Sosyal Medya

Güncel

Selahaddin Çakırgil: Hawking Evreni tanımaya çalıştı; ama kendisini tanıyamadan öldü

Star Gazetesi yazarı Selahaddin Çakırgil, S. Hawking'in ölümü sonrası kendisi hakkındaki fikirleri köşesine taşıdı.



Çakırgil, Hawking'in önemli bir bilim adamı olduğunu ama bazı konularda saplantı derecesinde takıntılı olduğunu iddia ettiği Hawking'in hayatını kaleme aldı.

Yazının Tamamı

Albert Einstein’dan sonraki en büyük fizikçi olarak nitelenen 1942 doÄŸumlu Stephen Hawking, 76 yaşında acıları kadar sonsuz korkutmalarıyla da dünya hayatından çekildi geçen hafta.. 20 yaÅŸlarındayken yakalandığı vemotor nöronların zamanla yüzde seksenini öldürerek sinir sistemini felç eden, ancak beyin faaliyetlerine dokunmayan ve tedavisi bulunmayan‘Amyotrofik lateral skleroz’ (ALS) hastalığı,Hawking'i tekerlekli sandalyede yaÅŸamaya mahkûm etmiÅŸti. 1985 yılından bu yana sesini de kaybettiÄŸi için, koltuÄŸuna yerleÅŸtirilmiÅŸ, yazıları sese dönüştürebilen bilgisayarı sayesinde çevresiyle iletiÅŸim kurabiliyor ve konuÅŸmak istediÄŸi zaman, elindeki elektronik aleti sıkarak, sandalyesine baÄŸlı özel bilgisayarının ekranına, dakikada ortalama 10 kelimeyi sıralayabiliyordu. 

O büyük acılar veren çetin hastalığına raÄŸmen, onun kendisini fizik araÅŸtırmalarına vermesi elbette saygıyla karşılanacak bir durumdu. 

*** 

Ancak Hawking, denemesi en azından bugün için mümkün olmayan konularda, ‘bilim’ adına farazî iddialarda bulunuyor ve göktaşı çarpması gibi kozmik hadiselerden ayrı olarak, sun’î /yapay zekâ’nın, genetiÄŸi deÄŸiÅŸtirilmiÅŸ virüsler veya nükleer savaÅŸ gibi tehlikelerin de insanlığı Dünya'dan silebileceÄŸini söylüyordu. Bu iddiaların tecrübe edilmesi de mümkün deÄŸildi; varsayımlara dayanıyordu. 

Sözgelimi, 2010 yılında Discovery Channel'a konuÅŸan Hawking, ‘uzaylıların dünyayı kaynakları için talan edip yollarına devam edebilecekleri ihtimali’nden korktuÄŸunu ve‘EÄŸer uzaylılar bizi ziyaret ederse Kristof Kolomb'un Amerika'ya ayak basması gibi olacaktır. Bu, yerli Amerikalılar için hiç de iyi olmamıştı’ demiÅŸti.  

*** 

Bazıları da Hawking’in kafayı uzaylılarla bozduÄŸunu söylüyordu. Çünkü onun söyledikleri farazî iddialardan ibaretti. Nitekim devamlı dünya dışı canlılardan söz ediyor, onların Dünya'ya geliÅŸ amacının 'barışçı' olmayacağını söylüyordu. Elbette, ‘geliÅŸen teknolojinin, bir noktada insanlardan daha üstün bir noktaya geleceÄŸi ve insanoÄŸlunu ortadan kaldıracağı’ gibi üzerinde durulması gereken varsayımları da vardı. Hawking, ‘Uzun vadede insan türünün geleceÄŸinin uzayda olduÄŸunu, uzayda koloniler kurması,  ya da, insanlığın faciadan kurtulmak için hayata uygun baÅŸka bir gezegen bulması gerektiÄŸini' de dile getiriyordu. 

*** 

Ama Hawking’in asıl düşünce dünyası, ‘tanrı’ inancı ile ilgiliydi. Sanki mübtelâ olduÄŸu rahatsızlığın intikamını almak istercesine, ‘tanrı’ inancıyla da hesaplaÅŸmaya girip materyalist dünyanın yeni nesillerine ateizm (tanrı tanımazlık) ÅŸÄ±rınga etmeye çalışmış ve ‘Tanrı'nın varlığını inkâr eden açıklamaları ile ateistler arasında on yıllar boyu öne çıkan bir isim haline gelmiÅŸti. 

Gerçi, Hawking, son yıllarında, ‘Kainatın, evrenin oluÅŸumu bilimin gerçekliÄŸine dayanır. Bilim, kainatı / evreni bir yaratıcının varlığına ihtiyaç duymadan açıklayabiliyor’  dedikten sonra, ‘Ama bu hiçbir ÅŸekilde, 'Bilim Kuralları'nı koyan ve onları da yaratan bir Tanrı olmadığı anlamına gelmez..’ demeye de baÅŸlamıştı. Ama yine de ‘tanrı’ inancını fantastik ve fonksiyonsuz bir duruma indirgiyor ve ayrıca, ölümü deyok olmak’ ÅŸeklinde anlıyorduBöyle olunca da ‘Bütün obilgi ve kaygularının hedefi neydi? sorusu havada kalıyordu. 

*** 

Halbuki, Hawking’i Albert Einstein ile kıyaslayanlar, Beni dünyanın en akıllı insanı olarak tarif ediyorlar, halbuki benim yaptığım, bir deniz kenarında eline aldığı taşı denize atan ve onun oluÅŸturduÄŸu dalga ve daireleri seyreden çocuÄŸun durumuna benzer..’ diyen Einstein’daki tevazuun onda olmadığını göz önüne getirmiyorlardı.

*** 

Evet, Hawking mükevvenâttaki her ÅŸeyi kendi faraziyelerine göre bir yerlere oturtmaya çalışırken, ‘Ben neyim ve kimim ve niçin varım, nereden geliyorum, nereye gidiyorum?’gibi bir sorgulamaya ve kendisini tanımaya yönelememiÅŸti. Halbuki, özü itibariyle ilahî vahye dayalı dinler, insana, asıl bilinmesi gerekli ‘bilginin kaynağı’ olarak, önce, ‘Rabbini tanıyan kendisini tanır’ ve ‘Kendisini tanıyan Rabbini tanır..’ denklemini öğretir

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.