Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Demokrasi ile İslam beraber yaşayabilir mi? İslam alimlerinin görüşü ne?

Irene Oh'un 'Rights of Gods' makalesini Mehmet Mazlum Çelik sizler için çevirdi.



Ä°SLAM DEMOKRASÄ°LERÄ° HAYALÄ° -1

Mevdudi, Kutup ve SuruÅŸ demokrasinin en temel insan haklarından biri olduÄŸunu kabul eden Ä°slam mütefekkirlerindendir; lakin onların demokrasiye yaklaşımları da birbirinden farklılık arz etmektedir. Her birinin demokrasi anlayışı bireysel tecrübeleri, tarihi birikimleri ve politik bakış açılarına dayanmaktadır. Bu düşünürlerin fikirleri ile diyalog kurduÄŸumuz zaman onların demokrasi fikrini kendi geleneklerinde aradıklarını, Batı’nın demokrasi alışkanlığından farklılık arz ettiÄŸini görüyoruz. Ayrıca tarihi ÅŸartların oluÅŸturduÄŸu durumların bu mütefekkirlerin demokrasi ve Ä°slam algısını da etkilediÄŸini görüyoruz.

Yüksek olasılıkladır ki bu İslam düşünürlerini demokrasiyi Batı alışkanlığından ayrı bir biçem ile ele almalarındaki en önemli sebep, İslam toplumlarının sömürge vilayetlerinin içinde bulunduğu koşullardır. İslam düşüncesinde demokrasiye yönelik algı farklılığı dini bir fikir olarak bu düşüncenin kişisel yorumlamalarından kaynaklı olması ve kişisel algılamaların da kişi, yer ve zamana göre değişim göstermesinde ötürüdür. Bu bahsettiğimiz İslam düşünürleri entelektüel ve manevi kaynakları merkeze alarak İslam geleneği içerisinden bir demokrasi fikri ortaya çıkarmaya çalışmışlardır.

Bu düşünürler demokrasiyi bir yönetim ÅŸekli olarak ele almışlardır. Demokrasi sadece seçimlerin özgür bir ÅŸekilde yapılması olarak deÄŸil, kurumların bağımsızlığı ve sürekliliÄŸi Ä°slam demokrasinin ÅŸiarı olarak kabul edilmiÅŸtir. Mevdudi, Kutup ve SuruÅŸ Ä°slam demokrasisi fikrini bu kurumların varlığı üzerine inÅŸa etmiÅŸtir, bu kurumların yaÅŸayabilmesi için özgür medya ve özgür akademinin hayati bir yeri olduÄŸunun altını çizmiÅŸlerdir. BahsettiÄŸimiz düşünürlerin üzerinde durduÄŸu bir diÄŸer önemli nokta da ekonomik istikrar ve refah olmadan demokrasinin yerleÅŸemeyeceÄŸi fikridir. Onlara göre lideri seçmek bir toplumu demokrat yapmaz, demokratik devletin dayandığı temel demokratik deÄŸerler gücünü seçmenin refahından alacak. Mevdudi, Kutup ve SuruÅŸ’a göre demokrasi talep etmek Ä°slam’ı terk etmeyi gerektirmez. Onlara göre din ve demokrasi birlikte yaÅŸayabilir, ihtiyaç duyulan ÅŸey Ä°slam demokrasisi için farklı stratejilerin geliÅŸtirilebilmesine dayanıyor. Bunun için Mevdudi ve Kutup zamanının çoÄŸunu Kuran ve Sünnette Ä°slam’ın demokrasiyi desteklediÄŸi argümanların tespit etmek için harcamışlardır. Onlar sonda vardıkları hipotezleri ile Ä°slami tarihi süreci ve politik argümanları demokrasi fikri ile birleÅŸtirdiler, üstelik bunu yaparken dönemindeki diÄŸer teÅŸebbüslerde olduÄŸu gibi Batı’nın kötü bir kopyasını sunmadılar. Onlara göre Batı birilerinin gözünde büyüttüğünün aksine dünyaya sunduÄŸu kendi demokratik hedeflerinin çok uzağında ve altında kalan bir demokrasi anlayışına sahiptir. SuruÅŸ ise Ä°slami devletin kendisine has ve geniÅŸ kapsamlı bir demokrasi modeli sunduÄŸunu söyler, ona göre devletin demokrasi modeli vatandaşın manevi ihtiyaçlarını ve insani ihtiyaçlarını karşılamakla mükelleftir. Öte yandan Kutup ve Mevdudi’den ayrılan yönü ise; Batı ile doÄŸrudan bir kıyastan kaçınıp birçok alanda Batı’yı da ilham kaynağı olarak görmesidir. Üçünün de Batıya yönelik tutumlarında kaynaklanan farklılığın kökeni: yorumlama, seçim ve baÅŸvurulan kaynaklardaki çeÅŸitlilikten kaynaklanmaktadır.  

Mevdudi’ye Göre Kusursuz Bir Demokrasi Olarak Ä°slam

Ä°slam özelinde “Ä°nsan Hakları” konusunu ele alan Mevdudi’ye göre Ä°slam bir çeÅŸit demokrasidir, ama bu Batı’nın demokrasi anlayışından birçok farklılık arz ediyor. Ä°slam kusursuz bir demokrasi anlayışına sahiptir, seküler politikanın belirlediÄŸi Avrupa ve Kuzey Amerika’nın demokrasi anlayışının aksine, Ä°slam demokrasisinde hâkimiyet alanının çizgileri yaratıcı ile baÄŸlantılıdır.

Ä°nsanlar yönetim modelinde yaratıcının hukukunu temsil etmektedirler. Batı demokrasisinde ise bir yaratıcıya yer yoktur. Mevdudi’nin görüşü halkın hakkını korumaya yöneliktir; ama bunu kusurlu bir varlık olan insanın kanunları yerine kusursuz olan Allah’ın kanunlarına göre yapmayı tercih ediyor. Özetle söylemek gerekirse o Allah’ın kanunlarına göre bir demokrasiyi savunuyor ama “Ä°radeyi” insanda bulmaktadır. Onun savunduÄŸu görüşü teokrasiden ayıran nokta; teokraside yaratıcının temsiliyeti birkaç seçkin azınlıkta iken o Allah’tan alınan gücün tüm halka ait olduÄŸunu ve her insan tekinin idare etme ve temsil hakkına sahip olduÄŸunu savunuyor. Mevdudi’ye göre her birey Ä°slam Halifesi ile eÅŸit demokratik haklara ve politik temsiliyet gücüne sahiptir. Devlet sistemi içinde her birey etkin katılım hakkına sahiptir; ama hükümet asla anarÅŸik veya despotik bir yapıya bürünemez ve iktidar kesinlikle bir kiÅŸi ya da kiÅŸilerin eline terk edilemez. Devlet hegemonyasının bir kliÄŸin eline geçmesi ilahi kanunlar ile engellenmiÅŸ, her birey devletin sorunlarına özgür katılım hakkını temin etmiÅŸtir. Bu yüzden Mevdudi’de kamuoyunun fikri ne hor görülmüş ne de canavarlaÅŸtırılmıştır. Mevdudi’de Ä°slam’ın demokrasi anlayışını Batı’nın demokrasi anlayışından ayıran düstur; Ä°slam’da halk karar alırken Allah’ın kanunlarını gözeterek demokratik sürece dâhil olurken Batı’da ise halk demokratik sürece yalnızca kendi menfaatlerini gözeterek dâhil olurlar. Bu yüzden Batı demokrasisi kendi bencilliÄŸi ve nefsinin aÄŸlarına kolayca düşüp deÄŸerlerinden uzaklaÅŸabilir, bu yüzden Mevdudi Ä°slam demokrasisini kusursuz demokrasi olarak tanımlar.

Her ne kadar ahlakı devletin vazgeçilmezi olarak görse de Mevdudi 2.Dünya savaşında devletleri zafere taşıyan yegâne unsurun ahlaki üstünlük olmadığını tespit etmiÅŸtir. Müttefik devletlerin kendilerini Almaya ve Japonya’dan daha ahlaklı bir savaÅŸ verdiÄŸini iddia etse de Mevdudi bunun böyle olmadığını görmüştü. Onları zafere taşıyan unsur, ahlakları deÄŸil; güce olan iÅŸtahı, jeopolitik üstünlük, teknolojileri ve kalabalık nüfusuydu.

Bu örneÄŸin ÅŸahitliÄŸi sonrası Mevdudi Ä°slam demokrasisinin yaÅŸayabilmesi için ahlaki devlet anlayışının yanında güçlü devlet modeline de ihtiyaç olduÄŸunu görmüştü. Bunun üzerine Mevdudi matematiksel bir formül geliÅŸtirerek Müslüman ahlakın materyalist gücü kompanse edebilecek üstünlüğe sahip olduÄŸunu tespit ederek, Ä°slam demokrasisi fikrini güncellemiÅŸtir. Ä°slami ahlakın maddi güç yoksunluÄŸunu ÅŸu ÅŸekilde açıklamaktadır; Müslümanlar, gayri-müslümlerin sahip olduÄŸu maddi gücünün en az dörtte birine ihtiyacı vardır (ithal etmelidir.) Müslümanlar geri kalan maddi gücü kendileri kendi ahlaki güçleri ışığı ve ilk Müslümanların örnekliÄŸinde geliÅŸtirmek zorundadır. Bu denklemin sonucunda Müslüman toplumlar temel maddelerinin yalnızca %10’luk kısmını yabancı güçlerden temin edebilir, Ä°slam demokrasisinde ahlak geri kalan %90’lık temel gereksinim olan maddi unsuru Müslümanların kendisinin bir ÅŸekilde üretmesini emretmektedir. Müslümanların kendi ahlaki deÄŸerleri ile daha güçlü olacağını savunan Mevdudi görüşünü Kuran’dan ÅŸu ayetlerle desteklemektedir:

“Ey Peygamber! Mü’minleri savaÅŸa teÅŸvik et. EÄŸer içinizde sabırlı yirmi kiÅŸi bulunursa, iki yüz kiÅŸiye galip gelirler. EÄŸer içinizde (sabırlı) yüz kiÅŸi bulunursa, inkâr edenlerden bin kiÅŸiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir kavimdir.” (8/65)

Mevdudi’ye göre; eÄŸer Müslümanlar kendi ahlaki deÄŸerlerine dayanan bir demokrasi sistemi inÅŸa edebilirlerse dünya sistemi içerisinde rekabet edebilirler, aksi halde güçsüz ve yenilmeye mahkûmdurlar.

Onun talep ettiÄŸi demokrasi fikrinde halk ahlaki normları ve ilahi yasaları talep eden aktif bir konumdadır. Bunun için Mevdudi insanları kollektif bir bilinç ile sıkıca çalışmaya teÅŸvik eder ve ahlaki bir çürüme içine girmiÅŸ her bir bireyin mutlaka elinden tutulup aydınlatılmasını bu demokrasi fikrinin icra edilmesi ile iliÅŸkilendirir. Mevdudi’ye göre aslında Ä°slam, Hıristiyanlık ve Yahudilik özünde bu talepte bulunur. Öte taraftan, günümüzde yalnız Ä°slam toplumun korunması adına kolektif ahlakı ve iÅŸbirliÄŸini teÅŸvik etmektedir. Ä°slam toplumu bu bilinç üzerine inÅŸa ederek ortaya bir demokrasi pratiÄŸi çıkarmaktadır. Bunun için Ä°slam’da her Müslüman hayat pratiÄŸinde yaratıcısının kanunlarına göre inÅŸa etmek ve ona göre yaÅŸamakla mükelleftir.

Mevdudi’nin Ä°slam demokrasi fikrinin uygulamada baÅŸarısız olmasının birçok sebebi bulunmaktadır. Bunlar halkın içinde bulunduÄŸu cehalet, diktatör rejimler ve Ä°slam’a dair önyargılar sayılabilir. Ayrıca Müslümanlar ve gayri-müslümler Ä°slam temelli bir yönetim ÅŸekli içinde nasıl yaÅŸayacakları anlaşılabilmiÅŸ deÄŸildir.

Öte yandan Müslüman liderleri rollerini yalnızca politik olarak görüp Ä°slami deÄŸerlere dayanan demokrasi fikrine çok sıcak bakmamaktadırlar. Müslüman liderler yönetim ÅŸekillerini seküler kanunlara daha uygun bulup geleneksel Ä°slami deÄŸerlere dayanan fikirleri benimsemekte zorluk yaÅŸamaktadırlar. Buna baÄŸlı olarak Ä°slam halkları da içinde bulundukları durumu yönetimdeki Ä°slam ahlakı ve demokrasi anlayışından kaynaklı olduÄŸunu düşünmemektedir. Dolayısıyla halk bir yerde liderlerin seküler devlet anlayışını da meÅŸru kılmaktadırlar. Müslüman halkı bu yüzden yerden yere vuran Mevdudi onları Ä°slam’ı yalnızca gündelik ritüel ibadetlere hapsolmakla suçlamaktadır. Mevdudi’ye göre halk da liderler gibi büyük resmi görmekten mahrum ve Ä°slam’ın büyük vizyonu yerine küçük günlük ibadetleri tercih ediyorlar.

Irene Oh – Rights of Gods

Yayınevi: Georgetown University Press / Washington, D.C.

Çeviren: Mehmed Mazlum Çelik

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.