Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Mustafa Armağan: Kemalizm = Atatürk değildir!

Derin Tarih dergisi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Armağan ile Düşünce Mektebi olarak özel bir söyleşi gerçekleştirdik. Kudüs'ün bugününü tarihinin arka planından bakarak konuştuk ve yakın tarihimizi yorumlamak ile ilgili pek çok soruyu Sayın Armağan'a sorduk önemli cevaplar aldık.İşte hazırladığımız bu önemli söyleşiyi sizlerin takdirine sunuyoruz...



DÜÅžÜNCE MEKTEBÄ° / SÖYLEŞİ

M. Mazlum ÇELÄ°K

'ÖNCELÄ°KLE 'FÄ°LÄ°STÄ°N SORUNU' DÄ°YE BÄ°RÅžEY YOKTUR! SÄ°YONÄ°ZM SORUNU VARDIR!'

 

Siz son dönemde ABD BaÅŸkanı Donald Trump’ın açıklamaları sonrası ‘Filistin Meselesi’ne nasıl yaklaşıyorsunuz?

 

Filistin meselesi veya Filistin sorunu deyiminin yanlış olduÄŸunu söylemekle söze baÅŸlayayım. Bu aslında Siyonist argümanların dilimize nasıl sirayet ettiÄŸini gösteriyor. Filistin sorunu yoktur, Siyonizm sorunu vardır. Daha genelde Ä°srail sorunu vardır. Çünkü sorun çıkartan taraf Filistin deÄŸil, Filistinliler kendi topraklarında yaÅŸarken yabancı bir güç geldi ve topraklarını iÅŸgal etti. Onlar özgürce yaÅŸamak istiyorlar; onların bunu ifade etmesi Siyonizm tarafından sorun olarak algılanmakta ve algılatılmaktadır. Ve bütün dünyaya da bu ÅŸekilde paketlenmektedir. Edward Said’in Türkçeye çevrilen kitabının adı hatırlarsanız Filistin'in Sorunu’dur.

Dolayısıyla biz sorunun bir iÅŸgal ve Siyonizm sorunu olduÄŸunu kabul edelim. Yakın zamanda Ä°srailli bir öÄŸretim üyesi Ä°lan Pappe’nin açıklaması vardı; Ä°srail’de kendisine yaÅŸama hakkı verilmediÄŸi için Avrupa'ya gitti, orada bir üniversitede çalışmaya baÅŸladı. Pappe Ä°srail için iÅŸgal devleti terimin dahi yetersiz olduÄŸunu söylüyor, çünkü iÅŸgal geçici bir durumdur. Hâlbuki Ä°srail’de bir sömürge, koloni faaliyeti yürütüldüÄŸünü, uzun vadeli olarak burada hiçbir Filistinlinin yaÅŸayamayacağı bir ortamın oluÅŸturulmasının amaçladığını ifade ediyor.

 

Peki, Ä°srail’in yaklaşımı hangi motivasyonlara dayanıyor ve nasıl bir pozisyon alıyor?

 

Çocuklarına okullarda öÄŸrettikleri ÅŸey, son Filistinli buralardan gidene veya öldürülene kadar mücadeleye devam edileceÄŸi ve büyük Ä°srail'in kurulacağı idealidir. Ä°srail’in etrafındaki ülkelerin nasıl birer birer diz çöktürüldüÄŸüne bakarsanız ‘Suriye, Suudi Arabistan gibi) bu idealin zaten gerçekleÅŸme yolunda olduÄŸunu görürsünüz. Fakat biz geleceÄŸi fütüroglara bırakalım, geçmiÅŸi konuÅŸalım. 

11 Aralık günü Kudüs tarihi için önemli bir tarihtir. Hatta Kudüs için kıyametin koptuÄŸu gün bu gündür, diyebiliriz. 9 Aralık'ta Kudüs teslim olmuÅŸtu. 11 Aralık'ta ise General Edmund Allenby Kudüs'ün ele geçirildiÄŸini ve sıkıyönetim baÅŸlatıldığını ilan etmiÅŸti.

 

*Komutan Edmund Allenby 11 Aralık 1917 / Kudüs

 

O günden bugüne aradan geçen yüz yıl içinde yüzde 10 olan Yahudi nüfusu çoÄŸunluÄŸa geçmiÅŸ durumda. O zaman ülkede %90 nüfusa sahip olan Filistinliler ise bugün azınlık durumunda olup azınlık haklarından dahi yararlanamamaktalar. Özetle; bugün Filistin topraklarında yaÅŸanan durum tarihte benzeri görülmemiÅŸ tam bir etnik temizliÄŸe dönüÅŸmüÅŸ durumda.

Yüz yıl önceki garabeti bize en i formüle eden kiÅŸi yazar Arthur Koestler’dir. Kendisi ünlü bir romancıdır.  Bir kitabında ÅŸunları söylüyor; ‘Bir millet ikinci millete üçüncü bir milletin toprağını vadetti; fakat bu üçüncü milletin de bir devleti vardı.’’  Birinci millet kim? Ä°ngilizler, ikinci millet kim? Yahudiler. Üçüncü millet kimdi? Filistinlilerdi. Ä°ngilizler, Yahudilere Filistinlilerin toprağını vadetti. Bu topraklar da 1917 yılının 2 Kasım’ına kadar.Filistinlilerin deÄŸil, Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’nun toprağıydı. Dolayısıyla orası Ä°ngilizler’in kendi toprağı deÄŸil, daha orayı alamamış ,Gazze bile henüz Osmanlı'da. Dolayısıyla Ä°ngilizler diyor ki Yahudilere; ‘Henüz almadım; ama alırsam ve bana yardım ederseniz size oradan bir toprak vadediyorum.’ Bunu neden söylemek ihtiyacını duydu? Çünkü Ä°ngilizler savaşı kaybetmek üzereydi. Maddi açıdan bitmiÅŸlerdi, Amerika'daki bankerlere trilyonlarca dolar borçlanmışlardı. Çanakkale'yi geçemeyep savaÅŸ uzadığı için ekonomik vaziyetleri iyi deÄŸildi. Biz Kutül Amare gibi bir zaferi 1916 yılında kazandık. 1917’nin Martında 1.Gazze Muharebesini kazandık, aynı yılın Nisan sonlarında  2. Gazze muharebesini kazandık. GördüÄŸünüz gibi daha ölmemiÅŸiz, mücadele ediyoruz. Gelgelelim; 3.Gazze Savaşı öncesinde Balfour deklarasyonu geldi. Bu neye sebep oldu? Yahudi bankerlerin ve istihbaratçıların  siyasi çevrelerine mesaj verildi. Denildi ki; ‘Bize destek olun. Biz bu iÅŸi kendi başımıza beceremiyoruz, vakit kaybediyoruz. Dolayısıyla size toprak vadedelim. Burayı alırsak burada size bir vatan vereceÄŸiz, siz de bize kesenin aÄŸzını açın. Ayrıca istihbarat desteÄŸi saÄŸlayın da denildi. Bununla beraber birçok yerel Yahudi de bu istihbarat ajanları ile iÅŸbirliÄŸi etti.

 

Balfour Deklarasyonunu bu kadar önemli kılan neydi, tarihte nasıl bir anlam taşır?

 

Balfour Deklarasyonu bir alçaklık  vesikasıdır. Sahip olmadığı bir ülkenin toprağını bir baÅŸka halka vaat ediyor ve ÅŸöyle bir açıklama yapıyor; ‘ Yahudi olmayanların da hakkı korunacaktır.’ Bu cümleden ÅŸunu anlıyorsunuz; Yahudiler Filistin'in çok büyük bir kesimini oluÅŸturuyor, Yahudi olmayanlar da onun için de bir azınlık. Oysa Yahudi olmayanlar derken Filistin'in yüzde doksanı kastediliyor. Yüzde doksanın da hakkı korunacaktır gibi yuvarlak bir ifade kullanılıyor; ancak Filistinli çoÄŸunluÄŸun hakkı korunmadı. Özetle Ä°ngilizlerin iÅŸgali Ä°srail'in kurulması için ilk adım oldu.1917-1947 yıllarında Yahudiler bankalar kurdular, üniversiteler açtılar. Hitler de Avrupa'da katliamlar yaparak onlara meÅŸruiyet saÄŸladı.

 

'HAZRETÄ° ÖMER, ROMALILARIN KOVDUÄžU YAHUDÄ°LERE KAPILARINI AÇTI'

 

Biz Müslümanlar ile Yahudiler arasında tarihte nasıl bir iliÅŸki kurulmuÅŸtur?

 

Müslümanlar, Peygamberimiz dönemindeki birkaç münafıklık olayı dışında Yahudiler ile ciddi bir problem yaÅŸamadı, hatta Romalılar, Yahudileri Kudüs'ten kovduktan sonra onların tekrar buraya dönmesini saÄŸlayanlar Müslümanlardır. Onlara bu imkânı Hazret-i Ömer saÄŸladı. Yine Ä°spanya'daki zorla Hıristiyan yapma veya gitmeye zorlanınca sığınma taleplerini Osmanlı Devleti kabul etti. Nerede bir Müslüman diyarı varsa Yahudiler orada yaÅŸamayı tercih ettiler. Dolaısıyla yunu net olarak ortaya koyalım: Yahudi sorunu, Ä°slam'ın sorunu deÄŸildir; Ä°slam Yahudilere yeryüzünde yaÅŸadıkları en rahat dönemleri saÄŸlayan din olduÄŸu halde Ä°srail sorunun bedelini neden Müslümanlar ödüyor? Fırınlarda Yahudileri kızartma yapan Müslümanlar deÄŸildi, Almanlardı. Gaz odalarını kuran Almanlardı. Polonya’da öldürülen Yahudileri Stalin katletti. Kaç yüz bin Yahudi’nin Stalin tarafından öldürüldüÄŸünü kaynaklar ortaya koyuyor. Bizim topraklarımızda böyle bir katliam yok. Ä°stanbul’da hala Yahudi var, bundan yüzyıl önce daha çok vardı. Ä°lk iki Ä°srail devlet BaÅŸkanı Ä°stanbul Hukuk Fakültesi mezunudur. Ä°slam devletleri onlara en rahat yaÅŸayacakları yerleri vermesine raÄŸmen neden Filistinliler ve Müslümanlar Avrupa’nın Yahudi katliamlarının bedelini ödüyor? Bu büyük bir haksızlıktır.

BaÅŸtan sona Filistin halkı büyük bir zulmün çizmesi altında inletilmekte. Sadece Filistin deÄŸi,l bütün Ä°slam âlemi aynı baskı altında yaÅŸamakta. Åžu anda sadece Türkiye sesini çıkartmaktadır. Dolayısıyla bugünkü sorunun perde arkasına baktığımızda bunun bir Ä°ngiliz-Siyonist iÅŸgali olduÄŸunu ve arkasında Ä°ngilizlerin 2.Dünya Savaşından sonra Ä°srail’i ABD’ye emanet ettiklerini ve ABD’nin eliyle Ä°srail’in korunduÄŸunu görüyoruz. Ä°ngilizler ile baÅŸlayan bu süreç 2.Dünya Savaşı sonrası ABD’ye devredildi. Görünen o ki Ä°srail, ABD ile birlikte hedefine ulaşıncaya kadar terörüne devam edecektir.

 

BahsettiÄŸiniz terörün önüne geçmek mümkün mü?

 
Ne zaman Ä°slam Âlemi diye bir âlemden bahsedebilirsek bu terörün duracağını da söyleyebiliriz. Müslümanlar âlemi var; ama Ä°slam âlemi var mı emin deÄŸilim.

 

'SON YÜZYILIMIZI TARTIÅžMAYA DAHÄ° TAHAMMÜL EDÄ°LMÄ°YOR'

 

Türkiye’de yakın tarih okumaları neden ideolojik koÅŸullanmalar ile açıklanmaktadır?

 
‘’Yakın tarih bize en uzak tarih’’ derler ki doÄŸru. Çünkü henüz tarih olmasına müsaade edilmiyor. Defterler kapanmıyor; çünkü bir kiÅŸi kültü üzerinden bir dönem her dönemde geçerli hale getirilmek isteniyor. Mesela 20’li ve 30’lu yıllarda yaÅŸayan devletin kurucu kiÅŸiliklerinin bir kült halinde, her zaman siyasette, dış politikada, kültür hayatında etkili ve geçerli bir model olarak sunuluyor.

ÖrneÄŸin eÄŸitim sistemini reforme edeceksiniz, vay efendim ÅŸunlara dokunamazsınız, Anayasa’yı deÄŸiÅŸtireceksiniz deÄŸiÅŸtirilmesi teklif edilemez maddeleri var. Åžimdi biz tarihten kurtulamadık ki! Bunların gerçekten tarih olabilmesi için ecdadımızla düzgünce vedalaÅŸmamız gerekir. Her ÅŸey o kadar içimizde ki sadece Anıtkabir ziyaretinde bulunulması deÄŸil, her meselede bu tarz ÅŸeyler karşımıza çıkıyor. Atatürk biyasi aktörmüÅŸçesine -ki bir partisi var, bu parti hala bu argümanı ciddi bir ÅŸekilde kullanıyor- yaşıyor. Buradan oy devÅŸiriyor, demek ki daha bazı ÅŸeyler tarih olmamış. Tarih olmamışsa demek ki bazı defterler henüz kapanmış deÄŸil.

Bakın ben de 5816’dan, Atatürk aleyhinde iÅŸlenen suçlar kapsamında yargılandım, hâkimin başının üstünde Atatürk’ün büstü var. Bu mahkeme beni nasıl adil bir ÅŸekilde yargılayabilir? Hâkim ister istemez onu savunmak durumunda. Adalet Tanrıçası diye bir ÅŸeyden bahsedeceksek, gözlerinin kapalı olması gerekir. Hakim karşına kim gelmiÅŸ, ÅŸu düÅŸüncede bu düÅŸüncede diye bakmaz. Hukukta yeri nedir? diye bakması gerekir. Dolayısıyla bizim ÅŸu anda özellikle son yüzyılın tarihini tartışamadığımızı açık yüreklilikle itiraf etmemiz gerekir.

 
'TARÄ°HÇE ULU ÖNDER DÄ°YE BAÅžLAYAMAZ, KÄ°MSE TARÄ°HÄ° BEÄžENÄ°SÄ°NÄ° TOPLUMA DAYATAMAZ'

Türkiye siyasi tarihi genellikle hainler ve kahramanlar üzerinde tartışılıyor. Bunun altında yatan sebepler nedir? Kurumsal ve kuramsal bir tarih disiplini hem üniversiteler hem siyasi hayatımızda nasıl iÅŸletilebilir?

 
Bir kere kahramanlar ve hainler kısmı tamamen tarihin yorumuyla alakalı bir durum. Tarihte kahramanlar elbette olur ama bu kahramanlar kanunla korunmaz. Bir kiÅŸi kahramansa kahramandır. Bunun tartışması ya da korunması olmaz. George Washington’a da bugün karşı çıkanlar var. ÖrneÄŸin Ä°ngilizlere karşı ÅŸansla zafer kazandı diyenler var ama genel olarak Washington’un Amerika için yaptıkları, devlet baÅŸkanı oluÅŸuyla da netleÅŸmiÅŸ, artık kimse onun önemini tartışmıyor. George Washington’u koruma kanunu yok. Ä°nsanlar onu eleÅŸtirebilir. Abraham Lincoln hakkında da koruma kanunu yok. Yıllar sonra Lincoln’ün zenci bir kölesinden bir çocuÄŸu olduÄŸu ortaya çıktı. Ne oldu? Gazeteler yazdı, dergiler kapak yaptı, tartışıldı, tarihe mal oldu ve bitti. Lincoln’ü koruma kanunu olmuÅŸ olsaydı bu keÅŸif tartışılabilecek miydi? Tartışılamayacaktı.

Tarihte tartışma ÅŸarttır. EÄŸer bir tartışma ortamı yoksa orada tarih olduÄŸu söylenemez. Tarih her zaman tartışmalı bir ortamdır. Çünkü ideolojik bir tarafı da vardır. Tarihçi “ulu önder” diye peÅŸrev çekerek makalesine baÅŸlayamaz. Tarihçi ise eÄŸer tarihteki kiÅŸiler ona eÅŸit uzaklıkta ve akınlıkta olmalıdır. Tarihçi “sevdiÄŸimi yüceltilir, sevmediÄŸimi yerin dibine batırırım” diyemez. Bu tutum tarihçilikle baÄŸdaÅŸmaz. Kimse beÄŸenisini kimseye dayatamaz. Ä°lla ki bunu benim kadar beÄŸeneceksin, benim sevdiÄŸim kadar seveceksin diyemez. Bu ne hayatta mümkün ne de tarihte.

Robin Prior adındaki Avustralyalı tarihçi Gelibolu: Mitin Sonu adlı eserinde -ki ilk defa bu adam objektif ÅŸekilde Çanakkale meselesini tartışmaya açtı- dedi ki: “Arıburnu muharebelerinde Mustafa Kemal kadar, hatta ondan daha belirleyici bir baÅŸka Türk komutanı var: Albay Halil Sami. Bu Türkler Albay Halil Sami’yi neden sevmiyorlar? ben anlayamıyorum, diyor. 57. Alay yetiÅŸene kadar Anzakla ile ilk çarpışan Albay Halil Sami’nin 27. Alayıdır. Bu ismi bugüne kadar duyduk mu? Hayır. Bilelim ki Halil Sami Albay, yedek 19. tümen komutanı Yarbay Mustafa Kemal’in de komutanıdır. Lakin Mustafa Kemal’i anlatmadan önce Halil Sami’yi anlattın mı sorun çıkıyor. Tarihteki bir kahramanı birileri alaÅŸağı ediyor. Neden? Ortada sadece tek bir kahraman bırakmak için. Hem o insanların ruhaniyetine ve maneviyatına saygısızlık hem de hakikate karşı haksızlıktı bu.

Tarihçi herkesi ait olduÄŸu yere oturtmak ile yükümlüdür. Adalet de bu deÄŸil midir? Adalet bir ÅŸeyi ait olduÄŸu yere koymaktır. Zulüm ise bunun tam tersidir. Biz mahkemelerde istediÄŸimiz gibi tarihte de adalet istiyoruz.

 

'ATATÜRK Ä°LKE VE Ä°NKILAPLARI ENSTÄ°TÜSÜNDEN ATATÜRK'E OBJEKTÄ°F BAKACAK BÄ°R ÅžEY ÇIKMASI MÜMKÜN MÜDÜR?'

 

 

Üniversitelerin kemalizm konusunda bulunduÄŸu konumu nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz?

 

Üniversiteler Kemalist ideolojiyi pekiÅŸtirmek, sürdürmek için bir tür diyaliz makinesi iÅŸlevi görüyorlar. Kemalizmin diyaliz makineleri olarak Ä°nkılap Tarihi Enstitüleri bugün ömrünün sonuna gelmiÅŸ bulunan bu ideolojiyi hayatta tutmaya çalışıyorlar.

Üniversite hayatını tenkit etmeye kalksak saymakla bitmez. Basit bir örnek vermek gerekirse yazılan kitaplarda isimlerin önüne profesör doktor unvanının koyulması. Dünyanın hiçbir yerinde kitapların kapağında bu unvanı göremezsiniz. Kitabı sokaktaki insan satın alacaktır, onun sizin akademik unvanınızla bir alakası yoktur. Bu ayıptır, az geliÅŸmiÅŸliktir, görgüsüzlüktür. Bazı insanlar kapısına ziline bile ‘Profesör Doktor’ diye yazıyor. Böyle bir ÅŸey olmaz, ayıptır. Bu Türkiye’deki zihni çarpıklığın numunelerinden biridir. Bunu bile anlatmak Türkiye’de problem.

Åžöyle düÅŸünün: Atatürk Ä°lke ve Ä°nkılapları Enstitüsünden Atatürk’e objektif bakacak bir eser çıkması mümkün müdür? DeÄŸildir. “Atatürkçülük” diye liselerde ders okutuluyor biliyorsunuz. Kimse de ÅŸikâyet edip bir kiÅŸinin dersi olur mu diye sormuyor. Milliyetçilik diye bir kavram olur, kahramanların milliyetçilik içinde bir yeri olur. Dünyada büyük liderler bu ÅŸekilde ele alınır. Dolayısıyla kurumlar ve üniversiteler objektif bilgi üretemezler.

Buna o kadar çok rastlıyorum ki hayretler içerisinde kalıyorum. Mesela Dersim katliamını ele alalım.

CumhurbaÅŸkanımız - baÅŸbakan iken- Meclis kürsüsüne çıkıp bir belge gösterdi ve Dersim’de 13 bin kiÅŸinin devlet tarafıondan öldürüldüÄŸünü ve üserlerine gaz atıldığını söyleyerek ‘özür dilenmesi gerekiyorsa diliyorum’ dedi. O zaman kadar Dersim üzerine bir sempozyum, panel yapılmış deÄŸildi. Dersim’den sadece eÅŸkıya ayaklandı, onlar tedip edildi, diye bahsedilir ve geçiÅŸtirilirdi. Hakkında bir master ya da doktora tezi yazılmış deÄŸildi. 13 bin insanın öldürüldüÄŸü olay inkılap tarihinde neredeyse yok sayılıyordu. Ondan sonra ne oldu? Üniversiteler Dersim hakkında araÅŸtırma yapmaya baÅŸladı. Üzerinden 80 yıl geçmiÅŸ, sen kalkıp tarih yazacaksın öyle mi? Bütün belgeler yok olmuÅŸ, tüm canlı ÅŸahitler ortadan kalkmış, dönüp tarih yazacaksın. GeçmiÅŸ olsun, Dersim tarihi yazılamaz artık, bitti.

Bir gün bir televizyon programında ÇiÄŸdem Anat, “Belge göstermek BaÅŸbakanın iÅŸi mi?” diye sordu. Utansın tarihçilerimiz dedim. Tarihçilerin uyuduÄŸu bir memlekette BaÅŸbakan elbette onları uyandırmak için belge gösterecek. Niye tarihçiler o ana kadar bu cesareti göstermedi? Velhasıl üniversite ve kurumlardan ümitli deÄŸilim. BirÅŸeyler olacaksa sivil çabalarla ve alternatif çalışmaları ile mesafe alınacaktır.

 
'KEMALÄ°ZM EŞİTTÄ°R ATATÜRK DÄ°YE BÄ°R ÅžEY YOK'

Atatürk ile Kemalizm arasında nasıl bir iliÅŸki kurmamız gerekir?

 
Atatürk döneminde yapılan her ÅŸeyi Kemalizm ile özdeÅŸleÅŸtirmek yanlıştır.

1940’lı yıllardan sonra oluÅŸturulan ÅŸeylerin tamamına biz Kemalizm diyoruz. Lakin bunlar özdeÅŸ deÄŸildir. Bakın Hasan Tahsin diye bir kahraman okutuluyor deÄŸil mi? (Bana göre kahraman deÄŸil.) 1931 yılında basılmış ders kitabına baktığımızda Hasan Tahsin diye bir kahramana yer verilmediÄŸini görürüz. KurÅŸunu ilk atan kiÅŸiden isimsiz olarak bahsedilirken, aynı ders kitabında kurÅŸun atmak onaylanmaz; çünkü katliama sebep olmuÅŸtur, der. 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra ise Hasan Tahsin’in Ä°zmir Konak meydanına heykelinin yapıldığını ve ders kitaplarına gimeye baÅŸladığını görüyoruz. Ne oldu? Kemalizme eklemeler yapıldı. Ä°lk kaynaklarda var olmayan yeni bilgiler 40 küsur yıl sonra eklenmiÅŸ oluyor.

Kendi saÄŸlığında iken Mustafa Kemal’in babasının fotoÄŸrafını hiçbir kitapta göremezdiniz. Gazi devrindki tarih kitaplarına baktığımızda annesi ve kendisinin resimleri var; ama Ali Rıza Efendi’nin fotoÄŸrafını göremezsiniz. 1940’lı yıllarda çıkmaÅŸa baÅŸlar. Atatürk hiçbir zaman o başı fesli olan kiÅŸinin kendi babası olduÄŸunu kabul etmemiÅŸtir. Ä°nönü devrindeAtatürk etrafında ideal aile ÅŸeması oluÅŸturmak için annesi ve kendisinin yanına akıllarda soru iÅŸareti bırakmamak için sahte bir baba fotoÄŸrafı yapıştırdılar.

Kısacası Kemalizm diye tek bir yapıdan bahsedemeyiz. Zaman içinde oluÅŸan ve zihnimizde keskinleÅŸen bir Kemalizm var.

Lakin biz hala Kemalist paradigmanın içerisindeyiz. Ben ilkokul 1. sınıf fotoÄŸrafıma bakıyorum, bahçemizde büst yok. Büstü getirirler, törenden sonra götürürlerdi. Ama bugün büst olmaması ne kadar yadırganacak bir ÅŸeydir. Herhâlde böyle bir ÅŸey olsa birileri iÅŸgüzarlık yapıp o okulun müdürünü ÅŸikayet ederdi.

Demek ki Kemalizm eÅŸittir Atatürk diye bir ÅŸey yok. Atatürk’ün Ä°stismar edildiÄŸi bir ideolojinin yaklaşımı, çerçevesi dönem dönem ayrışıyor. Bu yüzden bizim Atatürk ve Kemalizmi birbirinden ayırmamız ÅŸart. Mesela Anıtkabir’in mimarisi ile Atatürk’ün hiçbir alakası yok. Lakin Anıtkabir’in mimarisine bir ÅŸey söyledin mi Atatürk’e söylemiÅŸsin gibi algılanıyor. Oysa kendisinin ölümünden tam 15 yıl sonra yaptırılılmıştır. Anıtkabirin mimarisi Kemalizmin hiç de orijinal olmayan bir eseridir, kabul ancak Atatürk ile özdeÅŸ deÄŸildir. Oysa Atatürk Çankaya’nın bahçesinde bana bir mezar yapsanız yeter, demiÅŸtir.

Atatürk’ün hayatını çalışmak baÅŸka bir ÅŸey, Kemalizmi çalışmak baÅŸka bir ÅŸeydir. Kemalizm bugüne kadar gelen hastalıklı bir süreçtir.

 
'PEKÄ° ESKÄ° HEYKELLERÄ° NE YAPACAKLAR...'

5816 Sayılı kanuna göre heykellere zarar vermek yasak. Peki, bir heykel eskidi diyelim, ne yapacaksınız?

 
Hiçbir ÅŸey yapamazsınız. DokunduÄŸunuz anda biri ÅŸikâyet eder ve 5816 sayılı kanuna göre alenen hakaret etmekten yargılanırsınız. Yıllarca da yakanızı kurtaramazsınız.

Bir anekdot aktarayım, gerçeÄŸe dayanır. 28 Åžubat itibariyle ilçelere heykel kampanyası baÅŸlattılar. Bir gün EmirdaÄŸ’da omzu kalabalık bir komutanın yolu düÅŸüyor; ‘Nerede Atatürk heykeliniz?’ diye kükreyince EmirdaÄŸlılar bizim heykelimiz yok diyorlar. Komutan dönüÅŸüne kadar heykelin yapılmasını emrediyor. Halk telaÅŸa düÅŸüyor. Belediye BaÅŸkanı, Vali ve Garnizon komutanı ile durumu konuÅŸur. Garnizon komutanı güzel sanatlar fakültesinde okumuÅŸ bir er bizde askerlik yapıyor, o bize bir heykel yapar demiÅŸ. Asker apar topar bir büst hazırlar. Lakin çok orantılı bir heykel ortaya çıkmaz, kollar uzun, bacaklar kısadır vs. DönüÅŸte komutan heykeli görünce tamam deyip tebrik ediyor. Aradan yıllar geçip de 28 Åžubat döneminde baÅŸka bir omzu kalabalık bir komutan ilçeyi ziyaret ettiÄŸinde bir bakıyor ki çirkin ve ölçüleri bozuk bir heykel. Bu Atatürk’e hakarettir, tez bunu kaldırın, düzgün bir heykel koyun diye emrediyor. O dönemde dökme heykeller yapılmaya baÅŸlandığı için daha iyisi yapılıyor. Yeni heykeli getirip dikiyorlar, ama eski heykeli ne yapacaklar? Kıramaz, dokunamaz, kaldırıp atamazlar… Eski heykeli itfaiyenin önüne koyarlar, göz önünde olsun diye; fakat bir gün bir kazada heykelin kolu kırılır. Birinin ÅŸikâyet etmesinden korkan belediye ne yapalım, ne edelim diye endiÅŸe ederken bir daÄŸ başında bilinmeyen bir kuyuya bu eski Atatürk heykeli defnediliyor. Tüm bunlar Aylin Tekiner’in Atatürk Heykelleri adlı kitabında anlatılır. Bu tavrın çaÄŸdaÅŸlık ve rasyonalite ile ne alakası var? Biz bunları dahi tartışacak ortama sahip deÄŸiliz.

 
'BUGÜN KEMALÄ°ZM HERHALDE DÄ°ÄžER TÜM Ä°DEOLOJÄ°LERÄ° YUTARAK YOK OLACAK'

Kemalizm karşısında alternatif oluÅŸturabilecek güçlü bir ideoloji mevcut mudur?

 

Kemalizm karşısında tek alternatif Müslüman düÅŸüncesi ve Müslüman tavrıdır. Çünkü milliyetçi hareket kemalizmden dayak yiye yiye isteme mont  edildi. 1930’larda Nihal Atsız’ın yazdıklarına baktığımızda Kemalizmin bir diktatörlük olduÄŸunu, milliyetçilikle alakası olmadığını söylemektedir. 1950’de yazdığı bir yazıda cumhuriyetin 29 Ekim 1923’te deÄŸil 14 Mayıs 1950 yılında kurulduÄŸunu söylemektedir. Ondan önceki dönemde cumhuriyetten bahsedemeyeceÄŸimizi söyler. Alparslan TürkeÅŸ’in de Lozan’ı eleÅŸtiren ifadeleri mevcuttur. Bugün ülkücülere bunu anlattığımızda inanmazlar çünkü onlar Kemalist harekete entegre olmuÅŸ durumdalar. Kemalist harekete muhalif olabilecek liberalizm hiçbir zaman öyle güçlü olmadı. Muhalif olabilecek bir diÄŸer akım soldu. Sol, Kemalizmden dayak yiye yiye geliÅŸti. 1925 yılında Takrir-i Sükûn kanunuyla kapatılan gazetelerden biri de Aydınlık idi. Hikmet Kıvılcımlı’nın başına gelenleri biliyorsunuz. Nazım Hikmet 1937-38 yıllarında 30 küsur yıl hapse mahkûm edildi ve 1950 yılına kadar da hapisteydi. Sabahattin Ali ‘Hala taparlar mı koca terese’ diye ÅŸiir yazdığı için hapse atıldı 14 ay. Daha sonra, 1948 yılında başı ezilerek öldürüldü. Tek Parti döneminde oldu bunlar.

Sol bir alternatifi temsil ediyordu; 1968’e kadar solun alternatif tarih iddiası vardı. Deniz GezmiÅŸler ile beraber sol da bir revizyon geçirerek Kemalizmin bünyesine adapte oldu. Åžu anda Kemalizme ve Siyonizme direnen ve direnebilecek kültürel, medeni bir arka planı olan bir  tek Müslümanlar var. Åžimdi de Müslümanların da kemalizasyon sürecini yaşıyoruz. Müslümanlar, Kemalizm’le bütünleÅŸmek zorunda bırakılıyor. Bugün Kemalizm ölürken herhâlde kendisinden sonra baÅŸka hiçbir alternatif ideoloji bırakmadan onları yutarak yok olacak.

 

Kaynak: dusuncemektebi.com

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.