Sosyal Medya

Düşünce Platformu

Yakışıksızlığın aşırı yakın tarihi

“Hakikatin sözü unutulmuş değilken” dedi beyaz saçlı adam, “lisanlar konuşmaya nasıl cüret ediyor!”



Gökhan Özcan - Yeni Şafak
Ä°nsan, insanlar, hepimiz, çok derinlerde bir yerde kendimizi o kadar ‘yakışıksız’ hissediyor olmalıyız ki, gündelik mesaimizin büyük bir kısmını yakışıklı olmak için çaba göstermeye ayırıyoruz. Giyiniyoruz kuÅŸanıyoruz, takıyoruz takıştırıyoruz, süsleniyor püsleniyoruz. Sadece boy boy giysilerimizin deÄŸil, saçımızın sakalımızın dahi mevsimlik ‘yakışma’ trendleri var. Mesela, saçını otuz yıldır aynı ÅŸekilde tarayan insanlar demode sayılıp yadırganıyor, hatta antikadan sayılıyor. O kiÅŸinin otuz sene önce, bir ömür kendini idare edecek bir ‘yakışma’ bilgisine eriÅŸmiÅŸ, kendi ‘yakışan’ına karar vermiÅŸ olabileceÄŸine ihtimal veren yok. Åžimdi bir ÅŸeyin bize yakışabilmesi için, onu baÅŸkalarının, hatta baÅŸkalarının bile deÄŸil, baÅŸkalarına son çıkan yakışma bildirgelerini dayatanların yakıştırması gerekiyor. ‘Yakışma’ dediÄŸimiz ÅŸeyin ÅŸahsımızla, ÅŸahsiyetimizle doÄŸrudan bir ilgimiz kalmadı çünkü. Bir ÅŸeylerin bize yakışması deÄŸil, bizim yakışılması öngörülmüş bir ÅŸeylere kendimizi yakıştırmamız gerekiyor artık.
“Bu ceket yeni mi, çok güzelmiÅŸ” dedi kısa boylu olan. “Sorma, kaç gündür ben de ona kendimi yakıştırabilmek için uÄŸraşıp duruyorum” dedi daha uzunca olan.
Bir elbisenin bedenimize uyup uymadığını görmek için mağazalarda soyunma odaları var. Bunun gibi, takma isimler ve örtülü kişiliklerle aklına geleni ortamlara bırakarak hangi fikrin zihninin konforuna uyup uymadığını deniyor sanki insanlar.
“Hakikatin sözü unutulmuÅŸ deÄŸilken” dedi beyaz saçlı adam, “lisanlar konuÅŸmaya nasıl cüret ediyor!”
“Ben” diyor Emil Michel Cioran, “dinin dindirmeye çalıştığı acıdan beslenen bir sanatın eseridir. Ä°nsanın kendi sanatçısı olmasından baÅŸka bir asaleti yoktur. Küçüklüğünün güzelliÄŸini acı içinde inÅŸa eder, kendini tüketerek de muhtevasını yok eder.” Ä°nsanın ‘yakın’ tarihine iliÅŸkin onikiden vuran bir tespit!
Madem ki hiç adım atmadığın halde dünyada varılabilecek her yere varmış olduğunu vehmediyorsun, hiç vakit kaybetme, otur cahilliğin kitabını yaz!
Şöyle bir not okusak mesela Ä°roni Ãœniversitesi’nin ilan panosunda: Duyuru... Ãœniversitemizin Cehalet anabilim dalında doktora baÅŸvurusu yapan adayların, hiçbir ÅŸey bilmediÄŸi bir mevzuda saatlerce konuÅŸabilme yeterliliÄŸine sahip olması ÅŸartı aranmaktadır.
Cehalet gaz olsaydı, ağzını açmayan pek çok insan onu içinde saklı tutabilirdi.
Lisanını nasıl akort edeceğini dahi öğrenmemişsen, bil ki ömrün bam telini bulamadan geçip gidecek, hayat böyle!
“Sert ünsüz bir harfin ünlü olduktan sonra yumuÅŸayacağını beklemek safdilliktir” dedi Türkçe hocası. ÅžaÅŸkınlıkla birbirlerinin yüzüne baktı sınıftaki öğrenciler!
“Çekme bu dünyanın endiÅŸesini/ Tamir eyle gönlün dört köşesini/ Kem söz ile kırma kalp ÅŸiÅŸesini/ Sonra dönüp derman olsan ne fayda” diyor DeliktaÅŸlı Aşık Ruhsatî, rahmet olsun.
Düşünmeden konuşmayan insanlar olduğu gibi, düşününce hiç konuşmayan insanlar da var.
“Kimi sözünü geveler” dedi meczup, “kimi bütün ömrünü!”

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.