Özel / Analiz Haber
Erkek Egemen Toplumda Kadının Temsil Sorunu ve Bir de Ahmet Mithat Efendi
Tarih ve Edebiyat Dosyası - Mehmed Mazlum Çelik
Kadın ve erkek arasındaki iktidar problemi edebiyat sahasının önemli yapı taşlarından birisidir. Toplumdaki erkek egemen tutum farklı şekillerde edebiyatta neredeyse yazının icadından beri hâkimdir. Erkeğin zaviyesinden yaklaşılan kadın bilgisi ancak erkeğe göre yorumlandıkça anlam kazanmaktadır. Değişen dünya karşısında kadının konumu da değişmiştir, bu değişim Osmanlı toplumunun gündemine Batılılaşma süreciyle girmiştir. Kadının gelenekteki yeri, kadına dinin bakışı, cariyelik, kadının eğitimi, bekâret gibi pek çok konu bu dönemde tartışılma imkânı bulmuştur. Bütün bu tartışmalar Batılılaşma sürecinin bir sonucu veya onunla bağlantılıdır. Kadının erkek egemen Osmanlı toplumunda temsil ettiği kimlik değişmeye başlamıştır, bu kadınların sokağa çıkarken giydiği kıyafetten aldıkları eğitimin yapısının değişimine kadar gözlemlenebilmektedir. Dönemin toplumunu Doğu - Batı ikileminde yakından takip eden Ahmet Mithat Efendi de bu değişimi de yakından takip etmiş yer yer kadının haklarını savunan ama çoğunlukla Batı değerlerinin kuşattığı toplum içinde erkek egemen yapıyı korumayı romanlarında işlemiştir. Ahmet Mithat Efendi kadının o zamana kadarki temsil sorununu onaylamaz ve düzeltilmesini talep eder; ama bunu Batılı feminist yaklaşımlar ışığında değil, yine erkek egemen toplum yapısı içinde düzenlenmesini ele alır ve ister. Bu yaklaşımını Jön Türkler, Hasan Mellah, Letaif-i Rivayet ve Peder Olmak Sanatı eserlerinde yoğun bir biçimde işlemektedir.
Ahmet Mithat’ın romanlarında kadına biçtiÄŸi temsili ele almadan önce toplumun BatılılaÅŸma eÅŸiÄŸine kadar Osmanlı’da kadına yaklaşımını ve iktidar iliÅŸkilerinde nereye yerleÅŸtirdiÄŸini belirtmek gerekir. Osmanlı toplumunda kadın için birçok sıfat kullanılmıştır. Kadın, katun, nisa ve cinsi latif bu sıfatlardandır; ama toplumda kadına izafe edilen isimler içerisinde ayrıcalık bildiren sıfat hanım’dır.[1] Çünkü bu sıfat analıkta mahir ve ev temizliÄŸinde hünerli bayanlara iltifat amacı taşımaktadır. Yani birisi hanım sıfatı ile anılıyorsa iyi bir anne iyi eÅŸ gibi belli kalıplara ideal olduÄŸu anlamını taşıyor demektir.
Müsemmanın yapılış şekli elbette kadının toplumda rolleri ve o rollerin geçirdikleri değişim ve dönüşümlerle ilgilidir; Mehmet Kaplan kadının Osmanlı toplumu içerisinde o zaman kadar geçirdiği dönemi şöyle tespit etmektedir:
Ä°slamiyet’ten önce ve göçebelik devrinde bu devrin ideal erkek tipi olan Alp tipine yaklaşır. Erkek gibi o da ata biner, ok atar, kılıç kuÅŸanır ve icabında düşmanla kahramanca çarpışır. YerleÅŸik medeniyete ve Ä°slâmî kültür çevresine dâhil olduktan sonra kadın, erkekten daha pasif bir karaktere bürünür. Bu devirde kadın kahramanca vasıflarını kaybederek bir haz ve aÅŸk nesnesi olmaya baÅŸlar. Batı medeniyeti tesiri altına girdikten sonra kadının ilkin edebiyatta, sonra hayatta tekrar erkekle eÅŸit düzeye gelmesi için sosyo-ekonomik ve kültürel hakları savunulur.
Aslında Tanzimat’a kadar Osmanlı toplumunda cinsiyete dayalı iÅŸ bölümü toplumun kadın algısını ve kadın kimliÄŸini belirleyen en önemli unsur olmuÅŸtur. Kadın kimliÄŸi Osmanlı toplumunda bu cinsiyete dayalı iÅŸ bölümü sebebiyledir ki kadının kimliÄŸini temsil açısından daha çok evin içerisine sıkıştırmıştır. Beklenti olarak iyi bir anne ve eÅŸ rolünü yerine getirmesi ise bu temsiliyette en önemli davranıştır. Tamamen Ä°slamiyet’in bazı yorumlarının ve tevillerinin de eklenmesiyle (çok eÅŸlilik ve cariyelik gibi) kadın giderek Osmanlı toplumu içerisinde erimiÅŸ, pasif bir nesne olarak ele alınmış ve evin dışında bir gölge gibi yaÅŸamıştır. Onun özellikle ev dışında bu erkek egemen toplum içinde neredeyse hiçbir iktidar paylaşımı bulunmamaktadır. Tabi bu durum oryantalist metinlerde de sıkça iÅŸlenmiÅŸ ve DoÄŸu’ya dair bazı fantezi unsurlarının doÄŸmasını da saÄŸlamıştır, çünkü duvarların arasında bulunan kadın Batılı bakışta farklı algılanmaya müsait bir malzeme halini almıştır. Oysa Tanzimat aydını için kadın bir fantezi unsurundan farklı olarak yeniden ele alınması gereken bir kimliÄŸin sorunu anlamına geliyordu.
Bu kimlik sorununu ilk defa ele alan Tanzimat ÅŸairlerinden Namık Kemal’dir. Onun bu sorunu ele alması Batı’yı yakından takip edebilme imkânından kaynaklandı. Kadının yaÅŸadığı temsil sorununu ve baskıyı ilk defa şöyle kaleme alıyordu:
“Hanım ise, 6-7yaşında iken kendini vasisi besler, vasisi giydirirmiÅŸ. 15-16 yaşına girince, vasi bertaraf olmuÅŸ, yerine bir zevç gelmiÅŸ - vakti olsun olmasın hanımın da çocukluÄŸunda bir sevgili bebeÄŸi varmış. Teehhülden sonra bebek gitmiÅŸ yerine bir kız gelmiÅŸ. O da büyümüş. Bebek nasıl hanımefendinin emrettiÄŸi yerde yatmaya mecbur ise kız da öylece hanımefendinin arzu ettiÄŸi beyin koynuna girmeye muztar olmuÅŸ, nihayet teverrüm etmiÅŸ.”[1]
Daha sonra bu konu Åžemsettin Sami gibi birçok Tanzimat aydınınca tartışılıp konuÅŸulmaya baÅŸlansa da asıl üzerinde durup düşünen ve bunu pek çok yönüyle romanının konusu yapan kiÅŸi Ahmet Mithat Efendi’dir. O da N. Kemal ve Åž. Sami gibi bunu bir sorun olarak görür ve kadının ÅŸu anda bulunduÄŸu konumu ve temsili sorgulayacaktır. Bunun karşısına süreceÄŸi önermede ise Ahmet Mithat Efendi kadına yine erkeÄŸin gözüyle bakacak ve onu yine erkeÄŸe göre konumlandıracaktır. Ahmet Mithat eserlerinde bu temsiliyet sorununu çok yönlü olarak tespitini açıklama çabasına baÅŸlamadan evvel Osmanlı döneminde toplumsal açıdan kadının konumunu aktarmamız gerekir. Özellikle Jön Türkler ve BatılılaÅŸma ile beraber kadının konusu hem edebiyatta hem de siyasi dünyada yüksek perdeden tartışılmaya baÅŸlanmış ve politik hedeflerin hatta BatılılaÅŸmanın temel malzemelerinden biri olarak kabul görmüştür.
Öncelikle Ahmet Mithat’ın kadının erkek egemen toplum içinde yaÅŸadığı temsiliyet sorununu evlilik teması üzerinden sıkça gündeme getirdiÄŸini görüyoruz. Bunu genellikle eleÅŸtirel bir dille ele alan Ahmet Mithat Efendi ideal evliliÄŸin nasıl olması gerektiÄŸini ise ideal kadının nasıl olacağı üzerinden açıklamaktadır. Bundan dolayı onun eserlerinde sıkça deÄŸindiÄŸi konu kadının eÄŸitiminin nasıl olacağı meselesidir. Jön Türk romanını bir kenara bırakacak olursak neredeyse tüm romanlarında ideal kadınlar Batılı bir eÄŸitim sürecinden geçmiÅŸ Fransızca bilen, piyano çalan ve kitap okuyan kiÅŸiliklerden oluÅŸmaktadır. Burada kadının temsiliyeti ele alınırken erkeÄŸin egemenlik sahası tartışılmaya açılmıyor kadın yine erkek için baÅŸtan yaratılan bir nesne formundan öteye gitmemektedir. Ahmet Mithat Efendi’nin zaten erkek egemen toplumdan kaynaklı temsil sorunu yaÅŸayan kadını yine erkek için idealize ederken kadında bulunması gereken maharetleri Peder Olmak Sanatı kitabında şöyle sıralıyor:
“Öncelikle okur-yazar ve lisan-âşina olmalıdır. Kız babaları çocuklarına birer ecnebi lisanı öğretmekle çok da isabetli bir iÅŸ yapmış olur. Çünkü kızlarının ecnebilerle münasebeti olacak bir adamın zevcesi olmaihtimali vardır. Sefaretlere mensup kadınlar onların ziyaretine gelebilirler. Bu kadınların asrın dili olan Fransızcayı konuÅŸmalarında maddi, manevi büyük fayda vardır. Ecnebilerle münasebeti olmasa bile delikanlıların pek çoÄŸu lisan-âşinadır ve eÅŸlerinin de lisanâşina olmasını arzu ederler. Ä°kinci olarak müzik bilgisi olmalıdır. Çünkü müzik eÄŸitimi, yabancı dillerin öğretilmesinden ziyade yayılmıştır. Bunlar bir kız için çağın getirdiÄŸi yeni gerekliliklerdir. Çünkü onlarla evlenecek olan gençler çoÄŸunlukla eÄŸitimlerini yüksek okullarda tamamlamışlardır. Ä°limlere, lisanlara vakıf olmuÅŸlardır. Bu erkekler bir zamanın ham halat kızları gibi mahlûklarla yaÅŸayamazlar. Bazıları ecnebi kızlarla evlenir ki yazarın gönlü buna razı deÄŸildir. Üçüncü olarak kadınlar bu hüner ve maariften baÅŸka ev kadınlığını da bilmeliler. Hane idaresinin esası demek olan kiler, ambar, mutfağın halinin cahili kalmamalı bununla birlikte biçki, nakış, dikiÅŸ de bilmelidir. Bir kadın sayılan vasıfların tamamını mükemmel surette kendinde toplayamaz fakat kadın bunlardan bazılarına azıcık vakıf olursa diÄŸer bazılarına çokça vukufuyla bu eksiklerini örtebilir. Ayrıca kadının evlat doÄŸurma hususundaki kabiliyeti de düşünülmelidir. Yaratılışı metin, gürbüz, saÄŸlıklı çocuklar doÄŸurabilecek midir? Erkekler tüm bu noktaları göz önünce bulundurarak eÅŸini seçmelidir.”[1]
Bunların dışında Dürdane Hanım romanında Ulviye Hanım karakteri, Hasan Mellah’ta Cuzella, Vah romanında Ferdane hanımın sahip oldukları yetiler hep erkek karekterlerin hangi arzularını nasıl karşılayacağını açıklarken bu karakterler klasik Osmanlı kadınından farklı niteliklere sahiptir. Bu nitelikler onları duvarların arasına sıkıştırılmaktan kurtarır; ama bu erkek egemenliÄŸini kadınla bölüştüğü için deÄŸil. Zamanın ÅŸartları deÄŸiÅŸtiÄŸi, erkek için ideal kadının özellikleri deÄŸiÅŸtiÄŸi için sahip olunması gerekir. Åžunu da belirtelim ki Ahmet Mithat BatılılaÅŸmak konusunda ciddi tereddütleri olan bir yazardır, zaten romanlarını da yanlış BatılılaÅŸmak konusuna odaklar çoÄŸu zaman dolayısıyla BatılılaÅŸma içindeki feminist hareketleri tehlikeli bulmakta ve bu tür yaklaşımlar karşısında DoÄŸulu kimliÄŸi korumaktadır. Bu durumu Jön Türk romanında açıkça görebilmekteyiz. Bu romanda feminist hareketlerle kendisini harap etmiÅŸ Ceylan isimli kadın karakterin yerine ideal kadını temsil eden Ahdiye’yi Ahmet Mithat okuyucusuna sunmaktadır. Elbette Ahmet Mithat Efendinin kadın konusunda en ideal tipi Felatun Bey ve Rakım Efendi romanındaki Canan karakterinde görmekteyiz. O Rakım Efendi tarafından eÄŸitimi tamamlanmış, her ÅŸeyiyle kendisini Rakım’a adamış, Rakım’ı utandırmamak için giyiminden müzik zevkine kadar düşünülmüş bir nesnedir. Burada Ahmet Mithat Efendi’nin yaptığı hala kadını nesne olarak ele almaktır, yani bir deÄŸiÅŸim talebi var ve bunu uyguluyor da ama sunduÄŸu ÅŸey kadın kimliÄŸi için yeni bir ÅŸey vadetmiyor.
Ahmet Mithat’ın kadının evin içinden hapsolmasına gönlü el vermemesi sonucu getirdiÄŸi yenilikler kadını bir nesne olmaktan kurtarmasa da kayda deÄŸer bazı deÄŸiÅŸimler arz etmektedir. ÖrneÄŸin kadının sınıfsal açıdan deÄŸerlendirilmesini ve ayrımcılığa maruz kalmasını reddeder. Bunu Letaif-i Rivayet romanında Mazlum isimli karakterin aÅŸk hikâyesinde Mazlum’un sevgilisini konuÅŸtururken sınıfsal farklara nasıl isyan ettiÄŸine, karşı çıktığına ÅŸahit olarak anlıyoruz. Hikâyede sınıfsal açıdan daha yüksek bir aileye mensup bulunan Mazlum’a sevgilisinin layık bulunmaması üzerine yaÅŸanan olaylar anlatılır. Sevgili dilinden Ahmet Mithat sınıf farkını şöyle yerer:
“Ey bu kâğıt eline geçip de mütalaâ edecek olan zevat! Talih beni Mazlum’a ve Mazlum’u bana tanıttırdı. Habl-i metin-i aÅŸk ve muhabbetle gönüllerimizi birbirine baÄŸladı. Vakıa ben Mazlum’un dengi deÄŸilim. O bir miralay oÄŸlu, ben ise esnaftan fakir bir adamın kızı. Lâkin rabbü’l-aÅŸk ve ve ’l-hevâ insanlar beyninde müsavat-ı kâmileye hükmeder. Bu fakir, bu gâni demediÄŸi gibi hatta bu güzel, bu çirkin bile demez. Fakiri ganîye çirkini güzele sevdirir.”
Osmanlı’da kadının konumunu belirleyen en temel sebebin cinsiyete baÄŸlı iÅŸ bölümü olduÄŸunu daha önce belirtmiÅŸtik. Ahmet Mithat’ın belki üstü kapalı ÅŸekilde de olsa kadının ekonomik olarak bu kadar yıpratılmasını eleÅŸtirdiÄŸini iddia edebiliriz. Şöyle ki paraya dayalı evliliklerin iÅŸlendiÄŸi romanlarında parayı tercih ederek mutluluÄŸunu feda eden karakterlirini Ahmet Mithat genellikle kadınlar arasından seçmektedir. Hasan Mellah romanında Cuzella’nın Akdenizli zengin tüccarla evlenmesi teklifi karşısında önce reddedip sonra ekonomik ve toplumsal sebeplerden baÅŸka çaresi kalmaması belki Ahmet Mithat’ın üstü örtük de olsa bu konuya bir eleÅŸtiri getirdiÄŸi ÅŸeklinde yorumlanabilir.
Ahmet Mithat Efendi kadının sokaÄŸa çıkması için uÄŸraÅŸtığı doÄŸrudur; ama o bunun aksini savunsa da bu süreç artık baÅŸlamıştır. Bunun karşısında Ahmet Mithat kalkan yasakların karşısında aslında yeni yasakların üretimi için çalışmaktadır. Mademki artık kadın sokaktadır ve sokaÄŸa çıkacaktır, o halde sokakta nasıl davranmalıdır, sınırları ve ölçüsü belirlenmelidir. Yani Ahmet Mithat’ın romanlarında kadın kimliÄŸine yönelik putlar yıkılmamaktadır, ortadan kalkan yasaklar karşısında bir anarÅŸinin ortaya çıkmasını önlemek amacıyla erkek için ve erkek gözüyle kadına yeni kurallar belirleme uÄŸraşı söz konusudur. Romanları genel olarak incelediÄŸimizde sürekli olarak aile formu etrafında inÅŸa edilen kadın Jön Türk romanına geldiÄŸimiz zaman artık yukarıda bahsettiÄŸimiz gibi yeni yasaklar ve kurallar mücessem bir hale gelmiÅŸtir. Buradan anlıyoruz ki Ahmet Mithat Efendi endiÅŸe içinde korumacı ve muhafazakâr bir tavır içerisindedir. Jön Türk romanındaki Ceylan karakteri aslında bir Felatun Bey tipolojisidir. Nasıl ki Felatun Bey yanlış BatılılaÅŸma ve bunun karşısında toplum deÄŸerlerini tehdit ediyorsa Ceylan da feminist hareketler toplum için bir tehdit unsurudur. Peki, Ahmet Mithat’ın korumaya çalıştığı nedir diye baktığımızda aile kurumundan da önce erkek egemenliÄŸinin olduÄŸunu görüyoruz:
“… Gözlerinizi yalnız ÅŸarka dikip oradan ayırmayacağınıza biraz da garba çevirseniz a? Avrupa ve Amerika’nın yeni medeniyeti ‘medeniyet’ deÄŸil midir? Her tarafta hukûk-ı nisvân davasıyla kıyam olunmuyor mu? ‘Nisvân’ deyince kızlar dahi deÄŸil midirler? Acayip! Bu ne kadar haksızlık? Bi beyefendi teehhül edecek. Görücüler gelir. Cariye alacaklarmış gibi kızı uzun uzadıya muayene ederler. BeÄŸenip beÄŸenmemek hakk-ı muhakkirânesi bunlarda. Ä°lk muayenede beÄŸenirler ise ikinci muayenede nefesini koklarlar. Gece horlayıp horlamadığını tahkik ederler. Bilmem ne, bilmem ne? Sonra da utanmadan çeyizini sorarlar. Babasının servetini sorarlar. Bunlar ne? O bîçare kız varacağı herifi rüyasında bile görmez. (...) Her ciheti kız için bir gûne hakaretten ibaret olan düğün yapılır. Badema kızcağızın dirliÄŸi düzenliÄŸi kocasının aÄŸzından çıkacak iki kelimeye merbut kalır: ‘BoÅŸ ol!’’[1]
Burada Ceylan diliyle istihza yoluyla açıkça erkek egemen toplumdaki bazı gelenekler savunulmaktadır, çünkü Ceylan’nın diliyle yerdiÄŸi birçok meselenin aksi üzerine argümanını inÅŸa etmektedir. Elbette çok eÅŸlilik gibi konulara karşıdır; ama feminist yaklaşımların birçok geleneÄŸi tarumar edeceÄŸi kanısı taşıyıp kadını kimliÄŸini yine erkeÄŸe göre inÅŸa etmektedir. Bunu da Ahdiye yani idealize edilen kadın karakterin bazı gelenekleri savunmasından anlıyoruz: “Ä°ÅŸte bîçare Ahdiye bu ârâ-yı mütehâlife içine kendisini kaptı koyuverdi. Sanki bir manken imiÅŸ de kendisinin aÄŸzı dili yokmuÅŸ. Kendisini ilbâs edecek olanlar ne derlerse ittibaa mecbur imiÅŸ gibi bir teslimiyet-i tâmme! ”
Şunu eklemek gerekir ki Ahmet Mithat Efendi erkek egemen korumacı bir tavır ile kadın kimliğini yeniden inşa ederken bunu tırnak içinde 'dinci' bir edayla yapmaz. Onun taassubu daha ziyade Osmanlı ve Doğu kimliği üzerine yansır. Zaten sadece kadın değil erkek karakterlerinde dahi bunun izlerini göremeyiz. Onun için namus, iffet ve ahlak vardır, onun endişesi kadının kimliğini yeniden inşa ederken dinden ziyade bunlara bir zarar gelmesini engellemektir.
Son olarak Ahmet Mithat Efendi kadının kimliÄŸinin gerektirdiÄŸi yeniden inÅŸa sürecinde erkek egemen yapıyı cinsellik üzerinden korumaktadır. Hasan Mellah adlı eserde Cuzella isimli gayrimüslim kadına âşık olan Hasan isimli karakterin daha sonra Esma isimli baÅŸka bir karaktere sahip olması arzusu cinsellik üzerinden açıklanmıştır. Ahmet Mithat’a göre kadın bir nesnedir, o nesneden daha güzel bir nesnenin ölçüsü cinselliktir. Sonuç olarak aÅŸkını bulmak uÄŸruna yollara düşen Hasan, Esma ile yakınlaÅŸması sonucu Cuzella’nın baÅŸkasını sevmiÅŸ olabileceÄŸine kedisini ikna ederek aÅŸkından vazgeçmiÅŸtir. Cinsellik konusunda kadın sürekli edilgendir ve erkeÄŸin istekleri doÄŸrultusunda ÅŸekil almaktadır. Yine de cinsellik söz konusu oldu mu kadın mutlaka saf ve temiz olmalıdır Ahmet Mithat Efendi’nin romanlarında.
Toparlayacak olursak kadının Tanzimat döneminde temsil ettiği kimlikte bir değişim başlamıştır. Özellikle Jön Türkler ve Batılılaşma taraftarlarının bir ideolojik bagaj olarak gördükleri kadın kimliği problematiği o dönemin hem siyasi hem edebi literatüründe nübüvelerini görmüştür. Bu durum karşısında kadının feminist hareketler neticesinde görünür olmasını sakıncalı bulan Ahmet Mithat Efendi erkek egemen bir bakış açısıyla yeni bir paradigma inşa etmiştir. Mademki kadının konumu ve temsil ettiği kimlik değişecektir o halde yıkılan yasakların yerine yeni yasakların inşa edilmesini hedefleyen Ahmet Mithat bunu yaparken kadının aleyhinde bir yaklaşım ve tutum içinde değildir; ama erkek egemen anlayışın avantajına bir model inşa etmiştir. Bunun dışında geleneğin, yanlış din algısının ve taassubun inşa ettiği bir çok kaide ve kurumla en sert mücadeleyi vermiştir: Cariyelik eleştirisi, çok evlilik vb.
KAYNAKÇA
DoÄŸramacı, Emel. Türkiye’de Kadın Hakları. Ankara: Ãœniversal Kitabevi, 1982.
Efendi, Ahmet Mithat. Jön Türkler. İstanbul: Akçağ Yayınları , 2000.
Efendi, Ahmet Mithat. Peder Olmak Sanatı. İstanbul: Dergâh Yayınları, 2013.
Zülfikar, Hamza. Kadın ve Benzeri Adları Üzerine. Ankara: Türk Dili, 1998.
Efendi Ahmet Mithat. Felatun Bey ve Rakım Efendi. İstanbul: Dergâh Yayınları, 2013.
Efendi, Ahmet Mithat. Letaif-i Rivayet. İstanbul: Dergâh Yayınları, 2013.
Henüz yorum yapılmamış.