Söz ve Dua
Avrupa standartlarının gereği! Gerçek çehre / Nureddin Yıldız

Şu âyet, üzerine üşüştüğümüz dünyanın gerçek çehresini bize göstermektedir. Ne yazık ki bile bile bu kapana takılıp kalıyoruz. Önce âyetin mealini okuyalım. Sonra da âyetin anlattıklarını anlamaya çalışalım: Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir. Tıpkı şöyle: Bir yağmur ki bitirdiği bitki, çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmış olarak görürsün. Sonra da çer çöp olur. Ahirette ise, çetin bir azap ve Allahın mağfiret ve rızası vardır. Dünya hayatı, aldanış metasından başka bir şey değildir. (Hadid sûresi, 20. âyet).
Nureddin Yıldız - Yeni Akit
Şu âyet, üzerine üşüştüğümüz dünyanın gerçek çehresini bize göstermektedir. Ne yazık ki bile bile bu kapana takılıp kalıyoruz. Önce âyetin mealini okuyalım. Sonra da âyetin anlattıklarını anlamaya çalışalım: ‘Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir. Tıpkı şöyle: Bir yağmur ki bitirdiği bitki, çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmış olarak görürsün. Sonra da çer çöp olur. Ahirette ise, çetin bir azap ve Allah’ın mağfiret ve rızası vardır. Dünya hayatı, aldanış metasından başka bir şey değildir.’ (Hadid sûresi, 20. âyet).
Dünyaya Çullanma
Dünyayı yaratan ve şekillendiren sonra da bizi onun üzerinde sınamak isteyen Allah Teâlâ’dır. Sınama çeşidini, zaman ve şartlarını da belirleyen sadece O’dur.
Dünyayı ahiret kazancına sebep olarak kullanamayanlar, dünya yüzünden kesinlikle azap göreceklerdir. Nitekim onu ahiret kazancına sebep yapanlar da ebedî bir cennet nimetinin vesilesine dönüştürürler dünyayı. Dünya nimetlerinin üzerine çullanan Müslüman, başka bir göstergeye gerek bırakmayacak bir işaret üzerinde bulunmaktadır. Siyasi, ekonomik ve sosyal menfaatler üzerindeki hırs bu çullanmanın göstergesidir. Aslı helal olan ama elde ediliş tarzı helal olmayan imkânlar ya da abartılan mübahlar bu yola kayışı gösterir. Üç günlük dünyayı ebedîleştirme sonucuna götüren bir anlayış, ebedî saadet arayan bir insan için çelişki olacaktır elbette. Bilhassa haram sınırlarının zorlanması, mü’minlerin mü’min olmayanlar gibi iş yapması, kazanç elde etmesi, birbirlerinin hukukunu çiğnemesi dünyaya çullanmadır.
Tekâsür sûresinin defalarca okunup üzerinde tefekkür edilmesine bu dönemde ne kadar da muhtacız! Ölüm bile ürkütmüyor artık. Nasıl ürkütsün ki mezarlıklar bile yapılaşmadan, içine düştüğümüz bina yarışından nasibini almış durumdadır. Allah Teâlâ’nın bize, oyun ve eğlence olarak tanıttığı dünya, gaye ve hedef hâlini almıştır. Tek hakikati dillendirmek için gönderilmiş bulunan sevgili Peygamber aleyhisselam efendimiz ise, yegâne hakikati kulaklarımıza haykırıyor. İnsan, esefle geçmişine yanacağı gün gelmeden onu dinlemeli, şeytanı itmelidir: ‘Vallahi sizin için fakirlikten korkmuyorum ama dünyanın size açılmasından endişeliyim. Sizden öncekilere açıldığı gibi; onların dünya üzerinden yarıştığı gibi sizin de yarışmanızdan ve onları dünyanın helak ettiği gibi sizi de helak etmesinden çekiniyorum. (Buharî, Müslim)’. İmam Müslim Sahih’inde, Peygamber aleyhisselamın bizim adımıza çekindiği hususu da beyan eden bir hadis rivayet etmektedir:
‘Dünya tatlıdır, yeşildir. Allah size onu verecek ve ne yapacağınıza bakacaktır. Dünyaya ve kadınlara dikkat edin.’ (Rikak) Şüphesiz Peygamber aleyhisselam efendimiz, kadınlara dikkat etmeyi tembihlerken onları göz hapsinde tutmamızı emretmemektedir. Kadınlarla ilgili ortama dikkat etmemizi ve bu dikkatin bir hayat anlayışı, yaşam tarzı olarak dikkatimizden kaçmamasını öğütlemektedir.
Uygulama
Tarihi menkıbelerin bize aktarılan sahnelerinde olduğu gibi, dağ başına çekilme ya da insanlardan kopup içine kapanma tarzında bir hayatın bizden beklenmediğini iyi bilmeliyiz. Dünyanın fırtınasına kapılmamak, dünyadan kaçmakla değil ona esarete karşı uyanık bulunmak ve Allah’ın dinini yaşamakla mümkündür. Bize fakirliği teşvik eden bir dinimiz yoktur. Meydanları Allah’ın düşmanlarına terk etmekle emredilmiş değiliz. Acziyetimizi itiraf edip bir kenara çekilerek imtihan kazanamayız. Eğer gaye Allah’ın rızasını kazanmak ise, -ki, mü’min için başka bir seçenek yoktur- yapacağımız bellidir: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden rivayet edilen nazik bir dengelemeyi ölçü alabiliriz. Buyuruyor ki:
‘Dünyaya tenezzülsüzlük, helali haram saymak veya malı zayi etmek değildir. Asıl dünyaya tenezzülsüzlük, sendekini Allah’ın yanındakinden daha iyi görmemen ve başına gelen bir sıkıntıdan dolayı elde edeceğin sevabın, sana göre o sıkıntıdan dolayı kaybedeceğin maldan üstün olmasıdır.’ (Tirmizî, Zühd, İbni Mace) Rabbimiz, yarın hesabını soracağı imtihana karşı kullarını ikaz etmiştir. Günlük hayatın, uzun uzun emellerin, fasit çevrenin hengâmesine kapılıp bu ikaza kulak asmayanların yarın itiraz hakları olmayacaktır. İnsan, bu tür ikazları dinlerken şeytan, hedefe başkalarını koyarak ikazdan pay almayı engellemek ister. Herkes ikaza kendinden daha çok muhtaç olan birini bulup onun adına vahlanır. Hâlbuki herkes kendinden daha iyilerine bakarak gayretlenmeli veya dönüş yapmaya çalışmalıdır.
İşte ilahi ikazlar:
‘Ey insanlar! Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Sakın çok aldatıcı, (Şeytan) Allah hakkında sizi aldatmasın (Fatır sûresi, 5)’.
‘Mallar ve evlatlar, dünya hayatının süsüdür. Baki kalacak salih ameller ise, Rabbinin katında, sevap olarak da ümit olarak da daha hayırlıdır. (Kehf, 46)’ Rabbimiz, yarın hesabını soracağı imtihana karşı kullarını ikaz etmiştir. Günlük hayatın, uzun uzun emellerin, fasit çevrenin hengâmesine kapılıp bu ikaza kulak asmayanların yarın itiraz hakları olmayacaktır. İnsan, bu tür ikazları dinlerken şeytan, hedefe başkalarını koyarak ikazdan pay almayı engellemek ister. Herkes ikaza kendinden daha çok muhtaç olan birini bulup onun adına ‘vah’lanır. Hâlbuki herkes kendinden daha iyilerine bakarak gayretlenmeli veya dönüş yapmaya çalışmalıdır.
İşte ilahi ikazlar: ‘Ey insanlar! Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Sakın çok aldatıcı, (Şeytan) Allah hakkında sizi aldatmasın (35 Fatır, 5)’.
‘Mallar ve evlatlar, dünya hayatının süsüdür. Baki kalacak salih ameller ise, Rabbinin katında, sevap olarak da ümit olarak da daha hayırlıdır. (18 Kehf, 46)’.
Kalplerimizdeki Hançer: Liberalizm
İnsanın tabii haklarından ve ihtiyaçlarından biri olan hürriyeti putlaştıran anlayış olarak liberalizm içimize bir hançer gibi saplanmıştır. Allah’ın nazarında bir hiç olan bizim nazarımızda da ahirete gidiş için gerekli bir güzergâhtan başka anlam ifade etmeyen dünyayı ve dünyalığı putlaştıran bu anlayış, her gün biraz daha kök salmakta ve bizi, akidemizi kemirmektedir. ‘Ne istiyorsam onu yaparım.’ şeklinde özetlenebilecek liberal anlayış, devleti bile bir kenara itmekte ve hizmetçi ya da muhafız durumuna getirmektedir. Nefislerin de hoşlanacağı bu düşüncenin bir anda yayılmasında elbette şaşılacak bir şey yoktur. Herkes kendi başına bir devlettir âdeta. Ferdiyetçilik abartılmış, İslam’ın ruhu olan cemaat idraki aşağılara çekilmiştir. Akılcılık öne çıkmış, iman sahibi insanlar bile âyet ve hadislere karşı cüretkârane bir dille ‘bana göre’ diyerek karşılık verebilmişlerdir. Önceleri Ümmet’in büyüklerine Ebu Hanifelere karşı ayaklanan liberal kafa, işi sonunda hadislere ve âyetlere uzatmaya götürebilmiştir. Buna rağmen Ramazan’da herkes takva, hacca gidip geçmişi paklamak herkesin hakkı!
Liberalizmin içimize sızmasını siyonizme yıkmanın bir kurtarıcılığı yoktur. Evet, başı çeken güruh onlardır. Onlar pek çok fitne gibi bunun da başıdırlar. Fakat bizim de bid’atlerde sakınca görmeyen anlayışımızın bedelini kabullenmemiz gerekiyor. İbadeti ve kulluğu kalplere gömüp, siyaseti ve ticareti dinin dışında gören anlayışa karşı sessizliğimizin akıbetini başkalarına yüklememiz doğru mudur?
Emri bilmaruf ve nehyi anilmünkeri hocaların vazifesi olarak gören tutumumuzun hiç mi kötü sonucu yoktur. Ümmet’i bugünlere taşıyan mücahit ve muttaki kadroların dillere dolanmasına sessiz kalınışın da mı sonuçlarını üstlenmeyeceğiz? Zahidlerin ve âbidlerin yerine yöresel şahsiyetlerin örnekler olarak yerleşmesi de mi suçumuz değil?
Eğer bugün, şu sistem de İslam’a uygun olabilir diyebiliyorsak, Allah’tan başkasının kullarına hükmetmesini, bizim grubumuzun, cemaatimizin yüksek menfaatleri gereği önemsiz bir iş olarak görebiliyorsak sonuç normaldir.
İşte içimize sızan liberalizm ve onun yavruları olan bencillik, ben eksenli hayat anlayışı, putlaşan dünya nimetleri, doyumsuz zevklerimizi ilahlaştırışımız. İşte liberalizm; demokrasinin yavrusu, Avrupa standartlarının gereği!
Henüz yorum yapılmamış.