Sosyal Medya

Kürsü

Ramazan Kayan: İslam davetçilerinin kabuğuna çekilmişliklerinin sizce bir izahı var mıdır?

Yunus (as)’ın Ninova’yı terk etmiş olması bize de terk etme hakkı vermiyor… Bu davanın ağabeyleri, üstadları, öncüleri sahayı terk etmiş olabilirler… Bu terkler, teklemeler, telefler telaşa neden olmamalıdır… Önemli olan biz nerede duruyoruz? Yaşadığımız günler davette fetret midir? Gaflet midir? Yoksa bizi haklı gösterecek mazeretlerimiz var mı?



Yazının Tamamı 

“Öyle ise Rabbinin hükmüne sabırla katlan ve balık sahibi (Yunus) gibi olma…” (Kalem, 48)
Balık sahibi (Yunus)’un peygamberlerden bir peygamber olduÄŸunu net olarak biliyoruz… Her bir peygamberin örnek alınmak ve tâbi olunmak için gönderildiklerini de sarahaten biliyoruz… Peki “balık sahibi (Yunus) gibi olma…” uyarısını nasıl anlamamız gerekiyor? Peygamber gibi olmayacaksak kimin gibi olacağız? Anlaşılan o ki, sorumluluk alanını terk eden kim olursa olsun, ona tâbi olmak durumunda deÄŸiliz… Velev ki peygamber bile olsa…
Bize düşen görev, Ninovalarımızda sebat etmektir… Yunus (as)’ın Ninova’yı terk etmiÅŸ olması bize de terk etme hakkı vermiyor… Bu davanın aÄŸabeyleri, üstadları, öncüleri sahayı terk etmiÅŸ olabilirler… Bu terkler, teklemeler, telefler telaÅŸa neden olmamalıdır… Önemli olan biz nerede duruyoruz?
Yaşadığımız günler davette fetret midir? Gaflet midir? Yoksa bizi haklı gösterecek mazeretlerimiz var mı?
Dünün zor günlerinin davet azmini bugünün acziyet görüntüsü ile nasıl bağdaştıracağız? Yoksa bu insanlar aynı insanlar değil mi? İslam davetçilerinin kabuğuna çekilmişliklerinin sizce bir izahı var mıdır?
Yıpranmışlık mıdır? Yorgunluk mudur? Ye’s midir? Yenilgi midir? YaÅŸlanmışlık mıdır? YaÅŸadıklarımız mıdır? Ya da bizdeki ciddi bir yanılgı ve yanlışlık mıdır? Yoksa kendimize yazık mı ediyoruz? Ninova’da niçin yokuz? Bizim alın yazımız yokuÅŸlarda susamak deÄŸil miydi? Yalnızlığımızı da bahane edemeyiz… Hani “Kimse yoksa ben varım!” diyecektik…
Yoksa baÅŸka dertlerimiz mi baskın çıkıyor..? Davet kaygısını mı yitirdik? BaÅŸkalarının dertleri ile dertlenen bizler, kendi özelimize kapanınca Allah ne dertler başımıza sardı? Artık ne dava ne de davet diye bir derdimiz kalmadı…
Peki sorun nedir?
Çaresizlik midir? Çözümsüzlük müdür? Çabasızlık mıdır? Çizgisizlik midir? Niçin çırpınmıyoruz? Çığlıklarımıza ne oldu? Çıkışı nerede arıyoruz?
Cehalet ve dalalet içinde çırpınan zavallı gençlik, ÅŸefkatimize muhtaç iken, biz neredeyiz? Åžu an yanı başımızda, evimizde, semtimizde, sokağımızda, sağımızda, solumuzda ateÅŸ çukuruna doÄŸru giden insanlar var…
Bu sahne bize hiç mi acı vermiyor? Surat asıp bir kenara attığımız insanlar… Yüz çevirip yüzüstü cehenneme terk ettiÄŸimiz gençler… UlaÅŸmamız gerekirken umursamadıklarımız … Allah aÅŸkına söyler misiniz? Bu kadar bilgi, birikim, donanım, deneyim ve imkândan sonra neyin peÅŸindeyiz? Kendimizi hangi güne saklıyoruz? Yoksa sorumluluklarımız sakıt mı oldu?
Dünyalara bedel bir kazanım olan bir kişinin hidayetine vesile olmayı biz ne sanıyoruz?
Evet, her ÅŸeye bedel bir amel, davet…
Davetle doÄŸrulmaktan baÅŸka bir çıkış yolu yok…
Yeni bir davet hamlesinin tam vakti… Cami altları, okul bahçeleri, çay ocakları bizi bekliyor… Derneklerimiz, vakıflarımız, kültür merkezlerimiz bizi sınırlamasın… Alana inelim, sokağın dilini çözelim… Mevcutla yetinemeyiz, müsait zamanları bekleyemeyiz…
Yakınmak, sızlanmak, ÅŸikayetlenmek, susmak ve suçlamak yok… Var olan tüm imkânlarımızla insana odaklanmalıyız… Çünkü biz toplumla sınanıyoruz… Bu toplum bize zimmetli…
“Bire bir” davetle insanların dünyalarına girebilmeliyiz… Daveti yeniden evlerde alevlendirmeliyiz… Sıcak ev sohbetlerine dönmeliyiz…
Bizim kuşak böyle kazanılmadı mı? Evlerde yoğrulmadık mı? Kimlik ve kişilik oralarda şekillenmedi mi?
Gençlerin abileri, ablaları, amcaları, teyzeleri olmanın imkânı bugün daha çok… Bunu da adam kazanmak için deÄŸil, kendimizi kurtarmak için yapmak durumundayız… Bu bizim varlık gayemiz, sonsuzluk idealimiz iken ÅŸimdi kâr ve kazanç kalemlerimiz arasında “Ä°slam’a bir kiÅŸi daha kazandırma” listemizin kaçıncı sırasında yer alıyor?
Bunca gecikmiÅŸlik yetti diyorum…
Åžimdi yeni baÅŸlangıçlar yapma zamanı…
Efendimiz (sav) henüz iÅŸin baÅŸlangıcında sesleniyor: “Ey Hatice! Artık istirahat vakti geçti.” Zaten Ä°slam’ın ilk iki emri: “Oku” ve “uyar” deÄŸil miydi? O halde ihmalimizi sonlandırmak, itirazlarımızı geri çekmek durumundayız…
Çünkü irÅŸat ve inzar zaruret arz ediyor…
Selam ölünceye kadar “Ömür boyu davet” diyenlere…
Selam ölümüne davet edenlere…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.