Vahiy
İki kanatlı akıl / Hayrettin Karamaan
Follow @dusuncemektebi2
Aklın ve bilimin sınırları dışında kalan ve onlara aykırı olmayan gerçekler ve bilgi alanları vardır; bunlara kalbi de ihtiva eden akıl ve vahiy ile ulaşılabilir.
Hayrettin Karaman - Yeni Åžafak
"Andolsun biz, cinlerden ve insanlardan birçoÄŸunu cehennem için yarattık. Onların kalpleri vardır ama onlarla kavrayamazlar (fıkhedemezler); gözleri vardır ama onlarla göremezler; kulakları vardır ama onlarla iÅŸitemezler. Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da ÅŸaÅŸkındırlar. Ä°ÅŸte asıl gafiller onlardır” (A’râf:179).
Kur’ân’ın üslubu yanlış anlaşılmasın; Allah Teâlâ bir kısım kullarını cehennemlik olarak/olsunlar diye yaratmıyor, fakat akıl ve kalplerini peygamberlerin izinde doÄŸru kullansaydılar cennetlik de olacak kullar, ayette açıklandığı gibi bunları kötüye kullandıkları için cehennemlik oluyorlar.
“Yeryüzünde hiç dolaÅŸmıyorlar mı ki, ibret almış (akleden) kalplere yahut iÅŸitmiÅŸ kulaklara sahip olsunlar! Åžu bir gerçek ki gözler körleÅŸmez, fakat göğüslerdeki kalpler körleÅŸir”(Hac:46).
“Kendilerinden önce, onlardan daha güçlü olup yeryüzünde ÅŸehirler kurarak aralarında gidip gelen nice toplulukları yok ettik. KurtuluÅŸ var mı?/ Kalbi olan veya ÅŸuurlu (ÅŸahid) olarak söze kulak veren kimse için bunda büyük ibret vardır” (Kaf: 50/37).
“Åžunu bilin ki, kalpler, Allah’ı anmakla itminana (huzura ve sükûna) kavuÅŸur” (Ra’d: 28).
Akıl, kalb, ruh ve nefis kelimeleri kaynaklarda farklı manalar yanında aynı manada da kullanılmıştır. Ä°leride Gazzâlî’nin açıklamalarını nakledeceÄŸim.
Yukarıda meallerini verdiğim ayetlerde, daha birçoklarında ve hadislerde kalb kelimesinin, hem mantık ve zeka, hem de ilhama mazhar akıl manalarında kullanıldığını görüyoruz.
Bu yazıdaki konumuz ise akıl-kalp iliÅŸkisidir. Helen, Roma ve Hristiyanlıkta bu akıl-kalb iliÅŸkisinin seyri ile Ä°slam’daki manası konusunda S. Attas’ın açıklamaları aydınlatıcıdır (Ä°slam, Sekülerizm…, Ä°st. 1995, s. 60 vd; Modern ÇaÄŸ ve Ä°slami Düşünüşün Problemleri, Ä°st. 1989, s. 60 vd.).
Bundan önceki yazıyı şu cümle ile bitirmiştim:
Aklın ve bilimin sınırları dışında kalan ve onlara aykırı olmayan gerçekler ve bilgi alanları vardır; bunlara kalbi de ihtiva eden akıl ve vahiy ile ulaşılabilir.
Evet bu bilgilere, yalnızca mantık ve zeka anlamındaki akıl ile değil, kalbi (sezgiyi, ilhamı, keşfi) de ihtiva eden böylece iki kanatlı olan akıl ile ulaşılabilir.
İslam, Helen tesirindeki Hristiyanlıktan farklı olarak insan aklını bu iki kanadıyla devrede tutmuş, bunlar arasında olumlu ilişki kurmuş, birinin eksiğini diğeri ile tamamlamıştır.
Madde ötesi âlem ve Allah-kul ilişkisi konularında hakikatin bilgisine, kalbi (ilâhî bilgi kanalını) ihmal eden akıl ile ulaşılamaz.
Allah’tan gelen bilgi, vahiy ve ilham adlarıyla ikiye ayrılır.
Dini bildiren vahiy ancak peygamberlere gelir. Son Peygamber’e (s.a.) gelen vahiy Kur’ân-ı Kerim âyetlerinde söze bürünmüş ve bize kadar eksiksiz gelmiÅŸtir. Kur’ân dışında da Allah Teâlâ Peygamberine bilgiler vermiÅŸtir, ancak bu bilgiler Kur’ân’ın açıklanması çerçevesindedir.
Peygamberimize vahiy gelmeden önce onun mübarek kalbinde manevi bir operasyonun yapıldığı bildirilmiÅŸtir. Bu mübarek kalbi Allah Teâlâ tezkiye ettiÄŸi (temizlediÄŸi, arındırdığı, vahye baÅŸka bir ÅŸeyi karıştırmasına imkan bırakmadığı) için hem vahiy Müslümanların saÄŸlam ölçü kaynağıdır, hem de Peygamberimiz (s.a.) “Ä°slam insanı”nın eÅŸsiz örneÄŸidir.
Kendilerine vahiy gelmeyecek olan müminlerin hem vahyi doğru anlamaları hem de vahyin, bu dünyada herkese açıklamayı uygun görmediği hakikatlerin doğru bilgisine ulaşabilmeleri için iki kanadıyla kalbe ihtiyaçları vardır; ancak bu kalbe güvenebilmenin de iki şartı bulunmaktadır:
1. Bu yoldan elde edilecek bilgiler vahye aykırı olmayacaktır,
2. İlhama mazhar olmak isteyen mümin, kalbini zikirle, ibadetlerle, özel eğitimle, tefekkürle tezkiye edecek, arındıracak, ilham ve keşfe kabiliyetli hale getirecektir.
Bu ikinci iÅŸin mürÅŸidlerinden (bir manada ustalarından) biri olan Gazzâlî’yi dinlemenin vakti geldi.
Henüz yorum yapılmamış.