Özel / Analiz Haber
Taha Kılınç: Bu coğrafya burası bizim kaderimiz, şimdiki anımız ve geleceğimiz
Yıllardır Ortadoğu üzerine çalışmalar yürüten Yeni Şafak gazetesi yazarı Taha Kılınç, Yeryüzü İyilik Hareket'i derneğinde yaptığı konuşmasında ortadoğu ve özellikle Suriye hakkında çok çarpıcı bilgiler verdi. Toplantıyı Düşünce Mektebi adına takip eden muhabirimiz M.Mazlum Çelik'in aktardığı bilgilere göre, Taha Kılınç Kuran-i Kerim'de bahsedilen coğrafyanın dünyanın en önemli toprakların olduğunu unutmamak gerek dedi
Bu coğrafya burası bizim kaderimiz, şimdiki anımız ve geleceğimiz.
Hepimizin içinde yaşadığımız bu coğrafyayı adaletli bir gözle izlememiz gerekiyor.
Kuran’da iki ayette Rabbimiz buyurur ki: “Gerçek ÅŸu ki ey Muhammed! Senden önce de birçok peygamberler gönderdik, onlardan sana anlattıklarımız da var, anlatmadıklarımız da…”
Ayette ‘Anlattık’ denilen peygamberlerin coÄŸrafyanın sınırlarına baktığımızda; eÄŸer Hz. Ä°brahim’in Harran Ovasına kadar geldiÄŸi bilgisini sahih kabul edersek, bu coÄŸrafyanın kuzey sınırı Urfa. Hz. Yusuf ile beraber Ä°srail oÄŸulları, daha sonra Hz. Musa ve bildiÄŸimiz o serüvenlerin geçtiÄŸi coÄŸrafya olarak Batı sınır Mısır; ama Mısır’da Nil’in Batısı bile deÄŸil. Nil belki bir sınır kabul edilebilir. Sebe Kavmi, Fil Suresi vakası derken güney sınır Yemen, DoÄŸu sınırı da Ninova’dır.
Ä°ÅŸte Kuran’i Kerim’de bahsedilen peygamberlerin yaÅŸadığı coÄŸrafyanın sınırları…
Yani Kuran-ı Kerim’de Rabbimizin kıyamete kadar gelecek olan insanlara anlatmaya deÄŸer bulduÄŸu ve bizim de bilmemizi istediÄŸi 600 sayfalık bu peygamberler tarihi boyunca defaten, döndürerek, tekrarlayarak vurguladığı coÄŸrafya, bu dar karenin içinde.
Yani bize adeta şu söyleniyor: Hayatınız burası, size anlattığım serüvenlerin hepsi burada geçti. Odaklanacağınız coğrafya burası ve sizin için, bütün insanlık serüveninin düğümlendiği yer burası.
Hakikatten tarihe baktığımızda OrtadoÄŸu dediÄŸimiz coÄŸrafyanın sınırları Kuran’ı Kerim’in çizdiÄŸi sınırla aynıdır. Bugün Japonya, Çin gibi dünyanın öbür ucundaki ülkeler bu kareye girebilmek için mücadele ediyor. Amerika’yı saymıyorum bile. Hepimizin seyrettiÄŸi gibi bölgeye yığınak yapıyorlar. Tabii ki Kuran-i Kerim okuyarak ayetlerin ışığında gelmiyorlar coÄŸrafyaya. Rabbimizin bölgeye bahÅŸettiÄŸi o muazzam dengenin sonucu olarak dünyada etkili olmak için geliyorlar. Dünyada etkili olmak için bu coÄŸrafyada var olmak gerekiyor.Herkes bu karenin içine girmeye çalışıyor. Bu dün de böyleydi; bugün de böyle; yarın da böyle olacak. Dolayısıyla OrtadoÄŸu diye tarif ettiÄŸiniz bu dar kare bizim için; biz ne kadar sırtımızı da dönsek kendimizi Avrupalı veya Batılı diye tarif edip tanıtsak da hatta bazen hiç dikkat etmeden “OrtadoÄŸu bataklığı” gibi bazı ifadeler kullansak da bu coÄŸrafya bizim kaçamayacağımız bir ÅŸekilde Kaderimize baÄŸlanıp düğümlenmiÅŸ bir ÅŸekildedir.
Çerçevenin Ötekisi: Filistin
Biz Müslümanlar Peygamber Efendimizin yaklaşık 14,5 yıl boyunca neden Kudüs'e doğru Namaz kıldığını tefekkür etmeliyiz
Kudüs’e gidelim veya gitmeyelim, Rabbimizin Kıble vesilesi ile bize iÅŸaret ettiÄŸi konu var. O da Filistin’dir.
Hz. Süleyman kıssasını bilirsiniz Kuran’da dört yerde anlatılır. Malum, anlatıldığı üzere Rabbimiz bir kuÅŸ üzerinden bize birkaç ders birden verir. Sad suresi 35. ayetinde Hz. Süleyman’ın duası vardır: ‘Rabbim der benden sonra kimseye nasip olmayacak bir mülk ver bana der, sen karşılıksız bağışta bulunansın’ deyip. Sonrasında bildiÄŸimiz ve bilmediÄŸimiz birçok ÅŸeyi Allah Hz. Süleyman’ın ayaklarının altına sermiÅŸ. Böyle bir hükümranlık derecesindeki peygamber bile Yemen’de başında kadın olan bir devletten bir kuÅŸ sayesinde haberdar olmuÅŸ.
Neml suresinde anlatıldığı gibi kuÅŸların padiÅŸahı yerini izinsiz olarak terk edip Yemen’e keÅŸif uçuÅŸu yapmış, Hz. Süleyman kuÅŸların padiÅŸahını için döndüğünde çok elim bir ceza ile cezalandıracağını söylemiÅŸ. Tabii burada Rabbimiz bir kuÅŸun diliyle bize çok önemli psikolojik bir ders öğretiyor; üstünüz, amiriniz size kızıp cezalandırmak için yemin etse, onun huzuruna gittiÄŸinizde ona bahane sunarsanız tokadı direk yersiniz. KuÅŸ meseleye direk şöyle giriyor: “Ben Sebe’den geliyorum senin bilmediÄŸin bir bilgi getirdim…”
Hz. Süleyman’ın öfkesi önce meraka dönüşüyor, sonrasında mektuplaÅŸma ardından Kraliçe’nin filikalar ile Akabe limanına çıkıp oradan Kudüs’e devam etmesi ile bildiÄŸimiz serüven gerçekleÅŸiyor.
Hz. Süleyman duasında kıyamete kadar kimseye nasip olmayacak bir mülk ver, dediÄŸi zaman bu duanın karşılığı olarak verilen mülk Kudüs ve çevresidir, ÅŸu an Ä°srail’in iÅŸgal ettiÄŸi toprakların tamamı bile deÄŸil.
Bu örneği şunun için veriyorum; böyle bir duanın fiziksel olarak kabulünün gerçekleşmesine bu kadar küçük bir coğrafya yetiyor. Tıpkı Ortadoğu dediğimiz dünyanın hâkimiyeti için Rabbimizin Sünnetullah çerçevesinde dünyaya koyduğu yasaların, geçerli olduğu küçük bir kare gibi dünya ölçeğinde.
OrtadoÄŸu Uzmanlığı: ‘Gazze’de Öyle TaÅŸ Olmaz’
OrtadoÄŸu’daki meselelere bizi ilgilendiren bazı sıcak olaylar üzerinden bakıyoruz. Arap Baharı, Türkiye’yi de ilgilendiren Suriye gibi bir mesele üzerinden ya da Mübarek’in, Kaddafi’nin devrilmesiyle medya üzerinden takip ederek konuya ısındık; ama aslında OrtadoÄŸu uzmanlığı diye bir baÅŸlık varsa bence aklı başında bütün Müslümanların bunu kendine hedef olarak koyması lazım.
Bir örnek ile açıklayacağım; Hamas’ın başından ayrılmadan önce Halid MeÅŸal ile Ä°stanbul’da bir sohbette bir araya gelmiÅŸtik. Bir taraftan Hamas ve OrtadoÄŸu konuÅŸulurken ortamdakilerden birisi MeÅŸal’e telefonundan bir fotoÄŸraf açtı. FotoÄŸrafta dört tane çocuk var ve bu çocuklar bir duvara yaslanmışlar, duvarda da fotoÄŸraf çok yakın çekildiÄŸi için duvardaki taÅŸların dört ya da beÅŸ tanesi görünüyor. Kareye baÅŸka bir ÅŸey sığmamış, baÅŸka bir iÅŸaret yok. FotoÄŸrafı gösteren, Gazze’deki çocukların ne kadar güzel güldüğünü söyledi, Ä°ÅŸgal ve ablukaya raÄŸmen. FotoÄŸrafa şöyle bir bakan Halid MeÅŸal: “Burası Gazze deÄŸil, Gazze’de böyle taÅŸlar olmaz.” Dedi.
Bu coÄŸrafyamızla ilgili bilgi sınırımızın nereye ulaÅŸması gerektiÄŸine dair bana çok çarpıcı bir misal gibi gelmiÅŸtir. Bir baÅŸka misal Ä°slam’daki önemli anıt eserlerden birinin fotoÄŸrafını dörde bölelim sonra birini önümüze alıp bunun hangisi olduÄŸunu bilip bilemeyeceÄŸimize bir bakalım. Åžam’daki Emevi Camisi’nin minaresi veya Kudüs’ten bir parça iÅŸte ulaÅŸmamız gereken bilgi sınırları, bu enformasyon çağında bir Müslüman’ın bunları bilip tanımamasının bence bir mazereti yok.
Bugün yaÅŸadığımız sıkıntıların başında ne yazık ki duygularımızı bilgimiz ile eÅŸleÅŸtiremiyor olmamızdır. Bugün Yenikapı’ya bir feribot dayansa Mavi Marmara – 2 olarak öyle zannediyorum ki dolması 10 dakika sürmez. Fakat şöyle bir ÅŸart koÅŸsak ve desek ki “Gazze nasıl bu hale geldi iki dakikada anlatmanız gerek?” Acaba o gemiyi doldurabilir miyiz; bu önemli bir sorun diye düşünüyorum Müslümanlar adına. Bugün elhamdülillah gözyaşı konusunda eksiÄŸimiz yok, heyecan konusunda eksiÄŸimiz yok, öfke konusunda eksiÄŸimiz yok belki de Ä°slam coÄŸrafyasının en duygulu ve hareketli ülkesiyiz bu anlamda. Bunun altını ne kadar bilgi ile doldurduÄŸumuz önemli diye düşünüyorum.
ÖSO Tartışmaları: ÖSO Nasıl Kuruldu, ÖSO kimdir?
Hepimizin yakından takip etmesi sebebiyle bildiÄŸi bir coÄŸrafya söz konusu. Tabi ki hafızalar zayıf olayları günü gününe takip eden insanların bile bazı ayrıntıları hatırlayamayacağı kadar yoÄŸun zamanlardan geçiyoruz. Bugün ÖSO’nun kim olduÄŸu üzere yapılan tartışmalara baktığımızda bile insanların ÖSO’nun nerden çıktığını unuttuÄŸu görünüyor. 2011’e gidelim, Mart ayında ilk defa Dera’da çocuklar ve çok az insanın daha onurlu bir hayat için sokaÄŸa çıktığı zamanlarda rejimin onlara silah doÄŸrultması ile beraber olaylar kanlı bir sarmala yavaÅŸ yavaÅŸ dönüştü.
Riyad Esad diye bir adam Türkiye’ye sığınmış ve kendisi Suriye ordusundan firar ettiÄŸini o orduda artık bulunmak istemediÄŸini belirtmiÅŸtir. Riyad Esad artık Türkiye’de yaşıyor ve bir ayağını kaybetmiÅŸti. Kendisi ÖSO isimli bir oluÅŸumdan ilk defa söz eden kiÅŸiydi. Sonrasında olaylar ilerledi 2012 yılından itibaren muhalifler de onlarla beraber hareket etmeye baÅŸladı. Sonrasında ciddi bir zafer kazanılmaya doÄŸru gidilirken özellikle Åžam’a doÄŸru yaklaşılmışken; hatırlayalım Asaf Åževket gibi rejimden çok önemli isimlerinin de bombalı saldırılarda öldüğü kapışmalar yaÅŸanırken; sonrasında DAEÅž dediÄŸimiz bir yapılanma ortaya çıktı, tabi Rusya’nın da bütün askeri gücünü de sahada uygulamaya koyması üzerine istenilen neticeyi vermeye çok uzak bir savaÅŸ arenasına dönüşmeye baÅŸladı.
Ä°ki yıldır çok zikredilir: Türkiye, Suriye’de çok yanlış yaptı, böyle yapmayacaktı… Ben doÄŸrusu 2010-2011 yılında bu Arap Baharı ilk patlak verdiÄŸinde bu türden analizleri çok duyduÄŸumu hatırlamıyorum. Genelde bu tür analizler olaylar sonuçlandıktan sora bazı saiklerle yapılan analizler oluyor. 2011’de olaylar böyle olacak diye bir yol haritası çizilebilseydi eÄŸer, biz halk olarak, akademisyenler, siyasiler veya gazeteciler çizebilseydi baÅŸka bir senaryo mümkün olabilirdi.
Suriye’de bir dönem yaÅŸadım. O dönemdeki izlenimlerime baktığımda Suriye’nin 2010’lu yılların başında özellikle Arap Baharı’nın o kıvılcımları baÅŸlamadan hemen önce geldiÄŸi noktada herkesin bir ümidi var: “Suriye baÅŸka bir ülke olacak artık Türkiye ile çok yakınlaÅŸtı...” Öyle bir ümide kapılmıştık ki şöyle paylaşımlara bile rastlamıştık “BeÅŸar Esad Ä°srail’e diyesiymiÅŸ ki benim kafamı çok kızdırırsanız Golan Tepeleri’ne Türk bayrağını çekerim, görürsünüz gününüzü!”
Biz bunu Arap Baharı öncesi kendi aramızda paylaşıyorduk. Arap Baharına hangi duygular ile girdiğimiz ile bu süreçte bölge karıştıkça nasıl reaksiyon aldığımızı düşündüğümde özellikle halk olarak, tepki gösteren insanlar olarak benim bu manzaradan anladığım şey bir kafa karışıklığı idi.
Coğrafyaya Önyargılı Yaklaşıyoruz
Eskiden şöyle bir algı vardı: Zalimler – Mazlumlar, Müslümanlar- Kâfirler, taÅŸ atan çocuklar ve tanklar; arası yoktu. O zamanlar ne Arafat’tan ne el-Fetih’ten ne Hamas’tan haberimiz var. Ä°srail deyince gözümüzde canlanan tek ÅŸey; Ä°srail’e direnen Müslümanlardır. Afganistan’da da durum aynıdır. Bu örneÄŸi ÅŸunun için veriyorum 2010’nun başında tam Arap Baharı hareketlenmeye baÅŸladığında Mesela Mısır için şöyle bir algımız vardı: Seyid Kutup, Hasan el-Bennah’ın torunları talebeleri Mısır’ı kurtaracak; ama ÅŸu Firavun Mübarek’i bir bıraksa Allah’ın izniyle Mısır Ä°hvan’ın. CoÄŸrafyaya böyle bir önyargı ile yaklaÅŸtığınızda geliÅŸtirdiÄŸiniz siyaset ve verdiÄŸiniz tepkiler farklı Mısır’a yakından baktığınızda ise farklı olacaktır. Mısır’ın tamamının Ä°hvancı olmadığını anlayıp 1950’lerin kaynakları üzerinden farklı olarak Mısır’ı okuduÄŸumuzda verdiÄŸimiz tepkiler de deÄŸiÅŸiyor.
Aynı durum Suriye için de geçerlidir. Hatırlayın olayların başında zaten bunların sadece %10’u Nusayri iki günde devrilir deniliyordu. Ä°ki ayda devrilmeyince seneye devrilir, derken günümüze kadar geliyoruz. Biz olayları dışarıdan izleyen insanlar olarak meselelere bilgisizliÄŸimiz ile yakalanmış olduk Arap Baharı dediÄŸimiz sürece.
Geçen hafta Kahire’deydim. KonuÅŸtuÄŸumuz ve alınlarında siyah bantlar olan insanlar Sisi’yi destekliyor. Neden sorusunu sorduÄŸumuzda ekonomiden saÄŸlığa veya güvenliÄŸe bir sürü gerekçe sunuluyor. Siz ÅŸaşırıp kalıyorsunuz. Özetle Ä°slam coÄŸrafyası ile ilgili sürekli olarak yeni bilgiler almaya devam ediyorsunuz.
Peki Afrin’de Ne Oluyor?
Bu giriÅŸle beraber Afrin meselesine gelecek olursak biz kamuoyu olarak almamız gereken derse raÄŸmen hala bir takım ön kabuller ile yaklaşıyoruz. Mesela hala ABD’ye kızıp Rusçu olabiliyoruz. Ä°dlib bombalanmaya devam ederken sahada verdiÄŸimiz mücadeleye odaklanmamız sebebiyle çok büyük beklentiye girebiliyoruz.
İran ve Rusya Basınıyla PKK Saflarında
Karşımızda çok çetin bir düşman safı var. Bu saf sadece ABD’den YPG’den, Ä°srail’den oluÅŸmuyor. Bölgede Ä°ran basınıyla yayınıyla emin olun PKK yayın organı gibi çalıyorlar. Yine Rusya’nın muhabirleri PKK’nın yayın organı gibi çalışıyor, PKK saflarından Rusça, Ä°ngilizce hatta yer yer tutturabildikçe Türkçe yayınlar yapıyorlar. Türkiye mecbur kaldığı bu dönemeçte içte ve dışta çok ciddi bir mücadele veriyor.
Gönlümüzden duayı eksik etmeden yine almamız gereken dersler var. Peygamber efendimizin “ Savaşı istemeyin arzu etmeyin, ama savaÅŸ zamanı sabredin kaçmayın” buyurduÄŸu gibi; bizim gerek bu savaşın gereklerine, üslubuna ve amacına dair bir ırkı yok etme ÅŸehveti ya da amacı deÄŸil, bir terörü yok etme amacına matuf olduÄŸunu hiç unutmadan izlemeye devam etmemiz lazım.
Kaynak: dusuncemektebi.com
Henüz yorum yapılmamış.