Özel / Analiz Haber
Abdullah Yıldız: Selahaddin Eyyubi’yi Selahaddin Eyyubi yapan ona o adanmışlık gücünü veren minberin hikâyesini hatırlatmamız gerekir
Yeni Akit gazetesi yazarı, Namaz Gönüllüleri Platformu Sözcüsü Abdullah Yıldız ile İslam kardeşliği üzerine konuştuk.
DÜÅžÜNCE MEKTEBÄ° / SÖYLEŞİ
M. Mazlum ÇELÄ°K
Ä°slam’ı hangi önemli saikler üzerine inÅŸa ediyorsunuz?
Biz Müslümanlar elhamdülillah ümmet ve kardeÅŸlik bilincine sahibiz. Bunu temellendirmek gerekirse Ä°slam, tevhit dinidir. Tevhit, bir olan Allah’a iman etmek demektir. Aynı Allah’a iman eden insanların iman esasları aynı olduÄŸu için ve ibadeti de buna göre ÅŸekillendiÄŸi için aralarında vahdet olur.
Tevhit ve vahdet aynı kökten türeyen sözcüklerdir. Vahid bir, vahdet ise birlik olmak demektir. Tevhid ise bir olan Allah’a iman etmek ve bir olan Allah’ı birlemektir. Özetle Allah’ı bir olarak kabul eden insanlar birlik olurlar.
Hocam iyi de ‘birlik’ neden olmuyor, sizce bir ütopyadan mı ibaret?
Demek ki yeterince birlik inancı zihnimizde yerleÅŸmiyor. Bunun üzerinde durulması gerekiyor. Bakara ve Ali Ä°mran Surelerinde benzer kelimeler ile ifade edildiÄŸi gibi: Deyin ki: “Biz Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), Ä°brahim, Ä°smail, Ä°shak, Yakub ve YakuboÄŸullarına indirilene, Mûsâ ve Ä°sa’ya verilen (Tevrat ve Ä°ncil) ile bütün diÄŸer peygamberlere Rab’lerinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diÄŸerinden ayırt etmeyiz ve biz ona teslim olmuÅŸ kimseleriz.”
Buradaki bazı genellemelere dikkat etmek gerekir. Biz Allah tarafından indirilmiÅŸ bütün ‘vahiy’lere iman ediyoruz. Bizler; “Amentü billahi ve melâiketihi…” diyen insanlarız. Yani meleklere ve kitaplara iman edip Allah’a boyun eÄŸen insanlarız. Bizler Müslümanlardanız, yani teslim olmuÅŸlardanız. Allah, iman etmiÅŸ olanlara Müslüman ismini biz takımışız diyor; Hac Suresinin son ayetlerinde bunu belirtmektedir. Oysa ÅŸimdi bakıyoruz ki yeni isim arayışları var. HaÅŸa; sanki bu bize yetmiyor. Müslüman ismi bize yetmiyormuÅŸ ÅŸöyleci Müslümanlar, böyleci Müslümanlar… Ä°ÅŸte bunu yapmaya baÅŸladığımız anda vahdet inanışı zarar görmeye baÅŸlıyor buna izin vermememiz lazım.
Allah-u Teâla bizi kardeÅŸler olarak isimlendiriyor. En meÅŸhur ayetin diliyle “Müminler kardeÅŸtir.” Bu kardeÅŸliÄŸi iyi idrak etmemiz gerekir. ÖrneÄŸin kan kardeÅŸliÄŸi ırk veya etnisite asabiyetine dayanır. Bu veya diÄŸer aidiyetlerin hiçbiri Müslüman kardeÅŸliÄŸin önüne geçirilmemeli. Müslüman kardeÅŸliÄŸini baÅŸka kardeÅŸlikler ile karıştırılmaması açısından Allah ölçüyü Bakara Suresi 131. Ayette ÅŸöyle koyuyor: “Biz, Allah’ın boyasıyla boyanmışızdır. Boyası Allah’ınkinden daha güzel olan kimdir? Biz ona ibadet edenleriz” (deyin).
Buradaki boya Müminin kimliÄŸidir. Allah’a teslim olan Müslümanın ahlakını kimliÄŸi dokuyan boyadır. Müslümanları parçalayan ÅŸey ise bu boya ile oluÅŸmuÅŸ Müslüman kimliÄŸinin ötesinde bir ÅŸeyler aramaktır.
Peki, hocam bu durum ne zaman başladı ve derinleşti?
Bu durum Fransız Ä°htilalinden sonra baÅŸladı. Bir tarihçinin tespitiyle: “Ä°slam tarihinde Ä°ranlıların, Türklerin veya Arapların tarihine rastlayamazsınız. O bölgede yaÅŸayan Müslümanların tarihi vardır.” Eskiler Türkiye ve Ä°ranlı diye bir ayrım yapmadılar. Öte yandan mesela ÅŸehirlerin tarihi vardır; ama ulus tarihi ile karşılaÅŸmıyoruz. Ä°slam tarihi ırk üzerinden bir tanımlamaya müsaade etmiyor; çünkü tarihteki tüm Müslümanlar kendilerini Ä°slam devleti ile ifade etmiÅŸ ve kendilerini Ä°slam’a atfetmiÅŸtir. Bu Endülüs’ten Atlas Okyanusuna kadar böyle olmuÅŸtur. Müslümanlar kendilerini aynı millet ve ümmetin bir parçası olarak görüyorlardı. Nihayetinde “Selamın aleyküm” dediÄŸinizde karşınıza çıkan herkes “Aleyküm selam” demektedir. Ezan aynıdır, namazda yanınızdakinin ırkına, kimliÄŸine, meÅŸrebine bakmazsınız.
KardeÅŸlik meselesi peygamber efendimiz döneminde hangi öneme sahiptir, anlattıklarınızdan hareketle ‘kardeÅŸlik’ mefhumu oldukça politik bir kavram, nasıl temsil edilmiÅŸtir?
Hz. Peygamberimiz Mekke’den Medine’ye hicret ettiÄŸi zaman Ensar ve Muhacirler arasında kardeÅŸlik sözleÅŸmesi yapıldı. Peygamber efendimiz Medineli ve Mekkeli Müslümanları tek tek “Sen ve sen” deyip eÅŸleÅŸtirerek kardeÅŸ ilan etmiÅŸtir. Bu muazzam bir uygulamadır. Bu uygulama öyle benimsendi ki Müslümanlar kardeÅŸ ilan edildiÄŸi Müslümanı mirasçı dahi bırakmıştır. Tabi bu daha sonra Enfal Suresindeki ilgili ayetler ile düzenlenmiÅŸtir.
Bugün kendi insan öz kardeÅŸi için dahi “En iyisi onun olsun, kardeÅŸim daha iyi arabaya binsin, daha güzel kıyafetler giysin” diyemiyorken Allah, Ensar ve Muhacir arasındaki kardeÅŸliÄŸi HaÅŸr Suresi 9. Ayette ÅŸöyle övmüÅŸtür: ”Daha önceden Medine'yi yurt edinmiÅŸ ve gönüllerine imanı yerleÅŸtirmiÅŸ olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler; onlara verilenler karşısında içlerinde bir çekememezlik hissetmezler; kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerinden önde tutarlar.Nefsinin tamahkarlığından korunabilmiÅŸ kimseler, iÅŸte onlar saadete erenlerdir.”
GördüÄŸünüz gibi Allah onlardan razı onlar da Allah’tan razıdırlar. Ä°ÅŸte kardeÅŸlik meselesi böyle temsil edilmiÅŸtir. Ensar olmak da kolay deÄŸildir.
Bugün bir iki istisnayı saymazsak öldürülen Müslümanların çoÄŸunu yine Müslümanlar öldürmektedir. KardeÅŸlik bu kadar deÄŸerli ise Müslümanlar arasındaki husumet neyden kaynaklanıyor?
Evs ve Hazrec kabileleri birbiriyle 120 yıl savaÅŸmış, peygamber efendimiz ile aralarındaki husumet tamamen bitirilmiÅŸtir. Bir gün Medine’de sulh içinde bu kabileler oturuyorken bir Yahudi bozguncu olan Åžemmas bin Kays bu tablodan ciddi ÅŸekilde rahatsız olur. Onun düÅŸüncesinde Müslümanlar birbiriyle iyi geçindiÄŸi sürece Yahudilere Medine’de yaÅŸam hakkı kalmayacak. Bakın tam bir Yahudi aklı. Åžemmas genç bir Yahudi’yi onları kışkırtmak üzere aralarına gönderir. Bugünkü tabiriyle bir ajan veya provokatörü gönderir. Bu ajana Buâs savaşında Evs ve Hazreç kabilelerinin birbiri aleyhine yazdıkları ÅŸiirleri hatırlatmasını söyler. Yani Evslilik ve Hazreçlilik asabiyetlerini kışkırtmalarını ister, çünkü bu ÅŸiirler buna dayanır.
Müslümanlar bu kadar birlik olmuÅŸken bile biranda boÄŸaz boÄŸaza savaşın eÅŸiÄŸine gelirler. Bakın bunlar Sahabe-i Kiram aralarına bir fitneci girince onları dahi karşı karşıya getirebiliyor. Peygamber efendimiz bu gerilim haberini duyunca ridasını bile almadan derhal olay bölgesine gelir. Kalabalığa; “ Allah sizi hidayete erdirdikten sonra cahiliye davası mı güdüyorsunuz, Allah cahiliyenin kökünü kestikten sonra yeniden küfre mi dönmek istiyorsunuz?” der. Irk kavgası ve etnik kavgası peygamberimizce kâfirlik olarak tanımlanıyor. Daha sonra bu olay üzerine Ali Ä°mran Suresinden ÅŸu ayetler indirilir (100-105): “Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir gruba uyarsanız, imanınızdan sonra sizi döndürüp kâfir yaparlar. Size Allah’ın ayetleri okunup dururken ve Allah’ın Resulü de aranızda iken dönüp nasıl inkâr edersiniz? Kim Allah’a sımsıkı baÄŸlanırsa, kesinlikle o, doÄŸru yola iletilmiÅŸtir. Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa, öylece sakının ve siz ancak müslümanlar olarak ölün. Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düÅŸmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleÅŸtirmiÅŸti. Ä°ÅŸte O’nun bu nimeti sayesinde kardeÅŸler olmuÅŸtunuz. Yine siz, bir ateÅŸ çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. Ä°ÅŸte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doÄŸru yola eresiniz. Sizden, hayra çağıran, iyiliÄŸi emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. Ä°ÅŸte kurtuluÅŸa erenler onlardır. Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düÅŸenler gibi olmayın. Ä°ÅŸte onlar için büyük bir azap vardır.” Buyurmaktadır. Allah’ın ipine sarıldıkça birliÄŸimiz ve gücümüz artar uzaklaÅŸtıkça ayrılık ve savaÅŸlar artar iÅŸte mesela bu kadar açıktır.
Kudüs Meselesinde kardeÅŸlik mefhumunun bir yöntem olarak ele alınması mümkün müdür, Ä°stanbul’da Kudüs için toplanan Müslüman ülkeler özelinde söyleyecek olursak?
Öncelikle hiç olmazsa o toplantıda 48 ülke bir konuda ittifak yapabildik. Hamd olsun. Ä°slam Ä°ÅŸbirliÄŸi TeÅŸkilatı’nın kuruluÅŸu 1970’tir, ama çalışmalar 1969’da baÅŸlar çünkü Mescid-i Aksa’nın meÅŸhur minberi yanmıştır. Tabi burada Selahaddin Eyyubi’yi Selahaddin Eyyubi yapan ona o adanmışlık gücünü veren minberin hikâyesini hatırlatmamız gerekir.
Bir zamanlar BaÄŸdat’ta ünlü bir marangoz varmış. Ömrünün ahir zamanında çok güzel bir minber oymuÅŸ. Ama çok güzel, sedef kakmalı, ceviz aÄŸacından, alımlı mı alımlı. Her gören onun güzelliÄŸiyle büyüleniyormuÅŸ. Güzel minberin namı almış yürümüÅŸ. Öyle ki BaÄŸdat’a her gelen, marangoza gidip ‘Åžu minberi bize sat, falanca camiye götürelim’ diyormuÅŸ. Onun cevabı hep aynı, “Bu minber Mescid-i Aksa’da duracak”. Ahali ÅŸaşırıyor tabii, “Ä°yi de Kudüs Haçlı iÅŸgali altında”. Marangoz yüksünmeden hep aynı cevabı veriyormuÅŸ; “Benim elimden gelen bu. Ben zanaatkârım. Minber yontarım. Bir babayiÄŸit de çıksın, Kudüs’ü geri alsın, bu minberi de yerine oturtsun.” Derken bu minber hikâyesinin konuÅŸulmadığı hiçbir ÅŸehir kalmamış. Herkes minberin güzelliÄŸini bire beÅŸ katarak birbirine anlatırken, aynı hikâyeyi 7–8 yaÅŸlarında bir çocuk da iÅŸitmiÅŸ. Ama o, eserin güzelliÄŸinden ziyade, müessirin vasiyetine kulak vermiÅŸ. Aradan 40 yıl geçmiÅŸ ve o minberi durması gereken yere, Mescid-i Aksa’ya yerleÅŸtirmiÅŸ. Diller onu Selahaddin-i Eyyubi diye anmış…” Ancak daha sonra Müslüman kılığındaki bir Yahudi tarafından yakılmıştır.
Bir marangoz Kudüs için ne yapabilirim diye sorup o minberi inÅŸa etmiÅŸ ise bugün herkesin üzerine düÅŸeni yapıp “Kudüs için ne yapabilirim?” sorusunu sorması gerekir. Sadece Kudüs deÄŸil “Ä°slam’ın ayaÄŸa kalkması için ne yapabilirim?” diye sorması gerekir. Herkes kabiliyeti ölçüsünde bu soruyu sormalıdır. Marangoz bir minberle, yönetmen Kudüs’ü anlatan bir filmle, gazeteci oranın hakikatini anlatan bir haberle, konuÅŸmacı Kudüs’ü anlatan bir konferansla bu ve benzeri üstüne farz olan sorulara cevap bulabilir. Selahattin Eyyubi bu soruyu kendisine sorduktan sonra Kudüs kurtulana kadar yani tam 33 yıl gülmeyi kendisine haram kılmıştır. Ona neden gülmüyorsun diye sorduklarında “Mescid-i Aksa kan aÄŸlarken ben gülemem!” diye cevap verir. Bu adanmışlık ruhudur.
Tabi bu minberin oraya konulmasını ve onun anlamını belli ki baÅŸka birileri daha unutmamış olacak ki onu 1969’da ne yazık ki yakmıştır. Yine General Allenby 1917’de Kudüs’e girdiÄŸi zaman bütün dünya bayram yapmıştır, buna bizim müttefikimiz olan ülkeler de dâhildir. Bu iÅŸte tam bir Haçlı ruhudur. Åžu anda Ä°slam dünyası paramparça ve Siyonizm bunu unutmuyor.
General Allenby Kudüs’ten Åžam’a gelir ve dosdoÄŸru Selahaddin Eyyubi’nin mezarına gider ve mezarı tekmeleyerek der: ”Selahaddin kalk, biz yine geldik!” GördüÄŸünüz gibi 800 yıllık bir kin ve hedef unutulmamış. Selahaddin Eyyubi, Kudüs fethedilene kadar yaklaşık 8 yıl âlimlerle beraber tüm camilerde namaz seferberliÄŸi baÅŸlatmıştır. Ne zaman ki camiler Cuma namazı gibi sabah namazlarında da dolmaya baÅŸlamışsa Selahaddin Eyyubi o zaman Kudüs seferini baÅŸlatmış ve Kudüs’ü fethetmiÅŸtir.
Henüz yorum yapılmamış.