Sosyal Medya

Coğrafyamız

BM kararının Doğu Guta için bir anlamı var mı?

Suriye’nin başkenti Şam’ın kuzeydoğusunda yer alan Doğu Guta 2013 yılından beri Esed güçlerinin kuşatması altında ve Suriye ile Rusya’nın yoğun hava saldırılarına maruz kalıyor



Kemal Ä°nat

Suriye’nin baÅŸkenti Åžam’ın kuzeydoÄŸusunda yer alan DoÄŸu Guta 2013 yılından beri Esed güçlerinin kuÅŸatması altında ve Suriye ile Rusya’nın yoÄŸun hava saldırılarına maruz kalıyor. Geçen hafta içerisinde yoÄŸunlaÅŸtırılan saldırılar sonucu yaklaşık 400 sivil hayatını kaybetti. Saldırılarda özellikle saÄŸlık merkezleri ve fırınlar gibi halkın gıda ihtiyacını karşılayan hedeflerin vurulması, bölge halkının yaÅŸadığı trajediyi daha da ağırlaÅŸtırıyor.

Rusya ve Åžam yönetiminin DoÄŸu Guta’da Halep ve muhaliflerin elindeki diÄŸer ÅŸehirlere karşı uyguladığı stratejiyi sürdürdüğü anlaşılıyor. Bölgedeki muhaliflere karşı savaşı artık bitirip Åžam’ı tamamen muhalif unsurlardan temizlemek isteyen rejim, insani maliyetini düşünmeden, topyekûn saldırıya giriÅŸti. Belki de insani maliyetin özellikle yüksek tutulmaya çalışıldığı ve bu ÅŸekilde hedef alınan ÅŸehirde yaÅŸayan insanların bölgeyi terk etmesinin saÄŸlanmaya çalışıldığını ifade etmek gerekir. Åžam yönetiminin bu taktiÄŸiyle, Rusya’nın Çeçenistan’da ve Ä°srail’in Filistin’de uyguladığı stratejiye baÅŸvurduÄŸu görülüyor. GerçekleÅŸtirilen katliamlarla oluÅŸturulan korku ve dehÅŸet havası sonucu, hedef alınan bölgede yaÅŸayan sivil halkın o bölgeyi terk etmesinin saÄŸlanmasının hedeflendiÄŸi bu stratejiyle, bu ÅŸekilde boÅŸaltılan ÅŸehirlerin, saldıran taraf için en az maliyetle ele geçirilmesi saÄŸlanıyor. Esed güçleri ve Rusya bu stratejiyi uygularken, hava saldırılarıyla hedef alınan yerleÅŸim yerlerini yerle bir etmeyi tercih ederken, Deir Yasin katliamında Ä°srail, ilk zamanlarda Irgun gibi silahlı çeteler yoluyla bu “etnik temizliÄŸi” gerçekleÅŸtirmiÅŸti. Ancak 2008, 2009 ve 2014 Gazze saldırılarında Ä°srail’in de Rusya ve Esed gibi hava saldırılarını öne çıkardığı görüldü.

DoÄŸu Guta’da kalan son hastanenin ve saÄŸlık ocakları ile fırınların vurulması, Åžam yönetimi ve ona destek veren Rusya’nın, 2013’ten beri kuÅŸatma altında tuttukları bu bölgeyi artık muhalif unsurlardan tamamen arındırmak istediklerini gösteriyor. Bölgede kalan yaklaşık 400 bin insanın hayatta kalma imkanlarının tamamen ortadan kaldırılması yoluyla göçe zorlandığı görülüyor. Çocuklar, kadınlar ve yaÅŸlılar öldürülerek savaÅŸ hukukunun bütün kuralları ihlal ediliyor. Zaten AÄŸustos 2013’te bölgeye sarin gazıyla saldırıp bin 400’den fazla kiÅŸinin ölümüne yol açan bir rejimden, savaÅŸ hukukunun kurallarına uyması beklenemez.

ULUSLARARASI HUKUK VE ASTANA-SOÇİ ANLAŞMALARININ AÇIK İHLALİ

BaÅŸta sivillerin hayatının korunması, kitle imha silahları kullanılmaması ve saÄŸlık personelinin hedef alınmaması olmak üzere, savaÅŸ hukukunun bütün kurallarını ihlal eden Åžam yönetimi ve ona destek veren Rusya’nın, Astana ve Soçi süreçlerinde varılan anlaÅŸmalara da aykırı davrandıkları görülüyor. Bu görüşmelerde ilan edilen çatışmasızlık bölgelerinden biri olan DoÄŸu Guta’ya yönelik yoÄŸun saldırılar, Esed yönetiminin garantörü olan Rusya ve Ä°ran’ın, muhaliflerin garantörü olan Türkiye’ye verdikleri taahhütleri yerine getirmediÄŸinin açık göstergesidir. Rusya’nın bu ÅŸekilde, kendisinin öncülük ettiÄŸi Soçi ve Astana süreçlerinde varılan uzlaşılara aykırı davranması, Suriye sorununa kapsamlı çözüm bulunması konusunda bu ülkeyle birlikte hareket eden Türkiye’nin Moskova’ya olan güvenini de ciddi ÅŸekilde sarsıyor. Burada kastedilen “güven” kavramı, sorunun çözülmesi için muhatap alınan karşı tarafın sözünde ne kadar duracağı ile ilgilidir. Yoksa uluslararası iliÅŸkilerin “güven” deÄŸil “çıkar” kavramı üzerinden ÅŸekillendiÄŸinin bir kez daha altını çizmekte fayda var.

Türkiye özellikle 2013’te DoÄŸu Guta’ya yönelik kimyasal silah saldırısı sonrasında harekete geçmeyen ABD’ye Suriye konusunda “güvenemeyeceÄŸini” gördükten sonra, karşı taraf olan Rusya-Ä°ran blokuyla sorunun çözümü konusunda temas kurmaya çalışmıştı. Gelinen noktada Rusya’nın da imzalanan anlaÅŸmaları ihlal eden bir tutum içerisine girmesi, bu ülkeyi de Suriye meselesi açısından “güvenilmeyecek” bir aktör haline getiriyor. Rusya, Halep’i yerle bir eden Åžam yönetimine destek verirken Türkiye’ye verdiÄŸi bir söz yoktu; sadece uluslararası hukuku ihlal ediyorlardı. DoÄŸu Guta’da ise hem uluslararası hukuku hem de Astana ve Soçi süreçlerinde Türkiye ile imzaladıkları anlaÅŸmaları ihlal ediyorlar.

BM DOĞU GUTA İÇİN NE YAPIYOR?

Ä°kinci Dünya Savaşı sonrasında dünya barışının korunması ve bir daha bu savaÅŸ benzeri felaketlerin yaÅŸanmaması iddiasıyla kurulan BirleÅŸmiÅŸ Milletler, Suriye iç savaşının sona erdirilmesi konusunda nasıl etkili olamadıysa, DoÄŸu Guta’daki katliamın önlenmesi konusunda da kayda deÄŸer bir adım atamadı. 24 Åžubat tarihinde Güvenlik Konseyi'nde alınan 30 gün süreli ateÅŸkes kararının DoÄŸu Guta’ya yönelik saldırıları sona erdireceÄŸine de şüpheyle yaklaÅŸmak gerekir.

Öncelikle bu kararın bir yaptırıma baÄŸlanmadığını vurgulamak gerekiyor. Yani ateÅŸkesin ihlal edilmesi durumunda, bu ihlali yapan aktörlere karşı bir yaptırım öngörülmemesi, özellikle Rusya ve onun tarafından desteklenen sahadaki güçlerin ateÅŸkesi ihlal etmesine engel olmayacaktır. Zira DoÄŸu Guta’yı da kapsayan bir ateÅŸkes, Rusya’nın öncülüğünde yürütülen Astana ve Soçi süreçlerinde zaten kararlaÅŸtırılmıştı. Kendisinin öncülük ettiÄŸi anlaÅŸmalarda kararlaÅŸtırılan ateÅŸkese riayet etmeyen Rusya ve onun tarafından desteklenen Åžam yönetiminin, BM Güvenlik Konseyi’nde alınan ve yaptırımı düzenlenmeyen bir ateÅŸkes kararına uyması zor görünüyor. Zira yeni bir ateÅŸkes ihlali durumunda BMGK’nin bir yaptırım kararı alması, yeniden Rusya’nın onayına baÄŸlı olacaktır ki Moskova’nın böyle bir kararı veto edeceÄŸi açıktır.

Ä°kinci olarak muhaliflerin bulunduÄŸu bölgelere yönelik saldırılarını meÅŸru göstermek için “teröristlerin ateÅŸkes anlaÅŸmaları ve çatışmasızlık bölgelerine dair düzenlemelerin dışında tutulduÄŸu” tezini ileri süren Rusya-Ä°ran-Esed blokunun, bu gerekçeyle BMGK kararına raÄŸmen DoÄŸu Guta’ya yönelik saldırılarını sürdürme ihtimali yüksektir. Åžam yönetiminin, isyanın başından beri muhaliflerle olan mücadelesini “terörizmle mücadele” olarak meÅŸrulaÅŸtırmaya çalıştığı, ılımlı muhalif grupları da DEAÅž ve El Kaide ile benzer göstererek uluslararası kamuoyunun desteÄŸini almaya uÄŸraÅŸtığı ve bu ÅŸekilde, ülkede sivillere karşı iÅŸlediÄŸi savaÅŸ suçlarının üzerini örtmeyi hedeflediÄŸi biliniyor.

Uluslararası iliÅŸkilerin “çıkar” eksenli doÄŸası açısından bakıldığında, BM’nin Suriye’deki iç savaşın sona erdirilmesi açısından imkanlarının çok sınırlı olduÄŸunu ifade etmek gerekir. Mevcut uluslararası hukuka göre, dünya barışının korunması konusunda kuvvet kullanma kararı vermeye yetkili tek kurum olmasına raÄŸmen, Güvenlik Konseyi’nin karar alma mekanizması, bu yetkinin etkili ve objektif kullanılmasını neredeyse imkansız hale getiriyor. BeÅŸ daimi üyenin veto hakkına sahip olduÄŸu bu karar mekanizması ile BMGK’nin Suriye örneÄŸindeki gibi, veto hakkına sahip ülkelerin çıkarlarının çatıştığı çatışma bölgelerinde müdahale kararı alınması mümkün olamıyor. Dünyada çatışmanın söz konusu olduÄŸu neredeyse bütün bölgelerde ABD, Çin, Rusya, Ä°ngiltere ve Fransa’nın çıkarlarının farklılaÅŸtığı düşünüldüğünde, Güvenlik Konseyi’ne verilen “çatışmaların sona erdirilmesi için gerektiÄŸinde kuvvet kullanma kararı verme yetkisi” pratikte bir iÅŸe yaramıyor.

Suriye’de çatışan taraflar arasında, Rusya ve ABD gibi veto hakkına sahip iki üyesinin olması, Güvenlik Konseyi’nin bu ülkede yaÅŸanan çatışmayı sona erdirecek bir karar almasına engel oldu. Åžam yönetiminin, kimyasal gazların da dahil olduÄŸu silahlarla halkına saldırması ve ÅŸehirleri yerle bir etmesine karşı, bu ülkeye müdahale edilmesini meÅŸru kılacak bir karar alınması mümkün olamadı. DEAÅž’a karşı mücadele için bir uluslararası koalisyon kuruldu, ancak DEAÅž’la kıyaslanamayacak kadar çok insanı öldüren Esed yönetimine müdahale etmek üzere bir uluslararası güç oluÅŸturulamadı. Bunda Rusya’nın vetosu kadar, ABD’nin Suriye’deki önceliÄŸi Åžam yönetimi ile mücadele yerine, PKK/ PYD’ye fiili bir özerk bölge kurmaya vermesinin de etkisi oldu.

BM’NÄ°N SINIRLI KATKISI: Ä°NSANÄ° YARDIMLAR

Suriye’deki iç savaşı Güvenlik Konseyi kararıyla bitirecek hamleler yapmaktan uzak olan BM’nin, çatışma altındaki bölgelere insani yardım ulaÅŸtırılması ve mültecilerin desteklenmesi konularında sınırlı katkıları oldu. Bu katkının “sınırlı” olarak tanımlanmasının nedeni, DoÄŸu Guta örneÄŸinde olduÄŸu gibi, çoÄŸu zaman saldırgan tarafların BM’nin kuÅŸatma altındaki bölgelere insani yardım ulaÅŸtırmasına engel olması. Kasım ayından beri DoÄŸu Guta’ya yardım gönderilmesine izin vermeyen Åžam yönetimi, uluslararası kamuoyunun baskısı üzerine Åžubat ortasında sınırlı bir BM yardımının bölgeye geçiÅŸine izin vermiÅŸ, ardından ise yoÄŸun bir ÅŸekilde bölgeyi bombalamaya baÅŸlamıştı. Moskova-Åžam bloku, ÅŸehirlerin sivil ya da savaşçı bütün muhalif unsurlardan temizlenmesi için yoÄŸun bombardıman altına alma taktiÄŸi çerçevesinde, BM ya da diÄŸer kuruluÅŸların yardımlarını, hedefteki ÅŸehir halkının direncini artıran, istenmeyen faaliyetler olarak gördü.

BM’nin Suriye konusunda “sınırlı” katkısının olduÄŸu bir baÅŸka alan ise mültecilere verilen destekti. Ãœlke dışına kaçan ya da ülke içinde mülteci konumuna düşen Suriyeliler için BM Mülteciler Yüksek KomiserliÄŸi’nin (UNHCR) ulaÅŸtırdığı yardımlar çok yetersiz düzeyde kalırken, özelikle Suriye sınırları dışına kaçan mültecilerin yükü Türkiye, Lübnan ve Ãœrdün’ün sırtına yüklendi. Ancak BM’nin UNHCR yoluyla bu alandaki katkısının, Suriye iç savaşının sona erdirilmesi konusunda en büyük sorumluluÄŸa sahip organı olan Güvenlik Konseyi’nin katkısından çok daha fazla olduÄŸunun da altını çizmek gerekir.

BM’nin Suriye sorununun çözümü konusunda baÅŸarısız olduÄŸu alanlardan bir diÄŸeri ise Cenevre merkezli barış görüşmeleri oldu. Haziran 2012’de ilki düzenlenen ve BM Suriye Özel Temsilcileri (önce Kofi Annan, sonrasında ise Staffan de Mistura) aracılığıyla yürütülen Cenevre görüşmelerinin sekizincisi Kasım-Aralık 2017 tarihlerinde gerçekleÅŸtirildi. BM aracılığıyla yürütülen Cenevre sürecinde sorunun çözümü için hiçbir somut adım atılamaması Rusya, Ä°ran ve Türkiye öncülüğünde Astana ve Soçi süreçlerinin baÅŸlatılmasına yol açtı. Astana ve Soçi görüşmelerinde Suriye meselesinin çözümü konusunda Cenevre’ye göre daha somut adımların atılması, BM’nin diplomasi alanında da bu sorunun çözümüne katkı saÄŸlamaktan uzak olduÄŸunun göstergesi oldu. Ancak Rusya’nın Astana-Soçi görüşmelerinde kararlaÅŸtırılan çatışmasızlık bölgelerine dair taahhütlerini yerine getirmekten uzaklaÅŸması, karşısındaki aktörler açısından Cenevre sürecini daha önemli hale getirebilir. Ayrıca ABD ve onun tarafından desteklenen PKK/YPG ile Ãœrdün sınırındaki diÄŸer muhalifler açısından da Cenevre sürecinin daha önemli görülmesi BM’ye yeni roller yükleyebilir.

Sonuç olarak, dünya tarihinde BM dönemi olarak adlandırılan, 1945 yılından günümüze uzanan dönemde, dünyadaki birçok çatışma konusunda olduÄŸu gibi, Suriye iç savaşının çözümü konusunda da BM üstlenmesi gereken rolü icra edememiÅŸtir. BaÅŸta Güvenlik Konseyi’nin veto hakkına sahip ülkeleri olmak üzere BM üyeleri arasındaki çıkar çatışmaları, Suriye’de yüzbinlerce insanın ölümüne ve milyonlarcasının mülteci konumuna düşmesine sebep olmuÅŸtur.

[Prof. Dr. Kemal İnat Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü müdürüdür]

KAYNAK: AA

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.