Sosyal Medya

Kürsü

Liseden kovuldu, Profesör oldu

Naim Süleymanoğlu’nun ölümünün ardından kaleme aldığı bir yazıda Bulgaristan’da yaşadığı zulmü ve Türkiye’ye kaçış hikayesini anlatan Prof. Dr. Nesrin Özören, “Türkiye’ye kaçmak, oradaki Türklerin genel amacıydı” dedi. Yıllarca sustuğu halde, şimdi konuşmasının sebebi ise, yeğeninin üniversiteye girmenin bir yolu olarak Türk vatandaşlığından çıkmak istemesi. Şimdiki gençlerin ders çalışmak yerine, kolaylıkla vatandaşlıktan vazgeçmelerini aklının almadığını ifade eden Özören’in hayatı başarılarla dolu.



Bulgaristan’da yaÅŸadığı çeÅŸitli olumsuzluklar, 17 yaşında Türkiye’ye geldikten sonra da baÅŸarılarına engel olmadı. Aldığı burslarla BoÄŸaziçi Ãœniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’nü bitirip, Pennsylvania Ãœniversitesi’nde bilim doktorası yaptı. Michigan Ãœniversitesi’ndeki araÅŸtırmalarının ardından, 2005’te BoÄŸaziçi Ãœniversitesi’ne döndü. Türkiye ve Avrupa’da birçok ödül kazanan Özören, özellikle aşı teknolojisinde çığır açacak buluÅŸuyla Türkiye, Japonya ve Amerika’da patent aldı. Aşıların oda sıcaklığında bozulmadan etkinliklerini korumalarını saÄŸlayan ve soÄŸuk zincir ihtiyacını ortadan kaldıran bu buluÅŸ, bilim dünyasında önemli bir yere sahip, ama hala uygulamaya konulamadı.'
 
Prof. Dr. Nesrin Özören’le hayat hikayesinden yola çıkarak Bulgaristan Türklerinin uÄŸradığı zulümleri anlattı.
 
Dünyaca ünlü haltercimiz Naim SüleymanoÄŸlu’nun ölümünün ardından, kendi hayat hikayenize dönüp baktınız ve “artık bunları anlatma zamanı geldi” dediniz. Tanır mıydınız Naim’i, nasıl umut ışığı oldu size?”
 
- Åžahsen hiç tanışmadım kendisiyle. Biz, Tuna boyunda yaÅŸardık, onlar Kırcaali bölgesinde. Sadece önemli bir sporcu olarak bilirdik. Bulgaristan’daki zorunlu isim deÄŸiÅŸikliÄŸinden sonra, dünyaca ünlü bir ismin Türkiye’ye kaçması, bizim için, tabii ki, umut ışığı oldu. Demir perde zamanıydı ve daÄŸlık bölgelerde yaÅŸadığımız hiçbir ÅŸey dışarıya sızmıyordu. Naim’in gerçekleri anlatacağından emindik.
 
- Kaçma fikri, Naim’in aklından geçmedi sadece. Bizler, Balkan SavaÅŸları’ndan sonra, oradaki insanların Osmanlı’ya olan bütün garezlerini, kinlerini çektik, çekmeye devam ediyoruz. Benim de Kırcaali bölgesinde yaÅŸayan pek çok akrabam, mayınlı bölgeye denk gelmeyi göze alarak kaçtı. Bazısı nehirden kaçarken boÄŸuldu. Türkiye’ye kaçmak, orada yaÅŸayan Türklerin genel amacıydı.
 
Bulgaristan’daki Türkler nasıl bir hayat yaşıyordu da, kaçma fikri hep aklınızda vardı?
 
- Biz çoÄŸunluÄŸu Türklerin yaÅŸadığı köylerde büyüdük ve neredeyse Osmanlı’nın zamanını, adetlerini yaÅŸardık. Eskiden okullarda Türkçe dersler vardı. Ben de Türkçe radyoyu hatırlıyorum. Giderek, bunların hepsini kaldırdılar. Seksenlerden sonra ise Jivkov rejimi, akıl dışı bir karar alıp, herkesin Bulgar olduÄŸunu ve Bulgar ismi alması gerektiÄŸi kararını getirdi. Onlara göre, Türkler bizi zorla Müslüman yapmış. “Åžimdi yeniden doÄŸuÅŸ sürecini baÅŸlatarak, birlik olalım” ÅŸeklinde de propaganda yapıyorlardı. Bazı gazetelerde komünist partiye yanaÅŸmak isteyen insanların olumlu beyanları dışında, köylerde olan bitenler hiçbir basında yer almıyordu.
 
Asıl zulüm köylerde miydi?
 
- Köylerde daha baskındı, çünkü Türklerin yoÄŸunluÄŸu oradaydı. Mesela herhangi bir örgütlenme olmasın diye, bu isim deÄŸiÅŸtirme sırasında bütün köyü askeriye gelip zapt ediyordu. Bazı köylere tanklar gelirdi ve hava karardıktan sonra dışarı çıkmak yasaktı. Üç dört kiÅŸilik gruplarda bulunmak yasaktı. Bazı üniversite öğrencileri trenle Kırcaali gibi yerlere gidip, orada büyük protestolar yapmayı planlamışlar. O trenler basılmış, pek çok insan tutuklanmış. Gösteri yapma, ya da sesini duyurma gibi ÅŸeyleri de baskıladılar. Ä°nsanlar turistler aracılığı ile bir ÅŸeyler iletmeye çalıştı. Bizim bölgemizden beÅŸ-altı kiÅŸilik bir grup, seslerini duyurmak için turist kaçırma eylemi yaptı. Eylemi yapanlardan bir kısmı “bu ÅŸekilde olmaz” diyerek eylemi bıraktı, devam ettirenler de vuruldu zaten. 1985 yılında 6. sınıftayken, benim de Nesrin Salimova Hasanova olan adım zorla Nadejda Strahilova Handjiyeva olarak deÄŸiÅŸtirildi. Ä°sim deÄŸiÅŸtirme iÅŸine kimsesiz oldukları için önce çingenelerden baÅŸladılar. Baktılar ki, dünya yerinden oynamadı, Pomaklara ve Türklere de aynı ÅŸeyi yaptılar.
 
İsim değişikliği yapıldığı sırada ergenlik çağında bir çocuktunuz. Ne hissettiniz bu değişiklik sırasında?
 
- Hem kızdım hem utandım. O zamanlar ailem bazı ÅŸeylerin olacağını duyup, Bulgarların yaÅŸadığı bir köye kaçırmıştı bizi. Avuç içi kadar yerde bizi bulmaları zor olmadı. Bulgaristan içinde kaçmanın bir faydası olmadığını anladığımız için tekrar köyümüze döndük. Ä°nsan, kendi isteÄŸiyle ismini deÄŸiÅŸtirebilir, bu doÄŸal bir ÅŸeydir. Ama bunların hiçbiri bizim isteÄŸimizle olmuyordu. Zaten rejim çökünce, çoÄŸu insan isimlerini geri aldı. Biz, kendi hikayemizle Türkiye’ye adım atmaya çalışırken, meÄŸerse, bütün Sovyet sistemi çatırdıyormuÅŸ. Belki de kontrol altına almak için bu zulümler yapıldı. Ben bu yaÅŸadıklarımı paylaÅŸtıktan sonra öğrencimin biri Kırım’da yaÅŸadıklarını anlattı. Åžunu anladım ki, Türkiye ne zaman zayıflasa, eski Osmanlı topraklarında geri kalan insanlar çok kötü ÅŸeyler yaşıyor. Kırım’da da, Balkanlar’da da böyle. Suriye’deki, Iraktaki Türkmenler de çok zulüm görüyor.
 
Başka neler yaşandı o dönem, Müslümanlardan başka bu zulümlerden etkilenen var mıydı? Türkçe olmasa bile, eğitim görmenize izin verilir miydi mesela?
 
Sosyalist rejime geçerken, Hristiyanların da kiliseleri kapatıldı, pek çok ÅŸey yaÅŸadılar. Bizim camilerimize 80’li yıllara kadar dokunmamışlardı. Eskiden resmi dairelerde Türkçe konuÅŸmak yasaktı. 1983-84 yıllarında evler de dahil olmak üzere, Türkçe konuÅŸulması yasaklandı. Sünnet olmak yasaklandı. Mezarlıklar ayrılmayacak denildi, eski mezarlardaki isimler silindi. Benim dedem vefat ettiÄŸinde, Bulgar mezarlığına gömüldü mesela. Aslında sosyalist rejim, kendisiyle çeliÅŸecek birçok uygulamaya imza attı. Okullarda bize bütün işçiler kardeÅŸtir, eÅŸittir diye öğretti, ondan sonra da Türklere bunları yaptı. EÅŸitlik Bulgarlar arasındaydı demek ki. Liseye kadar herkesin okuma hakkı vardı. EÄŸitim de çok iyiydi. Ama liseyi bitirdikten sonra üniversitenin yolları Türklere açılmıyordu.
 
O yıllarda yayınlanan gazete haberlerine göre, Jivkov’un Türklerin çoÄŸunu gönderip, kalan azınlığı asimile etmek isteÄŸinden söz ediliyordu. Neden kaçmak bu kadar zor olsun ki?
 
- BaÅŸlangıçta bizim gitmemizi istemiyorlardı, çünkü en ağır iÅŸleri biz yapıyorduk. Yazları tütün tarlasında geçerdi benim çocukluÄŸum. Bu isim deÄŸiÅŸikliÄŸi, yasaklar vs. gelince, insanlar Türkiye’ye gelmek için dilekçeler yazmaya baÅŸladı. Dilekçe yazanlar iÅŸinden atıldı, sonra bir kısmı geri alındı. Biz köylerde yaşıyorduk ama aç, zavallı filan deÄŸildik. Her ÅŸeyimizi üretiyorduk, gelen misafirlere kuzu kesip, kasalarla limonata alabiliyorduk. Maddi kıtlıktan dolayı, Türkiye’ye gelmek istemedik. Bunu bize hakaret olarak kabul ediyorum. Belgesellerde çıkan imajlara katılmıyorum.
 
Hakkında dizi film de yapılan Belene Kampı diye de bir gerçek vardı ama…
 
- Siyasi olarak itiraz edenler, sesleri çıkanların bazıları o kampa götürüldü, ama çoğunluğu etkileyen bir durum değildi. İmza kampanyalarından sonra bölge bölge küçük gösteriler oldu. Kontrol edilemeyeceğini anlayınca da normal göç süreci başladı. Dilekçe yazanlara, malını mülkünü toparlasın diye 24-48 saat gibi bir süre tanındı. Sonradan araştırdığımda en az 2 yıl gibi bir süre tanımaları gerektiğini öğrendim. O insanlar buraya gelmeye istekliydi, ama bu şekilde değil. Çünkü pek çok insan her şeyini bırakıp, elli-yüz bin dolarlık kayıplar yaşayarak geldi.
 
Tek bir cümleyle, Türkiye’ye gelmek isteÄŸinizi açıklasanız…
 
- Anavatana gelmek ve hür yaşamak için!
 
Sizin, kendi savaşınızda, başınızdan geçen ilginç bir olayı anlatabilir misiniz?
 
- OkuduÄŸum bir kitapta, Ä°kinci Dünya Savaşı’nda Nazi’lere karşı savaÅŸ veren Rus direnişçilere özenerek, 7. sınıfta Mustafa Kemal Atatürk adında bir gençlik örgütü kurdum. Baskıcı rejime karşı savaÅŸacağımıza dair yemin yazdım. Bunların hepsi teoride kaldı. O sırada çok baÅŸarılı olursam, Türkiye’ye kaçabileceÄŸime inandığım için, Ä°ngilizce öğrenmeye karar vermiÅŸ ve Silistre yabancı diller lisesi Ivan Vazov’u kazanmıştım. Ä°ki Türk öğrenciydik okulda. Bir gün bizim evimizi aramaya milisler gelmiÅŸ ve benim örgüt tüzüğü yazdığım defterimi bulmuÅŸlar. KardeÅŸimle beni sorguya aldılar. Sınıf arkadaÅŸlarımın karşısında, “Bulgarlara karşı savaÅŸacağıma” ÅŸeklinde yazdığım örgüt yeminini okutturdular. O zaman çok mahcup oldum, çünkü gerçek düşman sınıf arkadaÅŸlarım deÄŸildi. Sınıf öğretmenim sözlerimi geri alırsam beni koruyacağını, aksi takdirde öğrenim hayatımın sona erebileceÄŸini söyledi. Telefonda babamla konuÅŸtum ve sözlerimi geri almamaya karar verdim. Onlar da beni tüm liselerden ihraç etti.
 
Liseden atıldıktan sonra ne yaptınız?
 
- Köyüme döndüm. Geçenlerde Facebook’tan baÅŸka bir milli sporcu, Naim kaçtıktan sonra, tüm Türk sporculara her sabah kaçmayacaklarına dair yemin ettirip, gözetimde tuttuklarını yazıyordu. Göç sözü yoktu ortada ama babam bir ÅŸekilde yaÅŸadıklarımızı duyurmak için elinden geleni yapıyordu. Ä°ngilizce yazı yazdık, görebildiÄŸi yabancılara ulaÅŸtırmaya çalıştı. Türk KonsolosluÄŸuna ulaÅŸtı bir kere. Bir buçuk iki sene böyle geçti. Babam ÅŸiirleriyle isyanını dile getiriyordu, itiraz edip dayak yediÄŸi de olurdu. Türkiye’de de Kürtlere zulüm var, haksızlık var deniliyor. Hayır, öyle deÄŸil. Kürtler burada bir polise kızarsa, kalkıp onu dövebilir de. Ama orada yan gözle bile bakamazsın milislere.
 
- Sohbetlerimizde Türkiye’den çok bahsederdik. Ecevit’in Kıbrıs’ı kurtarmasını konuÅŸur, Türkler niye buraya gelmiyor diye üzülürdük. Çok bekledik, çok hayal kırıklığına uÄŸradık. Gelmediler ama en azından kapıyı açtılar. Büyük politikalarda uzun vadede Balkanlar’da Türklerin kalmasının iyi bir ÅŸey olacağını anlıyorum, ama biraz da buradakiler gitsin yaÅŸasın, bakalım nasıl oluyor?
 
 
Türkiye’ye geliÅŸ hikayeniz, yolculuÄŸunuz, heyecanınız nasıldı?
   
-  Ben o zamanlar 17 yaşındaydım. Bize Türkiye’ye deÄŸil, Avusturya’ya izin çıktı. Ä°ki gün içinde, ne var ne yoksa toparlanıp, 400 dolar gibi bir parayla Avusturya’ya vardık. Köyden çıkarken, bütün yakın köylerden bizi geçirmeye geldiler. Bir daha birbirimizi hiç görmeyeceÄŸiz, sınırdan geçerken, belki kenara alınıp yok edileceÄŸiz psikolojisindeydik. Bunları göze alarak yola çıktık. Çok şükür ki, öyle olmadı. Viyana’ya vardığımızda, Türk KonsolosluÄŸu’na giderek, Türkiye’ye iltica edeceÄŸimizi söyledik. 19 Mayıs 1989 yılında, uçakla Ä°stanbul’a geldik. Türkiye’ye geleceÄŸimiz için çok heyecanlıydık. Sonunda rüyalarımız gerçek oluyordu, ana vatanın toprağına ayak basacaktık ve toprağı görünce öpecektik. Fakat uçağın koridorlarından geçip, havaalanına girilince, toprak gibi gelmedi bize, toprak öpme seremonisini gerçekleÅŸtiremedik.
   
Ve hayallerinizdeki ülkeye geldiniz. İşler burada yolunda gitti mi? Türkiye hayatı hayal ettiğiniz gibi miydi?
 
- Ben, kendi açımdan ÅŸanslıydım, Özel Tercüman Lisesi’nin bursluluk sınavını kazandım ve lise son sınıftan okula baÅŸladım. Oysaki, bir buçuk yıllık aram vardı. Ama Türkçe gramer dersleri dışında hiç zorlanmadım. Bir sonraki sene de sınava girip, BoÄŸaziçi Ãœniversitesi Moleküler Biyoloji Bölümü’nü kazandım, çeÅŸitli vakıflardan aldığım burslarla okulumu bitirdim. Biz Türkiye’ye geldikten bir ay sonra, sınırlar açıldı zaten. Herkes evini yurdunu bırakıp, Türkiye’ye geldi ve 20-30 kiÅŸi aynı odada kalanlar oldu. Ä°lk çıktığımız vakıf evinde tuvalet yoktu, dam akardı. Caminin tuvaletini kullanırdık. Devlet ilk yıllar, kira ve arada bir de erzak yardımı yaptı. Psikolojik olarak da ayrı bir travma yaÅŸadık. Ne hayallerle geldiÄŸimiz ana vatanımızda, kimse Türklükten söz etmiyordu. Gelen beÅŸ yüz bin kiÅŸiden, iki yüz bini burada tutunamayarak geri gitti. Gittiler ama oradaki düzen de bozulmuÅŸtu artık.
   
Eskiden anlatmazdım bunları, ancak susmanın hata olduÄŸunu anladım çok yakında. Geçen yıl bir yeÄŸenim, Türkiye vatandaÅŸlığından çıkıp, yabancı uyruklu üniversite sınavına girip, tekrar vatandaÅŸ olabileceÄŸini söyleyince, kalp krizi geçirecektim!” diye yazmışsınız. Çocuklarımıza vatan bilincini veremiyor muyuz?
   
- Benim oÄŸlum da Kanada’ya gitmek istiyor. VerememiÅŸim demek ki, o yüzden konuÅŸuyorum ÅŸimdi. Gençler yabancıların girdiÄŸi sınava girmek için vatandaÅŸlıktan çıkmayı nasıl düşünür. Sonra tekrar girerim filan diyor, nereden biliyorsun seni tekrar alacağını. Almasın da bence, sınava girmek için vatandaÅŸlıktan çıkan o insanları vatandaÅŸlığa geri almasın, lütfen. Ben BoÄŸaziçi’ni bitirdikten sonra, Amerika’ya burslu gittim, 9 yıl kaldıktan sonra Türkiye’ye geri döndüm. Amerikan vatandaÅŸlığına baÅŸvurmayı düşünmedim bile…
 
OÄŸlum bir ÅŸekilde orada doÄŸduÄŸu için Amerikan ve Türk vatandaşı oldu. Ama ben onu burada yetiÅŸtirmek istedim, kendimin yaÅŸadığı azınlık sorunlarını yaÅŸamasın, hür büyüsün ve bu vatana faydalı olsun, istiyorsa eÄŸitim için istediÄŸi yere gitsin ama geri dönsün. Çünkü orada kopuk bir dal oluyorsunuz, gurbet baÅŸka bir ÅŸey. Amerika bilimde iyi olabilir, fakat bilimin de yüzde yetmiÅŸini yabancılar yapıyor. Doktoralı bir eleman olarak, göçmen olduÄŸum için bir Amerikalıdan daha az para aldım. Hiç öyle eÅŸitlikler dünyası deÄŸil Amerika. Para için her ÅŸey yapılır. Mesela orada annelik izni de yok. Kolun kırıldığı zaman ne kadar izin alıyorsan (8 hafta filan), doÄŸum da ÅŸahsi bir durum olduÄŸu için, o kadar izin alabiliyorsun. Türkiye’ye ilk geldiÄŸimiz zaman, zaten bizim kurtuluÅŸumuzdu, daha sonra baÅŸka gözle bakınca, çok güzel ÅŸeyler yapıldığını gördüm. Åžimdi vatana, millete yapılan saldırılar benim aÄŸrıma gidiyor.
 
Naim SüleymanoÄŸlu’nu yeni kaybettik ve tüm bunlar yeniden canlandı gözünüzde. Naim’le ilgili söylemek istediÄŸiniz ÅŸeyler var mı?
   
- Ben Naim’in hayranıyım, çok güzel ÅŸeyler baÅŸardı. Bütün Bulgaristan Türklerinin umutlarını kaldırdı, Türkiye’yi ÅŸahlandırdı, ama aktif spor hayatını noktalayınca kıymeti bilinmedi bence. Yurt dışında, bir kısım temsilcilikler yapmış Türkiye için, ama devamı gelmemiÅŸ. Adına bir stadyum veya bir heykel olmadığını duydum, çok ÅŸaşırdım. Aleks, 7 yıl futbol oynadı diye heykeli dikiliyor, Naim’in 49 tane dünya rekoru var, daha ne yapması lazım. Ben de elimden geldiÄŸi kadar bilimde aynısını yapmaya çalışıyorum. Yayınlarım var, öğrencilerim var, patentlerim var. Ve hala Türkiye’de bilim yok, bilmem ne, herkes bu ezbere lafları bıraksın artık. Ä°nsanlarımız da devamlı birbirinin moralini bozucu, zehirleyici, kendi topuÄŸundan vurucu psikolojiden çıkması gerekiyor. Belki de, Suriye gibi olabiliriz, o zaman kimse bize acımayacak. Çok güzel iÅŸler yapılıyor, onların kıymeti bilinmiyor. Herkes gidip, Amerikalı mı olsun? Nedir bu, kendine olan nefret. Amerika’dan geldiÄŸimde, Türküm demenin ayıp haline geldiÄŸini gördüm. Ä°steyen, ne istiyorsa desin, ama ben Türküm. Kapsayıcı olacağız, hepimiz kardeÅŸiz ama bu ülkenin kurucu unsuru olarak Türkler var.
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.