Güncel
Hakkında müebbet hapis istenen Nazlı Ilıcak'tan mektup var!
FETÖ'nün medya yapılanmasına ilişkin davanın son duruşması 12 Şubat'ta görülecek.
Müebbet hapis cezası talebiyle yargılanan isimler arasında bulunan Nazlı Ilıcak son savunmasını yapacağı duruşma öncesi bazı gazetecilere mektup gönderdi.
Posta yazarı Oral Çalışlar ve Karar gazetesi yazarı Akif Beki'ye ulaşan mektubun içeriğine ilişkin bazı detaylar bugün ortaya çıktı.
Oral Çalışlar mektubun bir kısmını köşesinde okurları ile paylaşıp, Ilıcak'ın, "Maalesef sürekli Cumhuriyet ve Sözcü'nün uğradığı haksızlıktan söz ediliyor. Türkiye ne çektiyse kendine demokrat olanlardan çekti." sözlerini aktarırken, Akif Beki mektubu yayınlamamayı seçti.
Beki, "Ilıcak’ın mektubunu ne yapsam?" baÅŸlığını taşıyan bir yazı kaleme alarak, okurlarına danıştı.
* İşte o iki yazı;
Ilıcak’ın mektubunu ne yapsam?
Cezaevinde mektup hakkına kavuştuktan sonra yolladığı postalardan biri de bana ulaştı. Geçen yılki son yazı günümde elime geçti.
Fakat Nazlı Ilıcak’tan gelen bu mektubu ne yapacağımı bilemedim, sizlere danışmaya karar verdim.
Düşündüm ki son karar yine benim, ancak ne yazacağıma sizleri de ortak etmenin bir sakıncası yok. Karar sürecine kaç akıl katarsanız isabet oranınız o kadar artmaz mı?
Yanlış bilmiyorsam istişare, yazıyı kafama göre yazıp yayınladıktan sonra sizden, yanlış dahi bulsanız kayıtsız şartsız desteklemenizi beklemek değil.
Önden tartışmaya açıp görüşlerinizi almak yerine, kararı verip uygulamaya da soktuktan sonra katılmasanız bile katlanmanızı ve uymanızı istesem... Hatta yazımın altında sadece destekleyici mesajlara izin versem, internette eleştirel görüş ve yorumlarınıza kapattırsam... İstişare etmiş olmayacağım gibi sanırım demokratik de davranmış sayılmam.
Ne söylediğiniz kadar nasıl anlaşıldığı da önemli madem. Her yazı okurun kafasında tamamlanır, geri bildirimler de yazıya dahildir.
Yani yazmak bile tek taraflı bir eylem değil, kafanızdaki anlamı okuyanlara motamot geçiren bir dayatma şeklinde cereyan etmiyor. Tabiatı gereği demokratik işleyen bir süreç.
Tepkileri sustursam, serbest tartışmayı rafa kaldırsam, itiraza hayat hakkı tanımasam, beÄŸenmeyene uluorta sözümün üstüne söz söyletmesem, en fazla kulağıma fısıldamaya çağırsam, ‘buralar benden sorulur, istediÄŸim fikri dikte ederim, çatlak ses de istemem, aklınızı kendinize saklayın, ne düşündüğünüzü baÅŸtan sormadığım gibi sonra da merak etmiyorum, gidin baÅŸka yerde gürültü yapın, farklı düşünmenizi yasaklıyorum’ desem, ‘tek benim borum öter’ diye kimseyi konuÅŸturmasam ne yazar.
Özgürce tartıştırmamam, çoğulculuğa tahammül etmemem, okurun da kendine ait bir fikri olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor.
O yüzden bırakın hayata geçirmeyi, henüz kararımı tam vermeden sizlere de başvurmayı uygun gördüm.
SÖZ DE KARAR DA SİZİN
Nazlı Ilıcak’la Paralel Yapı tartışmalarından beri ayrı düşmüştük, birbirimizi kızdırdığımız, sertçe atıştığımız da oldu.
Åžimdilerde FETÖ’nün içyüzü hakkında yanıldığını kabul ediyor.
Bana ‘Åžartlar kötü, mektubumdan hiç bahsetmesen de anlarım, canın saÄŸ olsun’ diyor bazı satırlarda.
FETÖ üyesi olmamakla birlikte, darbeye bilerek zemin hazırlamakla, örgütün amaçları doğrultusunda laik cumhuriyeti yıkıp teokratik bir devlet kurmaya çalışmakla suçlanıyor.
Bu suçlamayı keyfi, mantıksız ve ciddiyetsiz buluyor elbette.
TCK’nın 309. maddesinden, ileri yaşına ve saÄŸlık sorunlarına raÄŸmen tutuklu yargılanıyor.
Oysa maddede yapılan son değişiklik, cebir ve tehdit suçunu somutlaştırarak şiddete başvurma, eyleme dökme şartına bağlamıştı. Amaç, şiddete dönüşmedikçe ya da dönüşmesini savunmadıkça basın özgürlüğü kapsamındaki düşünce ve ifade hakkı kullanımlarını suç olmaktan çıkarmaktı...
Nazlı Hanım işte bu gerekçeyi hatırlatıyor. Üstüne de, yanlış dahi olsa sadece fikirlerini beyan ettiğini, kendisine de yanılma ve aldanma hakkı tanınması gerektiğini belirtiyor.
Ne dersiniz bilemedim, takdirlerinize...
****
- Nazlı Ilıcak’tan mektup
Yeni yıla girmemize birkaç saat kala kapımız çaldı. Postacının elinde bir mektup. Zarfın üzerinde gönderenin Nazlı Ilıcak olduğunu görünce ailecek heyecanla mektubu okumaya başladık.
Cezaevinden gelen mektuplara alışık olduğumuz halde, cezaevlerinden yıllarca mektup yazmanın sıkıntısını yaşamış olmamıza rağmen heyecanlandık, duygulandık. Bir buçuk yıla yakın bir süredir haberleşmelerine yasak konulmuştu.
12 Mart ve 12 Eylül askeri darbeleri döneminde, zaman zaman bir disiplin cezası olarak uygulanan mektuplaşma yasağı bu kez "terör örgütü" suçlamasıyla tutuklanan gazetecilere uygulanıyor. Tecrit, ancak iddianamenin yazılması ve mahkemenin vereceği karar ile son bulabiliyor.
Ilıcak'ın mektubunu köşemin elverdiği ölçüde sizlerle paylaşacağım. Bu vesileyle tutuklu gazeteci meslektaşlarımın bir an önce özgürlüklerine kavuşmasını diliyorum.
“Sevgili Oral,
Mektup kısıtlılığım kalktığı için, sana ancak yazabiliyorum. Ayrıca beni unutmadığından dolayı sana teşekkür etmek istiyorum. Hakkımızda bir kaç satırın çıkması ilaç gibi geliyor, bunu bilesin. Ahmet ve Mehmet Altan'la birlikte, TCK 309'dan hakkımızda müebbet isteniyor.
Tam bir kara mizah. 12 Şubat'ta mahkememiz var. Esas hakkında mütalaa verildi, son savunmalarımızı yapacağız.
(...) Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin 14 Temmuz 2017 kararında darbenin maddi unsurları çok güzel anlatılmış. Cebir şiddet gerekli. Cebirin maddi olması, araç fiilin suç olması ve araç fiil ile amaç fiil (darbe) arasında bir illiyet bağı bulunması icabediyor. Oysa savcının delilleri yazılardan ibaret. Darbeyi bildiğimiz ve darbeye bilerek isteyerek hizmet ettiğimize dair hiçbir somut veri mevcut değil.
TCK 309'un değişiklik önergesinin gerekçesine de dikkatini çekmek isterim. Genel Kurul'a geldiğinde 309. madde "cebir ve tehdit" kullanarak şeklindeydi. AKP ve CHP'nin müşterek önergesiyle "cebir ve şiddet" kullanarak diye değiştirildi.
Önergenin gerekçesinde şöyle deniliyordu: "Anayasamızda güvence altına alınmış olan ifade ve örgütlenme özgürlüğü kapsamında kullanılan hakların anayasayı ihlal kapsamında değerlendirelemeyeceğinin de açık bir biçimde vurgulanması ve bu bakımdan da ortaya çıkabilecek tereddütlerin giderilmesi için böyle bir değişikliğin yapılması gerekli görülmüştür.
(...) İşte böyle Oral'cığım, kanundaki açık hükme rağmen, askerlerle aynı maddeden yargılanıyoruz. Çok sayıda gazeteci bu durumda; maalesef sürekli Cumhuriyet ve Sözcü'nün uğradığı haksızlıktan söz ediliyor. Türkiye ne çektiyse kendine demokrat olanlardan çekti.
Davamız 12 Şubat'ta. O tarihte karar verileceği için, özellikle bu darbe meselesi çok önemli. Daha iyi günlerde görüşmek umuduyla...
Nazlı Ilıcak."
Henüz yorum yapılmamış.