Kürsü
Pasifik elden gitti, hedef Avrasya...
Bu hafta İngiltere kaynaklı iki haber Ortadoğu’da ve Körfez’de yeni ABD planını olduğu gibi açığa çıkardı. İlk haber Rakka’da ABD gözetimindeki YPG-DEAŞ ittifakını ortaya çıkartıyor. YPG’li “koalisyon güçleri” DEAŞ’ı silahlarıyla Rakka’dan daha güvenli alanlara transfer etmişler. BBC’nin haberi şu gerçeği ispatladı:
Cemil Ertem - Milliyet
ABD, OrtadoÄŸu’da DEAÅž da dâhil olmak üzere, elinin altındaki terör örgütlerini kullanarak hatta onları organize ederek, kendisine doÄŸrudan baÄŸlı mikro devletler kurmak istiyor. Farklı dini, etnik kimliklere sahip grupları, önce terör sonra da kendisine baÄŸlı mikro terör devletleri olarak yeniden inÅŸa etmek ve böylece OrtadoÄŸu’da savaÅŸ halini sürekli kılmak ÅŸimdilik ABD için bir taÅŸla birçok kuÅŸ vurmak anlamına geliyor. Çünkü kendi denetimi dışındaki eksen ve güçlü devletleri bu terör devletçikleriyle kuÅŸatacağını düşünüyor. Ä°kincisi, bölgeyi dünya silah sanayiinin stratejik pazarlarından biri haline getiriyor. Üçüncüsü, bundan sonra ancak bölgesel istikrarsızlıklar ve savaÅŸ haliyle yürüyecek olan petro-dolar sistemini ayakta tutmaya çalışıyor.
Körfez meselesi...
Tam burada zaten Suudi Arabistan’da olanlara bakmamız gerekiyor. Zaten ikinci haberimiz de bununla ilgili. Yine Ä°ngiltere’de yayımlanan Times gazetesi kaynaklı bu habere göre, Suudi Arabistan veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Filistin Özerk Yönetimi lideri Mahmud Abbas’a ABD’nin hazırladığı OrtadoÄŸu barış planını kabul etmesi yönünde baskı yapıyormuÅŸ. Prens, Abbas’a “Trump planı açıkladığında ABD ne önerdiyse kabul et, yoksa istifa et” demiÅŸ. Bu “barış” planını Ä°srail’in hazırladığını, ABD’nin onayladığını ve adına da “ABD OrtadoÄŸu Barış Planı” dendiÄŸinden şüpheniz yoktur sanıyorum. Öte yandan, Lübnan meselesi de doÄŸrudan Ä°ran’la baÄŸlantılı ve Lübnan BaÅŸbakanı Hariri’nin, tıpkı Abbas’a Riyad ziyaretinde istifa et baskısı yapılması gibi, Riyad ziyaretinde hizaya çekildiÄŸi ve istifa ettiÄŸi biliniyor. Åžunu da söyleyebiliriz; ilk bakışta Ä°srail’in öteden beri yaptıklarını ÅŸimdi Suudi Arabistan’ın “2030 vizyonu” diye yapmaya baÅŸlaması yalnız Ä°srail’in güvenlik kaygılarına, Suudi Arabistan’ın petro-dolar sistemini korumak istemesine baÄŸlanamaz. Bu, Türkiye’de olan bitenlerle (15 Temmuz hatta Gezi’ye kadar giden süreç ve Gezi’yi BAE desteÄŸi falan...) Mısır darbesiyle hatta daha öncesinde DoÄŸu Avrupa’nın, yine bir iç savaÅŸ süreciyle parçalanması ve burada “denetlenebilir” mikro devletlerin kurulması süreciyle baÄŸlantılıdır ve bir yeni küresel paylaşımın, buna baÄŸlı yeni hakimiyet tahkiminin daha da sürecek adımlarıdır.
Yalnız Avrasya bölgesinde deÄŸil, dünyanın hiçbir yerinde ABD güçlü refah devletleri ve birlikleri istemiyor. Bunun yerine “imparatorluÄŸa hizmet eden mikro savaÅŸ devletleri (warfare state) “ideal çözüm”... Bu doÄŸrultuda AB bile parçalanabilir. Zaten Almanya’ya bunu yaptırıyorlar. Yugoslavya iç savaşı ve DoÄŸu Avrupa’nın mikro devletleÅŸtirilmesi de Almanya önderliÄŸinde kotarıldı.
Tabii burada Pasifik sorunu var. Trump, Çin’de yalnız nasihat aldı ve Çinliler aslında ona ne yapacaklarını da gösterdiler. ABD, Pasifik'i elinden kaçırdığını düşünüyor ama aynı hatayı Avrasya’da yapmak istemiyor. Bu doÄŸrultuda Avrasya’da, Pasifik'te olduÄŸu gibi, G. Kore gibi güçlü ekonomiler de istenmiyor.
Kırılganlık meselesi...
Bunun için de Türkiye ekonomisiyle ilgili olarak yeniden kriz senaryoları yazmaya baÅŸladılar. Üç büyük derecelendirme kuruluÅŸundan biri olan S&P yine “kırılganlık” kriterleri oluÅŸturarak Türkiye’yi beÅŸ kırılgan ülke arasında saymış.
Türkiye ile birlikte, S&P’ye göre Arjantin, Pakistan, Mısır ve Katar kırılgan beÅŸli arasında. Katar’ın da bu listede olması, bizim yukarıda anlattığımız Körfez ve OrtadoÄŸu’yu yeniden düzenleme çabasının sonucu olduÄŸu gözden kaçmasın. Tabii ÅŸunu da gözden kaçırmayalım; kamu borçları milli gelirlerinin çok üstünde olan AB’nin “gözde” ülkeleri hiçbir zaman bu kırılgan ülkeler arasına girmezler. Daha öncede derecelendirme kuruluÅŸları tarafından kırılgan ilan edilen G. Afrika, Hindistan ve Endonezya kırılgan olmaktan nasıl çıktılar ya da kırılgan ilan edildiklerinde hangi ekonomik sorunları yaşıyorlardı? Bu soruların iktisadi cevabı yoktur; ancak siyasi cevabı vardır.
Derecelendirme kuruluşları, hâkim siyasi çizgiyi zorlayan, hâkim hegemonya için konjonktürel olarak tehdit olma potansiyeli olan ülkeleri kırılgan ilan ediyorlar. Burada amaç, bu ülkelerde sermaye çıkışlarını hızlandırarak suni bir ekonomik kriz oluşturmak ve doğrudan yabancı yatırımları engelleyerek ekonomik izolasyon sağlamak. Kriz ve ekonomik izolasyon sonucu zayıflayan siyasi iktidara her türlü dayatmayı yapmanın da yolunun açılacağı düşünülüyor tabii.
Ancak bırakın kırılgan ilan etme gibi hamleleri, bu derecelendirme kuruluÅŸlarının not indirmesi bile Türkiye’de artık beyhude bir çabadır.
Kuru bahane ederek “kriz” algısı oluÅŸturmaya çalışanlara da cevap yakında gelecek. Ellerinin nasıl yandığını, hep birlikte, göreceÄŸiz.
Avrasya coÄŸrafyasında artık, tıpkı Pasifik’te olduÄŸu gibi, Türkiye gibi güçlü-eksen devletlere iktisadi ve politik operasyon yapma zamanı geçmiÅŸtir. Hiç kimsenin bir endiÅŸesi olmasın.
Kaynak: Milliyet
Henüz yorum yapılmamış.