Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Gülden Sönmez: 'Mağdur Müslüman bir kadın olduğunda kimse sesini çıkartmıyor!'

55 ülkeden 10 bin kadın 'Oyalı yazmaları' ile İstanbul'dan Hatay'a gitti. Yollarda kadın erkek birçok kişi kendilerine destek verdi. Amaçları Müslüman kadınlara yapılan zulme tepki göstermek, mazlum kadınların attığı 'sessiz çığlıkların' sesi olmak! İnsan Hakları ve Adalet Hareketi (İHAK) Genel Başkan Yardımcısı Gülden Sönmez ile 'Vicdan Konvoyu'nu konuştuk. Bundan sonra yapılacaklar konusunda bilgi aldık.



DÜŞÜNCE MEKTEBİ / SÖYLEŞİ

M. Mazlum ÇELİK
 
İslam, kadını insan hakları açısından nasıl konumlandırmakta ve hangi sorumlulukları yüklemektedir?
Ä°nsan hakları açısından kadını zulme karşı mücadele ve adaletin inÅŸası yönünden deÄŸerlendirebilirim. Kadın kul olması, kul bilinci ve vazifesi gereÄŸince nerede, kime karşı bir ihlal veya zulüm varsa ona karşı mücadeleden sorumlu kimliÄŸiyle deÄŸerlendiriyorum. Elbette sorumluluklarımızı yerine getirirken, haklar ve ödevler açısından  kadınların ve erkeklerin daha özelleÅŸtiÄŸi durumlar söz konusu olabiliyor; ancak nihayetinde her Müslüman kadın zulme karşı mücadele sorumluluÄŸu taşıyan Müslüman bir bireydir. Açıkçası kendi pratiÄŸimi de öyle yapmaya çalışıyorum. Sadece söylemiyle deÄŸil, mümkünse o zulmü durdurarak, durdurmaya gücü yetmiyorsa teÅŸhir ederek veya mümkünse bir ÅŸekilde önlem alınmasını saÄŸlayarak. Hiçbirisi mümkün olmuyorsa onu lanetleyecek bir pozisyon oluÅŸturması gerektiÄŸini düşünüyorum.

Modern bir dünya koşullarında olmamıza rağmen kadına yönelik şiddet artıyor mu ve buna karşı bir tavır alınabiliyor mu?

Kadın olarak bakarsak Müslüman olan olmayan ayırt etmeden evvela kadının git gide daha kolay dokunulabilir, daha kolay ihlale maruz kaldığı bir pozisyonda olduğunu görüyoruz. Ne hukuk mekanizması ne uluslararası mekanizmalar ne de sivil mekanizmalar kadını koruyamıyor. Kadının hakları ihlal ediliyor, edilmekle kalmıyor kadınlara zulmedenlerin giderek daha ceberut ve cesurca imkân bulduğunu görüyoruz, bundan ciddi endişe duyuyoruz.

Savaş bölgelerinde bu şiddet kendisini nasıl gösteriyor?

Savaş bölgeleri çok daha farklı bir manzara ortaya koyuyor günümüz dünyasında. Gerçekten de savaşların ne bir hukuku ne de bir ahlakı kaldı. Dinlerin günümüze kadar ortaya koyduğu yasaklara rağmen, seküler hukuk sisteminin ortaya koyduğu yasaklara rağmen herkes alabildiğine her suçu işliyor, kullanılması yasak silahları kullanıyor, çocuklar can çekişerek canlı yayınlarda ölüyor ve biz de bunu seyrediyoruz

Kadınlara yönelik suçlarda ise tecavüz, hapsetme, iÅŸkence bir savaÅŸ silahı olarak kullanılıyor. Srebrenitsa’da durum biraz daha farklıydı orada bir soykırım ve soyu bozma hedefi vardı. Onun için Sırplar, Müslüman gördükleri tüm erkek neslini yok etmeyi tercih ettiler ve tecavüz ile de soyu deÄŸiÅŸtirmeyi amaçladılar. O zaman dünya bu politikaya da bir ÅŸey yapamadı.

Suriye de ise çok daha farklı bir durum ile karşı karşıya kaldık. Bu sefer tecavüz ve işkence muhalif kesimi caydırmak, direnişini kırmak onu mücadeleden geri tutmak anlamında silah olarak kullanıldı Esad rejimi tarafından. Rejim savaşın başından bu tarafa bazı ailelerin kızlarını bazılarının annelerini veya eşlerini kaçırıp sistematik tecavüz ve işkence yöntemlerine tabi tuttu; bunların bir kısmını seyrettirdiler; bir kısmını da bilinçli olarak saldılar ki görülsün, duyulsun ve insanlar mücadele etmekten vazgeçsin.

Savaşın başından beri binlerce kadının bu sistematik tecavüz ve iÅŸkenceye maruz kaldığını biliyoruz, gelin görün ki Ä°slam dünyasının, gerek Suriye’de gerek Arakan’da gerek Filistin zindanlarında tutulan Müslüman kadınlara yönelik yapılan bu uygulamalara karşı adam akıllı bir çaba ortaya koyduÄŸu yok.

Bunlardan hareketle nasıl bir çıkarsamada bulunuyorsunuz ve sizleri yollara düşüren dert neydi?

Şöyle bir fotoÄŸraf görüyorum; Müslüman kadına dokunmak Müslüman kadına karşı suç iÅŸlemek çok kolay, artık hiçbir korunmamız yok. Bu o kadar ucuz ve rahat ki ne hesap soran var ne gündeme alan var ne de bunun derdini çeken var. Müslüman erkeklerin bunun için dert çektiÄŸini duymaya da ihtiyacımız var; ama bunu da duymuyoruz. Suriye’de ki kadınlar için bizi yollara düşüren dert de budur.

Neden Müslüman kadınlara yapılan kötülüklerle ilgili kimse kılını kıpırdatmıyor? Suriye’de ki kadınlara yönelik 7 yıldır devam eden zulme karşı neden herkes onlar ölmüş gibi davranıyor. Hatta mümkünse bu konudan hiç bahsetmememiz bekleniyor, bahsettiÄŸimizde bazı insanlar bizden rahatsız oluyor, bunu illa ki kötü amaçlı söylemiyorum. Biliyorum ki birçok Müslüman erkek, kurum temsilcisi de aslında bu derdi taşıyor, bir ÅŸey yapamamanın ezikliÄŸini taşıyor. Lakin bir ÅŸey yapamaz hale geldiÄŸimizi de düşünmüyorum onun içindir bu isyan.

Gerek Ä°slamofobik tartışmalar gerekse Türkiye’de ki birçok tartışmada ise Müslüman kadın şöyle olursa şöyle düşünürse tamamen korunabilir bizdendir; ama öyle deÄŸilse o kadının hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur, gibi bir tutum var.

Bir Yahudi kadına dokunulsa bütün Yahudiler ayağa kalkar ve bütün Yahudi kadınlar tek safta toplanırlar. Bir Yahudi kadına dokunulursa Müslüman bir kadın olarak buna da itiraz ederim. Bir Hristiyan kadın için, hakeza kimse dokunmasın, ama dokunulduğunda kıyamet kopar hele de bunu yapan bir Müslümansa. Böylesi bir fotoğraf karşısında her gün binlerce Müslüman kadın eziyet görüyor, horlanıyor, namusu çiğneniyor ve katlediliyor. Öte taraftan ne Müslüman kadınlar, biz, birbirimize sahip çıkıyoruz ne de Müslüman dünya kendi kadınlarına sahip çıkıyor. Biz biraz da buna isyan ettik, bu kadar basit olmamalı; yani Müslüman kadına dokunmaya kalkınca da İslam toplumundan birilerinin korkması gerekir; ama ne âlimler konuşuyor ne kurumlar konuşuyor ne de devlet liderleri bunu konuşuyor. Biz de yeter artık dedik ve vicdan konvoyu olarak yollara düştük.

 

 

Vicdan Konvoyu neden 8 Mart tarihini tercih etti?

Fikir olarak 8 Mart konseptini bir kadın profili dizaynına yönelik çok farklı amaçla yapılan bir aktivite olarak görüyorum; ama isteyen de bunu dilediÄŸi gibi kutlayabilir. Normalde 8 Mart aktivitesi yapan biri deÄŸilim. Öte taraftan bu organizasyonun 8 Mart’ta yapılmasını da bizim tercihimiz; çünkü hem Suriye savaşını baÅŸlangıç tarihi olan 15 Mart a çok yakın bir zaman hem de bütün dünya bu tarihte kadınları konuÅŸuyor. Her yerde, Ä°slam ülkeleri de dâhil bu tarihte kadın hakları konuÅŸuluyor.

Biz bir ÅŸeye karşı çıkıyoruz, kadınlar konuÅŸuluyor ancak en çok yardıma ve konuÅŸulmaya muhtaç olan en çok acı çeken kesim olan Suriye zindanlarındaki kadınlar konuÅŸulmuyor. Onlar küçücük bir umuda muhtaçlar. Ne yazık ki biz bu kadınları konuÅŸmuyoruz. Bu yüzden dedim ki bu organizasyonumuzu 8 Mart’ta yapalım. Bu sayede bu mesele gündemin ön sıralarına otursun ve böylece sahte kadın savunuculukları, yalan rüzgârları, sahtelikler de ortaya çıksın. EÄŸer birileri kadını konuÅŸacaksa Suriye zindanlarındaki kadınları konuÅŸmak zorunda kalsınlar. Bu teklifi evvela kendi aramızda kadın kadına yapalım dedik, daha sonra bunu dalga dalga sunmaya baÅŸladık.

Türkiye’de ki bütün kadın yapılanmalarına ve sivil toplum kuruluÅŸlarına bu teklifi götürdük. Bunu Türkiye ile sınırlı tutmayarak uluslararası alanda sembol olmuÅŸ kadınlar ve kuruluÅŸlara da götürdük, bunların içinde Malcolm X’in kızından Mandela’nın ailesine ve Avrupa parlamentosundaki kadın parlamenterlere kadar pek çok kiÅŸi ve kuruluÅŸ vardı. Yine bütün dünyaya binlerce mektup yazdık. Bu kurum ve kiÅŸilerden pek çok destek gördük. Bütün diÄŸer kurum ve kiÅŸilerle beraber Vicdan Konvoyu logosu altında birleÅŸen bir pozisyon aldık. Bu giriÅŸimimize dünyadan muazzam bir karşılık geldi, çok kısa sürede 55 ülkenin katılım ve desteÄŸini aldık; gelemeyenlerin sayısını da katarsak bu rakam bir hayli yükseliyor.

Erkeklerden de tabi ki bu süreçte destek aldık; ama ana noktaların tamamını kadınların yürüttüğü bir süreç oldu. Ankara’dan çıktığımızda 5 bin kadındık, Hatay’a ulaÅŸtığımızda bu rakam 10 bini geçmiÅŸti. Geceleyin spor salonu ve fuar merkezi gibi yerlerde konaklayıp çeÅŸitli aktiviteler yaptık. Aramızda Irak’tan Arakan’a Pakistan’a kadar birçok mazlum coÄŸrafyanın kadınları vardı.

Vicdan Konvoyunun içerdiği eylemler ve temsil ettiği anlamdan biraz bahsedebilir misiniz?

Sessiz çığlık eylemi bizim esas eylemimizdi. Yol boyunca üç tane deklarasyon yayımladık: 1 Mart Çağrı Deklarasyonu, 6 Mart Yola Çıkış Deklarasyonu, 8 Mart Sessiz Çığlık Deklarasyonu.

Son eylemimizde taşıdığımız ve her birinin Suriyeli kadın kardeÅŸlerimizi temsil ettiÄŸini söylediÄŸimiz oyalı yazmalarımız ile eylemimizi planladık. Hatay’da ki mitingde dünyaya çaÄŸrı yaptıktan sonra üç buçuk dakikalık sessiz bir çığlık eylemi gerçekleÅŸtirdik. O an herkes kendisini hapisteki bir kardeÅŸinin yerine koydu, ellerini yazmalarla kelepçeledi ve oturdu.

Oyalı yazma hangi mesajı taşıyordu?

Bunun birçok mesajı var: evvela yazma kadının örtüsüdür, aynı zamanda kadının masumiyetidir, kadının emeÄŸidir, kadının süsüdür yani kadını temsil eder. Bunu kelepçe haline getirerek tüm bunlara yönelik saldırıyı sembolize ettik. Grup yürüyüş Suriye’de ki kadınlar için bestelediÄŸi parçayı Vicdan Konvoyu’na ithaf etti, bu da çok ses getirdi.

Öyle büyük bir çığlık atalım ki dünya sağır olsun istedik, doÄŸrusu meydanda olmanızı isterdim. Türkçe’yi hiç anlamayan yeni Müslüman olmuÅŸ kadın da Avrupa’dan gelmiÅŸ feminist kadınlar da herkes o an Suriye zindanlarındaki kadın gibi oldular ve bunu hissettiler. Hepsi hıçkırarak aÄŸladı ve herkes kendi inancı doÄŸrultusunda duasını yaptı.

O gün bir başlangıç yaptığımızı ilan ettik ve dikkat çekmeyi başardık: Suriye zindanlarındaki kadınlar, onlar ölmedi ve kurtarılmayı bekliyorlar dedik. Geri döndük ve artık diplomatik temaslar çalışmasını başlattık. Şimdi dünyanın dört bir tarafına bu sembol kadınlardan oluşan heyetler gidecek.

Küçük bir kız çocuÄŸu olarak tutuklu Filistinli Ahed Tamimi için Vicdan Konvoyu’nda dünya kadınları ne düşünüyordu, bu konu gündeme geldi mi?

Arakanlı kadınlardan DoÄŸu Türkistanlı kadınlara Ahed Tamimi’den tutulan baÅŸka kadınlara kadar pek çok konu gündeme geldi. Biz konvoyu organize edenler olarak baÅŸka gündem maddesi belirlemememize raÄŸmen katılımcılar arasında pek çok konu konuÅŸuldu ve projeler üretildi. Bunların bazıları Ahed Tamimi’yi nasıl kurtarabiliriz, DoÄŸu Türkistanlı kadınların dramını nasıl gündeme getirebiliriz gibi meselelerdi. Bu anlamda çok bereketli bir organizasyon oldu.

Konvoya katılan kadınların nerdeyse tamamının Ahed Tamimi ile ilgili bir aktivitesi var; ya imza kampanyası düzenlemiÅŸ ya katılmış ya da baÅŸka ÅŸekilde gündeme getirmiÅŸ. Bizim arzu ettiÄŸimiz dünyada kadınların bu tür konularda aktivitesinin artmasıdır. Biz Ä°slam dünyasının kadınları olarak gücümüze oranla oldukça cılız sesler çıkartıyoruz, bazı ülkelerde ise hiç ses çıkartmıyoruz. Ä°lla kalkıp üç gün yolculuÄŸa çıkmamız gerekmiyor, sadece Ä°stanbullu kadınlar olarak Tamimi ile ilgili bir organizasyon yapmaya kalksak bütün dünyanın ilgisini çekecek güce sahibiz.  Aslında bu her yönden deÄŸerlendirilmeli; örneÄŸin çok güçlü siyasetçi kadınlarımız var, kadın cemaat temsilcilerimiz var, üniversite gençliÄŸinde kızlarımız çok aktif; ancak bütün zulümlere karşı ne yaptığımıza baktığımız zaman enteresan bir çeliÅŸki var. Bir sessizlik bir yerlere havale etme hali var, yardım etmeyi yeterli görme gafletine düşmüş durumdayız. Biz bunun yanlışlığını dile getiriyoruz; tavır almak gerektiÄŸini iddia ediyoruz. Vicdan konvoyu böyle bir tavır göstermektir. Bu tavrı eylemselliÄŸe dönüştürmektir. Ä°slam da bu sessizliÄŸin olmaması gerektiÄŸini söylüyor, biz de bu yüzden eyleme döktük bir ÅŸeyler yaptığınızda da karşılık geliyor. Ses getiriyor biz Tamimi için Taksim’de bir eylem düzenledik ve bu eylemin fotoÄŸrafı o akÅŸam Tamimi’nin babasına ulaşıyor. Ertesi gün duruÅŸmada fotoÄŸraf Tamimi’nin önüne geliyor, bizim amacımız da zaten o an bu 17 yaşında ki kız çocuÄŸuna yalnız olmadığını, bizim de onun için, onun oradan kurtulması için bir ÅŸeyler yaptığımızı anlatmaktı. Ona yanında olduÄŸumuzu onu unutmadığımızı anlatmış olduk.

Son olarak ne söylemek istersiniz?

Vicdan konvoyu Suriyeli kadınlar serbest kalana kadar faaliyetlerine devam edecek.

Kaynak: dusuncemektebi.com

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.