktidar sürekli olarak düşman üreten, düşmana ihtiyaç duyan, kendisini düşmanla tanımlayan iktidar ile müsemma olan bir zihniyet ve kültür, siyasallaşarak topluma kalıcı şekilde sirayet ediyor.

Somut Hata, Gerilim politikası:  Siyaset bugün sürekli gerilimler üretiyor. Toplumun bu gerilim yoluyla elektriklenmesi akıl dışı karşıtlıkları çoÄŸaltıyor ve derinleÅŸtiriyor.

Karşıtlıklar ile beslenen siyaset, toplumsallığımızı daha da parçalı hale getirmektedir.

Somut Hata: Kültürel normların siyaset enstrümanı olarak kullanılması;

Ayet ve slogan bu ülkeyi kısır bir siyasete mahkum etmektedir.

Toplumun, geçmiş tarihin içine iktidarın varlık dili ve anlayışı ile çekilmesi, gelecek tarihinin bu tasavvur ile toplumu nesneleştirerek kurmaya çalışması, toplumu talihsizce tarihsizleştirmektedir. Yapılan tarihi filmler ve operasyonel diziler geçmiş birikimimizi ve müktesebatı tarih kurallarının dışına atarak, tarihi bir yersizliğe doğru sürükleniyoruz.

7. TEK ADAMLIÄžIN, ÅžURA, Ä°STÄ°ÅžARE VE ORTAK AKLIN Ä°FLASIYLA MEÅžVERETÄ°N FANATÄ°K BAÄžLILIKLARA KURBAN EDÄ°LMESÄ°

İstişare etmesi gerekenler, şura ehli olması gerekenler teslimiyetçiliği seçiyorlar. Ahlakta, adalette, izzet ve erdemde çok ciddi yozlaşma ve gerileme yaşanıyor.

Sorun:Öncellikle niteliğin olmaması ve tek adamlığın her şeyi kuşatması gibi bir döngünün yarını teslim alması gibi bir sorun ile karşı karşıyayız. Yumurta tavuk ilişkisi gibi ne, neyin sebebi gibi bir sorgulamaya gitmeden ortaya çıkan sonucun vahametini görmek durumdayız.

Tek adamlığın her şeyi belirlemesi, etrafını niteliksizleştirip nesneleştirirken süreç devam ettikçe çürüme daha da artıyor, nitelik eksiye doğru düşerken, tek benlik o oranda artarak belirlediği boyut her şey haline geliyor.

Somut sorun Tek adamlık ve siyasal egoizmin, ideolojik egoizme dönüşmeye baÅŸlaması:  Artık siyasetin yapılış ÅŸekli olarak somutlaÅŸan kiÅŸiye özel propaganda(biz hazırız reis) Siyasal egoizme dayalı olduÄŸundan bütün insani ilkeleri ve insani yanları bastırıyor.

Ben merkezli oluşumların çatışma üreteceği gerçeği tarihsel olarak bir kez daha tezahür etmesine rağmen merkezi benlik tavrını artırarak devam ettiriyor.

MEVCUT POLİTİK HALİN YÜZ KIZARTICI SUÇLARI

SÄ°YASETSÄ°ZLÄ°K;

Statükocu politik yapılar egemenliklerini ancak, siyasi hayatı siyasetsizleştirmek suretiyle sürdürebilirkuralındaki evrensel tespit, bunu en iyi bilmesi ve kaçınması gerekenler ne yazık ki bugün uygulayıcıları oldular.

Bu mevcut iktidar için utanç vesilesi olacak bir durum iken son dört yıldır siyasal utanç durumunun sorumlusu olarak devam etmektedir.

Bu tarz yönetme biçimleri, görüldüğü ve yaşandığı gibi sadece siyaseti tüketmez; düşünsel, kültürel, bilimsel, ahlaki ve entelektüel gelişmeleri de tarihe ve zamana kapatır.

Bu koşullar içerisinde kitleler nesneleşeceğinden, siyasi derinlik kaybolur ve sürüleştirilen toplum siyasetin gelişmesine katkıda bulunamaz. Toplumun siyaset üretiminde sorumluluk almaması, ülkenin zinde güçlerin çatışma alanına dönmesi demektir.

Özgün ve özgür politik değerler, yapılar, deneyimler üretme potansiyeli, siyasetsizleştirilen toplumda mümkün olmaz. Küresel siyasetin ve tarihin edilgen tarafında olmaya mahkum olursunuz. Yerel olarak politik çalkantı ve gerilim hiç bitmez. Siyaset ve sonuçları sandığımız süreçler aslında yaslandığımız politik kurgunun günübirlik boyutuyla alakalı olduğunu anlamamak, siyasi halin ve oluşların felsefesi haline geldiğinde siyaset artık bitmiş olur.

FANATÄ°ZM;

Siyasal fanatizim aklın ve kalbin dengesini bozuyor.

İnsanlığı bir bütün olarak algılayan İslam, oluşturduğu medeniyetin kültüründe alt değerleri kendi mozaiğinde muhterem gördüğünden bütün sınırları parçalamış ve sınırsız bir tasavvurun hayat kaynağı olmuştur.

İslam kendi bütünlüğü içindeki değerlere kendisinin var oluş gerekçesi olarak baktığından, insanlığın garantisidir.

İslam düşüncesini kültür ve uygarlığını herhangi bir etnik aidiyet ile açıklamaya çalışmak, özgünlüğüne vurulmuş en büyük darbedir ve ona yapılmış düşmanlıktır.

Bugün koşulları aşamamanın verdiği çaresizlik nedeniyle siyasal kriz ve ufuksuzluk yaşanıyor.

Sorun 1: İyi ile kötü, doğru ile yanlış, güzel ve çirkin, helal ile haram, meşru ile gayrimeşru, ahlaki olanla gayri ahlaki olan, edepli ile edepsiz, erdemli ile erdemsiz arasında tayin edici ayrımlar bugün maalesef siyasal fanatizm yoluyla önemsiz hale gelmiş durumda.

Sorun 2:Herkes, herkese politik militarizmi arkasına alarak müdahale etme hakkını kendisinde görmeye başlıyor. Bu müdahil olma hali ilişkileri ve kültürleri / aidiyetleri zenginleştirmiyor, bilakis insanlığın ölümüne sebep oluyor.

Sorun 3:Resmi militarizmin ölümcül tecridine maruz kalmamak için vicdanların susturulduğu, aklın ihmal edildiği, ahlakın yitirildiği, duyguların hissizleştirildiği, merhametsiz bir yola savrulduk, sağırlık toplumsallaştı. İçerisinde yaşamak zorunda kaldığımız bu beşinci mevsim günleri uzar ise evrensel insani var oluşun iklimi geldiğinde elimizde yeşerteceğimiz hiçbir şey kalmamış olacak.

PROPAGANDA;

Propagandanın, bilgilenme yolu / bilginin ve haberin taşıyıcısı olması

Bugün siyasal, ideolojik, kültürel ve ahlaki felaketlerle karşı karşıyayız.

Toplumun haberdar edilmesi, bilgilendirilmesi, propaganda içerikli bir içerik ve sunumla oluşturulduğu ve verildiği için, tüm ilişkiler provakatif bir dil üslup ve tavır ile diyalektik yerelleşiyor, diyalog gibi evrensel insanilik yok oluyor.

Sebep ve niyet ne olursa olsun, politik çarpıtmalar nedeniyle ve propaganda yoluyla insanlığın gerçekleri öğrenme hakkı ihlal ediliyor.

Aklımızı, irademizi, duygularımızı, hareketlerimizi yanlış yöne yönelten bir propaganda sistemi ile karşı karşıyayız: Propaganda araçlarına egemen olanlar, çıkarlarına uygun tanımlar, yorumlar yapıyor ve temelsiz, müphem ve tek yanlı tanımları yorumları bütün insanlara dayatıyor ve sorgulayan kuşku duyanları aforoz ediyorlar. Mevcut politik dil vicdanlı ve erdemli insanların kabusu haline geliyor.

Sorun 1: Egemen politik dil, propaganda yoluyla, ahlak dışı sınırlamalar ve tanımlamalar üreterek; düşünsel, kültürel ve en önemlisi siyasal dünyayı kirletiyor: Ötekiler, yabancılar, diğerleri gibi ahlak dışı kavramlarla zihnimize ve hayatımıza sınırlamalar getiriliyor, bu sınırları aşamaz isek hayatımıza, varoluşumuza anlam, derinlik, zenginlik kazandırmamız belki de bir daha mümkün olmayacaktır.

Sorun 2:Nasıl düşünmemiz gerektiğine, seçeneklerimize, kimin yanında kimin karşısında duracağımıza reel politika dedikleri faşizm karar veriyor ve buna razı olmamızı istiyor.

Bu durum, insanlık için ve insan olmayı alçaltıcı bir durumdur. Tek yanlı reel durum; karşılaştırma, ölçme, değerlendirme, mukayese etme ilkelerini ve kriterlerini hiçe sayarak, muttaki bir teslimiyet bekliyor.

Reel siyaseti mayalayan Ulusalcılığın belirlediği algı ile sürekli müdahalelere maruz kalıyoruz.Bu keyfi müdahaleler karşısında gerekli insanilik gösterilmediği / gösterilemedi için müdahaleler neredeyse kurumsal hale geldi.

Sorun 3:Gerçeklerin ne olduğunu bütün boyutlarıyla öğrenemediğimiz için, bilemediğimiz için yalanlarla yönlendirilebiliyoruz.

Hata 1:Toplum, iktidarın belirlediği kutsalları kutsayan, terennüm eden ve zikreden yığınlar haline dönüştürülüyor.

Aklımızın ve Kalbimizin propagandaya maruz bırakılması, dünyayı insansızlaştırarak, tüm insanlığı mahiyetsiz bir biçimde kolonileştirmektedir. Toplum, Propaganda ile aynileştirilerek, iktidarın amaçladığı ilkesiz ve amaçsız bir koloni haline gelmek üzere; provakatif dil, duygusallığın üzerine bindirilerek, toplumun tüm hassasiyetleri hissizleştirilmekte ve güdülenmektedir.

Hata 2:İktidar oluşturduğu kitleler yoluyla, iktidara özgü sesleri ve iktidarın önerdiği varoluş biçimlerini, sorgulamadan hayatın içerisine bütün kötülükleri ile taşıyor.

PRAGMATÄ°ZM;

Bencil çıkarların, gemi azıya almış koşullarının ve tahakkümünün siyaseti teslim olması;

Her yol, yoldur; Çıkarların ve muhteris tercihlerimizin aşırılıklara dönüşmesi ve aşırılıklarımızı, siyaset yoluyla sivrilterek yarın açıklayamayacağımız yolların ve uygulamaların oluşumundaki vebali hayasızca üsleniyoruz.

Bağlılıklarımız ve bağlantılarımız, yorumlarımıza kaynaklık ettiğinden, yorumlarımız, bağlılığımızın anlam ve amaçlılığının diliyle oluşuyor.

İlkeler kaygılara yenik düşüyor; fanatik bağlılıklar yoluyla kaygılarımızı azaltmaya çalışırken, sapmalar, yapılarda bir daha tamir edilemez marazlar bırakıyor.

Hülasa;

Sorun 1:Nasıllığı şimdi değil, bundan sonraki insanlık tarihinde de açıklanamayacak bir biçimde, İslam ve Müslümanlık, ne yazık ki nefretin merkezleri haline gelmiş durumdadır.

Sorun 2:Hizip, grup, etnik köken ve cemaat çıkarlarına göre yapılan İslami yorumlar karşısında, erdemin ve erdemli duruşun top yekûn sapkın yorumların oluşturduğu cephe tarafından tecrit edilerek cezalandırılması.

Sorun 3: Şu an ortaya koyduklarımızla yıllar sonra, insanlık ölçeğinde hesabını veremeyeceğimiz sorunlara yol açıyoruz. İlişkilerimiz gündelik politikanın diliyle ve aklıyla oluşmakta / oluşturulduğundan, provokatif kalıplarla düşünmek; insanlığımıza / insanlık aklımızda kalıcı sorunlar oluşturuyor. Bu hastalıklı varoluş hali, bireyselden toplumsallaşmaya doğru seyrederek, içe doğru kendisini kemiren bir toplum zuhur ediyor.

HAMASET VE POPÃœLÄ°ZM;

Bilincimizi, duyarlılığımızı kuşatan politik popülizm; akılsız, vicdansız, ahlaksız ve adaletsiz bir kitleselliği oluşturarak, sonrasız bir sorumsuzluğa hayat vermektedir.

Bugün, gayrimeşru yolların ve gayri ahlaki davranışların, çerçevelendirilmiş reel-politik olgunun dili ve mantığı ile meşruiyeti kurulabiliyor: Önyargı, Kuralsızlık, hukuksuzluk, saldırganlık, bağnazlık toplumun yadırgamadığı hal oldu.

Gördüklerimize şahidlik etmeyerek (tavır almayarak) birincil görevimiz olan şehadeti terk etme bedbahtlığına düştük.

Popülizm ve hamasete dayalı politik dil, siyaset için temel sorunlara dair değerlendirmeler yapmak yerine, gerilim ve risk tehdidi ile toplumu gerçek sorunlardan habersiz bırakıyor.

Sorun:Polemik ve sloganlar gerçekleri yansıtmıyor. Hamaset gerçekleri perdeleme görevini mükemmel yapıyor. Risk tehdidi politikalarıyla halkın zihinsel dünyasını korkuya düçar eyleyerek, ilişkileri kendi dili üzerinden anlamlı ve anlaşılacak hale getiriyor. Akıl büyük bir erozyona uğratılarak, akıl dışılık toplumsallaşıyor. Bu yaşadığımız şiddetin aklı ve kalbi yok, yaşadıklarımızın yarın izahı yapılamayacak şeyler.

Aziz millet, medya sistemi ile yalnızca kendi kendisini yücelten, kendi kendisine alkış tutan topluma dönüşmek üzere, siyasal iktidar, bu yolla insanlık bilincini, aklını, ruhunu, vicdanını kontrol altına almakta.

TARÄ°HSEL ROMANTÄ°ZM;

Bugünkü iktidarın, sistemin tarihini anlamlandırmak adına harcadığı çabayı, Ä°slam’ın evrensel bütünlüğünü anlamlandırmak adına harcasa geçmiÅŸ ile bugün arasında daha kuÅŸatıcı ve tutarlı bir iletiÅŸim kurabilirdik.

Tarihsel saplantılar ve yanlışlıklar toplumda sadece yapısal bozukluklara değil, ahlaki çözülmeye de neden olur.

Tarihe yapılan haksızlık, o toplumun tarihinde hafızasında, birikimlerinde ve tecrübelerinde yangın çıkarmak denmektir. Bu yangın toplumun hayat damarlarını yakar ki, bugün yapılan bu toplumun gerçek tarihinde, fıtri tarihinde yangın çıkartmaktır. Fıtri tarihini ihmal edenler, ikmal etmeyenler, ümmet ölçeğinde kültürel ve siyasal dışlanmaya maruz kalırlar ki bugün bu yöne doğru yol almaktayız.

KONFORMÄ°ZM

Bu iktidarın elitleri, dinin anlamı ve işlevi konusunda aynen istilacılar gibi düşünmeye başladılar.

Bu iktidarın elitleri, din olarak Ä°slam’a tahammül edemedikleri gibi siyaseti de kuÅŸatan düşünce sistemi olması ve iddiasına tahammül edemiyorlar.

Dini ve ahlaki çerçevede entelektüel gücü olmayan bu elitleri, Ä°slam’ın terbiyesi ve edebi rahatsız ediyor; Ä°slam’ın sorunları yanıtlama zemini kendilerine yabancı olduÄŸu için, bu iddiayı iktidardan olabildiÄŸince uzak tutmaya çalışıyorlar. Ä°ddiayı dillendirenler de paylarını / paylanmalarını alıyorlar.

Konformizmin baş döndürücü tadı, statükocu muhafazakarlığı ve bu tadın muhafızlığı, tanımsız kişiler ve kişilikleri ortaya çıkardı, ne yazık ki mevcut iktidarın sözcüleri de bunlar oldu.

Konformizmin safahatçıları ve onların yapıları, kendi kimliklerini hayatlarını ve tarzlarını inşaa etmek için entelektüel birikimleri de olmadığından, toplumu kendileriyle aynileştirmek için sistemin kurumlarını ve resmi olanın etkisinden faydalanarak, toplumsal bünyeye sirayet etmek istiyorlar.

YENİ MİSYON; YENİ ANLAM VE AMAÇLAR, NEREYE GİDİYOR VE NEREYE GİDİYORUZ

Resmi ideolojik alan dışına çıkılamadığından, kendini dönüştüren resmi ideoloji, iktidar eliyle yeni üreme alanını İslamcılığın yumurtalığında oluşturmaktadır.

Sistemin DNA’larında var olan ve bizi kışkırtan sistemin doÄŸruladıklarını (mukaddeslerini) siyasal gelecek için dayanak yapıldığında verdiÄŸin varoluÅŸ mücadelesi, verilemez olan alanların ve o alanlara ait deÄŸerlerin elinden yüreÄŸinden aklından çıktığının kanıtı olur. Bunu ne zaman anlarız belli deÄŸil.

Durumun yakıcı olan tarafı, bunları en çok, bu iktidarın bilmesi gerekirken bu temel hata üzerinden mücadeleyi sürdürme inadı hatasını affedilmez yapmaktadır.

Dünya görüşümüzü inancımız değil, kaygılarımız yönlendiriyor.

Gelenek ve tarihsel mirastan yararlanma şekli, anlama ve anlamlandırma siyasal ihtiyacın karşılanmasına yönelik olması ve mantık içermesi, koşulların ve gerçekliklerin hayatın dışına, tarihin melankolik bölümüne taşınması; zihnimizi, aklımızı, duygumuzu, ruhumuzu büyük bir kirlenmeye uğramaktadır.

Hakikat ve hakikate olan inancımız kayboluyor. idealler hafife alınıyor. ideallere dair dayanışma teklifleri aşağılanıyor.

Koşulların sınırlandırılmasında / sınırlarından rahatsız olmamak ağır hastalığın belirtisidir, oportünist tercihlerin bir yöntem, usul olarak seçenek haline gelmesi bu hastalığın ölümcül evreye geçtiğini göstergesidir.

Kirli gerçeklikler ile aydınlık geleceği geçiş yapmak mümkün değildir. Siyasi amaç ve hedefin muhterisliği, politikanın gösterdiklerinin dışında / politik gösterinin dışında kök saldığından, kullanılan alan, halkın kapsama alanının dışında kaldığından / tutulduğundan hep farklı dizayn edilmiş, bugün de buna devam ediliyor.

Güç hayatı belirliyor; hakikat ile ilişkisini koparmış sözün, güce tabi olması yozlaştıran bir bayağılığın mağdurları olmaktan kurtulamıyoruz. Dokunulmazlık kazandırılmış ideolojik tanımlar ve kategoriler halkların bunalım sebebi iken, mevcut iktidarın bu kategorileri çoğaltması ve yeniden güncellemesini hayra yormak ve hayra tebdil olacağını düşünmek, hesabı verilemez bir vebaldir.

İktidar tarafından maruz bırakıldığımız politik kültür ve tahakküm nedeniyle ciddi anlam kaymaları yaşıyoruz.

İdeolojik sarmala kapılan toplumlar; düşünerek hareket edemezler, düşünerek yapamazlar ve düşünerek var olmayı başaramazlar.

Buna iki örnek:

YERLÄ°LÄ°K;

Şüphesiz bu kavrama teknoloji, özellikle askeri teknoloji üzerinden konuşulmasına meşruiyet kazandırılsa da; dini düşüncenin de içine yedirilmeye ya da sirayet etmeye başlaması sarsıcı bir durumdur.

Bugünün tarihi vakıası ve reel politiği içerisinde yerel durum; yerelleşme ve millileşme olarak tabulaşmakta, buna yönelik itirazlar düşmanlık ve hainlik damgası ile tecrit edilmekte, etiketlenmekte.

Bu tür toplumlarda hayata akıl dışı duyarlılıklar ve varoluş biçimi hakim olur. Toplum ne kadar köklü bir geçmişe ve birikime sahip olursa olsun popülist milliyetçilik kendisine hayat bulur, hayata müdahil olur.

Popülizm, milliyetçiliğin genlerinde vardır ki, bugün hakim olan duygusal duyarlılıklar bunun göstergesidir. Toplumun hayal dünyasına taşınması, yenilgilerimizin gerçek sebebi iken, bu yol ile siyaset devşirmek hayal perdesini daha da koyulaştırmak demektir.

Biz evrensel olana kendimizi muhatap kılmış bir toplumuz ve bu iddiadan, iddia düzeyinde de olsa vazgeçmiş değiliz. Bu düşünsel kırıntı üzerinden yol almaktan vazgeçmemeliyiz. Piyasa değerlerini yerlileştirirken, İslam düşüncesinin yerelleşmesine yol açmamalıyız. Müslüman olduğumuzu hayatın tüm alanlarında etkin hale getirerek var olmanın sorumluluğundan asla geri adım atmamalıyız.

MÄ°LLÄ°LÄ°K;

Yerlilik ve millilik birbirine yakın kullanım içerseler de ayrı anlam dünyasını ifade ediyorlar.

Bugün İslamcı kültürümüzün fikir dünyasını ihya edemediğimizden kültürümüzün yapılarını oluşturamamak gibi bir sonuç ile yüzleşmek durumunda kaldık, buna mukabil sorunu anlamak yerine bu iktidar döneminde oluşturulamayanın yerine yanıtları olmayan sorunlu oluşum ve davranışları tahakküm ederek, ortak insanlık iklimini tahrip eden hayatı var etmek üzereyiz.

İktidarın fikriyatsızlığı yüzünden oluşturamadığı / değiştiremediği / dönüştüremediği kurulu yapıların, kurumların ve anlayışların şimdi asabiyetle korunmaya çalışılması gibi bir duruma mecbur kaldık. Bu akıl tutulmasından çıkmak yerine, aklı başındaki insanların uyarılarına eleştirilerine kulak vereceğine, bu insanları tecrit etme yoluyla iktidarının devamını gerçekleştirmeye çalışılıyor.

Dolayısıyla millilik, niyetini aşan boyutlara evrilmek üzere, niyetini kuşatan bu durum, toplumda ve müktesebatta kırılmalar oluşturacaktır.

Ünlü dört slogan üzerinde daha takvalı bir biçimde düşünmeyi başarmak durumundayız.

DÜŞÜNMEK AMA NASIL

Eylemlerimizin düşünsel ve ahlaki yönüne özen göstermiyoruz.

Dünyevi ihtiraslara karşı, insanlığımızın ve düşünsel referansımızın bize verdiği ahlak üzerinden bir duruş ortaya koyamıyoruz.

İnancımızdan, hikmetten, irfandan, ahlaktan ve takvadan bağımsız bir anlayış ve zihniyet ile ve reel durum üzerinden yorumlar ve tanımlamalar üretiyoruz.

İnancımız, hayatımızın bütünüyle içinde olmadığı için, inancımız, hayatımızın kalbi ve ruhu olmadığı için, somut bir gerçek olmaktan çıkıyor soyut bir gerçeklik olarak kalıyor. Düşünce biçimimiz, kimliğimizden farklı neşet ediyor. Tavrımız kimliğimize bağlı değil. Bu tür bağlam sorumluluğu hissetmiyoruz.

Bağlı bulunduğumuz, bağlılık iddia ettiğimiz kurucu anlam sistemini somut olarak ve olması gereken şekilde yaşamak gibi cehdimiz yok.

İnancımız ve hayatımız arasında anlamlı bir bütünlük teşkil eden ilişkiler hayat içerisinde sergileyemiyoruz.

İnsanımız geçmişte olduğu gibi bugün ve gelecekte kendisini yüceltecek mutlak değerler sisteminden sistematik bir biçimde faydalandığında felaha erecektir.

Ä°nancımızın, düşüncelerimizin, aklımızın ve davranışlarımızın rehberi Kuran olduÄŸu gibi, siyasetin de rehberi Kur’an olmalıdır.

NE YAPMALIYIZ:

Koşullara ve sistemin mitlerine teslim olmadan, içerisine düştüğümüz durumu sorgulayarak, sızlanmalara meydan vermeden, Müslümanca ciddi ve kuşatıcı seçenekler üretmek durumundayız. Bütün bu olanlara intibak eden, teslim olan toplumumuza anlatmalı ve kendisine hayat verecek duyarlılıklara kendilerini yeniden açmalarının yollarını göstermeliyiz.

Müslümanları iktidar olmada etkisizleştirmek yerine etkin olmasına yönelik başlangıçlar yapmanın koşulları için yeniden mücadele zemini oluşturmalıyız.

Düşünsel dünyamızı, bilgiye yönelme seklimizi ve entelektüel kültürel çalışmalarımızı, siyasal gündemimizi, temel sorular oluşturmalı, sorunlar konuşulmalı ve çözüm odaklı olmasına dönüştürmeliyiz.

Zihni birikimimizi yeni, güçlü ve nitelikli başlangıçlara göre hazırlamalıyız. Demagoji, tüketmek demektir, oysa biz, küresel ölçek düşünmek ve üretmek zorunda olanlarız. Yoksa bugünkü gibi sorumluluğu terk edip nostalji ile oyalanıp, tarihin çöplüğüne dökülürüz, bu gidişi durduracak, müdahalelerde bulunmalıyız.

Kalıplaşmış nostalji kokan sloganlar ile yeni başlangıçlar yapamayız, bu hamasetten evrensel nitelikte bir toplum çıkmaz, öncelikle kuşatıcı akla ve bilince ihtiyacımız olduğunu entelektüel dünyaya yeniden hatırlatmalı ve başlangıçlar yapmalıyız.

Kurumsallaşmış bilgi odacıkları ile evrenselliğe çıkamayız, Resmi algılayış ve düşünce biçimleri ile özgün ve hikmetli düşüncelere ulaşmak mümkün değildir. Bilginin kurumsallaşmaya ve kurumsallığa tabi olması bilgiye yapılmış en büyük ihanettir, buna sessiz kalmamalıyız.

Bu iktidarı kibirli düşler görmekten vazgeçirmeliyiz:Düşüncelerimizi ve hassasiyetlerimizi hamasetin kuşatmasına vülgarize ve propagandanın irademizi baskılamasına müsaade etmemeliyiz.

Aklın ve iradenin, imanın ve kalbin, ahlakın ve adaletin, takvanın ve amelin eylemselliğini somutlaştırarak, vatanımız ve milletimiz için, insanlar ve Müslümanlar için, tüm ülkeler ve ümmet için yeni yollar olduğunu ve olabileceğini bu topluma anlatmalı ve göstermeliyiz.

İktidara popülizmin bozgunculuğunu göstermek gerekiyor:
Propaganda yoluyla çılgınlaştırılan popülizm, propagandaya maruz kalan halkı daha fanatik duyuş ve davranışa yöneltmektedir.

Bilinmelidir ki;

Fanatizm aklı durgunlaştırdığı için insanın ve insanlığın ufkunu kapatır.

Fanatizm; aklın, hakikatin, kalbin, ahlakın fıtratını yok eder.

Fanatizm hangi kültürün ve inancın dünyasına ait olursa olsun, insanlık dışı yargılar, önyargılar üretir.

Fanatizm; ulusal duyguları, etnik duyguları, dini duyguları akıl dışılıklar yoluyla anlaşılmasını sağlarken, bu değerlerin sömürülmesini de kolaylaştırır.

Bu iktidar döneminde fanatizm yoluyla ideolojik duvarlar örülüyor; kurumlar, yapılar, cemaatler ve insanlar arasına fanatizmin kin tezgâhlarında örülmüş dikenli teller çekiliyor, bu ayrılıklara söz söylemeliyiz.

Piyasacı algıyı reddediyoruz.

Piyasanın ve piyasa kültürünün, politikayı belirlemesine,

Siyasetin, İslami düşüncelerimizi, aklımızı ve kalbimizi sınırlamasına,

Politik olanın, toplumun deÄŸerlerini kuÅŸatmasına ve yeniden tanımlamasına, 

Kültürün ve entelektüel dünyanın, piyasacı politikanın sözcülüğü gibi ahlaksız iş birliğine rıza göstermesini kınıyor ve yeniden diriliş için Rabbimize sığınıp; Bismillahirrahmanirrahim diyoruz.

İdeolojik militanlar dönüştürülme girişimlerini, İslam iklimi ile merhamete dönüştürmeliyiz.

Entelektüel dil ve düşünce fanatizme koşullandırıldığından, hayatın her alanında kabalıklar yükselir.

Entelektüel ve akademik hayat, resmi çizginin ve resmi iyimserliğin ücretli sözcülüğünü yapmaya başladığından beri, ölçüsünü ve mizanını yitirmiş, entelektüel hayatın bilgi ve gerçeklik ile ilişkisi kalmamış, hakikat ile bağını koparmış durumdadır. Hakikat ile bağımızı yeniden kurmalıyız.

İktidara adaletin bir gün herkese lazım olacağı yeniden hatırlatılmalı:Her iktidar kendisine hizmet edecek şekilde özel bir hukuk geliştirmeye çalışır, bundan muzdaripliğimizi / mağduriyetlerimizi yeniden hatırlatarak ve hatırlayarak, eleştirdiklerimize benzemekten Allaha sığınmalıyız. İktidar, muhalif; düşünce tavır ve oluşumlara iktidar gücünü kullanmak suretiyle devamını gerçekleşeceğini sanıyor. Karşı unsurlara yönelik sürdürülen kuşatmada hak hukuk insanlık merhamet aranmıyor. Mevcut varoluş halinin dışında kalanlar özellikle Müslümanlar, terörizm tanımı içine alınarak, içeriye alınmakta, takibata uğratılmakta, şüpheli muamelesi görülüyor ve özgürlükler gün geçtikçe göreceli hale geliyor.

İktidar; mevcut koşullar nedeniyle toplum ve insanlık sorunlarını meşru bağlamından kopararak ve nedenselliğinden soyutlayarak politik yargılara çerçevelere göre değerlendiriyor.

Sorunları bağlamından ve nedenselliğinden soyutlama çarpıklığı, iktidar yapılanmasında saçma bürokrasi oluşumlarını ortaya çıkarıyor.

Bir an önce yapılarını, kurumlarını ve bürokrasisini evrensel deÄŸerler üzerinden ‘’ Adalet Devleti’’ olmanın gereklerini yerine getirmesi için gerekli istiÅŸari zamanları baÅŸlatmanın gayretinde ve sorumluÄŸunda olmalıyız.

Şuan, can güvenliğimizden daha çok, düşünsel dünyamızın güvenliğinin tehlikede olduğu hayati önceliğimiz olmalıdır;

Statükonun dışında bağımsız bir düşünce ve irade oluşmuyor, hakikate sorumlu, düşünce ve hareket adamı neredeyse yok.

Muhalif olmanın ağır bedelleri var; para, mevki, unvan ve şöhret, gözümüzü ve gönlümüzü kör eden, aklımızı başımızdan alan ayartıcılar teslimiyetçiliÄŸin mey’i gibi bizi kendimizden ediyor.

Bugün duyguları ve aklı alt üst eden, entelektüel güvensizlik ortamı içerisinde yaşamak durumunda kalıyoruz. Her an herkes her şeyi yapabilir ve bir gün sonra her şey tam tersi olabilirken; akıl, ruh, kalp ve düşünsel güvenliğimizi nasıl koruyabileceğimizi bilmiyoruz, düşünmüyoruz.

Kamusal alanda, düşünsel ve entelektüel alanda fiilen ve etkili bir şekilde var olmamızı, bu varlık ile siyasal alanda kalıcı ve domine etmenin imkânları ve koşulları oluşturulmalıdır, bunun mücadelesini vermeliyiz.

NE YAPMALIYIZ VE NE Ä°STÄ°YORUZ

Bizler Müslümanız ve Allah'a aitiz, hayatımızı seküler iktidarların istediği gibi gündelik kaygılarla sınırlı bir hayat haline getirmek istemiyoruz.

Tercihlerimizi, zevklerimizi, arzularımızı ve ilişkilerimizi temel inançlarımız doğrusunda şekillendirmek istiyoruz.

Dünyaya bir Müslüman gibi bakmak, dünyayı bir Müslüman olarak tanımlamak ve yaşamak istiyoruz.

Mevcut hayatın içinde Müslüman olarak var olmak; insanlık, ümmet, millet ve ülke için yapılması gerekenlere Müslüman kimliğimizle katılmak istiyoruz.

Olanları, olması muhtemel olabilecekleri Müslüman aklı ve kalbiyle anlamak, anlatmak ve eleÅŸtirmek istiyoruz; bu hakların Allah’ın bize bahsettiÄŸi en önemli görev ve sorumluluk olduÄŸunu mevcut iktidarın anlamasını ve yerine getirebilmemiz için koÅŸul ve imkanlarını hazırlamasını istiyoruz.

Ve diyoruz ki;

Tarihin hiçbir döneminde toplumumuzun kendine özgü değerleri ve kurumları böylesine savunmasız kalmamıştı. Geçmişte toplum, düşman telakki ettiği sistem ve sistemin adamları vasıtasıyla, kendi dünyalarından koparılarak, bütünüyle bir başka sisteme ve inanç dünyasına geçmeye zorlandıkları düşüncesinin verdiği duyarlılık ile sürekli uyanık ve teyakkuz halinde idi. Şimdi teslimiyet sonucu teyakkuz halimiz kalmadığından bize olanı yorumlayamıyoruz.Düne kadar İslam milletinin affetmeyeceği, sindiremeyeceği, siyasal kirliliği bugün savunur hale geldik.

Düne kadar temel zeminde gayri İslami dünya düşüncelerine karşı birlikte hareket eden İslamcılık ve cemaatler bugün, tarihin hiçbir döneminin tanık olmadığı kadar tefrik, ayrışma ve karşıtlık yaşamaktadır.

Tarihin hiçbir döneminde bu ülkede Müslüman havzalar, bu kadar birbirlerine düşman olmamışlardır.

Birçok yerde ve zeminde birbirinden farklı görünen yapılar, birbirleriyle bu dönem kadar, bu denli husumet ile karşı karşıya gelmemişlerdi. Bu gün iktidar söz konusu olduğunda cemaatler kendi konum ve ahlaki zeminini unutarak, hamaset ile ilahi öğretinin adalet ile hareket emrini ihmal ederek birbirlerine cephe alıyorlar. Bu hal, ilahi mesaja kendisini muhatap kılmış insanın ve yapının davranışı olamaz.

Gün Allah'ın adının ve hükmünün üstünlüğüne inanmış Müslümanların Onurla ve Erdemle kalmaları gereken bir gündür.

Selam hakikate sadık kalanlara ve hakikatin adamları olanlara olsun.

Selam ve dua ile

Veysel Ocak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.