Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Yıldız Ramazanoğlu: Biz neden hayırlı yolda network kuramıyoruz?

Düşünce Mektebinden M.Mazlum Çelik, Karar gazetesi yazarı, aydın ve aktivist Yıldız Ramazanoğlu ile konuştu. İsrail sorununa faklı bir açıdan bakan Ramazaoğlu Türkiye'de bir Filistin Akademisinin kurulması önerisini yineledi. Ayrıca sadece Filistin değil bölgede ki tüm müslüman ülkeler ile daha yakın ilişkiler kurulmasında sanatın etkili bir rol oynayabileceğini vurguladı.



DÜŞÜNCE MEKTEBİ / SÖYLEŞİ

M. Mazlum ÇELİK

Bir yazınızda “Åžimdi de kimi dindar gençlerde biz hamaset ehliyiz, tembeliz, projemiz yok, Ä°srail çalıştı kazandı söylemi yükselmeye baÅŸlamış.” Diyorsunuz bu söylemi inÅŸa ettiÄŸiniz sosyolojik tabanı hangi gözlemler neticesinde elde ettiniz? Son dönemde dindarlığın arttığı istatistiki veriler ile sabitken bu önermenizle daha genel politik bir eleÅŸtiri mi yapıyorsunuz?

- Elbette kitlesel bir söylem deÄŸil. Bir kiÅŸi bile söylese bunu bir iÅŸaret olarak alır ve endiÅŸelenirim. Hem Ä°slam dünyasında hem Türkiye’deki gençler arasında kuÅŸaklar arası devreden bir Filistin Meselesi var, BM genel kurulunda Kudüs’ün Ä°srail’in baÅŸkenti olarak ilanını reddeden karar çok önemli ve bir umut oldu. Fakat bir yaptırımı yok ne yazık ki. On yıllardır süren zulümlerin sadece izleyicisi olmak büyük travma. Yükselen tepki çok deÄŸerli ama daha derinlikli kalıcı sürekliliÄŸi olan çalışmalara ihtiyaç var. Gösterilere yaklaşık otuz yıldır katılırım fakat artık çabaların derinleÅŸmesi kurumlaÅŸması ve yaygınlaÅŸması gerekiyor. Haritada Filistin kalmamış, 1947’den 2018’e sanki birkaç yeÅŸil noktacık kalmış. Siyonizmin Filistin’i yutma hızı karşısında saÄŸlam bir psikolojik tarihi üstünlük inÅŸa etmek zorundayız.

Bu Åžartlar altında Filistin’in varlığını nasıl müdafaa edeceÄŸiz?

- Ben tam da bu yüzden bir Filistin Akademisi’nin kurulması önerisinde bulunmuÅŸtum.  Bu akademideki birikim güçlü bir ÅŸekilde gelecek kuÅŸaklara aktarılabilir. Filistin hakkındaki delillerin, özellikle 1917’den itibaren bütün belgelerin, sanat eserlerinin, karikatür, resim, sinema, belgesel, akademik çalışma ne varsa toplandığı, dikkatimizi bütünüyle bu meseleye adayabileceÄŸimiz bir merkezimiz olmalı. Filistinli sanatçıların gelip gittiÄŸi müzik ÅŸiir ve resim gibi etkinliklerin gerçekleÅŸtirileceÄŸi mekanlar da tabii. Zaman içinde Filistin Akademisinin büyük bir OrtadoÄŸu Akademisine dönüşmesi de mümkün olur. Daha önce çeÅŸitli amaçlarla bölgeye yaptığımız seyahatlerde; kimi ÅŸehirlerde stratejik araÅŸtırmalar yapan Batılı kaynakların dışında Orta DoÄŸu, Afrika, Türki Devletler hakkında bilgi üreten kurumlarla karşılaÅŸmış ve bunun önemini anlamıştık, son on yılda bizde de birçok kurum oluÅŸtu. Halklar ve ülkeler arasında müzik edebiyat ve sanat köprüleri oluÅŸmalı. Bölgede birbirimizin hakikatine eÄŸilmemiz, nefret yerine insaf ve merhametle donanmamızın aciliyeti var.

Ä°srail iÅŸgali ve zulmü meÅŸrulaÅŸtırmak için medya ve sanatı bir algı enstrümanı olarak silah gibi kullanıyor. Bu ÅŸekilde aslında bütün bir dünya kamuoyunu ikna odasına almış desek yanlış olmaz. Bu ince yolları asıl bizim hak ve hakikat için kullanmamız ÅŸart. Medya bir silaha dönüşmüş; ama biz neden hayırlı yolda network aÄŸları kuramıyoruz? Bugün Filistin’i destekleyen birçok insan var, çeÅŸitli alanlarda bu desteÄŸi ortaya koyanlarla sofistike yollarla bir araya gelmemiz lazım uluslararası alanda. Ortak etki-tepki verebileceÄŸimiz iletiÅŸim aÄŸları olmalı. Bence Mavi Marmara gemisi bunun çok aziz bir örneÄŸiydi.  Neredeyse bugün bu örneÄŸi mahkûm etmiÅŸ durumdayız. Böyle tutarsızlıklar olmamalı, özenli kararlı ve özgüvenli bir dil lazım. Sabırlı, soÄŸukkanlı ve uzun vadeli bir yaklaşımla Filistin Meselesini zihnimizde yeniden saÄŸlamca kurgulama zamanı.  

Bunun için öncelikli olarak ne yapmamız gerekiyor?

- Müslüman dünya ihtilaf noktalarını sürekli öne alıp her farklılıktan çatışma üretmeye son vermeli. Ä°ttifak noktalarının öncelendiÄŸi ortak insani ve Ä°slami bir hat oluÅŸmalı. Silahlara ayrılan bütçelerin yüzde biri ortak tahayyülümüzü geliÅŸtirmeye harcanmıyor. Varsa yoksa radikal duygusal kopuÅŸlar. Ä°nce baÄŸları dokumak emek ve özveri ister. ÖrneÄŸin; OrtadoÄŸu’ya yaptığımız seyahatlerin ilkinde 2003 yılında Åžam’a gitmiÅŸtik. Orada Yazarla BirliÄŸi’nde yaptığımız toplantıda Aziz Nesin dışında hiçbir yazarımızın çevrilmediÄŸini görmüştük. Bizim entelektüellerimiz onları takip etmiyordu, onlar da bizi. Birbirimizi okumuyoruz. Daha acısı kendi baÅŸkentlerimizde toplanmak yerine Müslüman dünyanın yazarları çizerleri Paris’te, Londra’da veya Brüksel’de rû be rû karşılaÅŸabiliyordu. Bu yüzden bize neden yüz yıldır hiç gelmediniz diye sitem etmiÅŸlerdi. Tabii ki savaÅŸlar, ihmalkarlıklar, parçalanmalar ve ulusçuluklar silsilesi. Sitem ve hayıflanmaların yerini büyük buluÅŸmaların ve birleÅŸmelerin alacağı adımlar atılırken yeniden savaÅŸlar baÅŸladı.  

Bazı sinema festivallerinde görüyoruz ki Endonezya halkı bir tek Türk filmi izlememiÅŸ, peki biz Endonezya filmi izledik mi misal. Türkiye’de hiçbir zaman vizyonda Müslüman dünyadan bir film olmaması çok tuhaf. Sanırım öteki ülkelerde de biz yokuz. Birbirimizin sanatına, ÅŸiirine veya tarihine yeterince eÄŸilmiyoruz. GannuÅŸi, Aliya Ä°zzetbegoviç, Muhammed Ä°kbal, Nizar Kabbani, Mahmud DerviÅŸ, FuruÄŸ, Åžeraiti gibi nice isimlerle hemhaliz bir nebze amenna fakat yaÅŸayan genç yazarlarla sanatçılarla daha yakın bir iletiÅŸim olmalı. Bu nedenle Ä°stanbul’da ve baÅŸka ÅŸehirlerde gerçekleÅŸen uluslararası festivalleri çok önemsiyorum. Ressamlar da sıklıkla buluÅŸsa sergiler açılsa, Ä°stanbul gerek Müslüman gerekse Batılı sanatçılar için daha yoÄŸun cazibe merkezi olsa keÅŸke. Suriyeli sanatçılar neden Batı ülkelerine gitsindi ki Ä°stanbul dururken.  

Sanat ile Politika arasında nasıl bir iliÅŸki olmalıdır, sanat tam olarak neye hizmet etmelidir?Sorulması gereken en temel soru ÅŸu aslında; Ä°slam’ın bir vaadi var mı?

- Tabi ki bu sorunun cevabı: Evettir.  Asıl soru biz bunu hangi dil ile asrın idrakine söyletebiliriz. Zaman bütün iddiaların gerçek hayatla sınanma zamanı. Ä°ddiamızı modern zamanların algılama biçimi olan görsel dile aktarmakla iÅŸ bitmiyor. Kaldı ki bu da yeni yeni kıymet bulmakta. Sanata eÄŸilenler kolayca itham edilebiliyor. ÖrneÄŸin bir grup genç kadın Balat civarında kendilerine resim atölyesi açmıştı, resmin günah olduÄŸu eleÅŸtirileriyle, boÅŸ iÅŸ suçlamalarıyla bir süre sonra kapattılar. Her kapatma azalmaya yol açıyor, bizi zayıflatıyor, elimizde sadece hard-politik dil kalıyor ki bu dille nereye kadar yol alabiliriz. Siyasetin diliyle kalplere nüfuz etmek çok zor, kalbin dili baÅŸka, sanattan geçiyor o dil.

Cemil Meriç’in dediÄŸi gibi iki insanı ya da iki milyar insanı birbirine sevdirecek olan edebiyattır. Bizim çatışmaya nefrete deÄŸil Yunusça dile, aÄŸulu aşı yaÄŸ ile bal edecek söyleme ihtiyacımız var. Kan dökücüler halkın düşmanları cezalandırılacak elbet, fakat sanatın iÅŸlevi gelecek kuÅŸaklar arasındaki husumetleri gidermek, “baÅŸka”ların birbirinin hakikatine eÄŸilmesini saÄŸlamak. Kalemini ayrılıkların derinleÅŸmesine hizmete adamanın, güce teslim etmenin edebiyatla bir ilgisi olamaz. ÖrneÄŸin; Saraybosna’da Karadzic büyük ÅŸair denilirdi; ama ne yazık ki savaÅŸa hizmet etti. Katliamda Miloseviç’in yanında yer aldı. Onun yaptığı katliamları yücelten ÅŸiirler yazdı. Bu ÅŸiirler dışarıdan bakınca ne kadar onaylanamaz görünüyor deÄŸil mi? Karadzic suçlu, katliamın bir parçası.

Sanatçının uzakları gören gözleri olmalı. Yıllar sonrasına projeksiyon yapabilmeli, olmadan olacakları sezip kötülüklere karşı koyma refleksi geliÅŸtirmeli. Mesela Kürt meselesinde sadece silahla netice alınamayacağı görüldüğü ve bilindiÄŸi halde, neden kuÅŸatıcı eÅŸitlikçi günlerin feyzi yok sayılsın. Birlik ve beraberlik arzumuz gerçekse neden terör örgütü bizim öğretmenimiz olsun. Hendekleri desteklemeyen kahiri ekseriyetin tümünü hedef alan korkunç söylemler, ırkçı cümleler karşısında sesimizi yükseltmek zorundayız. Irkçılığın yükselmesi mi hizmet edecek birliÄŸe. Asker Amerikanın silahlandırdığı artık buralara ait olmaktan bile çıkmış terör örgütüyle mücadelesini yaparken, bizim iÅŸimiz insana deÄŸmek, kardeÅŸliÄŸi tesis etmek, haksızlıklara iÅŸaret etmek. MaÄŸdur olmuÅŸ kış günü zor durumda kalmış kardeÅŸlerimizle dayanışmak yardımlaÅŸmak. Sanatın yapması gereken ÅŸey asker gibi davranmak deÄŸil, tersine zulüm nereden gelirse gelsin daima adaletin yanında yer almak. Güncel siyasetin girdabında mesafesizce boÄŸulmak yerine, daha ilerileri görebilmek ve tıkanan dar geçitlerde yeni yollar açabilmek.  

Sanatın bu işlevini somutlaştırabilir misiniz, örneğin hangi dalı nasıl hizmet edebilir?

- Sinema zihin oluÅŸturma gücü açısından bugün dünyada neredeyse bir numara. Bütün iÅŸgallerin fikri alt yapısı sinema ve belgesel diliyle oluÅŸturuluyor. Sinema kurgular yaparak algıları yönetmenin kralı. Dünyadaki iyi-kötü, güzel çirkin, doÄŸru yanlış, deÄŸerli deÄŸersiz ayrımı ve tanımları burada yapılıyor. Aslında bu dünyada kim güçlüyse tanımlama gücünü de ele geçirmiÅŸ durumda. Güç tanımlama hakkına dönüşmüş durumda. Ä°nsanın kendisini tanımlamasına izin verilen bir dünya deÄŸil burası. Dışarıdan tanımlanıyorsunuz ve bu büyük bir ÅŸiddet. Dünyanın en çok izlenen dizilerine bakın, Amerikan filmlerindeki bütün Kolombiyalılar uyuÅŸturucu satıcısı, bütün zenciler potansiyel suçlu, bütün Müslümanlar insanları imha eden biri ya da kafasının bir yerinde bu fikirle dolaÅŸan  potansiyel terörist.

Peki, insanlar bunun doğru olmadığını algılayamıyor mu, başka bilgilenme kaynakları yok mu?

- Evet, insanların çeşitli bilgilenme kaynakları var gibi gözüküyor; ama en entelektüel zannettiğiniz, bir şeyleri ayırt edebileceğini düşündüğünüz insanlar bile bunu başaramıyor, yoğun mesajların ezici gücüne teslim olabiliyorlar. Bugüne kadar Amerikan sineması bunu başarıyla yaptı. Avrupa sinemasına baktığımız zaman da benzer bir durumla karşılaşıyorsunuz; fakat temel sorun kendimize dair bilgiyi duyguyu ve hakikati nazara verme ve yayma güçlüğümüz. Gençlerin çoğu yabancı dizilerin müdavimi. Allah için ben de izliyorum çünkü iyi iş çıkarıyorlar. Eleştirilecekse kendimizin eleştirisini de biz yaparız diyebiliyorlar mesela. Black Mirror ve niceleri.

Artık hür düşünceyi öne çıkarmak lazım, kim ne der demeden üretme zamanı. Türkiye zor durumda, PKK ile savaşıyoruz, dış güçler aman vermiyor gibi mazeretlerle hür tefekkürü eleştirel aklı ince fikirleri ve duyguları rafa kaldırırsak gelecek diye bir şey olmaz. Zor günlerde ilk ötelenen şey edebiyat ve sanat olursa, en büyük değer milletvekili bürokrat güvenlik uzmanı olmak olarak gençlerin önüne konursa kimse işini şevkle yapamaz. Hakiki manada değer üretmek, ilim yapmak kıymetsiz görülürse millet olarak ayakta kalamayız. Bu manada güzel bir hareketlenme var, iyi işler de yapılıyor. Çok güçlü şiirler hikayeler yazılıyor ve cansiperane çıkan dergiler var. Aynı ülkede ortak kaderle yaşadığımız farklı eğilimlerden yazarlardan da çok kıymetli eserler çıkıyor. Onlar-bunlar ayrımı edebi kamuyu ve millet bilincini yaralıyor ve insanlar gereksiz biçimde radikalleşiyor ne yazık ki. Bu noktada ise hiçbir taraf masum değil.

Son olarak Mecid Mecidi’nin filmine yönelik çok sert eleÅŸtiriler olmuÅŸtu, siz buna nasıl yaklaşıyorsunuz?

- Mustafa Akad ÇaÄŸrı filmini çektiÄŸinde çok büyük tepkiler almıştı. Gösterime sokulduÄŸu sinemalar yakılmak ile tehdit edilmiÅŸti. Zaten ne yazık ki bir otel odasında bombalanıp öldürüldü, kafasında çok iyi projeler varken. Neticede öyle hassas bir konu ki ne kadar ihtimam gösterilirse gösterilsin, daima üzerinde konuÅŸulacak ve tartışılacak. Bunun ölümcül bir ÅŸekilde yapılması, niyetlerin sorgulanması, bir aÅŸağılamaya ithama dönüşmesi doÄŸru olmaz. Akad’dan 40-50 sene sonra biri çıkıp emek vermiÅŸ. Dünyadaki önemli âlimlerle görüşüp, kapsamlı bir film platosu kurmak için beÅŸ yıl harcayıp, okuyarak çabalayarak Åžii ile Sünni dünyayı yakınlaÅŸtırmaya da çalışarak bir film çekmiÅŸ. Yanlışlar da yapmış olabilir ki ilahiyatçılarımız tarihi hataları usulünce tartışıp konuÅŸacak. Fakat gençlere ne izletelim denilince aklımıza gelen ilk beÅŸ isimden biri olan, nice kıymetli filmlere imza atmış bir yönetmen (Mecid Mecidi) art niyetle suçlanmamalıydı. Filmin başında sübjektif bir alandan seslendiÄŸini kendi muhayyilesi olduÄŸunu beyan etmiÅŸ zaten. Ä°slam tarihinde hiçbir film, tez, makale, çalışma peygamber efendimizin hayatı hakkında nihai sözü söyleyemez hakikati ben temsil ediyorum da diyemez. Bu ÅŸekilde yaklaşırsak Süleyman Çelebi’yi yerden yere vurmamız gerekir, sen Âmine annemiz peygamber efendimizi doÄŸururken yanında mıydın ki hararetinden, cam dolusu ÅŸerbetlerden, meleklerden söz ediyorsun? Oysa kalbinden kopup gelmiÅŸ bu ÅŸiir başımızın tacı yüzlerce yıldır.

Kaynak: dusuncemektebi.com

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.