Düşünce Platformu
Adımız Kudüs / Ramazan Kayan
Şarkın muhteşem sultanı Selahaddin Eyyubi Kudüs rüyasını gerçekleştirmek için tam 20 yılını Müslümanlar arasındaki tefrikayı bitirmek için kullandı…
Ramazan Kayan - Milat
Kudüs üzerine ne de çok cümleler kurduk, kalemler oynattık, alanlar doldurduk… Haykırdık… Hayli de yorulduk, deÄŸil mi?
Peki ne kadar yol alabildik?
Bu soru ile yapılan eylemleri asla küçümseme kastım yok. Sadece bu süreçte kaçırdığımız bazı boyutlara dikkat çekmek istiyorum. Acaba diyorum cümlelerimizin etkisini kıran cürümlerimizin ne kadar farkındayız?
Sözün gücünü alan suçların idrakinde miyiz?
Kudüs’ün kudsiyetini kaleme almak sorunu çözmüyor, mazlumların kahrı bitmiyor… Akan kan durmuyor, aksine çember daralıyor…
Sanki can alıcı sorulardan kaçıyoruz…
Kudüs nasıl bu hale geldi?
Kudüssüzlük kaderimiz mi yoksa kusurumuz mu?
Yüz yıllık fetret ve hiç dinmeyen hasret neden bitmiyor?
Kudüssüzlük bir sonuçtur… Neyin sonucu?
Yeterince kafa yoruyor muyuz?
Eksiğimiz, kusurumuz, günahımız, ihmalimiz, isyanımız nedir, biliyor muyuz? Veya bilmek istiyor muyuz?
“Bizimdir” demekle hiçbir ÅŸey bizim olmuyor… Hak etmek, bedel ödemek gerekiyor…
Kudüs kapılarını ne zaman bize açar?
Biz tüm benliÄŸimizle kendimizi Kudüs’e açtığımız ve adadığımız zaman…
Son tahlilde elbette ‘’Kudüs Müslümanlarındır’’ ama hangi Müslümanların?
Bu Müslümanların niyeti, netliği, niteliği, derinliği, kalitesi, adaleti, merhameti, cesareti önemli değil mi?..
Åžimdi sormak gerekmiyor mu, Hz. Ömer (r.a)’de olup da bizde olmayan nedir?
Selahaddin Eyyubi’de bulunup da bizim mahrum olduÄŸumuz deÄŸerler ve erdemleri itiraf etmemiz gerekmez mi?
Kendimizi bilirsek geciken Kudüs’ü çözmüş oluruz…
Evet, adalet olmadan Kudüs’e avdet olmaz…
Halife H. Ömer (r.a), Ebu Ubeyde bin Cerrah komutasındaki orduyu Kudüs’ün fethi için uÄŸurlarken ÅŸu tarihi tembihi yapıyordu:
“Senden illa da fetih beklemiyorum. Emrindeki ordu Peygamber ordusudur. Onları haramdan ve zulümden uzak tut yeter…”
Fetihten sonra Kudüs’ün anahtarını teslim almak için Kudüs’e giden Halife Ömer’in adaletine tanık olan Kudüs BaÅŸ PatriÄŸi Sophronius aÄŸlayarak ÅŸu cümleyi tarihe not düşecekti:
“Müslümanlarda bu adalet var olduÄŸu sürece biz Kudüs’ü ebediyen kaybettik.”
Nitekim tarihin tanıklığı da bunu onaylıyor… Ãœmmet, adalet ve hakkaniyet üzere olduÄŸu sürece Kudüs özgürdü…
Åžarkın muhteÅŸem sultanı Selahaddin Eyyubi Kudüs rüyasını gerçekleÅŸtirmek için tam 20 yılını Müslümanlar arasındaki tefrikayı bitirmek için kullandı…
Hıttin zaferi ortak bir hedefe birlikte odaklanmanın adıdır…
Selahaddin, ‘Cuma namazı cemaati, sabah namazında da oluÅŸmadan sefere çıkılamayacağını’ düşünüyordu… Gaybi yardımların gerçekleÅŸmeyeceÄŸini sezebiliyordu…
KuÅŸkusuz Kudüs bir hak ediÅŸtir…
Acaba hangi ihmalimizden dolayı Kudüs bu hale düştü?
Sesli düşünüyorum; Kur’an’ı mehcur bırakan Müslümanlar, Kudüs mahcubiyetinden nasıl kurtulabilirler?
Sabah namazına uyanmayanlar Kudüs’e nasıl ulaşırlar?
Seherlerde secdelerle dirilmeyenlerin İsrail duvarını aşmaları mümkün mü?
İç rekabetimiz, husumetimiz bitmeden ve bizler Rabbanileşmeden Rabbimizin yardımları bize yetişir mi sanıyoruz?
Ä°srail, Mescidi Aksa’nın altını oyuyor… Peki Müslümanlar ne yapıyor? Birbirlerinin kuyusunu kazıyor… Kime hizmet ediyoruz?
Bugün Kudüs emanetini yüklenmeye hazır bir ümmetten bahsedebilir miyiz?
Emanet; ehliyet, liyakat, adalet, cesaret ve kuvvet ister, deÄŸil mi?
Åžam’ı, BaÄŸdat’ı, Kahire’yi, Kabil’i, San’a’yı hatta Mekke’yi, Medine’yi ne kadar yönetebildik?
Evet, bugün Kudüs’ün iÅŸgali sonlansa kim yönetecek?
HAMAS mı, İslami Cihad mı, el-Fetih mi?.. Anlaşabilecekler mi?
Afganistan’da direndik… Dünyanın süper gücünü yendik… Fakat kendimize yenik düştük…
Katar’a karşı aslan kesilen Körfez ülkeleri, konu Kudüs olunca süt dökmüş kediye döndüler…
Ãœmmet kendi içinde akan kanı durdurmadıkça Gazze’de Siyonistlerin akıttığı kan durmaz…
KurÅŸunla kaynatılmış bir duvar gibi olması gereken kardeÅŸler, hâlâ birbirlerine kurÅŸun sıkıyorlarsa, demek ki el-Aksa bize çok uzak…
Siyonistler bugüne ve bu güce birdenbire gelmedi… Bu iÅŸgalin sürecine ve sebebine bakmak durumundayız…
Esir olan sadece Kudüs deÄŸil; Müslümanların aklı ve iradesi ipotek altında…
Hiçbir iÅŸgal birdenbire ve nedensiz olmaz… Önce aklınız, ahlakınız, adaletiniz; sonra da mekânınız ve her ÅŸeyiniz gider…
Bu nedenle öncelikle Kudüs aynasında kendi gerçeÄŸimizle yüzleÅŸeceÄŸiz…
Kudüs’ün analizini yapmakla kalmayacağız, yeniden adanmanın yollarını arayacağız…
Çünkü Kudüs, inancımızın bir parçasıdır. Elbette inancımızın gereÄŸini en güzel ÅŸekilde yerine getireceÄŸiz…
Kudüs’ü sadece dilimizde deÄŸil; dimağımızda, duruÅŸumuzda ve davranışlarımızda yaÅŸatacağız…
Kudüs’ü sevmek yetmez; onu savunmak, sahiplenmek ve sorumluluk almak zorundayız…
Kınamak yetmez, kıyam kaçınılmaz…
Kendimizi tahkim ve tezkiye edersek, kardeÅŸlerimize tahammül edebilirsek, Kudüs’ün yüzü gülecektir…
Biz baÅŸlayalım, baÅŸarı ne zaman biz bilemeyiz…
Kudüs bizi bekliyor… Peki biz kimi?
Aslında Kudüs bizi inÅŸa ediyor… Islah ediyor…
Ãœzerimizdeki ölü toprağını alıyor… Küllerimizden bizi yeniden diriltiyor…
Ä°nancım o ki, biz Kudüs’ü deÄŸil, Kudüs bizi kurtaracak…
Kudüs bir elek gibi ayrıştırıyor… NetleÅŸtiriyor…
Kudüs ifÅŸa ediyor… KalleÅŸleri, kahpeleri, kuklaları, karanlık yüzleri, kirli elleri tek tek…
Åžimdi bize düşen Kudüs’ün kadr-ü kıymetini konuÅŸmak deÄŸil; ümmet olarak tek ses, tek saf, tek yürek, tek yumruk, tek siper olup Kudüs ÅŸahitliÄŸimizi sürdürmektir…
Ä°ÅŸte o zaman Kudüs’ün Ä°srail’in baÅŸkenti deÄŸil, mezarı olduÄŸunu inÅŸallah görebileceÄŸiz…
Çünkü bu sorunu BirleÅŸmiÅŸ Milletler deÄŸil, birleÅŸmiÅŸ yürekler çözer…
Uluslararası arenada kalkıp inen parmaklar deÄŸil, sıkılmış yumruklar halleder…
Sakın Kudüs’ü unutmayalım… Unutmak ihanettir…
Sakın Kudüs’ü yormayalım…
Kudüs’ü eskitmeyelim…
Kudüs için daha çok çırpınalım ama Kudüs üzerinden geçinmeyelim…
Hülasa; adımız, andımız, ahdimiz, aÅŸkımız, aşımız Kudüs…
Davamız, derdimiz, dersimiz, duamız Kudüs…
Henüz yorum yapılmamış.