Sosyal Medya

Güncel

Taha Kılınç: Her şey gözlerimizin önünde olup bitiyor

Yeni Şafak yazarı Taha Kılınç Afrin operasyonunu köşesine taşıdı.



Taha Kılınç, Türk ordusunun Zeytin Dalı Operasyonunu en az hasarla ve sivil kaybına sebep olmadan atlattığını belirten Taha Kılınç benzer operasyonlarda Rusya ve ABD ordusnun sebep olduğu yıkımları hatırlattı.

Yazının Tamamı

uriye’deki terör odaklarına yönelik operasyonda Afrin merkezinin PYD tasallutundan kurtarılmasının ardından, bölgenin diÄŸer operasyon sahalarıyla karşılaÅŸtırıldığı o kareyi mutlaka görmüşsünüzdür. Türkiye ve yerel müttefiklerinin 58 gün boyunca askeri operasyon sürdürdüğü Afrin ve çevresinde neredeyse hiç yıkım yaÅŸanmazken, ABD’nin Rakka ve Musul’da, Rusya-Ä°ran’ın ise Halep ve Ä°dlib’deki operasyonlarında taÅŸ taÅŸ üstünde kalmadı. FotoÄŸrafları yan yana koyup baktığınızda, aradaki fark gerçekten dehÅŸet ve ibret verici.
 
Operasyonlar sırasında sivil kaybın yaÅŸanmaması noktasında gösterilen özen yönünden, Türk ordusu, diÄŸer hiçbir ordu ile kıyas edilemez. “Terör operasyonu” adı altında sivilleri bombalayan ve ÅŸehirleri yerle bir eden diÄŸer orduları yöneten hükümetlerin, Afrin operasyonunun baÅŸlamasından bu yana sergiledikleri ikiyüzlü tutum, tam anlamıyla suç bastırma psikolojisini yansıtıyor. Türkiye’yi “sivil kaybı olmamasına dikkat etmeye” davet eden uluslararası güçler de aynı ÅŸekilde hedef saptırma peÅŸinde. Her ÅŸey gözlerimizin önünde olup bitiyor.
 
Ordular da diğer bütün kurumlar gibi -duyguları ve zaafları olan- insanlardan oluştuğundan, istisnai bazı nahoş durumlar meydana gelebilir. Böylesi durumlarda da iç disiplin mekanizmasının kusursuz şekilde işletilmesi suretiyle, suiistimaller zaten önlenecektir. Şimdiye kadar, kendisine güvenen milletin yüzünü kara çıkarmayan ve yere eğdirmeyen ordu, bundan sonra da aynı hassasiyeti korumayı sürdürecektir, sürdürmelidir.
 
***
 
Afrin’de elde edilen askeri baÅŸarı, 15 Temmuz darbe giriÅŸiminin ardından, ordunun sahada operasyon yapma kabiliyetini hâlâ en üst düzeyde koruduÄŸunu gösteriyor. Bu, Türkiye’yi dışarıdan izleyen ve tökezleme bekleyen kesimler için ciddi bir mesaj. Darbeden sonra adeta “emir-komuta zinciri dağıldı, tamamen bitti” gözüyle bakılan ordunun, sınır ötesinde baÅŸarılı bir operasyon sürdürmeye devam edebilmesi, askerimizin kendine güveni ve psikolojisi açısından da çok önemli bir motivasyon kaynağı.
 
Åžehitlik yıllarca en seküler ve dinden uzak kesimlerin bile sömürdüğü bir kavramdı. Hayatın diÄŸer tüm alanlarında Ä°slâm’ın temel emir ve yasaklarıyla kavga edenlerin, yine Ä°slâmî bir kavram olan ÅŸehadete sarılması, onların hem samimiyetsizliÄŸini hem de çaresizliÄŸini açığa çıkaran bir ironiydi.
 
Ordunun yeniden “milletin ordusu” haline gelmesi sürecinde, ÅŸehadet kavramı da aslına rücu etmeye baÅŸladı. Cepheye giden askerlerin saf tutarak omuz omuza namaz kıldığı görüntüler, milletin -zaten ettiÄŸi- duaları ÅŸevkle ve gözyaşıyla sürdürmesini saÄŸlıyor. Bugünkü gençlerin bile hatırlayabileceÄŸi kadar yakın dönemlerde, tek başına namaz kılmanın dahi sorun teÅŸkil ettiÄŸi kışlaların ÅŸimdi böylesi manzaralara ev sahipliÄŸi yapıyor oluÅŸu, Müslümanlar açısından hamd vesilesidir.
 
***
 
FETÖ yapılanmasının orduda bu kadar dal-budak salabilmesinin en büyük nedeni, ordunun Ä°slâm’la makul ve dengeli bir iliÅŸki kuramamasıydı. “Siyasal Ä°slâm” suçlaması altında Müslümanlığa dair bütün sembol ve ibadetler yasaklanınca, FETÖ mantığı da kılık deÄŸiÅŸtirerek ordu saflarına sızdı. En başından beri ordu Ä°slâm’la barışık olsaydı, bu karanlık zihniyet de gizli-kapaklı iÅŸler çevirme imkânı bulamayacaktı. Başörtüsünü, sakalı, namazı dışlayan ordu, takiyye için bunları terk eden ve yıllar içinde kendi ajandasını uygulamaya geçiren bir terör örgütüne altyapı hazırlamış oldu.
 
15 Temmuz kalkışmasının öğrettiÄŸi ÅŸeylerden biri, sade vatandaşın kendi ordusundan duygusal yönden koparılmasının faturasının bütün bir ülkeye çıkabileceÄŸi gerçeÄŸiydi. Åžu anda atılan adımlar ve saÄŸlanan özgürlüklerle, ordunun Ä°slâm’la adeta yeniden barışıyor olması, büyük bir yanlıştan da dönüldüğünün göstergesidir. O ünlü sloganı tersine çevirerek söylersek: “Evet, ama yetmez!”
 
Hiçbir ordu, manevî dinamiklere yaslanmadan ve o dinamikleri içselleÅŸtirmeden uzun süre ayakta kalamaz. Ä°slâm’ın dışındaki diÄŸer dinler için de pekâlâ geçerli olan bu ilkeyi fark eden çeÅŸitli ülkelerin orduları, saflarında profesyonel bilginler ve din adamları istihdam ediyor bugün. Türk ordusu, bu anlamda da doÄŸru adımlar atmalı. Ä°slâm’ın, ordu tarafından “müsamaha edilen” bir yaÅŸayış tarzı olarak deÄŸil, “her yönüyle profesyonel olarak bilinen ve derinlemesine vukûf kesp edilen” bir inanç sistemi ÅŸeklinde tanınması ve tanımlanması gerekiyor. Ordunun, dini her yönden ele alan yetkin bir akademiyi bünyesine katması, kendi yapısı ve selameti açısından artık bir mecburiyet.
 
***
 
Ahlâkî hassasiyetleri birinci öncelik olarak hep koruyan, Ä°slâm’la sadece barışmakla kalmayıp Ä°slâm’ı derinlemesine de tanıyan, üstün manevra ve savaÅŸ kabiliyetleriyle sahada düşmana korku salan bir ordu, OrtadoÄŸu coÄŸrafyasında yıllardır özlemi çekilen “caydırıcı adil güç” olarak kısa vadede büyük sempati toplayacaktır. Aleyhte kampanyalar ne olursa olsun, sahada bulunmak ve gücünü göstermek, masada da güçlü olmayı saÄŸlayacaktır.
 
Kısacası coÄŸrafya muhtaç, zaman kısıtlı, vazife ağır, sorumluluk ise oldukça fazla… Hepimiz için.

 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.