Yorum - Analiz
Tam yüz yıl sonra
Birinci Dünya Savaşı patlak vermeden hemen önce İstanbul’da (ya da Beyrut’ta, Şam’da, Halep’te…) oturup sohbet eden insanlara biri gelip, “Siz böyle güzel güzel konuşuyorsunuz ama, 3-4 sene sonra şimdiki düzenin yerinde yeller esecek; her şey altüst olacak” deseydi, herhalde onu ciddiye alan olmazdı. Hele de bir İstanbulluya, Hicaz’ın ve Arap topraklarının imparatorluktan kopup gideceği, devletin sınırlarının Anadolu’ya doğru büzüşeceği öngörüsü hepten imkânsız (hatta gülünç) gelirdi. Fakat bunun imkânsız olmadığı acı bir şekilde görüldü. Büyük felâketler ve yıkımlar getiren savaş, Ortadoğu’yu da yeni ve acıklı bir serüvene sürükledi.
Taha Kılınç
Birinci Dünya Savaşı patlak vermeden hemen önce Ä°stanbul’da (ya da Beyrut’ta, Åžam’da, Halep’te…) oturup sohbet eden insanlara biri gelip, “Siz böyle güzel güzel konuÅŸuyorsunuz ama, 3-4 sene sonra ÅŸimdiki düzenin yerinde yeller esecek; her ÅŸey altüst olacak” deseydi, herhalde onu ciddiye alan olmazdı. Hele de bir Ä°stanbulluya, Hicaz’ın ve Arap topraklarının imparatorluktan kopup gideceÄŸi, devletin sınırlarının Anadolu’ya doÄŸru büzüşeceÄŸi öngörüsü hepten imkânsız (hatta gülünç) gelirdi. Fakat bunun imkânsız olmadığı acı bir ÅŸekilde görüldü. Büyük felâketler ve yıkımlar getiren savaÅŸ, OrtadoÄŸu’yu da yeni ve acıklı bir serüvene sürükledi.
Birinci Dünya Savaşı’nın belki de en sürprizli ve hızlı dönemi, 1917’nin kasım ayıydı:
2 Kasım’da Ä°ngiltere DışiÅŸleri Bakanı Arthur James Balfour, Baron Lionel Walter Rotschild’e gönderdiÄŸi ünlü mektubunda Ä°ngiliz hükümetinin Filistin’de Yahudilerin bir vatan kurmasını destekleyeceÄŸi sözünü verdi. Filistin’in kaderi meselesi, ilk kez, Ä°ngiltere’nin Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’na savaÅŸ ilân etmesinden dört gün sonra, 9 Kasım 1914 günü Ä°ngiliz kabinesinin gündemine gelmiÅŸti. Sonrasında durmak bilmeyen bir çabayla ve mekik diplomasisiyle Ä°ngiliz hükümetini Siyonistleri desteklemeye ikna eden kiÅŸiyse, 1948’de Ä°srail’in ilk cumhurbaÅŸkanı seçilecek olan Chaim Weizmann’dı. Rus asıllı bir kimyacı olan Weizmann, Baron Rotschild’in de yakın dostuydu.
9 Kasım’da, tarihe “Balfour Deklarasyonu” olarak geçen bu mektup, gazetelerde yayımlanarak dünyaya resmen duyuruldu. Deklarasyonun kamuoyuna ilânı için, Osmanlı kuvvetlerinin Gazze’den çekilmesi beklenmiÅŸti. 31 Ekim’de Filistin’in güneyindeki Beer Åževa kasabası düşmüş, böylece Ä°ngiliz kuvvetlerine Kudüs’ün yolu açılmıştı. 11 Aralık’ta Ä°ngiliz General Edmund Allenby ve beraberindeki birlikler, Kudüs surlarının El Halil (Yafa) Kapısı’ndan yürüyerek ÅŸehre giriÅŸ yapacak, böylece Kudüs’teki 400 yıllık Osmanlı hâkimiyeti de son bulacaktı. Kudüs’ün düşüşü, Ä°ngiltere BaÅŸbakanı David Lloyd George tarafından “Ä°ngiliz halkına Noel armaÄŸanı” olarak tanımlanacaktı.
Çarlık Rusyası’nın Birinci Dünya Savaşı’ndan çekilmesiyle sonuçlanan BolÅŸevik Devrimi’nin üzerinden henüz iki hafta geçtikten sonra, 23 Kasım’da Rus gazeteleri Izvestia ve Pravda, dünyayı sarsan manÅŸetlerle çıktılar: Ä°ngiltere ve Fransa, Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’nun Arap nüfusun yoÄŸun olduÄŸu topraklarını kendi aralarında paylaÅŸtıkları, Rusya’ya da bugünkü Anadolu’nun büyük bölümünü bıraktıkları gizli bir anlaÅŸma imzalamıştı. Uluslararası siyasette depreme neden olan bu haber, 26 Kasım’da Ä°ngiliz gazetesi The Manchester Guardian’ın da manÅŸetindeydi. Artık OrtadoÄŸu’da (ve dünyanın diÄŸer köşelerinde) haberi duymayan kalmamıştı. Tarihe Sykes-Picot AnlaÅŸması diye geçen mutabakat, 16 Mayıs 1916’da imzalanmış ve tam 556 gün sonra BolÅŸevikler tarafından ifÅŸa edilmiÅŸti.
Tüm bunlar olurken, Åžerif Hüseyin tarafından 10 Haziran 1916’da Mekke’de resmen baÅŸlatılan ‘Arap Ä°syanı’ artık dönülemez bir yola girmiÅŸ bulunuyordu. 1917’nin kasım ayı içinde ardı ardına gelen haberler, Åžerif ailesinin uÄŸruna savaÅŸtıkları ve kendilerine vaat edilen imparatorluÄŸun hayalini kurdukları toprakların baÅŸkalarına söz verildiÄŸini gösteriyordu. Ancak savaÅŸtan çekilmek ve silahları indirmek için çok geçti. “Belki savaÅŸtan sonra” bir ÅŸeyler koparabilmek umuduyla, Ä°ngilizlerle ortaklaÅŸa savaÅŸmayı sürdürdüler.
Kasım ayı sonunda, Ä°ngiltere’nin aynı toprak parçasını üç ayrı pazarlığa konu ettiÄŸi ortaya çıkmıştı. Åžerif Hüseyin ailesine, Fransızlara ve Siyonistlere söz verilen topraklar, birbiriyle kesiÅŸen kümeleri oluÅŸturuyordu. Haliyle, bu sözlerin hepsinin birden gerçekleÅŸemeyeceÄŸi de anlaşılıyordu. Nitekim, sonuç da öyle oldu. Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’na karşı cephe açarak Ä°ngilizleri rahatlatan ve savaşın sonucunun belirlenmesinde rol oynayan Åžerif Hüseyin ailesi, “büyük Arap imparatorluÄŸu” hülyası yerine Ãœrdün ve Irak krallıklarıyla yetinmek durumunda kaldı.
***
Yarın (2 Kasım), OrtadoÄŸu’daki bütün problemlerin ve bölgesel çatışmaların temel sebebi durumundaki Filistin sorununun fitilini ateÅŸleyen Balfour Deklarasyonu’nun 100’üncü yıldönümü. Sadece Filistinli Araplar için deÄŸil, OrtadoÄŸu’daki bütün halklar için de acı dolu bir sürecin baÅŸlangıcı olan bu hadise üzerinde ne kadar tefekkür edilse, ne kadar yazılsa ve konuÅŸulsa azdır.
Tarih, benzer ÅŸartlar oluÅŸtuÄŸunda ve benzer hatalar tekrarlandığında, durmaksızın tekerrür ediyor. Balfour Deklarasyonu’nun üzerinden tam 100 yüz yıl geçmiÅŸken, bugün coÄŸrafyamıza baktığımızda yine bir dağılma ve yeniden oluÅŸum sürecine ÅŸahitlik ettiÄŸimiz söylenebilir. Yine coÄŸrafyaya dışarıdan müdahaleler var ve yine dışarının müdahalesine iÅŸtahla göz kırpanlar… Oysa bölgede var olmak için bir dış devletin müdahalesine istek duyanların ne büyük sıkıntılar çektiÄŸi ve çektirdiÄŸine dair 100 yıllık korkunç bir bilanço var elimizde.
***
Filistin BaÅŸbakanı Rami Hamdallah, Ä°ngiltere’ye çaÄŸrıda bulunarak Balfour Deklarasyonu sebebiyle Filistinlilerden özür dilenmesini talep etmiÅŸ. Filistin’den bir talep haberi daha var: Devlet BaÅŸkanı Mahmud Abbas, Gazze’de kurulan birlik hükümetinin Hamaslı bakanlarının da Ä°srail’i resmen tanıması gerektiÄŸini açıklamış.
“Batı cephesinde yeni bir ÅŸey yok” diyordu Erich Maria Remarque. DoÄŸu cephesinde de öyle…
kaynak: Yeni Åžafak
Henüz yorum yapılmamış.