Yorum - Analiz
Amerika yalnız: İşte nedeni
Bugüne kadar ABD hükümetlerine, güvenlik politikaları ve dış siyasetlerini koordine etme imkanı veren üçlü yapı (triad), Donald Trump'ın başkan seçilmesiyle çöktü!
Prof. Dr. Mustafa KibaroÄŸlu* - AA
Time dergisinin kapağı, sadece iki kelimeyle çok şey anlattı: "Amerika Yalnız"
Uzmanlar, görünürde bu kısa ve öz ifadeyle kamuoyuna ne söylenmek istediği konusunda elbette yorum yapacaklar. ABD'nin son 10 yılda yaşadığı mali sıkıntılar ile Ortadoğu'dan Uzak Doğu'ya kadar farklı cephelerde karşılaşılan bir dizi siyasi-askeri meseleye kadar uzanan konuya farklı zaviyelerden yaklaşan bir dolu açıklama olacaktır.
Aslında kapak hikayesinin izahı basit: Bugüne kadar ABD hükümetlerine, güvenlik politikaları ve dış siyasetlerini koordine etme imkanı veren üçlü yapı (triad), Donald Trump'ın başkan seçilmesiyle çöktü! ABD Dışişleri Bakanlığı, istihbarat topluluğu ve Savunma Bakanlığından (Pentagon) oluşan üçlü yapı, dışarıdan bakıldığında fiziki açıdan varmış gibi görünse de, aslında zar zor işliyor.
ABD diplomasisine ağır darbe
Donald Trump, 8 Kasım 2016'da ABD'nin 45. başkanı seçildiğinde, Obama yönetimi tarafından atanan tüm üst düzey diplomatların 20 Ocak 2017'deki yemin törenine kadar istifa etmelerini isteyen sıra dışı bir açıklama yaptı.
"Başkanlık emri" sadece dünya çapında 50'den fazla ülkedeki ABD büyükelçileri değil, Dışişleri Bakanlığının temel taşını oluşturan deneyimli diplomatların tümü tarafından da ciddiye alındı. Hepsi yurt dışındaki aynı zamanda ülke içindeki görevlerini bıraktı ve emekliye ayrıldı.
Dahası, Dışişleri Bakanlığında önderlerinin izinden giden ve işlerini bırakan büyük bir grup orta seviye kariyer diplomatlarının tepkisi de yaraya tuz bastı.
Son derece bilgili ve deneyimli yüzlerce dışişleri mensubunun görevden ayrılması, özellikle böylesine değişken ve kaotik uluslararası ortamda, ABD hükümetinin dünyadaki siyasi, diplomatik ve hatta askeri gelişmelere ayak uydurmak açısından günlük rutinlerini bile sürdürme kapasitesine büyük bir darbe indirdi.
Üçlü yapının diplomatik ayağının yokluğunda, genel itibarıyla başkanlık ofisi ve özellikle de Donald Trump'ın kendisi, yurt dışındaki diplomatik temsilciliklerden toplanan istihbarat bilgilerine dayanarak Washington DC'deki Dışişleri Bakanlığı ofislerinde hazırlanan ve daha sonra Beyaz Saray'a yakın en üst düzey diplomatlar tarafından ince ayar yapılarak sunulan politika seçeneklerinin daimi akışından uzun süre mahrum kaldı.
İstifa eden büyükelçilerin yerine diğer emsal diplomatlar gelmediği sürece bu akut mesele sürecek gibi görünüyor.
Bir büyükelçinin atanma sürecinin ne kadar sürdüğü - devlet başkanının ataması, senato tarafından onaylanmalıdır, bu aylar değilse de günlerce ve haftalarca sürebilir - göz önüne alındığında ABD'nin diplomatik hizmet boşluğunun yakın zamanda doldurulabileceğini beklemek iyimser bir görüş olacaktır.
Bu nedenle, Foreign Policy dergisinin söyleştiği kırka yakın eski ya da şu an görevde olan diplomata göre, "Dışişleri genelinde çok sayıda kıdemli pozisyonu doldurma konusundaki başarısızlık, sıklıkla tutarsız politikalar ilan edilmesi ve kariyer diplomatlarının sistematik bir şekilde karar alma süreçlerinden dışlanmasıyla, Trump yönetimi ABD diplomasisinin altını oyuyor ve de Amerika'nın dünyadaki liderlik rolünü tehlikeye atıyor."
Karar alma süreçlerinde Pentagon belirleyici
Benzer bir bozulma da, daha ilk günden, Donald Trump’ın açık nefretini kazanan ABD istihbarat topluluklarında görülüyor. Trump, Rusya’nın baÅŸkanlık seçimlerinde rakibi Hillary Clinton’a zarar vermeyi amaçlayan siber müdahale ve diÄŸer aktivitelerin arkasında olduÄŸu yönündeki istihbarat camiasının suçlamalarını açıkça reddederek, onları kızdırdı.
Önceki ABD BaÅŸkanlarının aksine, Trump, zamanın CIA Direktörü John Brennan tarafından 15 Ocak 2017’de, “istihbarat kurumlarını Nazi Almanyasıyla denk tuttuÄŸu” için sert bir ÅŸekilde eleÅŸtirildi. Brennan, Trump’ın ABD’nin karşı karşıya olduÄŸu güvenlik meselelerine daha fazla odaklanması gerektiÄŸini ileri sürdü.
Trump, göreve baÅŸladığı ilk günden bu yana günlük istihbarat bildirimlerini dinlemiyor, ki bu bildirimler daha önceki çoÄŸu ABD BaÅŸkanının resmi sorumluluklarının en önemli yönlerinden biriydi. ÖrneÄŸin, George H. W. Bush, bir defasında CIA direktörünün her sabah karısından sonra gördüğü ikinci kiÅŸi olduÄŸunu ve günlük istihbarat bilgilendirmesinin kahvaltıdan önemli olduÄŸunu söylemiÅŸti. Üçlü yapının, burada belirtildiÄŸi gibi, ikinci ayağı olan ABD istihbarat teÅŸkilatının da fiili olarak yokluÄŸu, küresel bir güç olarak ABD’nin hem dostlarına hem de düşmanlarına karşı dış ve güvenlik politikalarını oluÅŸturmasında ciddi sonuçları oldu.
Çünkü, normal ÅŸartlarda, diÄŸer raporların yanında istihbarat raporları, DışiÅŸleri Bakanlığı ve Pentagon’da oluÅŸturulan politikaların temel içeriklerini oluÅŸturuyor. Bu raporlar, Beyaz Saray’daki ve Ulusal Güvenlik Konseyi’ndeki üst düzey yetkililerinin baÄŸdaÅŸtırmasıyla baÅŸkana bir dizi politika seçeneÄŸi olarak sunuluyor.
Bu nedenle, Donald Trump'ın gözünde, üçlü yapı içerisinde Pentagon'un tek ve yegane saygın kurum olarak kaldığını, Beyaz Saray'daki karar alma sürecinde açıkça egemen olduğunu ileri sürmek abartılı olmaz. Bu birçoğu, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde son on yılda önem kazanan "silahlı kuvvetlerin demokratik kontrolü" prensibini savunan ABD'nin yakın müttefiki ve dostları için oldukça sıra dışı bir durum.
Öte yandan, ABD’de durum bunun tam tersi bir görüntü veriyor. Silahlı kuvvetler yani Pentagon, "BaÅŸkomutan" Trump'ın liderliÄŸindeki karar alma mekanizması üzerinde etkisiyle hükümetin politikalarını kontrol ediyor görünüyor.
Uluslararası politikada yeni aktörler
ABD yönetiminde bu olağan dışı gelişmelerin etkileri, "izolasyoncu hassasiyetlerin geri dönüşü, ABD'nin güvenliğinin, terörizm, bulaşıcı hastalıklar, suç çeteleri ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi tehditlere meyilli, kaos ve umutsuzluğun hakim olduğu uzak yerler tarafından doğrudan tehdit altında olduğu unutuluyor." diyen eski Başkan George W. Bush'un sözlerinde görülebilir.
Donald Trump, diplomatlara ve istihbarat birimlerine karşı bugüne kadar olan tavrında değişikliğe gideceği yönünde herhangi bir işaret göstermedi. Bu, ABD ile dünyanın geri kalanı arasındaki bölünmenin daha da genişleyebileceği anlamına gelebilir.
Uluslararası politikadaki boşluğun, daima Rusya, Çin ve AB gibi büyük güçlerin yanı sıra dünyanın çeşitli bölgelerinde Hindistan, Brezilya ve Türkiye gibi orta ölçekli güçler gibi rakipler tarafından doldurulacağını hatırlatmakta fayda var.
*[Prof. Dr. Mustafa KibaroÄŸlu, MEF Ãœniversitesi Ä°ktisadi Ä°dari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanıdır ve aynı üniversitenin Uluslararası Güvenlik Çalışmaları ve Stratejik AraÅŸtırmalar Merkezi’nin direktörüdür]
Henüz yorum yapılmamış.