Sosyal Medya

Güncel

Kimi zaman sırıtarak kimi zaman da hangi duyguyu yansıttığı anlaşılamayan jest ve mimikleriyle izleyen Muhammed Bin Selman

Yeni Akit yazarı Kenan Alpay ABD-Suudi Arabistan ittifakının perde arkasını kaleme aldı.



Kenan Alpay, ABD ile Suudi Arabistan arsındaki ilişkilerin Obama döneminden farklı bir seyir izlediğini ve Suudi Arabistan liderliğindeki rejimlerin Türkiye gibi devletleri tehdit olarak görürken ülkelerindeki demokratik oluşumlara karşı tutumlarının daha da sertleştiğini köşesine taşıdı.

Yazının Tamamı

Tüm dünyanın karşı karşıya olduÄŸu tehditlerinin tamamını bertaraf ettiÄŸimizden emin olmak için buradayız” diyordu, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman. Beyaz Saray’da Amerikan BaÅŸkanı Donald Trump’la gerçekleÅŸen zirve Suudi Arabistan kadar BirleÅŸik Arap Emirlikleri ve Mısır’la da bölgesel konulardaki koordinasyonları arttırma, ortak stratejik hedefleri ilerletmek ve temasları kurumsal hale getirme yönünde atılmış kuvvetli bir adım sayılabilir. 

Obama döneminde Ä°ran’la yakınlaşıp Suudi Arabistan’ı sıkıştırma stratejisi Trump’la birlikte Suudi Arabistan’la safları sıklaÅŸtırıp Ä°ran’ı baskı altında tutma stratejisine dönüşmüş durumda. Amerika’nın iki bölgesel güç arasında oynadığı destekle-kısıtla politikası cazibesinden bir ÅŸey kaybetmeden müşteri bulmaya devam ediyor. Artık Suudi Arabistan’ı 11 Eylül saldırıları dolayısıyla mal varlığını dondurma tehditleriyle itip kakarak cezalandırmaya gerek görülmüyor anlaşılan. Benzer bir biçimde P5+1’le vardığı nükleer mutabakatla eÅŸ zamanlı olarak ilerleyen Ä°ran’ın Suriye ve Irak’ta giriÅŸtiÄŸi yayılmacı politikalar hedeflenen yıkım ve nefreti üretmiÅŸ olmalı ki “radikal Ä°ran tehdidi” tekrar Amerika’nın hedefi oluyor.

Ortak Tehdit Konseptleri 

Donald Trump ile Muhammed Bin Selman’ın görüşmesi daha önceki görüşmelere kıyasla hayli ilginç ve olabildiÄŸince çirkin bir sahne oluÅŸturdu. Amerika’nın Suudi Arabistan’a yönelik askeri silah ve mühimmat satışını hazırladığı bir dizi görsel eÅŸliÄŸinde kameralar önünde izah eden Trump bu satışlar vesilesiyle 40 binden fazla insan için saÄŸlanan istihdama vurgular yapıyordu. Trump’ın süratli ve gururlu konuÅŸmasında geçen “yüz milyarlarca dolar Amerika’ya geri geldi” vurgularını kimi zaman sırıtarak kimi zaman da hangi duyguyu yansıttığı anlaşılamayan jest ve mimikleriyle izleyen Muhammed Bin Selman iktidarını perçinlediÄŸi düşüncesiyle yine de sevinçliydi.

Amerika’ya geçmeden önce Mısır’ı, ardından da Ä°ngiltere’yi ziyaret eden Veliaht Prens’in birinci gündem maddesi ‘radikal Ä°slam’la mücadele ve içeriÄŸine yönelik pek ciddi bir iÅŸaret alınmasa da ‘ılımlı Ä°slam’ın inÅŸasıydı. Her ne kadar sonradan bu ifadelerin kullanılmadığı vurgulanmış olsa bile Prens’in Ä°ran, Türkiye ve Katar için “çağımızın ÅŸer üçgeni” ÅŸeklinde vurgular yaptığı kamuoyuna yansıdı. Ä°smi anılmasa da Ä°hvan-ı Müslimin ve Hamas için de Suudi Arabistan’ın en sıkı müttefiki olarak pozisyon alan BirleÅŸik Arap Emirlikleri ve Mısır’ın düşmanca tutumu oldukça net. Bu üçlü ittifakın ‘terörizme karşı savaÅŸ’ ve ‘ÅŸer güçler’ söylemi Müslüman KardeÅŸler ve Hamas kadar bu iki harekete sahip çıkan Katar ve Türkiye’yi de düşman kategorisine sokuyor. 

Mesela Veliaht Prens’in Ä°ngiltere ziyaretinde kendileri açısından ÅŸu iki sıkıntılı alanı iÅŸaretlediÄŸi de ifade ediliyor: 1- CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan ve Türkiye’nin yeni bir Osmanlı HalifeliÄŸi kurmaya çalıştığı, 2- Mısır’ı hedef alan güçlerin bütün bölgeyi hedef alan ÅŸeytani güçler olduÄŸu. Tehdit konsepti olarak ifade edilen bu iki meselede de ÅŸer güçler ve radikal gruplar olarak kast edilen ÅŸeyin bölgeyi Åžii-Farisi yayılmacı politikalarıyla ifsad eden Ä°ran tehdidinden daha büyük ve öncelikli olduÄŸu anlaşılıyor. Bölgeni Sünni ve halk iradesini önceleyen Ä°slami hareketleri Körfez monarÅŸileri ve Sisi Cuntasının tasallutu altındaki Mısır için Ä°ran’dan daha önemli ve güçlü bir tehdit olarak tanımlanıyor. Haksız da sayılmazlar. Åžii-Farisi yayılmacılığını merkeze alan Ä°ran’ın ulaÅŸabileceÄŸi sınırlar ne kadar geniÅŸletilmeye çalışılırsa çalışılsın belirli bölge ve toplumların ötesine geçemez ve oralarda tutunamaz.

İtibarı Yükselen Monarşi, Değeri Düşen Demokrasi

Mısır’daki askeri cuntanın eli kanlı ÅŸefi Sisi’nin CumhurbaÅŸkanlığı seçimlerine nasıl hazırlıklar yaptığını bütün dünya görüyor. Seçimlerde rakip olma ihtimali bulunan tüm adayların nasıl ezilip çiÄŸnendiÄŸini, gözaltı ve hapislerde süründürülerek mıntıka temizliÄŸi yapıldığını sadece Suudi Arabistan ve BirleÅŸik Arap Emirlikleri deÄŸil Amerika ve Avrupa da ellerini ovuÅŸturarak izliyor. Muhammed Bin Selman’ın Amerika ve Avrupa ülkelerinde nasıl ilgi ve sevgiyle karşılandığına dair haberler de neredeyse magazin sayfalarına düşmüş durumda. Hatta Veliaht Prensin Trump’ın damadı Jared Kushner’le neler yiyip içerek sabahlara kadar eÄŸlendiÄŸine, Fransa CumhurbaÅŸkanı Emmanuel Macron’la elinden düşürmediÄŸi akıllı telefonu aracılığıyla ne kadar sıklıkta yazıştığına da rastlayabiliyoruz bu haberlerde. 

Veliaht Prensin bu iliÅŸki ve ziyaretlerine anlamlar biçerken, gelecek döneme dair bir takım beklentiler analiz adı altında pazarlanırken onu “önümüzdeki süreçte OrtadoÄŸu’yu ÅŸekillendirecek en önemli isimlerden biri olacak” diye kıskandırırcasına öne çıkarıyor bazı gazeteciler. O bazı gazetecilerden biri de Cumhuriyet’ten Aslı AydıntaÅŸbaÅŸ tabii ki. AydıntaÅŸbaÅŸ, Veliaht Prens’in “radikal Ä°slam’a savaÅŸ açma ve ılımlı Ä°slam’ı kurma” stratejisini epeyce ciddiye almış ve anlaşılan bu stratejiye fazlasıyla ümit baÄŸlamış. Yobaz din adamlarının aşırı yorumlarına savaÅŸ açan Prens Müslüman mahallesinde deÄŸilse de Amerika ve Avrupa gibi bizim seküler-laik mahallelerde de müşteri potansiyelini iyice arttırmış anlaşılan.

Fakat müstesna bir OrtadoÄŸu uzmanı olarak Aslı AydıntaÅŸbaÅŸ Muhammed Bin Selman’ın iktidarı nasıl ele aldığı, kimleri nasıl haraca baÄŸladığı, kimin malına mülküne ne ÅŸekilde el koyduÄŸu, alim ve aydınları nasıl baskı altına aldığı gibi teferruat kabilinden meselelere takılmadan reform hareketinin mevcut ve muhtemel sonuçlarına odaklanmayı tercih etmiÅŸ. Kadınlara verilen araç kullanma izni, konserlere ve stadlara girebilme izni seküler-laik kafalar için daha öncelikli sayılıyor. 

Garip olan ise Muhammed Bin Selman’ın dünya (ve Batı) kamuoyu nezdinde en ilgi çeken OrtadoÄŸu lideri haline gelirken Tayyip ErdoÄŸan ve AKP’nin global misyon için kendilerine açılan krediyi çoktan heba ettiklerine yana yakıla sitem ediyordu. AKP ve ErdoÄŸan kendilerine biçilen global misyonu yani dünyanın kulak kabarttığı hem Müslüman hem demokrat olunabileceÄŸi tezini iÅŸleyip pratiÄŸe geçirmemiÅŸti. Müslüman KardeÅŸler’e yönelmiÅŸ, Ä°slam dünyası için bir model olamamış, yeni kurulacak düzen için rol kapamamıştı.

 

Avrupa ve Amerika’nın Türkiye’ye sempati duymaması için haklı gerekçeleri var elbette: Körfez monarÅŸisi kadar reformcu olamamışsın, Sisi cuntası kadar demokratik olamamışsın, Amerika ve Avrupa nezdinde sağılacak inek muamelesi görememiÅŸsin, Batı için görev alacak lejyon birliÄŸi olamamışsın daha ne konuÅŸuyorsun!

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.